• 2017-11-06
  • Köşe Yazıları

Şehitlerimiz ülkenin tapusudur...

Şehitler… Evlatları… Gözü yaşlı eşleri… Bağrı yanan analar… Kaldırma 'evlat!' diyerek yığılan aslan babalar… Ve gaziler… 'Vatan' savunmasında önden gidip şahadete niyet etmişken hainin kurşunu ile uzuvlarını millete ve istiklale feda edenler… Yüzyıllardır vatanın bağımsızlığı ve milletin selametinin teminatçısı, kadim devletimizin tapusu onlar… Bayrakların 'al' türküsü, şanlı destanların sahibi onlar. Asil Türk milleti nereye otağ kurup 'vatan' eylemeye niyetlendiyse önce şehit verdi; onların kanları üzerine devletini kurdu, otağını açtı. Sonra gazilerin şanlı savunması ve onuru ile devletini bina etti. Bu millet varlık ve bağımsızlığı için her daim şehit ve gazi vererek bedel ödedi. Kurduğumuz o devleti yaşatanlar da yine onların evlatları, bu milletin 'ölürsek şehit kalırsak gazi oluruz, yeter ki vatan selamette olsun' duruşu oldu. Bugün mazlumun yanında zalimin de karşısında hem içeride hem de dışarı da mücadele eden devleti adına, cephede çarpışan milletimizin yiğit evlatları dün olduğu gibi bugün de ata toprakları, yurdu için bedel ödemeye, koşuyor… O şanlı ruhunu öyle bir koruyor ki; bugün vatansızların hain kurşunları ile toprağa bir gül gibi düşen o aslanlara 80 milyonla ağıt yakıyoruz. Bedel ödediği devleti toprağı kurumadan intikamını alıyor. Ve al bayrağı devralanlar… Bir bayrak altında tek vatan üzerinde bağımsız bir ülke bırakan o kahramanların ailelerinin vakur duruşu göz pınarlarında yaş, yüreğimizde sızı bırakıyor. Helal olsun… Onlardan biri: Diyarbakır'da PKK'lı teröristlerce şehit edilen 26 yaşındaki Ahmet Alp Taşdemir'in şahadeti karşısında o duruşu bozmayarak, al bayrağı göğsüne takıp evladının cenaze namazını kıldıran baba varken; kucağında bir yaşındaki evladı ile yas tutan şehidin eşi Yeşim Taşdemir'in "Dik durun, ezanı susturmadı, bayrağı indirmedi. Başınız dik olsun. Ağlamayın, düşmanları sevindirmeyin" sözleri varken bu vatanı kim bölebilir. Bu ruha kim dokunabilir. Kenetlenen bu milleti kim ayrıştırabilir. Bize düşen şehitlerin önce vatan, sonra yar olan emanetlerine sahip çıkmak, şanlı gazileri bir ömür minnetle korumak. Şehit ve gazi bu devletin tapusudur ve o tapuya el uzatan, dil uzatan kim olursa olsun bedelini öder. Devlet varlığının teminatına uzanan tüm kirli elleri ya kırar ya da kırar… ...

Devamını Oku
  • 2017-10-30
  • Köşe Yazıları

Gönül coğrafyamız...

Birkaç gündür memleketten uzaklarda, Kazakistan'dayız... Türkiye sevdasına tanıklık ediyoruz. Bir başka deyişle ata toprakları... Türk Dünyası Gazeteciler Şurası'na katıldık. Kazakistan'ın Türkistan şehrinde bulunan Ahmed Yesevi Üniversitesi'nde düzenlenen şuranın ardından maneviyat dünyamıza zenginlik katan Hoca Ahmed Yesevi Türbesini ziyaret ettik. Peki kimdir Ahmed Yesevi; Batı Türkistan'ın Sayram şehrinde doğmuş ve tasavvufi marifetleri Buhara muhitinde edinmiş bulunan Hoca Ahmed Yesevî, tarikat kurucusu, şair ve din büyüğü olarak Türk dünyasının manevî hayatını etkilemiş nâdir kişilerdendir. Bilhassa Sırderya çevresinde, Taşkent dolaylarında, Seyhun ötelerindeki bozkırlarda yaşayan köylü ve göçebe Türklerin kendisine ve onun tasavvufi tarikatı Yesevîliğe olan tutkunluklarından ötürü, tarihî şahsiyeti efsaneler altında gizlendi, kimliği menkıbelere karıştı. Türk ve İslâm dünyasının ortak hazinesi ve kültür değeri olan bu Külliyenin yenilenmesi, Kazakistan ile yapılan anlaşma sonucu Türkiye üzerine almış ve 1993 yılında başlamış ve TİKA uzmanlığı ile yeniden tamir edilmiştir. TİKA'nın gönül coğrafyalarımızdan binlerce esere elinin değdiğine tanıklık ediyoruz. Türkiye'nin TİKA aracılığıyla bu coğrafyalardaki eserlerimizi günümüzde tekrar ayağa kaldırıyor olması, sadece fiziki mekânlara dokunuş olarak değerlendirilmemeli... Bu dokunuşlar gönüllerde de büyük izler bırakıyor. Bir kez daha TİKA'ya teşekkür ediyorum. Hoca Ahmed Yesevi Türbesi 2002 yılında UNESCO tarafından dünya tarih eseri olarak kabul edilmiştir. Ve istikamet Kırgızistan'ın başkenti Bişkek... Tarihi bir yapıya sahip olan Bişkek, eski İpek Yolu üzerinde bulunan bir şehir. Orta Asya üzerinde yer alan ülkenin bir şehri olan Bişkek, Kazakistan, Özbekistan ve Çin Halk Cumhuriyeti ile komşu... Kırgızistan'ın başkenti olan bu şehir, ismini tarihsel oluşumlar ile İpek Yolu zamanındaki konaklama bölgesi olma özelliği ile almış. Rus döneminde önemli paya sahip olan şehirde gelişim hızla devam ediyor... Kelimelere bu kadar sığıyor. Gidip görmek, yaşamak, tanış olmak lazım... Ben de öyle yaptım... ...

Devamını Oku
  • 2017-10-23
  • Köşe Yazıları

Umutlar Türkiye...

Cumartesi sabahı meslek büyüğüm Yavuz Donat ile yola koyulduk... İstikamet Alanya. Gazeteciler Cemiyetinin ödül törenine katılıp Mehmet Ali Dim'in sitemlerini bertaraf edeceğiz. Meslektaşlarımın eserlerini değerlendirdiğimiz jüriye başkanlık etmiştim bir kaç ay önce. Şimdi ödüllerin hak sahipleri ile buluşma vaktiydi. Güne sıkıştırılmış bir program oldu. Doğrusu değdi... Türkiye'nin dört bir yanından gelen gazeteci dostlarla buluşmaya dönüştü gece. Vefa gecesi... İşte geceyi vefalı kılan vefalı dostu, kardeşi Alanya'da görünce duygulandım. 2016 yılı nisan ayı da bir grup gazeteci dostlarımla Erbil üzerinden Kerkük'e gitmiştik. Kerküklü bölge milletvekili Aydın Maruf Alanya'da... Nasıl güzel bir sürpriz... Hasret gidermek, Kerkük'ü bölgeyi konuşmak için fırsat... Barzani'nin referandum hatasına değil, halkın ne düşündüğüne değinmek istiyorum. Bölge karışık... Türkmenin, Kürdün, Arabın ortak kanısı aynı... Türkiye mazlumların sığınacağı tek liman... Erbil'in gözünde kulağı da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'da... Umutlar Türkiye... Güvence Erdoğan... Aydın Maruf anlatıyor; Erbil sokakları kimin ne söylediği, ne yaptığı ile ilgilenmiyor... Kurtuluşun Türkiye'de, güvencesinin de Erdoğan olduğunu biliyor. O yüzdendir ki Erdoğan'ın konuşmaları Erbil'de Kerkük'te büyük yankı buluyor. Özet bu... Söz açılmışken Kerkük'ten gelen selamı da iletmiş olayım... 2016 Nisan'ında 'ne söylemiştik'e bakmak gerekir; https://www.google.com.tr/amp/m. sabah.com.tr/yazarlar/bolgeler/altinisik/ 2016/05/02/osmanli-bir-gun-gelecek/ amp Türkmeni, Kürdü, Arabı ve tüm bölge insanı 'ne zamanı' soruyor... Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tutumu umutları, sevinçleri... Hangi mazlum coğrafyada bir gözyaşı var ise onu silecek, yüreklerdeki yangını söndürecek, dost ve kardeş eli uzatacak tek ülkenin Türkiye olduğu biliniyor... Dinlerken gözlerim doldu... Kelimeler düğüm düğüm... Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Yeni Türkiye'nin harcı da mayası da sağlam... ne mutlu; umutları yeşerten, kaygıları bertaraf eden, güven duyulan olmayı başaranlara... Kaygılanmayın sizin Türkiye'niz var.... ...

Devamını Oku
  • 2017-10-16
  • Köşe Yazıları

Kontrolsüz öfke...

Son zamanlarda gözümü ve kulağımı yoran; kalbimi inciten bir öfke, tahammülsüzlük ve beraberinde şiddet olaylarını izliyorum. Evde, işte, okulda, canımız gibi sevdiklerimize karşı tahammülümüz yok... Çoğumuz diliyle dövüyor, tırmanışta olan bölümde ise öfkenin savunması dilden ele, şiddete dönüşüyor. Saygı duymuyor, sevgiyle kucaklamıyoruz... Muhabbetten uzağız... Öncelikle söyleyeyim; buna bazı meslektaşlarımın nabız tutmadan yıllardır yineledikleri 'şiddet tırmanışta' söylemleriyle bakmıyorum. İnsanın olduğu yerde hem güzellikler hem de çirkinlikler var, hep de var olacak... Toplum olarak önemli bir şeyi kaybetmeye başladık; saygı. Artık birbirimize, değerlerimize, yaşam alanlarımıza, kıyafetlerimize, düşüncelerimize, duygularımıza saygımız yok. Saymayınca sevemiyoruz da. Bu değerlere saygısı kaybolunca ortaya akıl almaz sonuçlar çıkıyor. 16 yaşındaki bir çocuğu kaçırıyorsun, iddiaya göre ortada rıza yok, engel olana da etrafta neler oluyor diyene de kurşun yağdırıyorsun. Sonuç; masum insanlar kör kurşunla hayatlarının baharında ölüyor. Sokağa iniyoruz; Ulus'ta iki esnaf bir birine girdi, çıkan olayda bir esnaf bıçak darbesiyle yaralandı. Sebep; o müşteri benimdi ama sen aldın. Ve bir başkası 'ne bakıyorsun ulan' olayı. İki vatandaşın bu bakış tartışması da karakolda bitti. Yapmayalım bu kadar basit değil... Öteden bu yana kadın cinayetleri maalesef gündemimizden düşmüyor. Cennetin ayaklarına serildiği kadınlarımızı ölümden uzak konuşmak, artık tüm bu öfke ve şiddetten uzak güzel şeylerden bahsetmek istiyorum. Ama yok; toplum olarak kadına; duygusuna, bedenine, kararlarına saygımız düşüyor. Öfke sınırını aşıp canavara dönüşen katil ruhlu insanlar onları sokakta, evde, okulda katlediyor. Bakın İstanbul'da platonik aşık tarafından katledilen 17 yaşındaki Helin Palandöken'e. Suçu 'sevmiyorum, istemiyorum" bedeli ölüm. Bu kadar basit mi? Büyük usta Neşet Ertaş'ın da dediği gibi rızasız bahçenin gülü derilir mi? Kıymayın artık kadınlarımıza... Kırarak, inciterek, vurup öldürerek bir yere varamayız. Gelin birlik olalım, kucaklaşalım, sayalım ve sevelim. Bizim ülke olarak bu zor zamanlarda kardeşliğe, bir olmaya ve huzura ihtiyacımız var... ...

Devamını Oku
  • 2017-10-09
  • Köşe Yazıları

"Boksta yumruk sayılmaz..."

Milli mutabakat… Milli ve yerli…  Ya bizde? Sorunun nerede sorulduğundan tutun, kime ve nedenine de bakmak lazım. Biz gazeteciler sorunun cevabının nerelere ulaşacağını tartmıyoruz galiba. Şimdi bu kadar sıcak gündemde nereden çıktı demeyin. Demeyin çünkü küçük bir tebessümle ağlanacak halimize gülüyorum…  Suriye sınırımızda sıcak saatlerin yaşandığı dakikalardayız. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kameralar karşısında… Sorular ardı ardına geliyor. Geliyor ama bir sor var ki; Cevabı çok net… Bu nasıl soru dercesine 'Boksta yumruk sayılmaz…' yanıtı küçük bir tebessümle geliyor…  Arkadaşlar askeri bir operasyon yapıyoruz… Biz gazeteciler için milli menfaatlerimiz haberden daha önemli olmalı. Hazırlıklarımızdan tutun tüm askeri planlarımızı ekrana taşınmasının bir anlamı yok ki. Tüm detaylar ve ayrıntıları karşı tarafa aktarmak istercesine soru olmamalı. Ekranlar askeri, siyasi, stratejik uzman v.s gibi isimden geçilmiyor. Her biri değerlendirme yapıyor. İzlerken bilgi kirliliğinin ne aşamaya ulaştığını gözlemliyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Bir gece ansızın gelebiliriz' sözlerinin ardından İdlip operasyonunda hafta sonuna dair en sıcak gelişme olarak kayıtlara geçti. Hani sorularımızdan yola çıkmıştık ya… Bir başka aceleciliği yine ekranlarda yaşadık. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in istifa ettiğine dönük bilgi kirliliği, mesleğimiz adına duvara tosladığımız hafta oldu. Gelişmeleri takip etmemiz sosyal medya üzerinden olmamalı. Hani hep söyleriz ya 'haber kaynağımız' diye… Artık o güvenilir kaynakların yerini maalesef sosyal medya aldı. Duyum üzerine, dedikodu üzerine habercilik yapmayı sürdürmeye devam edersek güvenilirliğimiz tartışılır… Gazetecilik acilen meslek ilke ve habercilik kriterlerine geri dönülmeli. Yok, böyle iyi denilecekse yarın kimse ağlamasın… ...

Devamını Oku
  • 2017-10-02
  • Köşe Yazıları

Yeni dönem yoğun gündem...

Üç aylık tatilin ardından; memur, öğrenci, esnaf, bürokrat, kısaca başkent sakinleri, yoğun bir tempoyla yeni döneme başladı. Valizlerdeki kıyafetler dolaplara asılıp tatilin rehaveti atılmadan Ankaralı sıcak gündemin süratli gelişmeleri ile mesaiye başladı… Son iki yılı düşünürsek her açıdan temposu yüksek günler geçiren Ankara; 2017'yi uğurlamaya hazırlandığımız şu günlerde komşu ülkelerdeki gelişmelerle yine hareketli günler geçiriyor. Öğrencisi okula koşan, esnafı yeni eğitim dönemiyle umutla tezgâhını açan, sanayicisi yılın son çeyreğinde üretimini maksimize etmeye çalışan ve tüm bunlarla birlikte bürokratı da yoğun siyasi gelişmelerle telaşlı bir Ankara… Öğrenciler, Vali amcaları… Malumunuz bir bürokrat olarak ülkemizde görev yaptığı tüm bölgelerde verdiği hizmetlerle ciddi değerler katan Vali Sn. Ercan Topaca başkente geldiği günden bu yana arı gibi çalışıyor. Metropol olmanın getirdiği zorluklarla birlikte siyasetin merkezi olan başkent gibi idaresi zor bir kentte, gecesini gündüzüne katıyor. Valililiğin çevresinden başlattığı uyuşturucu mücadelesini kentin dört bir yanına yaydı, emniyet ve bakanlıklarla protokoller imzalandı. Başkentin öğrenci sakinleri gelmeden vali amcaları sokaklardaki uyuşturucu baronlarının gırtlağına çöktü, unutulan çocuklarla birlikte gündeme bomba gibi düşen 'okul servisleri' konusunda attığı adımlarla hem geleceğimiz yavrularımıza hem de ailelerine nefes aldırdı. Esnafta işler yolunda… Dedik ya başkentte herkesin gündemi yoğun, herkes yeni döneme harıl harıl bir yoğunlukla... Üç aylık tatil ile işleri durgunlaşan Ankara esnafı tezgâhların en iyi müşterisi öğrencilerin dönüşüyle tabir yerindeyse bayram etti. Balıkçısı, kitapçısı, dönercisi, işletmecisi kısaca ekmeğinin peşinde olan herkes 'Bismillah' dediği yeni döneme mutlu girdi, yüzler gülüyor… Ve siyaset: Meclisin yeni dönemi… Geldik en yoğun, sıcak gündemi hiç durulmayan başkentin siyasi gündemine. Gündem en yoğun burada... Biliyorsunuz Gazi Meclis'imizin 26. dönem 3. Yasama yılı Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bakanlar, Milletvekilleri, partilerin temsilcileri ve medya mensuplarından oluşan çok büyük bir katılımla gerçekleşti. Açılışa ülkemizi karanlığa çeken hain darbe girişimleri ve 249 canımızı kaybettiğimiz FETÖ'nün kalleş darbe girişimi damgasını vurdu, yitirdiğimiz canlar anıldı. Devletin zirvesi dâhil tüm konuşmaların merkezinde 15 Temmuz ihaneti, darbelerden çıkarılan tecrübeler, büyük-güçlü Türkiye için atılması gereken adımlar yer aldı. Ve tabi güney sınırımızda ilan edilmeye çalışılan korsan Kürt devleti de uzunca konuşulanlar arasındaydı. Meclis yeni yılında da sınırlarında gayri resmi hiçbir yapılanma, devlete izin vermeyecek. Tabii içerdeki vatan hainlerine de… Ankara daha da ısınacak… Meclis yeni yasama yılına oldukça önemli gündemle girdi, önümüzdeki günlerde siyasetin gündemi çok daha fazla ısınacak. Ve tabi siyasetin arenası başkentin de. Yeni dönemin vatanımıza ve aziz milletimize hayırlar getirmesi dileğiyle iyi haftalar… ...

Devamını Oku
  • 2017-09-25
  • Köşe Yazıları

Büyük sözü dinlemeli...

Bedeli ağır olur… Son bir haftada siyasetin arenası başkentte başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere dilden dile dolaşan yükte de pahada da ağır o üç kelime… Bu kelime anlayana anlatılır ve son haddede söylenmiştir. İlk okunduğunda sert tavırlı ciddi bir uyarı ifadesidir ancak düşünülmeye başlandığı anda uyarıyla birlikte hatalı davranışlara, atılan yanlış adımlara, şımarıklığın fatura çıktılarına ve var olan dengelere 'karşı' beylik ifadelerle gidilen yanlış yola göndermedir esasında. Kim söylerse söylesin, muhatap kim olursa olsun iş bu söze gelene kadar tüm yollar tüketilmiş demektir. Şu günlerde barış ve insanlık adına zeytin dalı uzatan Türkiye ile tüm köprüleri büyük bir pervasızlıkla yıkmaya çalışan Kuzey Irak'ta at koşturacağına inanmış şımarık Barzani yönetimi gibi… Türkiye, Barzani'nin koca bir Ortadoğu coğrafyasının hatta dünyanın dengelerini değiştirecek 'referandum' inadına karşı her yolu denedi. Halkların geleceğine kan ve gözyaşı bulaştırmaya niyet etmiş bu yönetim kaos oylamasından vazgeçmek istemiyor. Uzattığımız tüm dallar hadsiz ve söz dinlemeyen evin şımarık çocuğu edasıyla kırılıyor. Ancak gözden kaçan bir şey var, medeniyetin beşiği bu coğrafyalarda Türkiyesiz bir gelecek inşa edilemez, Anadolu'nun oturmadığı bir masada kararlar alınamaz. İşte Türkiye'nin önceki gece Meclis'te oyladığı, üç partinin de açık destek verdiği tezkere bu tavrın en net mesajıdır. Ankara söz dinlemeyen mahallenin şımarık çocuğuna tezkere ile son ve en net mesajını ulaştırdı. Hal böyle olunca hala 'ben yaramazlık yapmaya devam edeceğim' deniliyor ise… Başka güvenilen ağabeyler vardır… İşte o güvendiğiniz dağlara kar yağmasın… Olası tüm seçeneklerin mahalleyi kan gölüne çevireceğini mahalleli iyi biliyor. Gözünden yaş, topraklarından kan eksik olmamış, yüzyıllardır zenginlikleri nedeniyle esaretten arındırılamamış bu coğrafyayı yangın yerine çevirmeye, mahallenin fedaisi gibi davranmaya devam edilmemeli… Aksi takdirde bugün bu adımı atan Barzani yönetimi, 'hadi koçum' gazının kesilmesi ile yolda kalacaktır. Tarih bizi bu açıdan hiç yanıltmadı. Kuzey Irak-Kerkük-Ortadoğu demek Türkiye demektir, bu coğrafyanın bir dinamiği var, ne efelik tanır ne tek taraflı plan… Ve mahallenin sahibi bir sabah ansızın mahalleye gelebilir… İşte o zaman efelenmenin bedeli ağır olur… Akıllı olmak, yarın için bağlayıcı kelimelerden kaçınmak gerekir. Birde ben hatırlatayım istedim... Sakın haa… ...

Devamını Oku
  • 2017-09-18
  • Köşe Yazıları

Festivaller haftası...

Geride bıraktığımız haftaya kentin gündeminde festivaller ve tanıtım günler damgasını vurdu. Yaz boyunca kültür ve eğlence açısından oldukça yoğun haftalar geçiren Ankara, finalini sonbaharda yapıyor diyebiliriz. Şairlerin ilham mevsimi sonbaharda başkentte takvimler yoğun. Tarih, kültür ve coğrafya olarak Anadolu'nun önemli değerlerine ev sahipliği yapan Ankara'nın ilçelerinde başlayan festivaller, geleneksel etkinliklerle renk cümbüşü yaşayan kent, yöresel festivallerle coşkulu bir yazı binlerce Ankaralı ile uğurluyor... Eylül ayına, Atatürk Kültür Merkezi'nde devasa bir tanıtım ile açılışı yapılan Kars Ardahan ve Iğdır'ın tanıtım günleri ile girdik. Oldukça başarılı bir tanıtım günlerine imza atan KAİ Federasyonu haftanın alkışını hak etti... Kars-Ardahan-Iğdır Federasyonu Başkanı Erdoğan Yıldırım ve emeği geçenleri kutluyorum... Bölgenin yöresel tatlarını başkentte taşımakla kalmamışlar. Kültür, sanat ve tarihi Ankaralılarla buluşturdular, ülkenin kalbinde vatanımızın en doğusunu bize getirdiler, yaşattılar... Diğer yandan başkentin önemli tarihi ve turistik bölgelerinden olan şirin beldesi Beypazarı 23. Uluslararası Kültür, Sanat ve Yöresel Ürünler Festivali ile sonbahar adeta renklerini buldu. Büyük bir katılımla açılan festivale ilgi her yıl olduğu gibi yine çok yüksek. Yanına en sevdiğini alan tarih, doğa ve kültür harikası Beypazarı'mıza atmış kendisini, saatler 00.00 ancak Ankaralı hala şirin ilçenin sokaklarında fotoğraf çekip, sokaklarını karış karış geziyor... Sadece Ankaralı eğlenmiyor bu festivalle çok ciddi bir turizm katkısı var. Beypazarı Belediye Başkanı Tuncer Kaplan'ın emekleri ile gerçekleşen festival, bu yıl da Ankara turizmine koca bir altın yıldız ekliyor. Ve tabii namı başkenti aşmış hatta Türk'ün yuva tuttuğu yabancı ülkelere kadar ulaşmış turşu diyarı, kültür yuvası Çubuk. Sonbaharın son rötuşları Ankara'nın önemli değerlerinden Çubuk Turşu Festivali. Kentin topraklarında Anadolu insanın ellerinden bizlere ulaşan birbirinden lezzetli turşuları hem tattık hem de onlarca meraklıyı ağırladık. Tarih boyunca medeniyetlere yurt, durak olmuş, her yanı tarih ve ataların izleri ile dolu Ankara'mızın değerlerini turizme kazandırmak adına hayata geçirilen bu tür faaliyetler çok değerli. Emeği geçenleri kutluyorum... Festivaller ve tanıtım günler ile başkentlilerin hareketli bir haftayı geride bıraktı, sonbahar kente de Ankaralıya da yaradı... Aynı heyecan ile yeni haftaya merhaba... ...

Devamını Oku
  • 2017-09-11
  • Köşe Yazıları

Tebrikler sayın Topaca...

Ankara Büyükşehir Belediyesi ve ODTÜ yönetimi uzlaştı. Bilkent Şehir Hastanelerinin ihtiyacı için yapılması planlanan 'ODTÜ Yolu' için bir aylık görüşmeler olumlu bitti. Ne üniversite kampüsünden alevler yükseldi, ne öğrenciler polise taş attı ne de Ankara'nın sokakları savaş alanına döndü. Bir masa etrafında bir araya gelen ortak akılın sağduyusuyla gülümseten bir karar çıktı. Bazı çevrelerin 'ODTÜ'de yine yol krizi, Gökçek ormanı 2'nci kez katledecek' söylemlerine karşılık tarafları bir araya getirip, Ankaralılar için bu güzel sonucu sağlayan Sayın Valimiz Ercan Topaca'ya teşekkür ediyoruz. 'Yol ve Ağacı' kullanıp algı oyunlarıyla üniversite ile şehrini birbiriyle kavgalı hale getirenler eli boş döndü. Bu uzlaşı; ikinci bir kavga çıkarabilir miyiz diyerek ellerini ovuşturanları, 'ağaç kesiliyor, ODTÜ yok ediliyor' çığırtkanlığı ile kol kola girip kampüs önünde kaos nöbeti tutmayı planlayanları, geleceğimiz olan öğrencilerin ellerine molotofkokteyli tutuşturup sokakları savaş alanına çevirmeyi planlayanları ve en önemlisi de 'Ankaralılar- ODTÜ'lüler' ayrımını yaparak bölmeye çalışanlara cevap oldu. Söz konusu yolun planları taraflar arasında görüşülmeye başlandığı günlerde kirli zihniyet harekete geçmiş, '2'nci yol krizi, ağaçlar yine hedefte' başlıkları atılmaya başlanmıştı. Ülkemizin gurur kaynağı ODTÜ ile bizi düşman etmeye, geçimsiz iki kardeş gibi göstermeye, barış köprülerimizi sürekli yıkmaya çalışan bu çevre yine iş başındaydı. 2012 'da Göktürk 2 uydusunun fırlatılması sırasında öğrencilerimizin eline ateş tutuşturan, 5 ay sonra yine 'ağaç' deyip Gezi Parkı eylemleri ile ülkeyi ateşe verenler hızını almadan 2015'te ODTÜ'den geçen 1071 Malazgirt Bulvarı'nda aynı argüman ile hep kavga çıkardılar. Bu şehir ve sakinleri yol ve ağaç provokatörlerinden, ODTÜ'yü ülkesinden koparıp bir gruba aitmiş gibi gösterenlerden çok çekti. Türkiye'mizin gururu, dünyaya açılan kapımız ODTÜ hep ateş hattı yapılmak istendi. Bu nedenle bugün bu uzlaşıya sadece karşılıklı bir anlaşma olarak bakamayız. Bu bizim kampüste 'kaos'tan, ODTÜ'den beslenenlere karşı zaferimizdir, kardeşliğimizin nişanesidir. Ve burada en büyük tebriği, bizi bir masa etrafında uzlaştıran Vali Ercan Topaca hak ediyor. Bu şehirde özellikle son iki yıldır her çevre ile gelişen bir uzlaşı var. Ankara kentlisi ile bir bütün… Teşekkürler Sayın Vali, ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Verşan Kök ve Belediye Başkanımız Melih Gökçek… Bizim her daim uzlaşı, hoşgörü ve çözüm odaklı anlayışa ihtiyacımız var... ...

Devamını Oku
  • 2017-09-04
  • Köşe Yazıları

Hasret giderdik...

Ve bir bayramı daha birlikte uğurluyoruz... Her bayram olduğu gibi yine geçmişe yolculuk ettik. 'Ah' çekip 'nerede o eski bayramlar' dememek adına tatile koşmak yerine Sıla-i Rahim yapanlardandık... Hatırlayıp, hatırlatmak ve yaşatmak lazım o eski bayramları dedik... Baba ocağına koştuk... Babam dahil tüm kaybettiklerimizin mezarlarını ziyaret edip, Fatiha okudum... İlk gün dini vazifemizi yerine getirip kurbanımızın kesimine eşlik ettim. Her bayram olduğu gibi yine geçmişe yolculuk rutinimiz oldu. 'Ah' çekip 'nerede o eski bayramlar' diyenlerden olmadık... Çocukluğumuzun bayramı tatile gitmek değil... Eş, dost, akraba ve komşuya gitmekti... Yakınlarımızın mezarlarını ziyaret etmekti... Ziyaret edip el öpmekti... Hasret gidermekti... Anne babaya koklarcasına sarılmaktı. Anneanneye, babaanneye, dedelere harçlık için sıraya girmekti... Aynı kıyafetlerle bayrama girilmezdi. Yeni kıyafetlerle sabahlamak demekti. Uykusuz geçen gecenin ardından büyük bir heyecan ile baba ile bayram namazına gitmekti... Kız çocukları için anne ile birlikte günün kahvaltısını hazırlamaktı. Bayramlıklar bayramın start verildiğinin habercisidir. Baba ve oğul namazdan dönünce evde bayram havası bayramlaşma ile başlardı. Bizde öyle yaptık... Tüm sokağın çocuklarıyla ev gezmelerinin başlamasıydı. Mahallenin büyüklerinden harçlık toplamaktı. Bayram için kurulan salıncaklar 'gıcır gıcır' sesleri arasında dönmeye başlardı. Sıraya girip beklerdik... Ne jetonu ne de elektrikli aksamı vardı. Sadece insan gücüyle dönerdi. Dünyanın en büyük lunaparkına gitmişçesine sevinirdik. Yapamayıp hatırladıklarımız... Seyyar salıncaklar yerini çatapatlara bırakırdı... Sokaklar minik patlama sesleriyle yankılanırdı. Küçük çaplı kazalarda da işin cabası... Pamuk helvacı, kağıt helvacı, baloncu, elma şekerci, macuncu her sokağın başında beklerdi... Göremediklerimiz... Ve seyyar fotoğrafçılar gelirdi kente... Şimdiki gibi selfie çekimler yoktu... Renkli hayatlarımızın geleceğe siyah beyaz taşındığı dönemlerdi. Yeni kıyafetlerle hatıra fotoğrafları çektirilirdi. Bugünün hatıraları arasında o günün bayram fotoğrafları evlerimizin bir köşesinde muhafaza edilirdi... Yine o fotoğraflara dalıp yıllar öncesine taşıdım Emre ile Eren'i... Günler öncesinden bayram kartları seçilir ve özenle kurulan cümlelerle bayram mesajları yazılırdı. Sonra postanenin yolu tutulurdu. Sevdiğinin sesini duyabilmek için saatlerce postanede kuyruk beklenirdi. Kartpostallar yoktu ama bol mesajlar yazdık... Kolonya şişelerimiz kolonyacıdan doldurulurdu... Kolonya şişesi kristalden ise pek havalı olurdu. Kahveler sohbetin en önemli tanıklarıydı... Kolonya doldurmadık ama bayram sohbetimizin konu başlıklarındandı... Gazeteler yayımlanmazdı. Bayrama özgü, 'Bayram gazetesi' çıkardı... Ve şimdi tüm bunları bir tebessümle hatırlayıp bayramı kutluyoruz... Tebessümün eksik olmadığı bir bayram sabahında daha birlikteyiz... Her bayram olduğu gibi yine geçmişe yolculuk rutinimiz. Eskiden bayramdı. Şimdi sadece tatil... 'Ah' çekip 'nerede o eski bayramlar' diyenlerdenseniz... Hatırlayıp, hatırlatmak ve yaşatmak lazım o eski bayramları. Ve 'yaz'ı tamamlayıp sonbahara hoş geldin dediğimiz şu günlerdeyiz... Yeni telaşların satır başı... ...

Devamını Oku
  • 2017-08-28
  • Köşe Yazıları

1071´e zafer mührü vuran ruh ayakta...

Türk'ün tarihe canıyla mührünü vurup, beka mücadelesinde en önemli aşamalardan biri olan Malazgirt Zaferi'nin 946'ncı yılını kutladık. Sultan Alparslan ve askerlerinin kendilerinden çok daha büyük Bizans ordusunu alt ederek, Anadolu'nun anahtarını aldıkları o kutlu zaferi andık. Alparslan ve askerlerini rahmetle anarken Türkiye'nin yapı taşlarından olan, ecdadımızın Malazgirt Ovası'nda verdiği asil mücadeleyi canlandırdık...   *** Kutlama hazırlıkları aylar öncesinden başlayan Anadolu'nun Fethi Malazgirt 1071 Anma Programı'na bu yıl Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da iştirak etti. Bin yıl önce kazanılan ve bugünümüzün temellerini atan ancak yıllarca sadece tarih derslerinde düşman devletlere karşı verdiğimiz mücadelelerden biri olarak anlatılan, ruhumuza ve yaşantımıza girmeyen bu büyük zaferi millet devletinin başı ile kutladı. Hazırlıklar, protokol, yapılanlar vs. açıkçası bunlara çok girmek istemiyorum. Malazgirt Ovası'nda kurulan devasa organizasyondan, Türkiye'nin dört bir yanından Muş'a akın edenlerden ziyade ben bizi 26 Ağustos'tan 2017'ye taşıyan ruhtan, tarihi yüreğindeki inanç ve vatan sevdasıyla yazan bir milletten, dirilişinden bahsetmek istiyorum. Programı sonuna kadar izledim, insanların etkinlik alanındaki izdihamı, tarihine sevgisi, ecdadına sadakati tüylerimi diken diken etti. Kilometreleri aşıp gelenler, Türk'ün destanı ile gözleri dolanlar... *** Malazgirt bizim ihmal ettiğimiz zaferimiz; düşünün bir komutan (Sultan Alparslan) düşman ordusunun kendisininkinden daha fazla olduğunu, savaştan sağ çıkma olasılığının düşük olduğunu görüyor. Buna rağmen kefenini giyip ordusuyla hücum emri veriyor. Nitekim Bizans ordusu ilerleyen saatlerde ağır bir yenilgiye uğruyor. Maddi imkân yok, ordu zayıf, zırh yok, silah yok, yok, yok... Ama bir şey var; yüreklerde kor gibi yanan iman gücü ve asil bir maya, ebedi vatan sevgisi... Düşmanın adı, tanımı, yöntemi değişiyor ama amacı tek. Onlar değişip, yeni maskelerle çıksa da karşımıza biz de değişmeyen bin yıl öncesinden bu güne taşıdığımız bir şey var; damarlarımızdaki asil kan, ruhumuzda dolaşan, vatan-millet bağı ile örülü eşsiz sadakat. Şunu görüyoruz; bu millet yüz yıllardır toprağına göz diken düşmanları ile mücadele içerisinde ve halen devam etmekte. Dün Bizans idiler bugün FETÖ, PKK, DEAŞ... Millet dün Malazgirt Ovası'nda bugün Ankara'da, Kızılay Meydanı'nda verdi mücadelesini. Dün kefenini giyenler 15 Temmuz'da da yine aynı ruhla ve kefenle çıktı üniformalı düşmanın karşısına. 1071'de tarihi zaferle Anadolu'yu yurt yapan ecdadın torunu 15 Temmuz'da o yurdun anahtarını canıyla korudu, şehirlere şahadetler yazıldı da Alparslan'ın şanlı ordusu gibi ihanete karşı dirilen bu millet bin yıl sonra yeni bir destan yazdı... 26 Ağustos 1071, 30 Ağustos 1922, 15 Temmuz 2017... dirilişin, destanın, tarihin yeniden yazıldığı o kutlu tarihlerden bir kaçı. Ben bu tarihlerde sadece zaferi değil bir milletin diriliş öyküsünü, dünya tarihine kazıdığı notları görüyorum. 1071'deki başarı ile Avrupa'ya korku salan, tarihi ittifaklarla başlayıp Haçlı Savaşlarına kadar Türk'leri durdurmaya çalışan bir dünyayı oluşturan bu millet bugün de 15 Temmuz'da tanklara karşı duruşu ile aynı dünyaya aynı mesajı verdi. Sayın Cumhurbaşkanı'nın da dediği gibi, Türkiye artık ayağa kalktı, diriliş tüm hızıyla sürüyor... Ve 30 Ağustos haftasına ilişkin... Bu kutlu zaferi andıktan sonra bugünkü Türkiye'nin temellerini oluşturan bir başka zaferin yıldönümünü icra edeceğiz; 30 Ağustos 1922. Başkomutanlık Meydan...

Devamını Oku
  • 2017-08-21
  • Köşe Yazıları

Derdi "Büyük Türkiye" olanın niyeti şaşmamalı

AK Parti 4 Temmuz 2017'de start verdiği kongre süreciyle Türkiye'nin geleceğini inşa edecek kadroları belirlemek için yeniden yapılanmaya girdi. Dönem dönem siyasiler tarafından dile getirilen ancak sessiz sedasız ilerleyen kongre seçimleri aslında yerelde çok hummalı ve çetin geçiyor; görev belli, kadro net ama kim nereye oylaması sandık başında hayli terletiyor… Devletin merkezi ve siyasetin arenası başkentte ise bu aşırı tempolu seçim süreci daha stresli, zor geçiyor. Partiler için yönetimine talip oldukları ülkenin başkentleri, kadroları, teşkilat yapısı, oluşturmaya çalıştıkları vücudun omurgasıdır. Kuracakları iktidarın şeklini, yönünü ve yöntemini belirleyecek yapının mihenk taşıdır.   ***   Oluşturulan maya burada tutarsa tüm teşkilat aynı maya ile mayalanır. İşte Ankara'nın, 14 Ağustos 2002'de karanlıklar üzerine doğan ışığıyla vatanın kaderini değiştirmeye başlayan AK Parti'nin 6. Olağan Kongre seçimleri için yeri bu nedenle çok hayati. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan partiyi 2019 seçimlerine başarıyla taşıyacak kadroların seçimi için startı Ramazan ayında vermişti. Önümüzdeki seçimlerin ehemmiyetini kürsülerden her fırsatta yaptığı konuşmalar ve uyarılarla dile getiriyor. En son Denizli'de "Önümüzdeki meseleler büyük, vereceğimiz mücadeleler çetin. Türkiye'nin geleceğini inşa edecek AK Parti'yi biçimlendirmenin gayreti içinde olacağız" sözleri, şu anki kongre seçimlerinin ne derece önemli olduğunu açıklar nitelikte.   ***   Ankara'da temmuz ayında başlayan seçim süreci işliyor, kadrolar belirleniyor. Belde ve delege seçimleri ile başlayan süreç, ilçe teşkilatlarının oylanması ile sürüyor. Kasım ayı ile başlayıp 2018 başlarında tamamlanması planlanan il başkanları seçimlerinin ardından artık büyük kongre için geri sayım başlayacak. Sandıklar, oylar ve adaylar; her şey takvimine göre gidiyor ancak bir sıkıntı var. Sayın Cumhurbaşkanımızın da sürekli dile getirdiği bir sıkıntı…   ***   Yeni Türkiye'yi inşa edecek yeni kadroların belirlendiği seçimlerde teşkilat mensuplarından bazıları Türkiye'nin kaderini oyladıklarının farkında değil. Milletin hizmeti için adalet ve kalkınma odaklı 16 yıldır ülkeye hizmet eden bir partide bu kişiler bulundukları koltuk, makam ve imkânlara kendi mülkleri gibi yaklaşıyor. Sadakatle bağlı olup ev sahibi oldukları partide maddi açıdan kiracı olduklarını unutmuş olacaklar ki verimsiz olduklarını göre göre daha etkili dava arkadaşına bayrağı devir etmekten imtina ediyorlar. Zorunlu değişimi kardeş kavgasına çevirmeye, 'Ben neden alınıyorum ki?' anlayışıyla olumsuz bir yöne çekiyorlar… Dört bir yanı yangın yerine çevrilmiş, 15 Temmuz'da kendi milletine kurşun sıkan hain FETÖ'yü alt etmiş ancak hala tehditlerin devam ettiği ülkemiz için koltuk savaşları bize kaybettirir.   ***   İçeride ve dışarıda bir varlık mücadelesi veren Türkiye için 16 yıldır çalışan şimdi Büyük Türkiye için vites yükselterek düşmana "dur" diyecek iradeyi oluşturmaya çalışan bir partide yorulan, yetersiz kalan artık geri çekilmeli. Derdi 'Büyük, güçlü, bağımsız Türkiye' olanın niyeti şaşmamalı. Önce vatan ve milletin refahı diyenler, niyetlerindeki kaymalara dikkat edip acilen kendilerine çeki düzen vermeli. Siyasi tarihte teşkilat ve kadro yapılanması ile tek olan AK Parti şüphesiz bu ülkeyi 2023'e taşıyacak kadroları oluşturacak, ihtiyacı olan taze kanı bulacaktır. Ancak kişisel menfaatleriyle bu kutlu yürüyüşe kan kaybettirenlere "Önce vatan" sözlerini hatırlatmak isterim… Dava sizden, bizden, menfaat ve çıkarlarımızdan üstündür; o halde sadakatimizi,...

Devamını Oku
  • 2017-08-16
  • Köşe Yazıları

Ankara´nın arka bahçesi sizi bekliyor

Uluslararası Köroğlu Festivali için geri sayım başladı. Biz de basın temsilcileri olarak geçtiğimiz hafta sonu Köroğlu’nun Bolu’daki ayak izlerini takip ettik. Bolu Belediyesi’nce gerçekleştirilen “Köroğlu’nun İzinde” adlı gezide Köroğlu Dağı’nda zirve tırmanışı ve Seben Gölü’nde kano keyfi yapıp tabiatın kalbini yerinde keşfettik Bolu, 12-13 Ağustos günlerinde, kalabalık bir basın heyetini ağırladı. Ankara ve İstanbul'dan hareket ederek Bolu'da buluşan gazeteciler, 2 bin 499 metre rakımlı Köroğlu Dağı'nın Zirve yürüyüşü için hazırlıklara başladı. Tam bu esnada, Bolu Belediyesi'nin gazeteciler için önceden hazırladığı 'Off-Road' sürprizi, büyük heyecan yarattı. Bolu Belediyesi'nden Muzaffer Yıldırım'ın alan kılavuzluğunda yapılan gezide, Tahir Zorlu, Ramazan Yerlikaya ve Bolu Off- Road Kulübü üyeleri, arazi araçları ile gazetecileri alarak, Bolu'nun eşsiz yaylalarında heyecanlı bir sürüşe ortak etti. Kındıra Köyü'nden yola çıkan gazeteciler, sırasıyla Düvendik, Yuvaköy, Sarıalan, Kındıra yaylalarında gezerek doğanın tadını çıkardı.   KÖROĞLU ŞELALESİ'NDE MOLA Gazetecilerin bir sonraki durağı ise Köroğlu Şelalesi oldu. Yaklaşık 2 km'lik yürüyüşün ardından sıcağı hisseden basın mensupları, şelalenin sularında serinledi. Arazi araçlarına geri dönerken, yol üzerindeki dağ çilekleri ve ahududular da şehir hayatına kısa bir mola veren gazeteciler için bir diğer hoş sürpriz oldu. Gazeteciler buradan Köroğlu Dağı Zirvesi'ne doğru yeniden yola çıktı. 2 bin 100 metreye offroad yapma heyecanı ile çıkan gazeteciler, geriye kalan 300 metreyi ise aralarda fotoğraf molaları vererek, kimi zaman şarkılar söyleyerek, kimi zaman ise rüzgarın sesini dinleyerek tırmandı. Gazeteciler, Köroğlu Zirvesi'ndeki Türk bayrağı önünde fotoğraf çektirerek, hem ulusal kahraman Köroğlu'nu andılar hem de bu anı ölümsüzleştirdi. Zirve dönüşü ise yaylalarda kendilerini bekleyen demli bir çay ile yorgunluklarını attı. Gazetecilerin, bir sonraki rotası ise güneşin batışını izlemek üzere Kınıkçı Kanyonu oldu. Kızıl bir gökyüzü eşliğinde arazi araçlarına atlayan gazeteciler, kilometrelerce uzunluktaki derinliği ile sonsuzluk hissini yaşatan Kınıkçı Kanyonu'na gelince, heyecanlarını bir müddet gizleyemedi. Ancak ardından merak galip geldi ve hep beraber, kanyonun kıyısında da hatıra fotoğrafı çektirmeyi ihmal etmediler.     KÖROĞLU'NU TANITACAĞIZ Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz ve Seben Belediye Başkanı Süleyman Özbağ, gazetecilerle, Seben Gölü'nde bir araya geldi. Seben Gölü kenarındaki buluşmaya, Bolu Belediye Başkan Yardımcıları Emine Davarcıoğlu, Zerrin Biçen ile Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Güler Mert de eşlik etti. Başkan Yılmaz, "Köroğlu, Türk dünyasının ortak kahramanı, ortak değeridir. Kahramanımızın ayak izlerinden yürüyerek, Köroğlu'nu, adalet mücadelesini, yiğitliğini, ozanlığını Türkiye ve dünyada tanıtmak için yaptığınız bu yürüyüş, yazacağınız haberler bu nedenle çok değerli. Köroğlu efsanesini Bolu'dan tüm dünyaya tanıtmaya kararlıyız. Gelecek kuşaklar ve tüm dünya bu kahramanlık destanını öğrenmeli" ifadelerini kullandı. Yılmaz, gazetecilerin Bolu'nun doğal güzelliklerine hayran kaldıklarını belirtmeleri üzerine ise "Bolu'da daha keşfedilmemiş yüzlerce doğa harikası var. Üstelik şehrimizin 4 mevsimi ayrı güzel. Herkesi Bolu'yu keşfetmeye davet ediyorum" dedi.     SEBEN MUCİZESİ Seben Belediye Başkanı Süleyman Özbağ ise, 22 kilometrekarelik alanı ile Abant Gölü'nün 7 katı büyüklüğünde olan Seben Gölü'nün, 2006'da "Sulama" amacıyla yapıldığını ancak kano, sörf, balıkçılık, su topu ve yüzme gibi su sporları tutkunlarının cazibe merkezi olduğunu anlattı....

Devamını Oku
  • 2017-08-14
  • Köşe Yazıları

Yayla turizmi...

Geçtiğimiz hafta kısa bir Doğu Karadeniz turu ile biraz soluklandık... Ayder ve Uzungöl için 'geçmiş olsun' dileklerimizi ilettiğimiz gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Karadeniz seyahatine başlamıştı. İlk durakta bizim 'geçmiş olsun' dileğimize neşteri vurdu... Ayder ve Uzungöl'ün 'hak ettiği' değeri alacağını belirtti. Değerlerimizin ranta kurban edilmemesi gerektiğini söyledi. Umutlarım yeniden yeşerdi. Uzungöl ve Ayder kurtarılacak. Artvin Borçka Karagöl ise sırada... Geç olmadan nice karagöllerimiz gözden geçirilmeli. İlgili kurum ve kuruluşlarımızın bu konuda daha duyarlı olacağı kanısındayım... Ve hafta sonuna ilişkin... Ankara'dan yola revan olduk. Rotamız Bolu Seben Yaylaları... Bolu Belediye Başkanı Aladdin Yılmaz her zamanki gibi doğaya tutkusunu ortaya koymuş. Davete İstanbul'dan gazeteci dostum Faruk Erdem'le birlikte katıldık... Kartalkaya sırtlarında başlayan ofkort 2 bin 500 rakımlı zirvede son buldu... Köroğlu'nun izlerini takip ettiğimiz bu etkinlikte yol ve yön bulma becerimiz gelişti... Akşam saatlerinde doğanın tüm cömertliği ve bakir kalışına tanıklık ederek Bolu'ya ulaştık... Sabah özel programla Abant sırtlarından yayla turumuzu Topuk Yaylasındaki Fenerbahçe Tesislerinde sonlandırdık... Topuk Yaylasındaki turumuza Kaynaşlı Belediye Başkanı Erol Bayraktar da eşlik etti... Doğup büyüdüğüm, gazeteciliğe başladığım yıllara tanıklık eden coğrafyanın geçmişini ve geleceğini değerlendirdik... Ankaralılar için bir buçuk güne sığan dolu dolu bir yakın destinasyon programı paylaşmış oldum. Özetle son dönem yaylalarımızda oldukça fazla insan yoğunluğuna tanıklık ettik... Görevimiz korumak... Gelecek kuşaklara bu mirasları aktarabilmek... Bu haftalık da böyle olsun.... Farklı bir deneyim oldu... Özellikle ofkort turumuz.... ...

Devamını Oku
  • 2017-08-07
  • Köşe Yazıları

Karadeniz büyülüyor

Gezi dediğin böyle olur' diyeli tam 4 yıl oldu... Hayata dair doğal engelleri aştığımızın yıldönümüydü. Hayalleri ötelemenin gerekçesi olmaz diye çıkılmıştı 2013yılı temmuz ayında Karadeniz seyahatine. Aynı seyahati tekrarlamanın vakti gelmişti. Yola revan olmaya karar verdiğimizde ekibe aile dostlarımızda dâhil oldu... İlk rota Samsun... Akşam saatlerine kavuştuğumuzda Trabzon'un Köprübaşı Köşk Yaylası'nda maceralı bir yolculuktan sonra konaklayacağımız yayla evine ulaştık. Sıcak kavurucu günlerden sonra buz kesen bir hava... Kıvrım kıvrım yollar, vadiler, akarsular... Doğanın tüm zenginliklerinin bahşedildiği ata topraklarındayız... Yöresel yemeklerin damak tadımızı değişime uğrattığı günler başlasın startı... Sabah kahvaltısının ardından yaylalar turumuz Artvin'e kadar ulaştı. Artvin dört yıl öncesine göre müthiş değişime uğramış. Özellikle AK Partili belediye başkanı Mehmet Kocatepe, başkent tecrübelerini buraya taşımış... Minik, şirin ve görülesi Artvin değişimden nasibini almış... Artvin Karadeniz turumuzun başlangıç noktası oldu. Kafkasör'e veda tüm mazlumluğu ile bizi uğurladı. Rotamız Karagöl... Doğu Karadeniz'in her köşesi cennet... Ama Artvin için bir ayrıcalık yapabilmeliyiz... Hopa'dan Borçka'ya, Kamilet'ten Mençuna'ya, görülmeyi bekleyen onlarca yeri ve kilo almanız için hazırda sizleri bekleyen yemekleri ile şimdiye kadar gittiğim en güzel yerlerin başında geliyor... Borçka Karagöl'e geldiğimizde bıraktığımızı bulamamanın hüznünü yaşadım. Dört yıl önce kebap kokusunun olmadığı, dumana esir düşmeyen insan elinin doğayı katletmediği bir göldü Karagöl... Süratle Uzungöl ve Ayder olma yolunda ilerliyor. Artvin, Rize, Ayder, Trabzon, Uzungöl, Giresun, Ordu, Samsun üzerinden Ankara... Karadeniz'in eşsiz ve uçsuz bucaksız doğal zenginliklerine tanıklık ettik. Yeşilin tüm tonlarının hakim olduğu coğrafyada mavinin derinliğini gözlemledik. Kah zirveye çıkıp yıldızlarla buluştuk kah sahile inip denizin mavisi ile kucaklaştık. İki mavi arasında başka renklerin olmadığı sadece yeşilin hakim olduğu coşku ile tanıştık... Karadeniz iki mavinin arasında yeşili yaşatan bir coğrafya... Yeni dostluklar kuruldu. Eski kazanılmışlıklar tazelendi. Özellikle Ayder ve Uzungöl'ün betonlaşmaya doğru mahkumiyeti söz konusu. 'Eyvah ki' ne 'eyvah'... Yine kendi ellerimizle yok etmeye koyulmuşuz bu güzelim doğayı... Pardon yaylalar şehirleşmiş bile... Korumadıklarınız yarın hesap soracak... Kaybettiklerimiz yanında koruyacaklarımızın çok daha fazla olduğunu bilmek güzel. Yüzlerce tünelle geçilen Karadeniz otoyolunda güvenle seyahat ederken dudaklarımızdan dökülen dualar yerini bulsun... Birde tuzaklar olmasa... 'Bir giden pişman bir gitmeyen' derler ya... O misal bu yıl ki Karadeniz turumuz... Yol boyu radar tuzakları da ayrı bir dert Karadeniz'de... Allah aşkına insanlara tuzak kurma becerinizden vazgeçin... Neyse kaybettiklerimize dönecek olursak Ayder ve Uzungöl'e geçmiş olsun... Yazık çok yazık edilmiş... ...

Devamını Oku
  • 2017-07-31
  • Köşe Yazıları

Ankara festivalle renklerini buldu

Son üç yılda acı olaylar ve ihanetlerle sarsılan Ankara, şu günlerde tarih, kültür, bilim ve eğlenceyle gündemde. Hainlerin ve ruhları ihanetle beslenen katillerin bizlere yaşattıklarıyla gri bulutların esir aldığı bu güzel şehir, şimdi uluslararası bir etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Türkiye ve dünyanın farklı noktalarından başkente taşınan etkinliklerle renk cümbüşü yaşanıyor. Eğiten, öğreten, eğlendiren, gülümseten ve en önemlisi huzurla nefes aldıran devasa bir organizasyondan, 7. Uluslararası Büyük Ankara Festivali'nden bahsediyorum. Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen festival, üç yıllık zorunlu aranın ardından yeniden kentte start aldı. Festivalin Atatürk Kültür Merkezi'ndeki (AKM) hazırlıkları haftalar sürdü. Başkan Melih Gökçek ve bağlı birim yöneticileri günlerce denetim yaptı, hazırlıklarla bizzat ilgilendi. İlkinin 2008'de birbirinden ünlü sanatçı ve devasa organizasyonla gerçekleştirildiği festivalin bu yılki tekrarı tam bir ustalık ürünü olmuş. Belediye 7 yıllık tecrübe ve etkin organizasyon kabiliyetini adeta konuşturmuş. 9 günlük etkinlikte Ankara başta ülkemizin yöresel dansları, ürünleri, kültürlerinin yanı sıra 18 ülkenin halk dansları toplulukları da yerini aldı. Örneği Türkiye'nin birçok yerinde gerçekleştirilen bu tür festivallerde genelde kültür, bilim, sanat gibi bir ya da birkaç alan ağırlıkta olur. Ancak Ankara Festivali bilinen tüm format ve içerikleri alt üst etmiş durumda. Sabahın ilk saatlerinde Ankaralıları bilim, kültür vs. alanlarda kurulan onlarca startla karşılayan etkinlik, gün boyu aynı tempo ile sürüyor. Gün batımından sonra ise birbirinden değerli sanatçılar başkentlilere müzik ziyafeti sunuyor. AKM'de açılışı gerçekleştirilen ve ilk gününde yüz binleri ağırlayan Ankara Festivali bizden tam not aldı. Dedik ya sadece bir eğlence veya gezinti değil… Çok farklı… Örneği az bulunur bir organizasyon başkentin festivali... Ne tarih unutulmuş ne bilim. Kurulan stantlarda ne kültür es geçilmiş ne beceri. Aradığınız her şey var ancak bizlerin gözüne çarpan, 'bravo' dedirten bir detay var ki o bu özlemle beklenen festivali taçlandırmış; 15 Temmuz Sergisi... Hainlerin tanklarla ezdiği araçlardan oluşan sergi, bugün gülen gözlerimizi, neşemizi borçlu olduğumuz şehit ve gazilerimizi bir kere daha vefa ve duayla hatırlatıyor. Özellikle sergiye akın eden gençlere dünü anlatma adına çok önemli bir adım. Yarınımız için dün aklımızda tutmamız gereken en önemli kayıt bu… Teşekkürler Başkan Gökçek… Başkan Gökçek ve ekibini, emeği geçen herkesi yürekten tebrik ediyoruz. Festivalin, sanatın, eğlencenin tadını çıkarın, mutlaka gidin görün, stantları gezip yöresel lezzetleri deneyimleyin. En önemlisi de sadece ruhunuzu doyuracağınız bir günü kendinize armağan edin. Festival tadında bir hafta geçirmeniz dileğiyle… ...

Devamını Oku
  • 2017-07-24
  • Köşe Yazıları

´Sosyal Medya´ dedikleri

Sosyal medyanın doğru kullanılmaması aşırı bilgi kirliliği, yanlış ve aldatıcı bilgi paylaşımı, sosyal mecraların sorgulanmasını gündeme getiriyor. Hal böyle olunca sosyal medya günümüzde korkunç tehlikeli bir boyuta ulaştı…  Kullanım kılavuzuna riayet etmeyince canavara dönüşen sosyal medyayı kontrol altına almak zorlaşıyor. Son günlerde paylaşımlara baktığımızda bunu net görebiliyoruz. Belirli kaynaklardan üretilen yalan, yanlış, yönlendirici paylaşımları çoğaltmakta hassas davranmıyoruz. Kaynağını bilmediğimiz bu paylaşımların nasıl bir algıya hizmet ettiğini düşünmüyoruz. Siyasilere saldırı aracı haline getirilen sosyal medya mecralarını teröre de hizmet eder hale getirdik. Milli birliğimiz ve ülke bütünlüğümüze kast edenlerin bu tür paylaşımlarından uzak durmak en doğru davranış şekli olacaktır. En ufak bir paylaşım aynı sürat ve çoğalımla milyonlara ulaşıyor. Küçük bir dalganın tusinami etkisi yaptığı paylaşımların yıkıcı etkisi de çok büyük oluyor…  Sosyal medyanın da mutlaka ahlaki temel çerçevesinde kullanılması, kişilik haklarına saldırılmaması gibi kurallara riayet edilmesi en doğru kullanma yöntemidir. Doğru kullanılmadığında sosyal medya sosyal terör aracına dönüşüyor… Sosyal medya etiği çerçevesinde baktığımızda yalanı sık kullanıyoruz, nefret dilini kullanmaktan çekinmiyoruz, paylaşmak değer vermek yerine değersizleştiriyoruz, küfür kullanım dili, saygı rafa kalktı, bilgi paylaşmak yerine duyum paylaşıyoruz, hata düzeltmekten imtina ediyoruz, sevgi yerine sevgisizlik tohumu ekiyoruz, özel yaşama saygının yerinde yeller esiyor ve her şeyi kararında kullanmak yerine abartıyoruz…  Ve… Son yaşanmışlık… Ankara Mimarlar Odası Başkanı Tezcan Karakuş Candan'ın Anıtkabirin imara açıldığını duyurması üzerine sosyal medyada saldırı başladı. Bizim meslektaşlar bile Anıtkabirde fotoğraf paylaşıp 'Buradayız' mesajları yayımladı… Yahu işin doğrusu bu değil ki… Yine sazan gibi atladı sosyal medya trolleri bu yalanın peşine…  Hal böyle olunca sosyal medya mecralarının kullanımı sosyal olmaktan çıkıyor… ...

Devamını Oku
  • 2017-07-17
  • Köşe Yazıları

Rengimiz ´al´dı derdimiz vatan

Türkiye 81 il ve 80 milyon vatandaşı ile 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü'nü eda etti. Memleketimizin her köşesi şehitlerimiz için gökyüzüne bırakılan fenerlerle aydınlanırken, milletimiz al bayrakla kırmızıya bürüdüğü sokaklarda tek millet oldu… Anma programlarının finallerine ev sahipliği yapan Başkent Ankara'da ise coşku çok daha büyük, kalıcı ve tarihi oldu. Başkomutanın emri ile FETÖ'cü kansızların ihanetinde yitirdiğimiz canlar ve emanetleri vatan için nöbete başlayan Ankara, bir hafta boyunca uyumadı. 7'den 70'e her kesim tek bayrak altında tek vatanda uzlaşan Ankaralılar meydanlarda sürdürdükleri demokrasi nöbetini meclisteki tarihi buluşma ve milletin evi Cumhurbaşkanlığı'ndaki nöbetle tamamladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, özel uçağı ile İstanbul'daki program bitişinde Esenboğa Havaalanına indi. Millet komutanını adaletin evinde, meclisinde bekledi. Reis-i Cumhur, başta satılık FETÖ'cüler olmak üzere Türkiye'nin istiklal ve istikbaline göz dikenlere seslendi, ülkenin kalbinden dünyaya önemli mesajlar verdi. Destanın yıldönümünde tarihe geçen bir konuşma yaptı. Ardından o mahşeri kalabalık Külliye'ye akın etti, açılışlar, konuşmalar vs hepsi gözlerde yaş, dillerde vatan bölünmez sözleri ile tamamlandı. Şehitlerimizi andı yüz binler, tanka bedenlerini siper eden korkusuz gazilere madalyaları takdim edildi. Karanlık gecede F 16'larla kalbimizi durdurmak kaydıyla tüm vatanı ele geçirmeye çalışan ruhları 1 dolarlık katiller, Ankara'mızda 147 canı almıştı. Dün o hainlerin milletin silahlarıyla savaş alanına çevirdiği, vatanın evlatlarının kanlarıyla boyanan bu şehir bugün ihanete, hainlere ve darbeci zihniyetlere karşı yürüdü. Uyumadı Ankara, bayrağını alan genç, yaşlı herkes sokaklardaydı. O kadar güzeldik ki; rengimiz aldı, derdimiz vatandı. Başkent başkomutanı ile destanın yıldönümünde yine tarih yazdı, dirilişin ve direnişin başkenti olduğunu kanıtladı. Teşekkürler Türkiye, al bayrağınla sokaklara dökülüp yüz binlerle tek vatan, tek bayrak, tek devlet ve tek millet olduğun için teşekkürler… Son söz… İhanetin ve destanın yıldönümünü kutladığımız bugünler için; sıcak bir temmuz gecesinde bağrımıza ekilen 249 canın yasını tuttuk; vatan için nöbette durduk ve yeminimizi yeniledik; 15 Temmuz'u, ihaneti, 249 şehidi, millete sıkılan kurşunları unutursak kalbimiz kurusun… Sağlıklı, mutlu bir hafta diliyorum… ...

Devamını Oku
  • 2017-07-15
  • Köşe Yazıları
  • 2017-07-10
  • Köşe Yazıları

Sessiz gecenin kahramanları

Diriliş ve direniş'in haftasındayız… Çok uzak değil, bundan bir yıl önceydi hainlerin, şerefsizlerin, sütü bozukların vatana karşı ihanet planlarını masaya yatırdıkları günler… FETÖ'cü terör örgütünün kalkışmanın son rötuşlarını yaptığı haftanın içindeyiz. Tüm millet olarak sinsi planın farkına vardığımızda tarihler 15 Temmuz 2016'yı gösteriyordu. Hesaplar en ince ayrıntılara kadar yapılmıştı. Vatana kast edilecek ve demokrasi askıya alınacaktı. Kendi planlarının tıkır tıkır işlediğini zanneden bu zavallı güruhun hesabı, hesap etmedikleri millet tarafından bozulacaktı. Hesap etmedikleri hesabı bozdu… Vatanın tüm kalelerini zapt etiklerini zannedenler milletin ferasetini hesap edememişti. Sessiz gecenin sessizliğini hainlerin barut kokusu bozdu. Karanlık en uzun geceyi aydınlığa çıkaranlara dua olsun… Ölüm korkusunun hatırlanmadığı o gece vatan aşkı, millet aşkı galip geldi… Bizim için 15 Temmuz; Uhud'tu, Bedir'di, Çanakkale'ydi, Kurtuluş Savaşı'ydı, Malazgirt'ti… Sizin için ise ihanet gecesi… Utancınız… Ailenize ve sevdiklerinize bıraktığınız 'vatan hainliği' en kötü miras… Türk Silahlı Kuvvetleri'nde yuvalanan FETÖ'cü hainlerin kalkışması halktan geri döneli bir yıl oldu… Milli irade iradesine sahip çıktı… Şimdi bize düşen bu hain gece yaşananları, yaşanmışlıkları, ihaneti ve fotoğrafın bütününü unutmamak, unutturmamak… İkinci kurtuluş savaşı destanımızı yazan, aziz milletimize, milli irade şehitlerimize, gazilerimize ve başkomutanımıza selam olsun, dua olsun… ...

Devamını Oku
  • 2017-07-03
  • Köşe Yazıları

Başkentte sıcak yaz...

Türkiye'nin batısından doğusuna hemen her metrekaresinde etkili olan yaz sıcakları Ankara'da da yükselişte... Bu şehir, bozkır ikliminin hâkim olduğu ve bahar görmeden bastıran sıcaklarla kurak yazlara alışkın olsa da bu yılki sıcaklık, bozkırı da mevsimi de aştı... Tarifte tanımda sustuk, gün başından gün sonuna hava tahmin raporlarını konuşur olduk. Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün sitesinden bir haftalık raporları bıraktık acaba ikinci hafta serinleyecek mi umuduyla yeni yayınlanan tahminlere odaklandık. Ankaralılar olarak alışkınız sıcağa ama 40 dereceyi aşan sıcağa yabancıyız açıkçası, üstelik de serin bir ramazan geçirmişken... Ramazan ayında sağanak yağışlarla serinledik ardından da eksilere düşen ısı değerleri karşısında kaldırdığımız kışlıkları tekrardan çıkardık. Bayram da hafif sıcak yaz başı yaşarken haziranın son haftası kavrulduk adeta... Ankaralıyı bu havalar daha da zorluyor çünkü biz kıştan sonra hafif esintili yaza başlar ağustos sonunda da kavurucu sıcaklarla mevsimi tamamlardık. Ancak şimdi durum böyle değil... Ülkemizin birçok yerinde mayıs ayında etkili olsa da Ankara'ya çöl sıcakları haziran sonu gibi tam geldi. Termometrelerde sıcaklık değerleri 40 dereceyi aştı... Sadece biz bunalmadık sıcaktan ağaç gölgelerine sığınan hayvanlar da bir kap su bekler oldu... Peki, başkentliler adaptasyonda zorlandıkları bu 'yabancı' sıcaklık değerlerine karşı formül geliştirmede hiç de geç kalmadı. Türk insanını pratik zekâsı iyidir ancak Ankaralılar sanırım daha hızlı... Kentte gelenek bozuldu, alışkanlıklar terk edildi. Ankara ile vedalaşan kent sakinleri soluğu çevre illerde almaya başladı... Başkent bugünlerde terk edilmişliği yaşıyor. Ankaralının 'aşırı sıcaklara' iki formülü var; ilki Mogan, Eymir, Karagöl ve Mavi Göl'de güneşi uğurlayıp gecenin serinliğinde vakit geçirmek. İkincisi ise şu sıralar en fazla talep gören çevre illere hafta sonu kaçamakları... Ankaralı eskiden çevre illere gitme alternatifini bayram tatillerinde değerlendirirdi şimdi her hafta sonunu göl ve denizin bulunduğu yakın iller Ankaralıları ağırlıyor. Bin 350 metre yükseklikte, yeşil ve mavinin buluştuğu doğa harikası Abant, dünya miras listesinin şirin kenti Safranbolu, serin, doğal ve butik zenginlikleri ile küçük bir Karadeniz olan Akçakoca, Amasra, yaz mevsiminde denizi en fazla tercih edilen yerlerin başında gelen Karasu ve etrafına kurulu sevimli şehri ile Sapanca başkentlilerin bu yaz ki uğrak alanları. Havalar çok sıcak cümlesi bu yıl sıcakları tanımlamada yetersiz kalıyor. Siyasi sıcaklığın da etkisi başkenti daha da sıcak kılıyor... Serin bir hafta geçirmeniz dileğiyle... ...

Devamını Oku
  • 2017-06-26
  • Köşe Yazıları

Bayram gibi olsun...

Nerede o eski bayramlar... Bugün bayramın ikinci günü... Ankara'da bayramlar siyah beyazlı dönemlerde daha renkli kutlanırdı. Şimdilerin bayramı renkli dünyamızın siyah beyazı... Sağlık elverdiğince Ramazanın olmazsa olmazı orucumuzu tutmaya ibadetlerimizi yapmaya çalıştık. Sevgi, hoşgörü ve kardeşlik çerçevesinde dinimizin gerekliliğini yerine getirdik. Bugün Ramazan Bayramının ikinci günü... Arife günü ebediyete intikal eden sevdiklerimizi ve büyüklerimizi ziyaretle bayramın gelişini kutlamaya başladık. Mezar ziyaretinin ardından akşam son iftar yemeği ile bayram namazı için yeni günün doğuşuna tanıklık ettik. Eskiyi aradığımız günümüzde 'Eski Bayramlar' diye kuracağımız cümlenin içinde daha samimi, daha sıcak, daha butik günleri yâd ediyoruz. Hayat siyah beyazdı... Ama bayramlarımız renkliydi. Tıpkı küçük dünyamızı renklendiren şekerlemeler gibi. Yerini çikolatalar aldı... Ne var ki o günün şekerlemelerinin tadını vermiyor. Komşu ziyaretleri günümüzde tatillerle yer değiştirdi. Ne bayram sohbetinin ne de bayram gezmelerinin yerini doldurmamız mümkün değil. Hiç çatapatı olmayan çocukların bayramı bu bayram... Bizim nelerimiz yoktu ki? Küçük bir poşete toplanan şekerlerin hazzı şimdilerde yaşanmıyor. Bayram temizliklerini yapan annemiz bugün bayram tatili için valiz hazırlar oldu. Eski deyip eskitemediğimiz bayramlarımızın kutlanma şekli zamana yenik düştü. Bizden sonraki kuşaklar bayram yazısı yazamayacak... 'Nerede o eski bayramlar' diyemeyecek. 'Nerede o eski bayram tatilleri' diye kurulan bir cümle ile geçmişi yâd edecekler. Hal böyle olunca hadi eskiyi aramamak adına sevdiklerimize koşalım. İlk durağımız kaybettiğimiz yakınlarımız olsun. Bugün bayram öncesi... Arife... Mezar ziyareti yaptım... Dualarımızı bekledikleri gibi bizi de bekliyorlar bilesiniz... Bayramla kalın, mutlu ve eski bayramlarınız olsun... ...

Devamını Oku
  • 2017-06-19
  • Köşe Yazıları

Farklı vali profili

Farklıysan fark ediliyorsun… Haberlerde dikkatimi çekti. Sosyal medya üzerinde yapılan yorumlar olumlu ve pozitif olunca kısa sürede yaptıklarına göz attım… Yaklaşık on ay önce göreve geldi. Bu kadar kısa sürede bir toplumun sevgisini kazanmış olmak farkı da farkındalığı da ortaya koyuyor. Türkiye'de vali profilinin karşılığı ulaşılmazlığın karşıtıydı uzun yıllar… Vatandaş için vali 'devletin' ta kendisidir. 'Devlet baba'dır… Katı, sert ve ulaşılamayan vali profilini ilk merhum Recep Yazıcıoğlu yıktı… 'İkinci bir Recep Yazıcıoğlu yetişiyor' yorumları yapılıyor. Örnek uygulamaları ve kararlarıyla gittiği her yerde vatandaşın sevgisini kazandı. Son dönemde tüm valiler vatandaşa dokunuyor… Değişimin ve Yeni Türkiye'nin halkasını oluşturuyorlar… Ramazan öncesi 'Ben yokum' dedi… Her iftara katılmayacağını açıkladı. Yayımladığı mesajda Ramazan ayının temasını 'Yardımlaşma ve Kardeşlik' olarak belirledi… İftar programları için protokol ve kurum iftarlarına katılmayacağını açıkladı… Gerekçesi çok isabetliydi; mekânlar değişiyor, katılımcılar değişmiyor…' Her akşam bir yoksulun kapısını çaldı…  Şehit yakını ve kimsesizlerin kimsesi oldu. Onların kurduğu sofraya oturdu. Bir tas çorbaya kaşık salladı. Birlikte oruç açıp birlikte 'aynı dua'ya amin dedi… Bir lokmayı paylaştı. Küçüğe sarıldı, büyüğün elinden öptü… Devletin valisiydi, ama halktan biri oldu. Kimden mi bahsediyorum? Düzce Valisi Zülkif Dağlı'dan… Kısa sürede bu kadar sevgiye mazhar olmak her insana nasip olmaz. Burdur doğumlu, Antalyalı… Bence çoktan Düzceli olmuş Sayın Vali… Tebrikler…  Ankara'da da iftar davetleri farklı değil. Ben de Sayın Düzce Valisi Zülkif Dağlı gibi yaptım… Birkaç kıramadığım kurumsal davetin dışında belediyelerin iftar çadırlarında orucumu açtım. Dost buluşmaları, aile iftarları ile bayram haftasına kavuştuk. Ve düne dönecek olursak… Babalar Günü'ydü… Tüm babaların, baba adaylarının günü kutlu olsun. Başta merhum babam olmak üzere ebediyete intikal eden tüm babalara da dua olsun… ...

Devamını Oku
  • 2017-06-12
  • Köşe Yazıları

Ankara ramazanları

İlk sahurla bir aylık misafirlik için kapımızı çalar 11 ayın sultanı ramazan. Gelişiyle gönüllerimize doldurduğu huzuru ile manevi dünyamızı diriltirken, sofralarımızdan taşan bereketi iyilik olup akar yetim sofralarına, ihtiyaç sahiplerine. Öylesi bir berekettir ki; camilerde dillerden yükselen dualarla hem kalbimiz canlanır hem de iyilik mührünü vurur tüm şehirlere… Ramazan ayının yaz mevsimine denk gelmesiyle dereceleri zorlayan sıcak hava bu yıl yerini serin ve ılıman bir havaya bıraktı. Rahmet kapıları sonuna kadar açık. Biz de işte her canlının hakkı olduğunu bu yıl öyle bir idrak etmişiz ki daha ilk iftarda sofralarımızı dosta, yetime, ihtiyaç sahibine açtık. Türkiye'nin her yerinde cami avlularından, hanelerden sokaklara taşan ramazan, ülkemizin kalbinde, başkentte de ayrı bir coşkuyla sürüyor. Siyasetin hâkim olduğu son zamanlarda yükselen sanayi şehri kimliği ile Türkiye'mizin gözü Ankara'da ramazanı anlatmak için sizleri biraz şehrin iki kubbesinden güneşin batışıyla başlayıp (Hacı Bayram-ı Veli ve Kocatepe) güneşin doğuşuna kadar iki ezan arası sokaklarda süren telaşa davet edeyim. Büyükşehir Belediyemizin ruhuna özgü restorasyon ve çevre düzenlemesiyle şehrin manevi evi olan Hacı Bayram'daki iftarla başlayalım. 160 kilometre ötedeki ilçelerden dahi toplanır gelir Ankaralı buraya. Kimler olmaz ki avlusunda; gençler, yaşlılar, siyasetçiler, savaşın yetimleri mülteci kardeşlerimiz. Kimi ararsanız orada, avludaki kardeşlik sofralarında bulabilirsiniz. Bir bardak suyun, bir parça ekmeğin elden ele uzatıldığı, "siz yedinizi" mi söyleyelim. Yoksa çevreye ikramların yapıldığı o anda camiden yükselen Kur'an tilavetini mi? O birbirini tanımayan ancak kardeşim diyen yüzlerce kişi teravihle iyice koyulaştırır kardeşliğini…   ***     İftar tamamsa kitapçılar çarşısından şehre inmeye başlayalım misali... Kaldırımlardan yollara taşan sokak sofralarına, bir masa etrafında kurulan muhabbetlere tanık olacaksınız. Başkentte şehrin iki gözü bu camiler ve iftar çadırları belirleyicidir ancak şehrin ecdadımızdan kalan tarihi mekânları özetler ramazanı. Tarihi Hamamönü bu yerlerden yalnızca biri. Etrafını tarihin çevrelediği kalabalığın Ankara'dan taştığı bir sokak düşünün. Fasıllar, dualar, kukla gösterileri ve iftardan sonra içilen kahvelerle bayram yeri gibidir Hamamönü. Herkes politikadan ötürü 'soğuk' bilir ya bu şehri tam tersi pamuk gibidir Ankara'nın kalbi. Hele bir de ramazan ise ne gözü yaşlı bir yetim ne de sokak başında aç birini bırakmaz Ankara, merhametlidir çünkü. Milletvekili Mamak'ta bir sokak sofrasında, bakanı Kocatepe'de her gün binlere aş olan iftar çadırına, Cumhurbaşkanı da şehitlerin emanetleri ile buluşur. Şehrin sokaklarındaki turunuzu tamamladıysanız şimdi Ankara Kalesi'ndeki tarihi bir konağa oturun. Çayınızı yudumlarken şöyle bir bakın; gökyüzünün huzur şarkısına eşlik eden çekirge seslerinde... Evet bunun adı ramazan, huzurun ayı diyeceksiniz.   ***   Bir öneri; bir gün alın eşinizi, çocuğunuzu, dalın Ankara'nın sokaklarına. Hacı Bayram ya da şehrin herhangi bir yerindeki sokak sofrasına misafir olun, "Hoş geldiniz" diyen insanlarla bir iftar yapın. Başkentin kalbinde duaların yükseldiği Kocatepe'de "sizin için de dua ettim" diyen insanlara selam verdikten sonra karışın ara sokaklara… Yetim doyuran üniversiteli gençleri, gözünün yaşıyla mazluma şefkat olan şehit eşleri, annelerini ve iftarın ardından imece usulü yardımlaşmayı keşfedin… Ben bir iftar sonrası çıktığım yürüyüşten bunları getirdim sizlere.. Fazlası için buyurun Ankara sokaklarına, evliyaların...

Devamını Oku
  • 2017-06-05
  • Köşe Yazıları

Türk kadınının onur abidesi...

Türkiye'yi yasa boğan helikopter kazasında şehit düştü... Türkiye'nin ilk kadın jandarma komutanıydı... Türk kadının onur abidesi Songül komutan 26 yaşında bir valizi ile Beypazarı'na üsteğmen olarak geldi. Songül Yakut, Ankara'nın Beypazarı ilçesinde 3 yıl görev yaptı. Habercilik refleksi gereği acı haber yüreğimize düştüğünde Beypazarı için yola koyulduk. SABAH Ankara Songül komutanın yaşanmışlıklarını ve ardında bıraktıklarını sayfalarına taşıdı. Beypazarlı üzgün, Beypazarlı yetim, Beypazarlı yetimlerin boynu büküktü... Tüm Türkiye gibi onlar da ağlıyor... Songül komutan yetimdi... Halden anlayan yardımdan yardıma koşan güler yüzlüydü, hangi köyde bir yetim varsa ona koştu... İlçeye katkısını anlatanların boğazında kelimeler düğümlendi. Halkından muhtarına, belediye başkanından öğrencisine, esnafından işçisine Songül komutan öyle hatıralar bırakmış ki... Gurur duyduk. Yetimler ablasını, Beypazarlı kardeşini kaybetmişti. Kızlara umut olan Songül komutan, sevginin de ötesinde ardında kendine aşk besleyen bir ilçe bırakmış. Şimdi o aşk derecesindeki sevgi dudaklarda dua oldu... Yediden yetmişe tüm Beypazarlının duygularına belediye başkanı Tuncer Kaplan tercüman oluyor; 'Türkiye komutanını, biz kardeşimizi kaybettik.' Yakut Yarbay'ın tüm ulusa selam durduğu o fotoğraf var ya... Dakikalarca baka kaldım... Gözlerimi o fotoğraftan ayıramadım. Ayıramam ki... Üniforma da, al bayrağımız da o kadar güzel yakışmış ki... Kıskanmamak elde değil. Selam da şehitlik de bir Türk kadınına ancak bu kadar güzel yakışır... Vatan hainlerine inat, onur abidesi, gururumuz misali... Üzerindeki üniformasına aşık Türk kadını... Sen ülkene, bayrağına, üzerindeki asil Türk Silahlı Kuvvetleri üniformasına aşıktın... Ardında sana aşık 80 milyon bıraktın... Tüm şehitlerimize rahmet olsun... ...

Devamını Oku
  • 2017-05-29
  • Köşe Yazıları

Gökyüzüne açılan pencere...

On bir ayın sultanı Ramazan öncesi… Türk Hava Kurumu Genel Başkanı Kürşat Atılgan'ın konuğuyuz. Buluşma adresi Türk Hava Kurumu Müzesi… Hemen her gün önünden geçtiğim müzeyi ilk ziyaretim. Tarihe tanıklık eden bu müze havacılık tarihini gelecek nesillere aktarmak adına 2002 yılında hizmete girmiş. Modern müzecilik anlayışı içinde inşa edilen müze alanında tarihi paraşüt kulesi, orijinal ve model uçakların sergilendiği bahçe ile tarihi nitelikteki belge ve eserlerin teşhir edildiği Müze Binası bulunuyor. Müzede, Türk Hava Kurumu ve Türk Sivil Havacılık tarihi hakkında 747 adet eser, belge ve fotoğraf sergilenmekte... Müzede, çok sayıda doküman, fotoğraf ve malzemeyle zenginleştirilmiş, dünyada ve Türkiye'de günümüze dek havacılık tarihinin gelişimini gösteren vitrinler yer almakta. Türk Hava Kurumunda kullanılan üniforma, madalya ve bröveler, THK'nın havacılık faaliyetlerini gerçekleştirdiği Türkkuşu Genel Müdürlüğü ve İnönü Eğitim Merkez Müdürlüğünün maketleri bulunuyor. Ayrıca, Hezarfen Ahmed Çelebi'nin kendi yaptığı kanatlarla Galata Kulesi'nden Üsküdar Doğancılar'a uçuşunu ve Sultan IV. Murat döneminde yaşamış olan bilim adamı Lagari Hasan Çelebi'nin, 64 kg barutla çalışan yedi kollu roketi ateşleyerek Sarayburnu açıklarında göğe doğru yükselişini gösteren maketlerin yer aldığı vitrinler müzenin ilgi çeken köşeleri arasında. THK'nın bugüne kadar bastırmış olduğu pullar, I. Dünya Hava Oyunları Standı ve havacılık tarihinin kilometre taşlarının resim ve özgeçmişlerinden oluşan stantlar müzede yer alan birbirinden değişik stantlarından bazıları. 1937 yılında Türk ve Rus mühendisler tarafından inşa edilen, bir simge niteliğindeki Tarihi Paraşüt Kulesi, rekreasyonel bir aktivite gerçekleştirmeye yönelik paraşüt atlayışlarında Mayıs ile Ekim aylarında faaliyette. Tarihi Paraşüt Kulesi; Uluslararası Havacılık Federasyonu (FAI) tarafından belirlenmiş ve havacılık spor disiplinlerinden biri sayılan serbest paraşütçülüğü özendirmeye imkân sağlamaktadır. Kulenin bir eşi de İzmir'de bulunuyor…  Gecikmiş ziyaretin detayları arasında yer alan havacılık tarihimizin köklerine ulaşmanız mümkün…  Havacılık tarihimize ait birçok ilk bu müzede sizi bekliyor. ...

Devamını Oku
  • 2017-05-22
  • Köşe Yazıları

Ankara’da tarihi gün...

AK Parti'de ikinci kuruluş, yeniden diriliş 'Yeni Atılım Dönemi' sloganı ile başladı... Referandumun ardından 'Aşkım, sevdam...' dediği AK Parti'ye dönen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün olağanüstü kongrede emaneti devraldı. Fiili ayrılık bitti... Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişin en önemli eşiği aşıldı. Ankara Arena Spor Salonu tarihe tanıklık edenlerin hınca hınç doldurduğu on binlerle şölen alanına döndü. Türkiye'nin dört bir yanından gelen partililer Ankara'yı bayram yerine çevirdiler. Partinin kurucusu, geminin kaptanı Erdoğan'ın dümene geçmesiyle her alanda reformların hızla hayata geçirileceği beklentilerin en büyüğü... Değişim, umutları yeniden yeşertti... Bu kongre AK Parti'nin kongresi değildi... Bu kongre İslam dünyasının, mazlumların, gözü yaşlıların, geleceğe umutla bakmak isteyenlerin, yarınların kongresiydi... İşte bu bağlamda beklentiler kongreyi sıradan bir siyasi parti kongresinden çıkarttı. Birkaç notta salona ilişki; "Yeni Atılım Dönemi; Demokrasi, Değişim, Reform" temasını taşıyan kongrenin yapılacağı salonda, 'Yürüyeceksin... Gençler yürüyecek arkandan', 'Millete efendilik için değil millete hizmet için varız', 'Hep birlikte yeni hedeflere', 'Değişimin lideri, milletin partisi', 'Kutlu dava, güçlü Türkiye', 'Sağlam irade, güçlü Türkiye' pankartları dikkat çekti... Salonda 15 Temmuz'da şehit olan Erol Olçok ve oğlu Abdullah Tayyip Olçok da unutulmadı. Dev posterlerinin altına "vatan size minnettar" yazıldı. AK Parti her kongrede daha da güçlenerek siyasi yürüyüşünü sürdürdü. Dün bir kez daha gücüne güç katan AK Parti kutlu yürüyüşün lideri Recep Tayyip Erdoğan ile hasreti tamamladı. Vuslat başladı... ...

Devamını Oku
  • 2017-05-15
  • Köşe Yazıları

Anneye ve anneme dair..

Her annenin hayalleri ortaktır… Evlada dair kurulan hayaller onların dünyasıdır. Anneme koştum, boynuna sarıldım. Halsiz, yorgun ve hasta hali uçup gitti. Yatağından doğrulup sohbetin belini kırdık. Bir müddet sonra ayaklanıp bahçedeki gülleri kimin diktiğinin hikâyesini anlattırdım. Sonra bahçeye inip sohbete devam ettik. Ana tema merhum babam ve ona dair yaşanmışlıklardı… Ne hastalık kalmıştı ne de hayatın yorgunluğu... Sandalyesini çekip bahçede birlikte baharın güzelliklerine tanıklık ettik. Kâh güldük, kâh gözyaşı döktük. Anne sevgisini sohbetle harmanladık. Ne yorgunluğumuz ne de hayata dair kaygılarımız kalmıştı. Evin en büyüğü olarak yapılacakları tek tek anlattı… Bak vasiyetimdir deyip büyük olmanın ağırlığını omuzlarıma yükledi. Anneye ayrılan zaman diliminde mutluluğu bedelsiz satın aldım. Onun küçük bir tebessümü bana yeni bir dünya kurdu. Öyle güzel, öyle samimi, öyle içten ve yalın sarıldı ki… Vedalaşmamız buruk oldu... Oracıkta bırakıp yola düşme vakti geldiğinde tüm ayrılıklar gibi gönle hüzün çökmüştü. Tüm annelerimizin gözü yolda olduğu unutulmamalı... Kadınlar Günü, Sevgililer Günü, Babalar Günü, Anneler Günü... Böylece sıralanıp gidiyor. Başına değerlerimiz sonuna da günü eklediniz mi.. Kutlanacak o kadar çok günümüz oluyor ki... Diğerlerini sıralamıyorum bile. Size kalmış. Yeter ki kutlamak isteyin. Kutlanacak çok gün bulacaksınız. Dünyanın çeşitli ülkelerinde Anneler Günü'nün farklı tarihlerde kutlanmasına karşın, Danimarka, Finlandiya, İtalya, Türkiye, Avustralya ve Belçika'da Anneler Günü mayıs ayının ikinci pazarında kutlanmaktadır. Nerede, nasıl doğduğuna bakmaksızın canım annemin anne adaylarının, şehit analarının ve tüm yüreği sevgi dolu annelerin günü, dünde kalmaksızın, kutlu olsun. Hediyesinden çok sıcacık bir kucaklaşmanın anlam taşıdığı bilinmeli... Sarılıp boynuna 'anneciğim' diyemeyenlerin göz pınarlarında oluşan damlacıkların hasret koktuğu, yüreğin ızdırabına tanıklık ettik. Dün de kaldı cancağızım demeksizin anne gönlü alındığı gündü dün... Bugüne bakmaksızın dünü her güne taşımalı... Ne duyguyu anlatacak kelime ne de sevgiyi tarif edecek cümle var. Sözün bitip yaşanmışlıkların gönle düştüğü biline... Saygının, kusursuz sevginin en derin olduğu güzel ve bir o kadar da mutlu bir hafta olsun... ...

Devamını Oku
  • 2017-05-08
  • Köşe Yazıları

Ankara’nın yeni cazibe merkezi…

Ankara'da yeni bir cazibe merkezi doğuyor. Mogan Gölü çevresi Gölbaşı ilçesinin ve Ankara'nın nefes aldığı destinasyonlardan... Mogan'ın dip çamur temizliğine ilişkin uzun süredir devam eden proje tartışmaları hayat bulmuş durumda. Mogan dünyanın 2. Avrupa'nın en büyük iç sular temizliği…  Geride bıraktığımız haftaya damgasını vuran manşetlerimiz arasında Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan'ı Turkuvaz Medya Ankara ofisinde misafir ettik. Bakan Arslan, grup temsilcilerimizin katıldığı buluşmada ülke ve kent gündemine dair değerlendirmelerde bulundu. Sohbetimizin konu başlıkları arasında Ankara kent gündemini ilgilendiren maddeleri manşete taşıdık. Ankara'nın yakın zamana kadar tartıştığı ve birkaç kez ihalesi iptal edilen Mogan gölü temizliğine ilişkin alınan mesafeye değinmek istiyorum. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı'na ait üç gemi halen gölde temizlik çalışması yapıyor. Mogan'ın temizlik çalışması Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Gölbaşı Belediyesi'nin ortak çalışması ile yapılıyor. Gölbaşı Belediye Başkanı Fatih Duruay'ın çocukluğunda göle girip yüzdüklerini güneşlendiklerini anlattığı günler yakın. Göğsümüzü kabarttılar… Geçtiğimiz yıl Rio'da düzenlenen olimpiyatlarda altın madalya alarak göğsümüzü kabartan Taha Akgül, bu sefer Avrupa şampiyonu olarak gurur kaynağımız oldu. Taha'nın sevincini yaşarken bir mutlu haberde Rıza Kayaalp'ten geldi. Rio'da olimpiyat ikincisi olan Rıza, 7'inci kez Avrupa şampiyonu olarak ülkemizi sevince boğdu. Adını güreş sporu tarihine 'Altın' harflerle yazdıran iki sporcumuzu ve onlara desteğini esirgemeyen başta Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek olmak üzere tüm ASKİ Spor yöneticilerini tebrik ediyorum… Başın sağolsun Zeynep… Aile dostu Ankara'nın başarılı iş kadını Zeynep Gülyüz Kınay'ın anne acısını paylaşıyorum. İpek Kınay anne 68 yaşında hakka yürüdü… Mekanı cennet olsun. Kınay ailesine başsağlığı diliyorum.. Tüm kavga bir tutam hayat için. Bir tarafta hüzün bir tarafta mutluluk… Hayat işte böyle bir şey... ...

Devamını Oku
  • 2017-05-01
  • Köşe Yazıları

Konuşan ve konuşturan...

Biz haberciler için haber kadar, haberin yankıları da önemlidir. İşte bu bağlamda Ankaragücü'nün şampiyonluğu kadar, kentin Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in konuşması da önemliydi. Bir efsanenin yeniden hayat bulduğu sezona ilişkin en önemli çıkışı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek yaptı... Kayseri deplasmanında şampiyonluk ipini göğüsleyen başkentin sarı-lacivertli ekibi hafta sonu şampiyonluk kupasına kavuştu. Ankaragücü zorlu bir sezonun ardından bir üst lige çıkmayı başarırken sahada oynadığı futboldan çok yönetimsel kaygılarla gündeme geldi. Sezonun hemen başında maddi sıkıntılarla boğuşmaya başlayan Ankaragücü'ne ilk el uzatan yine Melih Gökçek oldu. Gölbaşı'nda düzenlenen akşam yemeğinde kentin tüm iş, siyaset ve yönetimsel dinamiklerini bir araya getirdi. Konu başlığı Ankaragücü'ne maddi destek sağlanmasıydı. Sözünü yerine getirenler gibi getirmeyenler de bugün bu mutluluğun ortağı. Sözünü yerine getirmeyenleri sayfalarımıza taşıdığımız günler taraflar karşılıklı söz düellosu içindeydi. Takımı sırtlayan Mehmet Yiğiner yönetimi ve taraftarlar şampiyonluğa inanmışlığın verdiği güçle yollara düştüler. Şimdi geçmişi yargılama vakti değil. Vakit şampiyonluğun ne kadar zor ve meşakkatli bir yolculuktan geldiğini bilip önümüze bakma vakti... Aynı sıkıntıların ve zorlukların bizi beklediğini bilme vakti. Geride bıraktığımız hafta, bir Ankaragücü bir de Sabah Ankara konuşuldu... Ankaragücü kupayı kaldırdı, Ankara şampiyonun yeni sezonuna ilişkin Melih Gökçek'in düşüncelerinden Aykut Gören imzası ile haberdar oldu. Güzel günlerin habercisi olan bu önemli söyleşinin detaylarında Melih Gökçek bir çok ilki Sabah Ankara aracılığı ile paylaştı... Ankaragücü'ne sahip çıkmak tüm kentin önemli görevi. Başkentin asırlık çınarı bu kentin en önemli değerlerinden biri... Bir tarafta günün keyfini çıkartalım. Ama bir taraftan da yeni sezonda bu yıl yaşananları… Bir daha gündeme gelmemesi adına elimizi çabuk tutalım. Mehmet Yiğiner yönetimine futbolcu ve teknik heyete, taraftara, meslektaşlarıma ve elini taşın altına koyanlara armağan olsun şampiyonluk... Tebrikler Ankara... ...

Devamını Oku
  • 2017-04-24
  • Köşe Yazıları

Çifte bayram…

Aylardan nisan kapıda kar… 'Bahar geldi' derken kış geri döndü… Dün yazar kilitlenmesi yaşadım. Nereden başlamalının kararsızlığı okyanusta savrulan gemiye çevirdi beni… Dışarıda kar, yüreğimde çocukluğun taşıdığı bayram sevinci, kulağım Kayseri'de Ankaragücü'nde… Ve gecesinde Miraç Kandili… Yaklaşık 20 bin Ankaragücü taraftarı dün 200 otobüsle Kayseri'ye şampiyonluk çıkarması yaptı. Tabir yerindeyse Ankara Kayseri'ye aktı… Otobüsler, özel araçlarla Kayseri deplasmanında şampiyonu yalnız bırakmadılar. Kayseri tarihi bir güne tanıklık etti. Başkentin asırlık çınarı yıllar sonra şampiyonluk hasretini bitirdi. Çalkantılı bir sezon geçiren başkentin sarı-lacivertli takımı 1. Lige dönmenin keyfini yaşıyor. Fedakâr taraftar başta olmak üzere yönetimi, futbolcuları ve teknik heyeti kutlamak istiyorum. Ve… Çocuk bayramımıza ilişkin… Atatürk'ün çocuklara armağanı 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dün Türkiye'de, KKTC'de ve dış temsilciliklerde coşkuyla kutlandı. İlk tören Anıtkabir'de yapıldı. Ankara'da başlayan kar liderlere zor anlar yaşattı… İçimdeki çocuğun halen yaşadığının kanıtıydı dün. Çocukluk çok güzel ama çocuk kalmakta mümkün değil. Çocuklar ülkemizin geleceği ve umudu. Kutlu olsun… Dünün gecesi… Miraç Kandili, Peygamber Efendimizin Allah'ın huzuruna çıkarıldığı mübarek gece anlamına gelir… Arapça'da merdiven, yukarı çıkmak, yükselmek anlamlarını dile getirir. Peygamber Efendimiz (SAV)'in göğe yükselerek Allah'ın huzuruna kabul edilmesi olayıdır. Miraç olayı hicretten bir yıl ya da on yedi ay önce Receb ayının yirmi yedinci gecesi gerçekleşir. İnsanlık alemi için huzur ve barış vesilesi olan bir gece olması dileği ile dualarda buluştuk… Güzelliklerin yaşandığı mutlu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2017-04-17
  • Köşe Yazıları

Son sözü yine millet söyledi

Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi başkentliler de dün sandığa koştu. Cumhuriyet tarihinin en önemli oylaması olduğunda herkes hemfikirdi. Ankaralılar, güneşli bir bahar sabahında, kalıcı demokrasi, güçlü ekonomi ve değişen dünya dengelerinde bağımsız bir Türkiye mührünü vurmak için oylarını kullandı. Günlerdir başkentte hâkim olan soğuk havanın aksine dün sıcacık bir güne uyanan başkentliler, kadın, erkek, çocuk, yaşlı demeden sandıklara akın etti. Türkiye'yi prangalarından kurtaracak Cumhurbaşkanlığı Sistemi ve anayasa değişikliğini oyladığımız bu tarihi günde; büyük bir gayretle oy kullanmaya gelen engelliler, 90 yaşında beli iki büklüm yaşlı amcalarımız, yeni doğan çocuğuyla, kolunda serumuyla hastaneden sandığa koşan başkentliler hem duygulandırdı hem de "helal sana Türkiye'm" dedirtti. Dün Ankara'da sandıklardan sokaklara taşan sadece oylama değil, Yeni Türkiye'nin ve bu yolda verilen demokrasi mücadelesinin iç içe geçtiği bir şölendi. 10 bin 336 sandıkta, 4 milyona yakın Ankaralının oyunu huzur içinde kullanabilmesi için 15 bin polis ve jandarma görev yaptı. İki aydır sokaklarda birlik ve kardeşlik içerisinde süren referandum, olaysız ve huzur içinde tamamlandı. Sandıkta son kararı millet verdi, son sözü yine millet söyledi. Hangi anket sonucu veya analistin yorumu doğrudur'u artık geride bıraktık. Bu rakamlar anket sonucu değil, sandıktan çıkan vatandaşın kararı… 100 yıl önce topraklarından kanıyla düşmanı kovup Cumhuriyeti kuran millet, dün de eserine "demokratik, güçlü ve bağımsız" mührünü vurdu. Yaşlısı genci… Hepimiz sandık başındaydık. Dünkü heyecan da yaptığımız oylama kadar tarihiydi. Ankara ve Ankaralıyı hiç bu kadar heyecanlı ve kararlı görmemiştik. Millet, neyi oyladığının farkındaydı. "Sandıklar patlasın Türkiye prangalarından kurtulsun" nidalarının başka açıklaması olamaz. Ankaralının o heyecanını biz hafızalarımıza, Türkiye de kayıtlarına not düştü. Her seçimde Türkiye ortalamasını yakalayan Ankara, yeni sistem ve anayasa kararını sandığa yansıttı. Sabah saat 08.00'da coşkuyla başlayan oy verme işlemi akşam 17.00'da aynı heyecanla son buldu. Milletin kararı gerek isabet gerekse de istikamet açısından her zaman en doğru olan oldu. 16 Nisan halk oylamasının sonuçları da şimdiden vatanımıza ve milletimize mübarek olsun.   ...

Devamını Oku
  • 2017-04-10
  • Köşe Yazıları

Yeni Türkiye...

Diriliş ve direnişin başkentiydik... 16 Nisan yeni Türkiye'nin temellerinin atıldığı, özgür Türkiye'nin doğum günü olacak. Kimse kusura bakmasın... Tarih yaprakları 16 Nisan'ı vesayetin kaldırılışının yıldönümü olarak tarihe not düşecek. Güçlü Türkiye istemeyenlerin tüm çabalarına ve uğraşlarına rağmen Türk milleti kendi geleceğini ve kaderini belirleyecektir. Bu millet yıllarca kendisine dayatılanlarla geleceğini tesis etmeye çalıştı. Vaatler yerine gerçekleri hayal etti... Hayallerine ulaşmayı, 'yapılabiliri' gören bu milleti geçmişe götüremezsiniz. Ancak geçmişi hatırlatabilirsiniz. Tüm yaşanmışlıkları unutmadığımız gibi unutturmayacağız da. Unutmayan toplumlar geleceğini kendisi tesis edecektir. Yoklukları, kuyrukları, kaçakçılık ve horlanmışlıkları unuttuk mu sanırsınız... Bir milletin topyekûn diriliş vakti... Bu bağlamda 16 Nisan Türk milletinin varoluş, diriliş günüdür... Milletin duygularına tercüman olamayanlar 15 Temmuz'a varsın 'kontrollü darbe' desin... Kaynağı millet olmayan, geleceğini de yabancı ellere bırakıyor. Tıpkı 15 Temmuz gecesi meydanlara inmek yerine, sığınacak otel odası arayanlar gibi... Bu millet geleceğini 15 Temmuz gecesi nasıl bu tür aymazlara bırakmadıysa 16 Nisan'da da 'hayır'cı bloğa geçit vermeyecektir... Bir 'evet' Yeni Türkiye ve özgür Türkiye demek... Kimse bunu değiştiremeyecek. Biz hep birlikte Türkiye'yiz... ...

Devamını Oku
  • 2017-04-03
  • Köşe Yazıları

Daha güçlü yarınlar...

Bir yaprak misali... Rüzgârın bizi alıp götürdüğü yere değil, ait olduğumuz yere savrulmalıyız. Geçmişi ile kavga eden değil, geleceği inşa eden olmalıyız. Dünler yarınlara ışık olsun. Tüm savrulmuşluklarımıza inat birlik ve beraberliğimiz olsun... Her bahar olduğu gibi değil, bu bahar olduğu gibi geleceğe yürümeliyiz... Kim hangi hesabı yaparsa yapsın, bizim hesabımız haktan ve halkla olsun. Korkusuzca geleceği inşa edeceğiz. Gittiğimiz her kıtaya huzuru ve barışı getirmiş olan ecdadımızın aziz hatıraları ve izlerini takip, günümüz küresel kavgasına ışık tutacaktır. Kerküklü Türkmen teyzenin, Balkanlardaki yaşlı amcanın sözleri kulaklarımda çınlıyor... Soru hep aynı... Nerede kaldınız? Nerede kalmışlığımızı, yıllardır uyutulmuşluğumuza ve geçmişimizin unutturulmaya çalışılmasına verin... O Türkiye yok artık... Unutmayacak, unutturmayacak... Ne yaşadıklarımızı, ne yaşattıklarınızı ne de geçmişimizi unutmak yok. Bu bağlamda Yeni Türkiye'nin dirilişine set çekmek isteyenlerin baharı olmayacak bu bahar... Aksine güçlü yarınlarımızın, çocuklarımızın geleceğinin baharı... Çok uzaklara gitmeye gerek yok... Bir Yugoslavya'dan 7 devletçik çıkaran bu küresel gücün oyunlarını unutmamalıyız... İşte o kanlı ayrışmanın yaşandığı topraklardaydım. Sırbistan'ın başkenti Belgrat... Osmanlı'nın asırlarca barış ve huzur içinde yönettiği coğrafya... Gurur kaynağımız TİKA, Osmanlı eserlerine burada da sahip çıkmış... Ayakta kalmayı başarmış eserlerimiz onarılmış... Güçlü ülke olmanın gerekliliklerini ecdadımızın gittiği her coğrafyaya taşımış...   ***   O güce güç katmak İçin Ankaralılar dün çok güçlü ve coşkulu ses verdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım'ın katılımı ile gerçekleşen başkent buluşmasında yine tarih yazıldı. Güçlü yarınların inşası için Ankara da meydanlara koştu... Tıpkı 15 Temmuz'da olduğu gibi... Bir kıvılcım düşer meydanları dolduran. Bir 'evet'ti meydanlara koşma gerekçesi... Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile bütün vesayet kalıntılarından ülkemizi kurtaracak büyük ve daha güçlü bir Türkiye'yi hep beraber inşa etmek istemez misiniz? Öyleyse tabi ki 'evet'... Yeni anayasa Büyük Türkiye'nin müjdecisidir... Bu baharı müjdeleyene selam ve dua olsun... ...

Devamını Oku
  • 2017-03-27
  • Köşe Yazıları

Algı operasyonu...

Bahar en sevdiğim mevsimdir. Doğa ile birlikte hayat renklenmeye başlar. Haftanın yorgunluğunu atmak üzere yakın destinasyonlardan Beypazarı'na direksiyon kırdım. Mis gibi bir hava... Güneş kıştan çıkan doğayı ısıtadursun. Hafif ılık ama güneşi gördüğünüz noktada özlem dindiriyor. Kış çocuğuyum ama yaz tutkum, bahar sevdam... Kuş sesleri arasında akıp giden deredeki su sesini klavyenin tık sesi bozuyor... Bu bahar başka bahar olacak... Tüm algı operasyonlarına inat meydanların sesi çok gür geliyor... 'Hayır'cı zihniyetin yürüttüğü iki algıya değinmek istiyorum. Birincisi AK Parti teşkilatlarının çalışmadığı, ikincisi hayır... Kusura bakmayın bu iki algınızın da tabanda yeri yok. İlkine değinecek olursam. Çok güçlü bir şekilde saha hakimiyeti sağlanmış durumda. Köy köy, ev ev, mahalle mahalle vatandaşa ulaşılıyor. Ben tanıklık ediyorum. AK Parti tüm unsurlarıyla referandum için sahada... Bu iş gönül işi... Gönül insanları, gönüllere hitap ediyor... Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek miting alanlarında… Yine ilçe belediye başkanları sorumluluk alanlarında... Parti teşkilatları sahada... AK Parti Ankara İl Başkanı Mustafa Nedim Yamalı başkanlığında Ankara en güçlü 'evet' için başkenti arşınlıyor... Mustafa Ak, Mustafa Tuna, Veysel Tiryaki, Mesut Akgül, Fatih Duruay sahanın güçlü figürleri... Ve söz Beypazarı'ndan açılmışken Başkan Tuncer Kaplan'dan da söz edelim... Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde kullandığı başbakanlık otobüsü şimdilerde Beypazarı'nda... 2006 model otobüs belediye şirketinde tüm siyasilere kiralık olarak hizmet veriyor. Beypazarı Belediye Başkanı Tuncer Kaplan ilçe olarak sandıktan yüzde 70 'evet' çıkaracaklarını söylüyor... En sağlıklı anket sahadan geliyor... Yeni ve güçlü Türkiye'nin diriliş baharı bu bahar... İşte onun için seviyorum baharı... İkinci konu 'hayır'cıların algı operasyonunu sosyal medya üzerinden yürütüyor olması... bu algı referandumun saha çalışmasını yansıtmıyor... Yeni Türkiye'nin kurucu unsurlarına bakıldığında algının yönetimselliği ortada... Hiç bir bahar, bu bahar kadar anlamlı olmayacak... Hiç bir bahar, bu bahar kadar tarihe not düşmeyecek... Bu bahar, Türkiye yeniden yaşam buluyor... Korkaklar zafer anıtı dikemez... Cesur Türkiye'nin zafer anıtını dikeceğiz... Öyle değil mi? Evet... ...

Devamını Oku
  • 2017-03-20
  • Köşe Yazıları

"Kentini dinle! Kendini dinle..."

Yoğun bir haftanın ardından yeni bir haftanın ilk iş günündeyiz… Referandum çalışmaları tüm yurt genelinde olduğu gibi Ankara genelinde devam ediyor. Sahanın en etkini AK Parti olurken diğerleri sosyal medya üzerinden referanduma neden gidildiğini, yasayı anlatmak yerine saldırgan tutumlarını sürdürüyor. Milliyetçi Hareket Partisi ve teşkilatları da sahada… Medya ve sosyal medya da görünürlük sıralamasına bakıldığında AK Parti yine açık ara önde… Ankara'da AK Parti'li belediye başkanları, milletvekilleri ve Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ilçe ilçe miting ve buluşmalarını sürdürüyor.   ***   Dikkat vali çıkabilir… Ankara'nın kent gündemine ilişkin geride bıraktığımız hafta içinde Vali Ercan Topaca'yı birim müdürleri arkadaşlarımla birlikte ziyaret ettik. Kentin tüm sorunlarına hâkimiyet sağlayan Topaca, özellikle uyuşturucu ve teröre karşı mücadelede sıkı tedbirler aldıklarının altını çizdi. Uzun bir aradan sonra Ankaralı'ya dokunan vali profili çizen Ercan Topaca, fırsat buldukça eşi ile birlikte tebdili kıyafetle kenti dolaştığını, alışveriş yaptığını anlattı. Ankara Topaca için yabancı değil. Öğrencilik yılları Ankara'da geçmiş. Hal böyle olunca fotoğrafı daha iyi okuyabiliyor. Ankaralıları yakından tanıyor. Ulaşılabilir, kente hâkim… O bir Başkent değil, Ankara valisi…   ***   TRT Kent Radyoları… Hafta içi 5 gün Ankaralılara 'Günaydın' diyorum… TRT Kent Radyoları, kent gazeteciliğine yeni bir soluk getirdi. Kente dair her nerede ne yaşanıyorsa sayfalarımıza taşıdığımız birçok haber ve taşıyamadıklarımızı muhataplarımızla konuşma fırsatı buluyoruz mikrofonda… Yaklaşık 2.5 yıldır Ankara'ya dair tüm yaşanmışlıkları TRT'nin Kent Radyosu'nda 'Kent Gündemi' programında mikrofona taşıyoruz. Program partnerlerim Deniz Gürel ve Fatih Tekeci ile… Bu bağlamda son yıllarda radyoların önemini bir kez daha hatırlamamıza vesile olan TRT Genel Müdürü Şenol Göka, Radyo Daire Başkanı Amber Türkmen ile Merdan Güven, Murat Altunkaynak ve Ayfer Doruk'a teşekkür ederim. Söz radyolardan açılmışken kısa bir süre önce yayın hayatına başlayan TRT Radyo Haber'den de söz etmek gerekir. Haberi 7/24 radyoya taşıma fikri müthiş… Habere dair konuşulmayan kalmıyor. Yolu açık olsun…   ***   Yaşattıkların için teşekkür… Osmanlıspor, ilk sezonunda ligde ve özellikle Avrupa kupalarında başarıdan başarıya koştu. Oynadığı futbol ile gönüllerde taht kurdu. Tüm yaşattıklarınız için teşekkür etmek istedim. Ama asıl teşekkürüm yüz akımız bizim çocuğumuz teknik patron Mustafa Reşit Akçay'a… Bu hafta da böyle olsun… ...

Devamını Oku
  • 2017-03-13
  • Köşe Yazıları

Korkunun ecele faydası yok!

İnsanoğlunun bireysel korkuları vardır... Bu korkular toplumsal reflekse dönüştüğünde ülke yönetimindekilerinin saçma sapan kararlarına dönüşüyor. Hal böyle olunca, önce Almanya, ardından Hollanda özgürlük ve demokrasi kelimelerinin anlamını toprağa gömdüler. Bugün Ankara'nın kentsel sorunlarını bir kenara bırakmak istiyorum. Yapılanlar kanıma dokunuyor mu? Çok da tın... Göğsüm kabarıyor... Gururum tarifsiz... Avrupa'nın iki yüzlülüğünü yıllarca anlatsam bu denli etkili olmaz. Güvensizliklerini, ikiyüzlü tutumlarını yıllarca büyüklerimizden dinledim. O dinlediklerimin ne anlama geldiğini şimdi yaşıyorum... Yaşadıkça da büyüklerimi rahmetle yâdediyoruz. İşte demokrasi ve özgürlüklerden dem vuranların ne hale düştüğü ortada. Bunların terör örgütleriyle iş tuttuğu, Türkiye düşmanlıkları aşikâr ortada... Tüm bu tutum ve davranışlarının altında yılların kini ve hazımsızlıkları yatıyor. Büyüyen ve güçlenen Türkiye, doğal olarak düşmana rahatsızlık, dosta güven verecektir. Veriyor da.. Etrafımızda yaşanan hüzün ve mutluluk tablosuna baktığımızda bunu çok net görüyoruz. Bu 'sakatat' kafalar ve ruhlar bakanlarımızın adı geçen ülkelere girişlerini engellemekle kalmadılar, kendi ruhsal engellerini de ortaya koydular. İşte zavallı Avrupa'nın ülkemize bakışı... Hiçbir engel ve engelleme canım ülkemin yeni yüzyıla damgasını vurmasının önüne geçemeyecektir. Yapılanlar bizi küçültmez. Küçük düşürmez... Aksine, adı geçen malum zihniyetlerin acizliğini, korkaklığını ve nazi düşüncelerini ortaya koyar. Türk milleti, kendine yapılanları tarih boyu unutmamıştır. Hasmane tutum, dostane tavırla karşılaşmayacaktır. Gönüllerimizde yeriniz sorgudan çıkmış, karara bağlanmıştır. Kim ki bana dostluktan bahsedecek olursa canı cehenneme... Türk milleti 'Yeniden Diriliş' sürecine girmiştir. Pısırık bir lider, 'tısırık' bir toplum bekliyorsanız çok beklersiniz... Yeni Türkiye'nin lideri de milleti de dik duruşu ile önüne konan setleri birer birer devirecektir. Beyler... Korkunun ecele faydası yok. Yeni ve güçlü Türkiye'nin önüne çekilmek istenen set ve oyunlar ortada. Bu bağlamda her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Tavır ve tutumlar, söylemler birlikteliğimizi işaret etmeli. Etmeli ki yıllarca pabucunu yaladıklarına sığınan vatan düşmanı hainler huzursuz olsunlar. Seyahat özgürlüğünü kısıtlayacak kadar zavallı tutum içine girenlerin demokrasi avarelerinin fotoğrafındaki 'fluluk' ortadan kalkmıştır. Görüntülerinden 'drop'lar temizlenmiştir. Teröriste kucak açan bu zihinsel engelli zavallıları tarihe not düştük... Avrupa'nın bu tutumu güçlü Türkiye'nin ayak sesleri... Ne hâliniz varsa görün... ...

Devamını Oku
  • 2017-03-06
  • Köşe Yazıları

Bu bahar başka bahar...

Uzun kış geceleri bahar ile birlikte yaza hazırlık yapıyor... Hayata dair zor süreçleri geride bıraktık. Bahar Yeni Türkiye'nin habercisi olsun. Hava sıcaklıkları eksili değerlerden artılı değerlere döndü. Haftasonua ilişkin günü birlik memleket havası alayım, sıla-i rahim yapıp döneyim istedim. Güneş tüm cömertliği ile vücuduma hükmetmeyi denesede bir taraftan soğuk etrafı sarıp sarmalıyordu. Bolu, Ankaramızın hemen yanı başındaki cennet köşesi... Doğa tüm renkleriyle sizi bir başka dünyaya taşıyor. Sessiz ve dingin bir haftasonu için çam ormanlarının arasında ruhunuzla birlikte kaybolun. Kaybolun çünkü yarınlara daha zinde başlamak istiyorsanız doğal terapiye mutlaka ihtiyaç duyacaksınız. Bu bağlamda havanın güzelliğinden de istifade ederek Bolu'ya kaçtım... Babama dua, anneme hasret giderdim. Güneş tüm cömertliği ile ruhumu yeniden hayata döndürdü. Ankara da dün bir başka güzeldi. Başkent, mevsimsel farklılık göstere dursun. Hele son birkaç gündür güneş bir başka doğuyor. Her geride bırakılan yıl aranır mı oldu? Geçen kışı anlata dursunlar, ben baharın ilk haftasını yaz gibi yaşıyorum... 'Bir varmış bir yokmuş' diye başlasaydı bizim masalımız. Koca şehrin kalabalığında bir yalnız değil yalnızlıklar içinde kalabalık olabilseydim. Gözüm hep saatte değil de uzaklarda olsaydı... Gidecekmişsin gibi yalnızlığa bürünmek yerine şimdi gelecekmiş gibi bekleseydim... Kalbimin bir yanını ayrılık desenleri değil buluşmalar örseydi. Özlem yerine kavuşmalara tanıklık etseydi. Parçalanmış ruhum tok yağmurlarda ıslanıp harmanlansaydı... Sırılsıklam olabilseydim yağmurlarında. Kah üşüyüp özlem kah ısınıp coşku yaşasaydım. İşte hafta sonu Bolu bunu yaşatı bana. Ey aziz Ankara, bana müsaade... Ruhum seni terk etti. Seni düşünmek, seninle boğuşmak niyetinde değilim. O mecali de kendimde bulamıyorum. Siyasetinden uzak durmak, yapılmışları eleştirmek, yapılamayanların hesabını sormak istemiyorum. Ruhen de müsait değilim. Dün kendimi dinleyip bugüne hazırlandım... Baharı özlemişim, yazı ise iple çekiyorum... Kaybolmadan güneşi heybebeme doldurayım... Ve Bolu'ya geri dönmek istiyorum... Uzun yıllar meslek hayatımı boluda sürdürdüm. Turizmi bacasız fabrika olarak anlattılar... Yıllarca dinledik bu bacasız fabrikayı... Turizmden hak ettiği payı alamıyor diye dem vurduk tüm yazılarımızda... Ama bu bacasız fabrikaya kimse dönüp bakmamıştı. Bolu uzun yıllar sonra termal turizmi yeniden keşfetmiş. Bolu'nun değerli müteşeeppisleri Halit Yıldız, Mustafa Erecek ve Necip Çarıkçı kente Narven Termal Kasaba'yı kazandırmış... Kasabanın şerifi pardon genel müdürü 27 yaşında Halit Yıldız'ın oğlu Serdar Yıldız... Genç, atik, tetik, pratik ve iyi eğitimli Serdar... Avrupa veya dünyanın bir başka yatırımı ile karşılaştırmak bile haksızlık olur. Dünya standartlarının çok üzerinde... Farklı bir anlayış hayat bulmuş doğanın göbeğinde... Narven kuruluşunun birinci yıldönümünü kutladı. Türkiyede olduğu gibi Bolu'da da güzel şeyler oluyor... İnsanımız yatırım yapmaktan çekinmiyor. Tüm olumsuz algıya rağmen iş dünyamız ülkesine yatırım yapmaktan geri durmuyor. Yine Ankara'dan bir başka isim... Prof.Dr.Hasan Biri... Başkentliler onu sağlık sektöründe tanıdı... Şimdilerde Bolu'ya yelken açan isimlerden. Yılların Koru Oteli Hasan hocanın ellerinde yeniden hayat buluyor. Koru Otel Bolu'ya yeni bir soluk getirecek. Narven'in kuruluş yıldönümü kutlamalarının ardından Koru Otel'de Hasan Biri hocamızında kahvesini içip sohbet etme fırsatı buluyoruz. Yeni Türkiye'ye inanmış, ülkenin geleceğine katkı...

Devamını Oku
  • 2017-02-27
  • Köşe Yazıları

Referandum startı Ankara’dan...

Son günlerin gündem maddesi kuşkusuz ki referandum... Sohbet konularının başında yeni anayasa maddelerinin neyi içerdiği geliyor. Daha ötesi hayatımıza yeni anayasanın nasıl bir değişiklik getireceği. Hal böyle olunca yediden yetmişe toplumun her kesimi maddeleri sorgular durumda. Yoruma dahi gerek duyulmaması gereken maddeleri bir kere de ben paylaşayım istiyorum... TBMM Genel Kurulu'nda kanunlaşan anayasa değişikliği, Cumhurbaşkanlığı sistemi çatısı altında getirilmesi öngörülen yeni düzenlemeler şöyle:  Milletvekili sayısı 550'den 600'e çıkarılacak;  Milletvekili seçilebilme yaşı 25'ten 18'e indirilecek;  TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri, 5 yılda bir aynı gün yapılacak;  Meclis, denetim ve bilgi edinme yetkisini, "Meclis araştırması", "Genel görüşme", "Meclis soruşturması" ve "Yazılı soru" yoluyla kullanacak;  Cumhurbaşkanının partisiyle ilişiği kesilmeyecek;  Cumhurbaşkanının görev süresi 5 yıl olacak. Bir kişi en fazla 2 kez cumhurbaşkanı seçilebilecek;  Cumhurbaşkanlığına, seçimlerde geçerli oyların en az yüzde 5'ini alan partiler ile en az 100 bin seçmen aday gösterebilecek;  Seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday cumhurbaşkanı seçilecek;  Cumhurbaşkanı "Devlet başkanı" olacak, yürütme yetkisini üstlenecek, Başkomutanlığı temsil edecek;  Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanları atayacak ve görevlerine son verecek;  Cumhurbaşkanı, anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunacak;  Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilecek;  Kanunda açıkça düzenlenen konularda cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacak;  TBMM'nin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz olacak;  TBMM cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında soruşturma açılmasını isteyebilecek;  Hakkında soruşturma açılmasına karar verilen cumhurbaşkanı seçim kararı alamayacak;  Cumhurbaşkanı, bir veya daha fazla cumhurbaşkanı yardımcısı atayabilecek;  Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından cumhurbaşkanı tarafından atanacak ve görevden alınacak;  Milletvekilleri, cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakan olarak atanırlarsa üyelikleri sona erecek;  TBMM, üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu ile seçimlerin yenilenmesine karar verebilecek;  Cumhurbaşkanı, kanunda düzenlenen ilgili şartların gerçekleşmesi halinde OHAL ilan edebilecek;  Disiplin mahkemeleri dışında askeri mahkemeler kurulamayacak;  Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun adı, Hakimler ve Savcılar Kurulu şeklinde değişecek;  Bütçeyi Cumhurbaşkanı Meclise sunacak;  Bakanlar Kurulu olmayacak. Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılacak ve yerine getirilecek;  TBMM'nin bir sonraki seçimi ve Cumhurbaşkanı seçimi, 3 Kasım 2019'da birlikte yapılacak;  Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve askeri mahkemeler kalkacak. İşte yeni anayasadaki değişiklikler bundan ibaret. Daha güçlü yeni Türkiye için referandum startını AK Parti Ankara Arena'dan verdi. Hemen ardından 15 Temmuz'un sembol kalesi Kahramankazan'da dün ilk miting ile referandum çalışması sahaya taşındı. Kaygılanma Türkiyem yeni anayasa ile tüm prangalarından kurtulacaksın... ...

Devamını Oku
  • 2017-02-13
  • Köşe Yazıları

Ankara´dan bakınca mı?

Uzun bir aradan sonra günübirlik misali Antalya'ya bir koşu gidip geldim. Hafta sonuna dair bugün için enerji topladım. Biraz kafa dinlemece olsun istedim. Eskimeyen dostlukları tazeledim. Antalya, her gidişimde yatırımlarıyla değişen çehresiyle bir başka büyülüyor. Ankara'nın soğuk ve puslu havasından Akdeniz'in güneşinden depoladım. Başkent gazetecisi oldun mu, sorular ardı ardına geliyor. Gündeme dair tüm başlıklar açılıyor. Yorumlarınızın bağlayıcılığı yok… Ne var ki kelimeleri özenle seçmek durumundasınız. Hal böyle olunca gündemin en sıcak konu başlığı referandum açılıveriyor… Ankara'dan bakınca mı? Başkent'ten gözlemleyince mi? En net görüntü halkın kendi içinde alınıyor. Entel dantel takılıp ahkâm kesenlerden uzak, her konuda söyleyeceklerim var tiplerinden uzak izlenimler… Taksici esnafı, berber, bakkal amca, simit tezgâhının başındaki emekli… Referandumun şifreleri vatandaşın elinde… Düşünmüyorlar… Kafaları karışık değil. Çok netler… 'Söz konusu vatan ise bizim nerede duracağımız belli be abi…' Tüm kelime oyunlarına karşın ülke üzerindeki oyunun farkındalar. Her biri siyasi literatüre yeni açılımlar getiriyor. Evet, işin özeti sahada… Ve saha dediğimiz sokağın sesi 'Evet'i heybeye taşıyor. Evet'in ne anlama geldiğinin farkındalar. Sokakta, caddede, küçük bir mahalle kıraathanesinde… Ateşli oyun taşları havada uçuşadursun ülke gündeminin en hararetli tartışıldığı mekânlar. Diğer başlık Fırat Kalkanı Operasyonu… Ne olacaktan ziyade yaşananlara öfke… Uzaklardan Başkent'e zumlanan yürekler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a odaklı… Güven en önemli unsur… Halkın yüzünde karamsarlıktan eser yok… Endişe hiç yok… Bir nebze ekonomi n'olcağına geldiklerinde her biri ekonomist kesilip onunda cevabını kendileri veriyor. Hükümetin peş peşe açıkladığı düzenlemeleri sıralayıveriyorlar… Keyifli bir hafta sonunu birkaç satırla paylaşayım dedim. Vatandaş her şeyin farkında… Göreceksiniz. Umutsuzluk yok… Geçen hafta da aynı izlenimlere Niğde ve Aksaray'da da tanık olunca bu hafta toparlayayım istedim…  Anadolu kentlerinden başkente bakmak insanı daha umutlu kılıyor… ...

Devamını Oku
  • 2017-02-06
  • Köşe Yazıları

Yatırımların da başkenti...

EVET, güzel bir Ankara sabahında yarınlara umutla bakıyoruz… Türkiye'de gündem hızla değişiyor. Her güne yeni bir gündemle uyanıyoruz. Ankara birçok konuğa ev sahipliği yapıyor. Her mevsim güzelliklerini içinde barındıran Ankara, son yıllarda hızla gelişimini tamamlıyor. Metro yatırımları, bulvarları, şehir hastanesi, rekreasyon alanları, Ulus tarihi kentinin canlandırılması, Kuzey Yıldızındaki külliye, Ankapark, Şehir Stadı gibi dev yatırım ve projeler bir bir hayata geçiriliyor. Bunlarla birlikte termal sağlık turizmi ve savunma sanayinin de başkenti olma yönünde hızla yol alıyoruz. Ankara'yı önümüzdeki süreçte tanıyabilmek için geçmişe dönüp bir bakmak gerekecek. Başkent merkez ile birlikte ilçelerinde de değişime tanıklık ediyor. Mamak kentsel dönüşüm ile Keçiören Metrosu, Akyurt Fuar Alanı, Beypazarı tarihi dokusu, Güdül, Ayaş, Haymana, Kızılcahamam sağlık turizmi ile örnek şehir potansiyeli taşıyor. Güzel ülkemin güzel başkenti bu gelişmelerle dünyanın önde gelen başkentleriyle yarış halinde. Başkent, ticari hayatta da en üst segmentte yer alıyor. Dört bir yanında yükselen gökdelenler ve konutlar hem iç piyasaya hem de dış yatırımcılara kapılarını aralıyor. Ortadoğu'dan birçok yatırımcı başkente ev sahibi oluyor. Ayrıca Organize Sanayi Bölgeleri ile de sanayinin nabzını tutuyor Ankara… Savunma sanayimizin bel kemiği olan ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN ve BARUTSAN gibi dev milli kuruluşlarımız milli projelere imza atıyor. Başkent sosyal hayatta birçok etkinlikle kışımızı yaza dönüştürüyor. Müzik, resim, tiyatro ve sinemanın yanı sıra sporda da etkinlikler devam ediyor. Sporun tüm branşlarına da ev sahipliği yapan Ankara, son dönemde Türkiye Bocce Bowling Dart Federasyonu Yıldız ve Gençler Şampiyonasına, Türkiye Badminton Federasyonu İnci Life Süper Ligine ev sahipliği yapıyor. Ankara'nın değişimine tanıklık ediyoruz… ...

Devamını Oku
  • 2017-01-30
  • Köşe Yazıları

Yunanistan ve Almanya...

Sicili kabarık ve samimiyet testinde sınıfta kaldılar… Bu iki ülkenin tavrını anlamak güç… NATO'da ülkemizin sözde dostu bu ülkeler. Terör örgütü üyelerine sahip çıkmalarıyla tanınıyorlar. Uluslararası görevdeyken, darbe soruşturmaları kapsamında çağrılan ve dönmeyen subayların bulundukları ülkelerde sığınma talebinde bulunmaları kabul edilemez. Türkiye'de darbeye teşebbüs etmiş ve onun bağlantılarını sağlayan subayların Almanya'nın himayesinde hayat bulmalarının dost ülke tanımında yeri bulunmuyor. İltica başvurularının kabul edilmeden Türkiye'ye iadeleri sağlanmalı. Yunanistan'daki firari askerler için iade talebinin reddedilmesi bu ülke için sicil kabarıklığına neden olmuştur. İade anlaşması kapsamında Yunanistan, son 10 yılda terör gerekçesiyle iadesini istediğimiz 50 kişiden hiçbirini vermedi. Yunanistan'ın bu tavrı teröristleri korumadan yana çok net… Ancak suçluların iadesi anlaşmasında PKK, FETÖ, DHKP-C, Dev-Sol, Hizbullah, MLKP ve THKP-C üyesi 50 ismi iade etmediği ortaya çıktı. Son olarak 8 kaçak ile ilgili karara Türkiye'nin tepkisi sürüyor. Başkent kulislerinde Atina'nın bu tutumu hayal kırıklığı olarak değerlendiriliyor. Siyasi bir karar olarak değerlendirilirken bu tutumun hemen düzeltilmesi talep edildi. Önümüzdeki süreçte bu tutumun değişeceğini düşünmek pek de mantığa yatkın değil. Samimiyet testini geçemeyenler kervanına katılan, dostluğa sığmayan bu tutumu yine diplomasi çözecek… ...

Devamını Oku
  • 2017-01-23
  • Köşe Yazıları

Futbola adanmış bir ömür...

İlhan Cavcav… Önceki gece evinde geçirdiği düşmeye bağlı beyin kanaması teşhisi ile hastaneye kaldırılmıştı… Durumunun kritik sürecinde dualarımız İlhan abi içindi… Yorgun bedeni hayata daha fazla tutunamadı. İlhan abi başkent futbolu ve Türk futboluna bir ömrü adadı… Örnek yönetim anlayışı ile Gençlerbirliği'ni futbolcu üretim merkezine çevirdi. Zorlu lig mücadelesinde son dakika hamleleriyle takımı ligde tutmayı hep başardı. Şampiyonluğa oynamadı Gençlerbirliği… Ama zorlu mücadelenin içinde var olma savaşını hep kazandı. Futbolcu transferi, teknik direktör çalıştırma stili ile İlhan Cavcav başkenti hiçbir zaman Süper Lig'de temsilcisiz bırakmadı. Dün başkent değil Türk futbolu çok önemli bir değerini kaybetti… Renkli kişiliği ile hafızalarda yerini çoktan aldı… Futbol adına yaptıkları ise rol model olarak gelecek kuşaklara ilham kaynağı olacak. Hastane odasında dahi transfer sözleşmesi imzalayan bir başkan profili ile hatırlanacak İlhan abi… Son imzası olduğunu ne o ne de futbolcu Bady bilebilirdi. 81 yıllık yaşamı mücadele ile geçen İlhan abi iş dünyasında da birçok başarıya imza attı. Futbol dünyasının sevilen ve saygın bir ismi olan İlhan Cavcav, tüm yaşanmışlıklarıyla 1978 yılından bu yana Gençlerbirliği Kulübünün başkanlığını yapıyordu. Başkanlık görevi esnasında çok ucuza aldığı futbolcuların geliştirilmesiyle büyük kulüplere yüksek meblağlara satması kulübü finansal açıdan geliştirdi ve Gençlerbirliği hiç kimseye borcu olmayan bir takım oldu. Türk futboluna kazandırdıkların, başkent futboluna yaşattıkların için teşekkürler İlhan abi…  Başımız sağ olsun…  Mekânın cennet olsun. Güle güle İlhan abi… ...

Devamını Oku
  • 2017-01-16
  • Köşe Yazıları

Aksaray, Gaziantep ve Kocaeli...

İki ayrı şehir, iki mükemmel organizasyon... İlk durağım Aksaray... Ankara'dan törene yetişmek için yola koyulduğumda kar ve fırtına geçit vermez diye endişelensem de '15 Temmuz' temalı konferansa zamanında yetiştim. Aksaray Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Celil Acar'ın ev sahipliğinde 15 Temmuz hain kalkışmanın başkenti Ankara'da yaşananları ve yaşanmışlıklarımı Aksaraylılarla paylaştım. 10 Ocak Gazeteciler Günü dolayısıyla düzenlenen etkinlikler meslektaşlarım adına başarılı bir organizasyondu. Aksaray'ın gizli kahramanlarından biri de kuşkusuz genç meslektaş Harun Atalay... Biz gazeteciler 15 Temmuz'da ülkemizin kaderinde önemli rol oynadık. Aksaray'ın tanıtımında canla başla emek sarf ediyor Harun Atalay... Aksaray Belediye Başkanı Haluk Şahin Yazgı, 10 Ocak Gazeteciler Günü dolayısıyla il protokolünün kent gazetecileriyle buluştuğu akşam yemeğine ev sahipliği yaptı. Cumhuriyet Başsavcısı Ramazan Akın, 17-25 Aralık'tan sonra FETÖ örgütü ile ciddi mücadele verdiği için 15 Temmuz sonrası fazla sıkıntı yaşamamış... Aksaraylılar 'gözü kara' lakabı takmışlar sevdikleri Başsavcı'ya... Aksaray Ankara'nın hemen yanı başında hafta sonları için yakın bir destinasyon... Hafta sonuna ilişkin seyahatimize gazetemiz yazarı, meslek duayeni Yavuz Donat Ağabeyle Türk Hava Yolları'nın tarifeli uçağı ile gazi kentimize yaptık. Gazi Ankara'dan Gaziantep'e ulaştığımızda yazdan kalma bir hava bizi karşıladı. Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti'nin organizasyonu ile 15 Temmuz gecesi başkentte yaşananları katılımcılara anlattım. Keyifli sohbetin ardından '246 Bir Kurtuluş Destanı' isimli kitabımı imzaladım... Gaziantep Gazeteciler Cemiyetinin 3. Meslek Ödülleri töreninde günün sürprizi tüm yorgunluğumuzu aldı. Gecenin onur ödülü TRT Genel Müdürü Şenol Göka'ya, Meslek Onur Ödülleri Yalçın Bayer, Oğuz Haksever, Balçiçek İlter, Yavuz Donat ve bendenize verildi... Şahsıma tevdi edilen bu ödül sürpriz oldu. Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti Başkanı İbrahim Ay'a bir teşekkür bir de takdirlerimi iletiyorum. Bu tür organizasyonlar zor ve meşakkatlidir. Başarılı bir organizasyona imza attı... Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin'e konukseverliği için de teşekkürler... Ödüller ve söyleşilerin ardından yeni bir haftanın ilk iş gününde Kocaeli'de olmak vardı... Ama günler birbirini kovalarcasına üzerime geliyor. Mustafa Kemal Atatürk 16 Ocak 1923 tarihinde, cumhuriyeti ilan etmeden önce Kocaeli'de ilk ve son kez basın toplantısı düzenledi. İşte 16 Ocak Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti tarafından her yıl törenlerle kutlanıyor... Geçen yıl da katıldığım bu törenlere bir gün önce kente gelerek iştirak ettim. Ve bugün 16 Ocak... Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Çetin Gürol, 14-16 Ocak arasında her yıl olduğu gibi başarılı bir programa imza atmış... Bu üç genç başkanı ayrı ayrı bir kez daha tebrik ediyorum... İşte biz gazetecilere ve kendime dair yaşanmışlıktan notlar... ...

Devamını Oku
  • 2017-01-09
  • Köşe Yazıları

Ankara her mevsim güzel...

Her yerde kar var… Geldi geliyor… Balkanlardan girdi… Derken hafta sonu itibarıyla tüm yurt önce buz kesti, ardından beyaza büründü. Güzel ülkem kara kalem çalışması misali dev bir tabloya dönüştü. Yeşili, mavisi her rengi ile bambaşka bir coğrafya… Ve Ankara… Son yılların en soğuk günlerini yaşıyor. Kar yağışı hafta ortasına kadar etkili olacak. Dört yanımız beyaz örtüyle kaplandı. Hani her mevsim kendi içinde güzel demiştim ya… Kışta kendine özgü güzellikleriyle ayrı bir keyif yaşatıyor. Sonbaharda yaprakların üzerinde yürüyüşün keyfini anlatırken kışa uyarlamadan geçmeyelim. Kar üzerinde doğa yürüyüşü de bir başka mutluluk kaynağı… Mevsimin en güzel aktivitelerinden biri doğada kar üzerinde yürüyüş… Cam gibi buz tutmuş bir göl kenarı veya ağaçların dalları üzerinde karların sarktığı orman ortasında kaybolun… Her mevsimi kendi güzellikleriyle yaşayın. Her adımınızda beyaz zeminden gelen ses, doğadaki sessizliği bozacaktır. Ya da Akrep Nalan'dan 'Karlar düşer, düşer düşer ağlarım' şarkısının sözlerini mırıldanarak sessizliğe son vereceksiniz. 'İnşallah ol sen de böyle… Aşık ol da bak birine… Ben oldum da ne oldu sanki… Senin gibi birisine. Karlar düşer… Düşer düşer ağlarım… Hep ismini… Hep ismini anarım.' İşte böyle… 'Kar esareti, Kar çilesi, Kar geçit vermiyor' gibi yaklaşımların yerine 'kar'ın keyfini çıkartalım istedim. Kardan adam yapmadım. Kartopu oynamadım… Hafta sonuna ilişkin karda yürüyüş keyfine taşıdım sizi… Mutsuzluğunuz umudunuz olmasın… ...

Devamını Oku
  • 2017-01-02
  • Köşe Yazıları

Yeni yıl ve terör...

Bir yılı bitirirken yeni yıla dair istekleri, ümitleri, dilekleri, en güzel şekilde belirtmenin planlarını yapıyordum… 2017 daha güzel bir yıl olsun, 2016'daki tüm yaşanmışlıkların bir daha hayatımıza girmemesini ümit ediyordum. Acıların, hüznün, gözyaşının ve barut kokularının olmadığı bir 2017 olsun istiyordum. Tüm dua ve dileklerim bu yöndeydi. O kadar çok acı yaşadık. O kadar çok hüznü bir arada gördük ki…  Barışın, sevginin ve hoşgörünün daha çok hâkim olduğu bir dünya olsun istiyordum. Yüreğimiz artık acıları, göz pınarlarımızı yaşı kaldırmaz olmuştu. Terör örgütleriyle dört bir kulvarda mücadele eden ülkemin daha fazla acı yaşamaması için 2017'den umutluydum. Umutsuzluk umudum olmasın istemiştim. Ne var ki terör hedef seçmediği gibi zaman dilimi de ayırt etmiyor. Yeni yılın ilk gecesi İstanbul'da bir eğlence mekanını seçerek masum insanlarımızın canına kıydı. Bu topraklardan terörün yok edilmesi için verilen kararlı mücadele terör ve terörü destekleyenlerin de yeni yılda huzurumuza kast edeceklerini ortaya koymuştur. Türkiye asla ve asla kirli oyunlara geçit vermeyecektir. Bu kirli oyunların aktör ve senaristleri ülkemize boyun eğdirmeye çalışmaktadır. Ülke olarak birlik ve beraberliğimizi koruyarak yeni yılda da bu zorlu mücadeleye hazır olmalıyız. Yapılan bu alçak saldırıyı lanetliyorum. Hainlerin, alçakların, şerefsizlerin bu saldırıları Türkiye'ye diz çöktüremeyecektir. Tüm dünya ve terörden beslenenlerin şapkalarını bir kez daha önlerine koyma vaktidir. Bu hain saldırıda hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara şifa, ulusumuza başsağlığı diliyorum. Hani demiştim ya… Yeni yılın güzel dileklerini paylaşacaktım diye… Yeni yılda sevgi ve barış olsun… Savaşların, acıların ve felaketlerin, geçip giden koca bir yıl gibi geride kalmasını umut ediyorum… 2016 yılı acılarımızla, sevinçlerimizle geride kalsın… 2017 daha fazla umut, daha fazla sevinç, daha fazla mutluluk getirsin. Güzel yıllar, mutlu yarınlar, gerçek dostluklar hep bizimle olsun… Gözyaşı ve barut kokularının olmadığı bir yıl olsun… ...

Devamını Oku
  • 2016-12-26
  • Köşe Yazıları

Hüzün ve gözyaşı...

Zor bir haftayı geride bıraktık… Hüzün ve gözyaşının yoğunluğu haftayı güç kıldı. Şehitlerimizin ebediyete yolculuklarında tepkiler çığ gibi… Birlik ve beraberliğimize kast eden terör örgütlerinin eylemlerine ulus olarak tek ses olduk. Ülke olarak zor bir süreçten geçiyoruz… Yine bu zorluklara milletçe göğüs geriyoruz. 'Suriye'de ne işimiz var' diyenler kimler mi? Kilis'e bombalar düşerken 'Neredesin hükümet' diyenler… Devlet en üst seviyede kararlılığını bir kez daha ortaya koydu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, terörün üzerine sadece ülkemizde değil, orada da gideceğiz ifadeleriyle; terör belasını toprağa gömeceğiz… kararlılığıyla bize dokunanın hesabını iyi yapması gerektiğini belirtti. Fırat Kalkanı Harekâtı kapsamında ve Kayseri'de askerimize hain saldırıların ardından yurt genelinde bayrağını alan sokağa koştu. Mardin'de düzenlenen 'Huzur ve Kardeşlik' mitingine ellerinde Türk bayraklarıyla katılan binlerce vatandaş, hain saldırıları lanetledi. Kardeşliğimizin bölünemeyeceği mesajları verilen mitinglerde bir ve beraberlik vurgusu zirve yaptı. Karanlık odakların durmadığı, yeni sinsi planlarını devreye koyduğu günlerden geçerken her zamankinden daha fazla sağduyuya ihtiyacımız var. Bu bağlamda FETÖ terör örgütü dostluğumuza kurşun sıktı. Rus büyükelçi Karlov'un haince katledilişiyle iki ülkenin köklü ilişkilerine darbe vurulmak istendi… Ankara bu hain oyunu kısa sürede tüm detay ve senaryosu ile ortaya koydu. Bu hain saldırı Rus ve Türk ilişkilerini sekteye uğratmak yerine daha da güçlendirdi… Ve… kendime dair; Sağlık sorunlarıyla boğuşurken… Tüm aileyi yasa boğan ölüm kapıyı çaldı. Sevgili eşimin annesi, Emre ve Eren'in anneleri benim kayınvalideden öte anne yarım, hafız Havva Şahin'in iki günlük misafirliğinin ardından sessiz sedasız göçü hepimizi perişan etti… Tüm hayallerini geride bıraktı. Gülen yüzü ile evimizin neşesi, ağrılarım var diyip hastaneye ruhunu teslim etmeye gittiğini nereden bilebilirdik ki? Acımızı paylaşan tüm dostlara teşekkür ederim… Dualarımız seninle anne… Mekânın cennet olsun… ...

Devamını Oku
  • 2016-12-19
  • Köşe Yazıları

Şehit babası!

Bazen sadece inanarak yoluna devam etmek gerekir. Bugünlere kolay gelinmedi. Tüm dünya birleşip üzerine gelse de ülkemin, şehitlerin kanlarıyla yoğrulan bu topraklar, çapulcu sürüsüne bırakılmaz. Türkiye'nin yolundan dönmesini mi istiyorsunuz, bütün bu alçaklıkların, vahşetin, cinnetin sebebi bu mu? Daha çok beklersiniz, Türkiye yolundan dönmez. Tuzak üstüne tuzak kurulan canım Türkiye'm daha İstanbul'un acısı taptazeyken bu kez de Kayseri'den vuruldu. Alçaklar, insanlıktan nasibini almamış canavarlar bu kez de çarşı iznine çıkan Mehmetçiklerimizi, PKK'yla mücadelenin belkemiği Kayseri Komando Tugay Komutanlığının aslanlarını hedef aldı. Silahsızlardı. Biraz olsun yorgunluklarını atıp dinlemek istemişlerdi. Ama hain sırtlanlar pusu kurmuştu onlara. Sinsice yaklaştılar ve düğmeye bastılar…  14 canımız gitti. Dün Ankara'da Ahmet Hamdi Akseki Camii'nde 20 yaşındaki Komando er Yunus Emre Duran'ın cenaze töreni vardı. Gencecik, daha hayatının baharında… Hayalleri var, evlenecek, anne babasına torun verecek. Ama yaktılar onu da diğer canlarımız gibi… 'Acının tarifi yok' deriz değil mi? Siz bir de Yunus Emre'nin babası Mahmut Duran'a bakın! Kendisine hayran bırakacak derecede vakur, başı dik. Şehit babası böyle olur diyor herkes içinden. Oğlunun terhisine bir aydan az kalmış. Evine dönecek, ailesine kavuşacak. Kucaklaşacaklar… Lanet okur, kahreder, bedduaya yönelir değil mi insan? Hiçbiri yok Mahmut Duran'da… Terörü lanetliyor sadece. Devletine sadık; "Evladımın biri gider bini gelir. İki tane daha yetişen evladım var. Allah onlara da şehitlik nasip etsin" diyor. İşte biz bu yüzden inanarak ufka bakmaya devam edeceğiz. Yolumuzdan dönmeyeceğiz. Sonuna kadar gideceğiz. Tüm hainlere, alçaklara duyurulur. ...

Devamını Oku
  • 2016-12-16
  • Köşe Yazıları

Sabah Ankara 12 yaşında...

SABAH Ankara'nın bugün doğum günü… Bundan tam 12 yıl önce Ankara'nın en etkili kent gazetesi olarak yayım hayatına başladı. İnsan hayatında anlamlı günler pek azdır. Yaşanmışlıkların birçoğu hafızamızın alt katmanlarında kalır. Kimi unutulmaya yüz tutar. Kimi geri çağrıldığında fluya düşer. Hatırlananlar olduğu kadar unutulanlar çoğunluktadır. Unutulmayanlar ise kiminle yaşandığına bağlı. Yaşanmışlıklara anlamı mekan ve kişiler katar. İşte öyle bir güne tanıklık etmenin mutluluğunu yaşıyoruz. SABAH Ankara'nın 12'nci kuruluş yıldönümü… Evet, bugün 12 yaşından bir gün aldık. Size bu ilk güne nasıl geldiğimizin özetini anlatayım… SABAH Ankara'nın temelleri 16 Aralık 2005 tarihinde Ersin Ramoğlu tarafından atıldı. Bir dönem Yaşar Önel'in yönetiminde yoluna devam etti. SABAH Ankara, 1 Eylül 2012 tarihinden itibaren benim yönetimimde seyrine devam ediyor. Habercilik çıtasını her geçen gün daha da yukarıya taşıdığımız SABAH Ankara'nın çehresindeki değişikliğin büyük takdir topluyor olmasından güç alıyoruz. Kuruluş yıl dönümüzü kutlayan tüm dostlara teşekkür ediyorum. Hani hayata dair unutulmayacak anlar var demiştim ya… İşte o unutulmayanlar arasında Ankara'da yaşadıklarımız yoğunluk kazanıyor. Manşetlerimiz kente dair birçok sorunun çözümüne katkı koydu. Öyleyse kazandığımız sinerji, topladığımız güç ve moral ile daha çok çalışmak görevimiz… ...

Devamını Oku
  • 2016-12-12
  • Köşe Yazıları

Dualara sığındık...

Terör maşaları bir kez daha devrede… İstanbul Dolmabahçe'de Vodafone Arena Stadyumu'nda oynanan Beşiktaş-Bursaspor karşılaşmasının bitiminde sonra çevik kuvvet ekibine bombalı araçla düzenlenen intihar saldırısında yüreğimiz yandı. Aynı anda Maçka Parkı'nda ikinci patlama meydana geldi. Bu iki hain saldırı hafta sonu tüm Türkiye'yi yasa boğdu… Saldırının korkunç boyutu sabah olduğunda aydınlığa kavuştu. Terörist denilen insanlıktan nasibini almamış alçaklar, soysuzlar, namussuz ve vicdansızlar… Başaramayacaksınız… Neden mi? Cevabı bir asır önce bir şehit annesinin oğlunun komutanına yazdığı mektupta; Kumandan Bey Efendim. Evvela saygılarımı sunarım. Oğlum Ömer onbaşının şehit olduğuna dair mektubunuzu büyük bir gurur ile aldım tekrar tekrar okudum ve pek çok sevindim. Sevindim ki şehit validesi oldum. Bundan büyük mertebe mi var? Allah yakın vakitte sizi de sevindirsin. Büyük teşekkürler ederim. Cenab-ı Allah sizden razı olsun. Oğlum Ömer'imin şefaatine nail olmanızı âcizane olarak Cenab-ı Hakk'tan dilerim. Sizin gibi gayretli ve fedakâr kumandanları Allah din ve devlete vatan ve milletimize bağışlasın; var olunuz efendim… İşte bir şehit validesinin bundan 100 yıl önce kumandana yazdığı mektup… Ey gaflet içindeki hainler. Döktüğünüz kanda boğulacaksınız. İninizde lağım faresi gibi yok olacaksınız. Kim ki teröre ve teröriste destek veriyorsa hesabı çok çetin olacak. Yarından tezi yok bunu yapanlardan hesabı sorulacaktır. Hangi güce sığınırsanız sığının bu hesap görülecek.. Terörün vermek istediği mesaj alınmıştır. Devletin mesajı da yarından tezi yok gelir… Gözyaşı da bizim şehitte… Biz dualarda buluşuruz… Canı pahasına vatanı savunan şehitlere dua, gazilerimize selam olsun… Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. ...

Devamını Oku
  • 2016-12-08
  • Köşe Yazıları

Siren uyarımız ses verdi

Siren sesleri çakar lambalarıyla devlet ricalinin otomobilleri başkentin alışılmışıdır. Ama son zamanlarda başkent trafiğinde özellikle sivil plakalı bir takım araçların sirenleri, çakar lambalarıyla trafiği yarıp kendine yol açmaya çalışmaları dikkat çekmeye başlamıştı. Kimdi bunlar, devlet yetkisine haiz hangi adamlardı, ne gibi acil işleri vardı ki sıkışmış Ankara trafiğinde yol hakkı kullanıyorlardı? Ekim ayının başında bir kere daha konuyu dile getirmiş İçişleri Bakanlığı'nın dikkatini çekmiştim.   ***   Neticede bir yönetmeliği var ve uygulamada olması lazımdı, neden uygulanmıyor diye sormuştuk önceki yazımızda, cevabını aldık ve rahatladık. Uyarılarımız nihayet ses verdi. Bizim yazımız veya başka bir saik ile neticede bakanlığın harekete geçtiğini öğrendim. Trafikte yer alan "çakar lamba"lı sivil plakalı araçlar için denetimler sıklaştırılmış. Çakar lamba taktırdığı tespit edilen sivil araçların sahipleri artık cezalandırılacak, haksız yetkisiz kullanımın 192 TL para cezası var. Para cezasıyla kalmayacak bu araçlar bir süre trafikten de men edilecek. Bakanlığın 81 ilin valiliklerine de birer yazı ile bu nevi kullanımda bulunan sivil araçların plaka numaralarını istemiş. Haksız çakar lamba taktırdığı tespit edilen sivil araçlar cezalandırılacak ve donanımları da söktürülecek.   ***   Genelgeye göre sadece cankurtaranlar, acil hasta taşıyan araçlar, hükümlü, sanık veya suçluyu takip eden, emniyet ve asayiş emrine verilmiş zabıta ve polis araçları geçiş üstünlüğüne sahip olanlar bu donanımı kullanabiliyor. Ön panjurlarında kırmızı-mavi, yanar-söner çakar lamba, tepe lambası ve sirenleri yasadışı kullanmanın cezası var. Bundan sonra ambulans, itfaiye, polis ve resmi koruma araçları dışında hiçbir aracın bu donanımı kullanamayacağı ve uyarıyı dikkate almayan sürücülerin cezalandırılacak.   ***   Zaten biz de bunu söyledik. Trafikte "geçiş üstünlüğü"ne sahipmiş gibi hareket eden çakar lambalı araçlara dikkat çektik. Aracın içinde makam sahibi yoksa bu donanım kullanılamaz. Makam şoförleri de vur deyince öldürüyorlar. Geçiş önceliği olanlar da göz kamaştırıyor, çünkü aracın adeta bütün lambaları rengarenk yanıp sönüyor. Çocukluğumuzda "Çerçici eşeği" diye bir tabir vardı, en süslü eşekler onlarınkiydi ve baharattan incik boncuğa kadar köy köy satış yapan gezginlerdi çerçiciler. Makam sahipleri bindikleri araca dışarıdan şöyle dönüp bir bakmıyorlar mı? Sadelik en güzelidir. Bu uyarının da yapılması gerekir. Parti yöneticisi filan diye kimseye ayrıcalık tanınmamalı ve derhal uygulamanın yaygın hale getirilmesi gerekir. Bakanlık yetkiliklerine duyarlılıkları için teşekkür etmeden geçemiyorum. ...

Devamını Oku
  • 2016-12-05
  • Köşe Yazıları

Demokrasi olgunluğu

Ankara Ticaret Odası Türkiye'nin en büyük ikinci ticaret odası… Her şey istifaların ardından başladı. Terör örgütü FETÖ'nün ciddi anlamda yuvalandığı sivil toplum kuruluşu olarak ön plana çıktı. Dönemin başkanı Salih Bezci'nin yeterince mücadele edemediği çalkantılı sürecin fitilini ateşledi. Salih Bezci, 15 Temmuz hain kalkışmanın ardından yönetimde zirveye çıkan istifa seslerine daha fazla kulak tıkamadı ve 8 yönetim kurulu üyesi ile birlikte istifa etti. Süreci atanan kayyum heyeti yönetti. İstifanın hemen ardından Osman Gökçek ilk adaylığını açıklayan isim oldu. Seçim tarihine kadar da iyi bir seçim çalışma süreci yürüttü. Tüm meclis üyelerini ziyaret etti. Esnafın sorunlarını dinledi. Kamuoyunda oluşan algı seçimin galibi şeklindeydi. Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymadı. Seçim tarihine 5 gün kala Gürsel Baran adaylığını açıkladı. İki adayın ortak hedefe koyduğu konu ATO'daki paralel yapıyla mücadele etmek oldu. Her şey buraya kadar normal değerlendirilebilir. Demokrasinin gerekliliği olan sandığa girmek, aday olmak her meclis üyesinin hakkıydı. Gürsel Baran'ın adaylığı demokrasinin renkliliği olarak değerlendirildi. Osman Gökçek seçime sayılı günler kala 142 üyenin desteğini aldığını açıkladı. Uzun soluklu ATO maratonuna son anda katılan Gürsel Baran'ın ne yapacağı merak konusuydu. Ankara'nın kodlarını iyi bilen isimler destek açıklamalarının bağlayıcılığının olmadığını çok iyi biliyorlardı. Siyasette listeler, son gece, son saatler ve salonun havası bile başlıca etkenlerdir… Başlıkları açacak olursak Osman Gökçek'in nasıl kaybettiğine değinmek lazım. Çünkü kamuoyu Gürsel Baran'ın nasıl kazandığını değil, Osman Gökçek'in nasıl kaybettiğini sorguladı. Sürpriz olarak değerlendirildi. Gürsel Baran ve yönetimi ATO'yu olağan kongreye kadar yönetecek. Zaman çok kısa 2017'nin son aylarında tekrar sandık Ankara esnafının kaderi için kurulacak… Sandık ATO'nun kaderini belirlemiştir… Demokratik olgunlukta geçen seçim süreci için her iki adayı da kutluyorum… Gürsel Baran'a başarı diliyorum… ...

Devamını Oku
  • 2016-11-28
  • Köşe Yazıları

Ankara´daki köy Altınköy...

Türkiye'nin ilk açık hava köy müzesi Altınköy... Ankara'nın göbeğinde 100 yıl öncesinin doğal köy yaşamını kente taşıyor. Özenle inşa edilmiş. Bir köyde olması gereken tüm detaylar düşünülmüş. Yaklaşık üç yıl önce ilk ziyaretimi gerçekleştirdiğimde daha işin başındaydılar... Günümüze gelindiğinde köprünün altından çok sular akmış. Köy yaşamı başlamış artık... Sit alanı olarak koruma altına alınması gereken kültürel bir değer oluşmuş. Fırınlarda ekmek, köy kahvesinde kahve, çiftliklerde hayvanlar, atının üzerindeki köy korucusu, köyün mini bakkalında köy ürünleri satışa çıkmış. Hızlı kentleşme ile yok olan köy kültürünün yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması amacıyla kurulan açık hava köy müzesi Altınköy'ü halan görmeyeniniz varsa geç kalıyorsunuz. Altınköy Açık Hava Müzesi, bugün sütün fabrikada üretildiğini, salatalığın ağaçta yetiştiğini sanan şehirde büyüyen çocuklarımızın, 100 yıl öncesinin doğal köy yaşamını öğrenmesi açısından bir okul görevi üstleniyor. Sebze, meyve tarlasının dışında buğday tarlası da bulunan Altınköy'ün kapısı, camisi, çamaşırhanesi, ilkokulu, demir ve kalay atölyeleri, bakkalı, hızarı, taş fırını, dokuma atölyesi, köy evleri, yel ve su değirmeni, asma köprüsü, köy kahvesi ziyarete açık. Yaşayan müze Altınköy Açık Hava Müzesi'nde, kaybolmaya yüz tutmuş kimi meslekler de günümüze taşınmış... Türkiye'nin kültür hazinelerinden olan "Çantı Evler", çoğunlukla Karadeniz orman köylerinde inşa edilmiş, hiç çivi kullanılmadan yapılan 100-150 yıllık evler. Günümüzde yıkılmaya yüz tutmuş ve fırınlara odun olarak satılan bu evlerden onlarcası tek tek sökülerek taşıma yöntemi ile Altınköy'e getirilmiş... Tekrar monte edilip, restore edilmiş. Altınköy içinde korumaya alınmış. Pek çoğu müze olarak hizmete açılırken, bir kaçı restoran, 5 tanesi de otel olarak restore hizmet veriyor. Otellerin her biri köyevi konseptinde dekore edilmiş. Ben gittim, gördüm, birkaç saat de olsa Ankara'nın yoğun iş koşuşturmasının arasında mola imkanı buldum. Köy hayatını yaşadım, çocukluğuma döndüm. Biraz huzur, biraz dinlence koydum günün yoğunluk sepetine. Altınköy ancak bu kadar kaleme alınabilir. Bence siz de Altınköy'e bir uğrayın... İyi gelecek... ...

Devamını Oku
  • 2016-11-25
  • Köşe Yazıları

´Direniş ve Diriliş´in de başkenti...

Geleneksel buluşmamızdan biri olan 'SABAH Başkent' gazetemiz ile beşinci kez huzurdayız… Ankara'yı tüm Türkiye'ye taşıdığımız bu özel çalışmanın hazırlanmasında başkentin marka firmalarını 'SABAH Başkent' gazetemiz çatısı altında topladık. Ankara siyasi başkentimiz… Ekonominin, ticaretin, eğitimin, teknolojinin ve tüm sektörlerin başkenti Ankara… 15 Temmuz hain kalkışmanın en şiddetli saldırılarına maruz kalan Ankara 'Direniş ve Dirilişin' de başkenti oldu. Her geçen yıl Ankara'nın dünya üzerinde markalaşmış firmaları gurur kaynağımız oldu. Bu yıl vatan topraklarına kast edenlere geçit vermeyen Ankara kahramanlık destanı ile tüm dünyaya bir ülke savunmasının markası olmuştur. Her yıl bir kez olmak üzere başkentin markalarını ve Ankara'nın ekonomisini ülke geneline taşıyarak tanıtımına destek veriyoruz. Bu yıl 15 Temmuz'un ardından tüm yaşanmışlıklara rağmen yaralarını hızla saran başkent ekonomisi ülke ekonomisine marka firmalarıyla güç oldu… Başkentin ticareti sanayi ve ekonomisine yön veren değerli firmalarının buluştuğu bu özel sayımıza destek verenlere de kocaman bir teşekkür gönderiyorum. Ticaretin, sanayinin, sağlığın, belediyecilik hizmetlerinin ve kısacası tüm sektörlerin ve ikinci kurtuluş savaşımızın başkenti Ankara… 15 Temmuz gecesi cansiperane duruşu ile hem direnişin hem de yeniden dirilişin öncüsü oldu Ankara… Ülke siyaset ve yönetiminin şekillendiği başkentliliğin dışında interaktif gelişmişliğin de öncüsü Ankara… Hani söylemiştim ya… 'Özel sayı' diye… İşte elinizde bulunan 'SABAH Başkent' gazetesi siz 'özeller'in bir araya geldiği bir çalışma. Ülke ve başkent ekonomisi bu marka firmalarımız ile daha da büyüyor. Ankara tüm dünyaya marka ihraç eden bir başkent… Başkentlerin de 'başkenti'nden tüm Türkiye'ye selam olsun… ...

Devamını Oku
  • 2016-11-21
  • Köşe Yazıları

Uzaklaşmak özgürlüktür...

Gündemi yakalamak mı? Gündem mi yaratmak… Birlikte kendi gündemini takip etmek iş yükünü katlamak anlamına gelir. Bizim meslek zor… Bir o kadar da meşakkatli. Habere ve kaynağa ulaşmak kadar onu teyit ettirmek zorunluluktur. Olmazsa olmazımız doğruluk ve güvenilirliktir… Hal böyle olunca başkentte gazetecilik yapmak bir o denli hassasiyet taşır. Tartışmaların tam ortasında bulursunuz kimi zaman kendinizi. Koca bir haftaya sığdırılmış tek bir maddelik gündemli gazetecilik dönemleri biteli yıllar olmuş. Bugünlerde değil haftayı meşgul eden tek gündem maddesi, gün içinde dahi hızlı gelişmelerle gündemi sürekli diri tutuyor. Takibi kadar ardına düşme riski de beraberindeki gerçek… Haberi haberciler yapar… Kente dair, kendimize dair ve sokağa dair bu şehirde her nerede, ne yaşanıyorsa Sabah Ankara mutlaka oradadır… Kimi zaman kendime gelmek için şehrin kalabalıklarında kaybolmaya çalışırım. Bazen de bu kayboluşlar kendime gelmek için fırsat olur. Başkalarından gitmek, şehri terk etmek toparlanmaktır. Uzaklaşmak özgürlüktür. Yaşamı 'reset'lemek gibi bir şey… Fena fikir değil… Şehrin, insanların, gündemin yoğun baskısı altında kalmaktan ise doğayla kucaklaşıp nefes almayı denemeli. Adı 'gitmek' ise gidebilmeli… 'Kalmak' gerekiyorsa kalıp mücadele etmektir yaşam… Tıpkı sahte sosyal medya hesapları gibi etrafınızda dolaşanlar var ise tek tuşa dokunmanız yeterli… 'Delete' edin gitsin… Tüm yorgunluklarınız gidecektir. İşte biz gazetecileri gün içinde yoran bu sahte hesapları fırsat buldukça temizlemek gerekir. Hangi meslek grubunda olursanız olun yaşamın içinde tüm bu sahte hesaplardan uzaklaşmak iyi gelecektir. Bence deneyin, size de iyi gelecek… Vee, haftanın ilk iş gününde üçüncü kitabım tüm kitapçılarda… Trend Yayınevinden raflardaki yerini alan '246 Bir Kurtuluş Destanı' isimli eser 15 Temmuz gecesi yaşanmışlıkları tarihe not düştü. Biraz yaşam, biraz meslek, biraz kendime dair, biraz da gündeme karışık oldu… ...

Devamını Oku
  • 2016-11-14
  • Köşe Yazıları

TSYD ve 15 Kasım...

Bu ülke 15 Temmuz gecesi vatanına sahip çıktı… Şimdi sıra TSYD üyelerinde… Yalnızca tarihler farklı. TSYD üyelerinin buluşma tarihi 15 Kasım yani yarın… Bir milat olması gereken TSYD'nin kurtuluş günü. Köhnemiş, kirli zihniyetin tarihe gömülmesi gereken gün yarın… Aksi halde geçmiş olsun TSYD… Neden bu kirli zihniyet ifadesini kullandığıma gelince buyurun birlikte göz atalım; Logodan Türk Bayrağı neden atıldı? TSYD Genel Başkanı, Yönetim Kurulu üyelerini (birkaçı dışında) bilgilendirmeden, logodan Türk Bayrağını nasıl kaldırır? Tepkiler sonunda bir köşeye yeniden bayrağımızın konulmasını nasıl izah edebilir? Eşinin arabası derneğe neden satıldı? TSYD Başkanı eşinin, iki büyük kazaya karışmış arabasını derneğe nasıl satar? Ve yine tepkiler üzerine araba parasını bağışladım demesi, bu vahim olayı kapatmasına yeter mi? Bir başka araba satışı... TSYD demirbaşına kayıtlı gıcır gıcır minibüsü değerinin en az 20 bin TL altına satarak, kendine makam arabası alan Başkan Oğuz Tongsir, bu çirkin olayda, sadece kendisini düşünüp, üyelerin hakkını gasp etmemiş midir? İlk icraat emekçileri işten çıkarmak oldu. Oğuz Tongsir ve yönetiminin ilk icraatı Genel Merkez çalışanlarından, yılların emekçileri, herkesin sevdiği Yunus Tunç ve Murat Metiner'i işten atmak oldu. Tunç ve Metiner hangi gerekçe ile iş atıldı? Tazminat içki masalarına meze yapıldı. Oğuz Tongsir ve yönetimi Ankara Şubesi'ne gözdağı vermek için İdari Müdür Serhat Çelik'i işten çıkarırken, neden bugüne kadar tazminatını ödemedi? Serhat Çelik'e seçim var, para yok denilirken Ankara'nın en lüks restoranında düzenlenen içkili yemeğin binlerce liralık faturasını dernek adına kestirmek vicdanlara sığar mı? Ankara Şubesi'nin parasını gasp etti Oğuz Tongsir ve Yönetimi, sırf kendisini eleştirdi diye Ankara Şubenin turnuva bilet satışı ve reklamlardan elde ettiği 58 bin TL'ye nasıl el koyar? Ankara Şubenin 58 bin TL'si Genel Merkez kasasında dururken, 40 bin liralık faturanın ödenmesini engelleyerek Ankara Şubeye haciz gelmesi için uğraşmak TSYD tarihinde görülmüş müdür? İstanbul Şubesi'ne hangi hakla el koydu. TSYD Genel Başkanı Oğuz Tongsir, ayrı bir tüzel kişilik olan, TSYD tarihindeki en yüksek oyla seçilen İstanbul Şubenin uhdesinde bulunan SMS sistemine, şube odasına ve tüm yetkilerine hangi hakla el koydu? Beyaz sayfalar, kara sayfa oldu. "Biz TSYD'de artık beyaz sayfa açıyoruz" diyerek, yaptıkları her şeyde kara sayfa açanlar, derneğin imajını ayaklar altına alırken, sponsorları bir bir kaçırarak, derneği mali açıdan zor durumlara sokmadılar mı? Milletle alay eden Başkan 15 Temmuz hain darbe hareketinde, tankların önüne yatan cesur ve milliyetçi insanlar için "Yahu bu millet 5 lira için gelin arabasının önüne atlar" diyerek demokrasi şehitleri ile alay etmedi mi? Kendi kendini itibarsızlaştırdı Attığı tweet'i önce silen, ardından hesabım hacklendi yalanına sığınan, yetmiyormuş gibi TSYD resmi twitter hesabından "hesabımdan atılan tweetlere itibar etmeyin" diye açıklama yapan Genel Başkan kendi kendini itibarsızlaştırdığını görmedi mi? Bütün bunların üzerine ilk Yönetim Kurulu toplantısında yeniden bu tweete sahip çıktığında Yönetim Kurulu nasıl sessiz kalır, TSYD'ye verilen zararın nasıl farkında olmazlar? Türk bayrağı ve ismine alerji Logodan Türk bayrağını kaldıran, TSYD Genel Merkezinin yenilenirken sponsor Saadettin Saran'ın ismini Türkiye isminin üstüne koyan bir zihniyet bu dernekte yöneticilik...

Devamını Oku
  • 2016-11-07
  • Köşe Yazıları

Bu bir tercihtir...

Hayatın peşinde sürüklenen değil, hayatı peşinde sürükleyen güçtür yaşama tutunmak… Bu bir tercihtir. Kimi zaman kaybediş, kimi zaman kazanımdır. Düne dair ülke gündemi, kent gündemi, Amerika'daki seçimleri bir kenara bırakmak istedim. Hep söyleyegeldiğimiz şeyler… Savaş, hüzün, gözyaşı ve barut kokularının olmadığı bir dünya… Bireysel temenninin ötesine geçmese de evrene iyi talepler göndermeli. Dünyaya nasıl baktığımız temel esastır… Mutluyken cennet, mutsuzken cehenneme dönüyor. Her ikisi de hayata dair tercihtir. Mutlu olup cenneti, mutsuzluğu seçip cehennemini yaşarsınız. Daha sade bir yaşam, daha sakin bir yaşamı tercih ediyor olsanız bile hayat sizi kendi içindeki girdaba çekebilir. Hani hayatın peşinde sürüklenmeyin, hayat sizin peşinizden gelsin demiştim yaa… İşte tam da anlatmak istediğim. Hayat sizi ne kadar peşinde sürüklemek isterse istesin gitmeyin peşinden. Siz o hayatı peşinize takıp sürükleyebilir, mutluluğa pencere aralarsınız. Bir pazarın pazartesiye taşıdığı ruh hali olsun… Sonbahar ortasına kış birazda yaza çalan bir başkent güncesi… Güneşi görüp üşümek misali… Dün üzüldüklerimin bugün ne kadar saçma sapan şeyler olduğuna bakıyorum. Yaşam terazimin her iki tarafına mutluluk koyuyorum. Cennetim olsun diye… Nasıl hissettiğinle orantılı bir dünyada, tüm hisler mutluluk olsun… Fikirler değişime açıktır. Dün dünde kalabilmeli bugünden yol almalı… Alamadığınız yol hayatın içinde bir araç misali patinaj yapmanızı sağlar. Patinaj yapan lastik kendini eritir. Zamanla yok olur. Hayatta böyle bir şey hep aynı yerde patinaj yapmak yaşamı törpüleyip eritir. Anlaşılmayı beklemeyin. Anlaşılmadığınız gibi anlayışsızlığınızla kalırsınız… Hadi bu hafta da böyle olsun… ...

Devamını Oku
  • 2016-10-31
  • Köşe Yazıları

ATO ve Gökçek...

Geride bıraktığımız haftaya damgasını vuran flaş gelişmelerin başında ATO'da yaşananlar geliyor… ATO depremi, şiddeti bakımından kurumu uzun süredir törpüleyen FETÖ bağlantısı nedeniyle etkili oldu. Depremler önceden tahmin edilebilen gelişme olmamakla beraber fay hattının üzerinde bulunması bakımından sonuçlarını önceden bildirir. ATO'da bu bağlamda fay hattı üzerinde bulunan Türkiye'nin sayılı ve saygın STK'larından biriydi… Ne var ki 17-25 Aralık sürecinden sonra ATO'daki FETÖ yapılanmasını gündeme getiren gazete ve gazeteci olduk. O süreçte bize 'ne oluyor?' diyenler 15 Temmuz FETÖ terör örgütünün gerçek yüzünü gördüler. Ya da gördüklerini zannettik… Bakmakla yetinip göremediler… Malum alçak yapı birçok kurum ve kuruluşta olduğu gibi ATO'da da ciddi bir şekilde yapılanmıştı. Yayınlarımızda isim isim gündeme getirdiğimiz ATO'da paralel yapı haberlerimizden ötürü rahatsızlıklarını dile getirenler gelinen noktada o rahatsızlıktan ötürü bırakıp gitmek durumunda kaldı. Uzun süre ATO'da paralel yok direnci sonralarında 'evet var ama seçimle geldiler ne yapabilirize' geldi. 15 Temmuz hain kalkışmanın ardından artık örgütün kirli yüzü tüm çıplaklığı ile ortaya çıktı. Yayınlarımız yine devam etti. Doğru bildiklerimizi söylemekten geri durmadık. İnandığımız dava ve misyonumuz gereği ne yapılması gerekiyorsa bir adım geri durmadık. Salih Bezci başkanlığındaki Ankara Ticaret Odası yönetim kurulu istifada geç kaldı. 15 Temmuz kalkışmasının ardından basiretli bir tavır sergilenmiş olsaydı bugün odada bu süreç yaşanmazdı. Çürük elmayı ayıklamazsanız ya biri ayıklar ya da çürük tüm vücuda sirayet eder. ATO bu süreçten sonra yıpratılmamalı. Başkent esnafının kutsal çatısıdır. Değerimizdir… Değerlerimize sahip çıkmak tüm Ankaralıların görevidir. İstifaların ardından adaylığını açıklayan ilk isim Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in oğlu Osman Gökçek oldu. Osman'ı malum çevreler sosyal medya üzerinden yıpratmaya başladı… Bu ülkede hepimizin teknik direktör olduğu düşünüldüğünde eleştirmediğimiz takım yok. Futbolu da kuralları da en iyi biz biliriz. Kısacası eleştiri kültürümüz gelişmemiştir. Her konuyu bilmediğimiz gibi Osman'ı da tanımıyorsunuz. Şans vermeli, fırsat tanımalıyız. Osman'ı babasından dolayı siyasi linçe tabi tutmak insafsızlıktır… Osman kırmızı çizgileri olan genç, yetenekli, birikimli, vizyon sahibi… Ben tanıklık ediyorum. Bekleyin görün… ...

Devamını Oku
  • 2016-10-24
  • Köşe Yazıları

Bir sonbahar yazısı...

Bu hafta böyle olsun… Hayatın içinden kente ve kendime dair… Biraz da mevsime… Büyüklerimizin sohbetlerinde hep bir kenara sıkıştırılırdı sonbahar. 'Sonbahar hüzün' diye… Yıllar sonra, yaş aldıkça farkına varıyoruz. Hüzün sonbaharın sarı yapraklarında gizli… Yeşilin sarıya dönen tüm tonlarının hâkim olduğu doğa coşkulu görüntüsünü sessizliğe taşıyor. O sessizliğin içinde yalnızca hüzün hâkim değil. Beraberinde yalnızlık ve geçmişe yolculuk var. Tüm yaşanmışlıkların tekrar gözden geçirildiği bir mevsim sonbahar… Issız bir sonbahar günü seni de heybeme koyup yalnızlığımla beraber sana inat sarı yaprakların üzerindeyim. Sessizliği gözyaşım değil, yaprakların hışırtısı bozuyor. Hüzün, yalnızlık ve sessizlik… Üçü bir arada… Tatlı bir huzur var yalnızlığın içinde… Özlem var hüznün içinde… Sen varsın yalnızlığın içinde… İşte üçünüz bir araya geldiğinde anlam yükleniyor sonbahara. Hani 'alıp başımı gitmeliyim buralardan' dediğimiz anlar olur ya… Öyle bir duygu kaplar yüreğimi. Bir açmaz, bir kaçmaz ya da bir kayboluştur… Saatlerce kaybolup gitmektir yaprakların arasında. Haftanın son iş günü doğup büyüdüğüm coğrafyanın sokaklarındaydım. Ya sevinçte ya da hüzündedir büyük buluşmalar. Yine bir hüznün buluşması için kasabamızın ilk doktoru Erkan Sırrı Gedikli ile yola koyulduk. Seyahat boyunca geçmişe yolculuk yaptık. Babamı yadedip Kaynaşlı'ya dair samimiyeti, dostluğu, yokluk yıllarını konuştuk. Konuşurken bile içinde mutluluk vardı. Bir kasabanın nasıl dev bir aile olduğunu fark ettim. Bugünümüz ise milyonluk nüfusu ile yaşadığımız kentlerin içinde kocaman bir yalnızlık… Komşuluk dediğimiz o zenginliğin içinde dev bir aile olmak varmış. Hani dedim ya… Geçmişe yolculuğu ya sevinçte ya da hüzünde buluyoruz diye. İşte bu buluşma; Yine mahallemizin güler yüzlü, koca yürekli ağabeyi Zekai Canazlar içindi… Ebediyete yolculuğunu kıskanmadım dersem yalan olur. O kadar çok insanın hayatına dokunmuşsun ki… Hemen hepsi son görevlerini yapmak üzere Kaynaşlı'daydı… Nur içinde yat, mekânın cennet olsun… ...

Devamını Oku
  • 2016-10-17
  • Köşe Yazıları

Sonbaharın sıcak günleri...

Soğuk ama bir o kadar sıcak günler yaşıyoruz… Gündeme dair Musul, Fırat Kalkanı, FETÖ Terör Örgütü, PKK ile mücadele, başkanlık ve ekonomi gündemin öne çıkan başlıkları… Düne dair Yedigöller modundan çıkıp ülkenin sorunlarına, kente dair konu başlıklarına değineyim istedim. Geride bıraktığımız haftaya dönecek olursak, Ankara'nın Başkent ilan edilişinin 93. Yıldönümü etkinlikleri haftaya dair en önemli konu başlığıydı. Ülke yaşanmışlıklarını irdeleyen anket sonuçlarını mail adresimde görünce yok sayamadım. Güvenilir ve saygın anket şirketlerinden MAK Danışmanlık'ın son çalışmasına birlikte göz atalım istedim. Saha çalışmasını masamıza taşıyan MAK Danışmanlık'a öncelikle bir teşekkür ileteyim. Ardından sonuçların özetine göz atalım; Her ay saha araştırmalarında sürekli sorulan "yarın seçim olsa oyunuzu hangi partiye verirsiniz?" sorusuna verilen yanıtlar AK Parti'nin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ağustos ve eylül aylarında yakaladığı yükselme eğiliminin tersine dönmeye başladığını göstermesi bakımından önemli… Zira MHP'de Yenikapı ruhunun pozitif anlamda işe yaradığı, CHP'de de küçük çaplı bir kıpırdanma dikkat çekiyor. Bu sonuçlar AK Parti ve CHP açısından 1 Kasım sonuçları ile neredeyse özdeşleşmiş; MHP'de dikkat çekici bir yükseliş ivmesini, HDP'nin ise artık baraj altı konusunda istikrarlı bir bantta kaldığını gösteriyor. Kamuoyu araştırmasında vatandaşın yarısı ülkenin en önemli sorunu terör derken; FETÖ ile mücadelenin ve sınır ötesi operasyonların da bir yönüyle terörle ilişkili boyutunu dikkate aldığımızda terör ve bu teröre bağlı operasyonların hayatımızın en önemli gündemi haline geldiğini söylemek mümkün. 15 Temmuz sonrası yaşanan, doğrusu yıllardır çok da alışık olmadığımız hükümetin muhalefetle yoğun işbirliği ve iletişim gayreti vatandaştan büyük destek almakta. Vatandaş bu değerlendirmesiyle siyasi partilerin koordinasyon içinde memleket meselelerine çözümler üretmelerini söylerken işbirliği ve iletişimin her anlamda gerekli ve önemli görüyor… Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ifade edildiği şekliyle "Türk tipi başkanlık sistemi"nin toplumun önüne bir referandumla gelmesi durumunda "kararsız seçmenin sayısal yüzde ile dağılımı durumunda yüzde 60'ların üzerinde" bir oranla çok rahat şekilde milletten onay alacağı görünüyor. Burada önemli bir ayrıntıya dikkat çekmek gerekirse: Şu an itibarıyla Türkiye seçmeni Başkanlık sistemini yeterince bilmediğini net bir şekilde ifade ederken Recep Tayyip Erdoğan'a olan güvenle güçlü desteğini ifade etmekte. 1 Kasım'da "Başkanlık" söylemiyle seçime giden AK Parti'ye verilen rekor destek hem de Cumhurbaşkanına güvende görülen çok partili demokrasilerde ender rastlanan kamuoyu desteği, vatandaşın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Türkiye Cumhuriyeti 1. Başkan'ı olarak görmek istediğini gösteriyor. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ülkemizin en kılcal damarlarına kadar sirayet ettiği net bir şekilde görülen FETÖ terör örgütüne karşı hükümetin verdiği mücadele, vatandaş tarafından iktidar partisinin oy oranının çok daha üstünde bir yüzdeyle desteklenmekte. FETÖ terör örgütünün bir uluslararası yapılanma olduğunu dikkate aldığımızda hem yurt dışı lobi çalışmalarımız önem kazanıyor hem de yurt dışına gönderdiğimiz öğrenci, akademisyen, işçi vs. vatandaşlarımız üzerinde iyi bir kontrol mekanizması uygulamamız gerekiyor. Vatandaşın yeni bir darbe girişimi konusunda kafası karışık. Ülkenin bir an önce psiko - sosyal anlamda bir rehabilitasyona ihtiyacı var… Konu vatan olunca "canı dahil gerisi teferruattır" diyen...

Devamını Oku
  • 2016-10-10
  • Köşe Yazıları

Oğuz Tongsir ve TSYD

Türkiye Spor Yazarları Derneği (TSYD) ülkemizde saygın tüm spor gazetecilerinin bir araya geldiği dev bir aile… Üyesi bulunmaktan onur duyduğum bu kutsal çatı son dönem yaşananlarla gündemde… Üzülmenin ötesinde hepimizi kahrediyor. Oğuz Tongsir yönetimi birlik, beraberlik ve mesleki dayanışmayı sağlamak bir yere kamuoyundaki TSYD itibarını erozyona uğratıyor. İşte bu erozyonun durdurulması gereken tek yer kongredir. Üyeye güvenmektir. Hesap yeri üyenin huzuruna çıkmaktır. Kamuoyunda konuşulanlar, iddialar, belgeler… Hesabın verileceği adres belli… TSYD'yi daha fazla yıpratmaya hakkınız yok. Olağanüstü kongre için toplanan imzaların hükümsüz olduğu ve darbe girişimi gibi söylemleriniz beyhude bir çırpınıştır. Şahsınızın 15 Temmuz sonrası attığı twit tüm şehitlerimizin ruhunu incitmiş, gazilerimizi bir kez daha yaralamış, bizleri de üzmüştür. O twitten ötürü bu millete ve tüm üyelere bir özür borcunuz var. Yalnızca o özür için bile üyenin huzuruna çıkmalısınız. Yüce Türk milleti ile dalga geçen 5 liralık muhabbetinizin ne kadar anlamsız ve aşağılık olduğunun siz de farkındasınızdır. Hatadan dönmek erdemliktir. Ama hatayı devam ettirmek ve sürekli yanlış ile beslemek intihardır. Tıpkı sizin yaptığınız gibi. Her hatanız, her yanlışınız sizi yalnızlığa sürükledi… Şahsınızın nereye sürüklendiğinin bir hükmü yok. Ne var ki TSYD'yi uçuruma sürüklemenize üye razı değil… Müsaade etmek istemiyor. Aklanmak ya da güven tazelemek istiyorsanız yiğitlik sizde kalsın. TSYD'yi daha fazla yıpratmadan alın bu olağanüstü kongre kararını ve hesabınızla birlikte çirkin iddiaları temizleyin. Anadolu'da düğün arabalarının önüne 5 lira için yatan bu millet, ülkesinin bekası için tankların önüne yattı. Senden bunun ne anlama geldiğini beklemek yanılgı… Bir ulusun yeniden dirilişiydi… Direnişti… Ülkesine demokrasisine ve bekasına kast edenlere tokat gibi cevaptı 15 Temmuz… Senin küçümsediğin o duruşu ben ve birçok meslektaşın Ankara'da yaşadı biliyor musun? Meslek büyüklerimiz Öcal Uluç ve Erman Toroğlu ne güzel de yazmışlar… 'Korkma Oğuz…' Güven bu üyeye… ...

Devamını Oku
  • 2016-10-03
  • Köşe Yazıları

Karşı yakadaki sevda...

İlk program yapıldığında 17 Temmuz hareket tarihimizdi. Malum alçakça yaşanan 15 Temmuz kalkışması tüm hayatı alt üst ettiği gibi, programlarımızı da öteledi. Abhaz kökenli değerli işadamı Ruhi Karaalp'in Abhazya davetine bir grup gazeteci ile birlikte Yavuz Donat ile katılacaktım. İkinci program hayata geçirildiğinde Yavuz abi bir başka seyahate katılmak durumunda kaldı. 'Abhazya'ya dair notları dinlemek istiyorum' kısmı dönüşte... Bu yazıyı kaleme aldığımda Abhazya'nın başkenti Sohum'da güneşin ve doğanın keyfini çıkarmakla meşgulüz... Abhazya Karadeniz kıyımızın karşı yakası... Bakir bir coğrafyaya sahip... Çok katlı binaların çarpık yapılaşmanın konuşulmadığı bir coğrafya... Rusya'nın güneyi... Tatil köyü... Yaklaşık 300 bin civarında nüfusa sahip. Başkanlık sistemi ile yönetiliyor. Parlamentoda 35 milletvekili var. Kabineyi oluşturan 12 bakan dışarıdan atanıyor. Para birimi ruble. Ulaşım için tek şansınız var. İstanbul'dan Sochi oradan karayolu ile 15 dakikalık bir yolculuk ile Abhazya sınırındasınız. Abhazya'ya ulaştığınızda hayat bir anda yoğunluğunu kaybediyor. Telaş, koşuşturma, stres yok... Doğanın tüm zenginliği ömre ömür katıyor. Her şey doğal... Doğal yaşamın yeryüzündeki başkenti Abhazya... Abhaz halkının Türkiye sevdası bugünlük değil. Tarihin köklerinden gelen bu sevda günümüze aşk derecesinde taşınmış. Nedenine baktığımızda 19. yüzyılda büyük Çerkes sürgününde sığındıkları Osmanlı coğrafyası 1992- 93 Gürcü savaşı bunun iki temel nedeni. Şimdilerde soylarını koruyabilmişlerse bunu Türklere borçlu olduklarını söylüyorlar. İfade çok net... 'Tarihimiz boyunca iki kez ihtiyacımız oldu. İkisinde de Türkler yanımızdaydı' bağlarımızın özeti bu... Büyük minnet ve şükran duyuyorlar. Bir başka pencere ise Türkiye'de bir milyona yaklaşan diasporanın varlığı... Abhaz halkının Türkiye sevdası iki yakayı çoktan bir birbirine bağlamış... Türkiye'nin siyasi gerekçelerle Abahazya'yı tanımadığı fikri ağırlıkta olsa bile sorun teşkil etmiyor. Tek istekleri doğru anlaşılmak ve kendilerini anlatabilecekleri fırsat verilmesi... Bu bağlamda Abhazya'nın 23. bağımsızlık kutlamalarına da tanıklık etme fırsatı bulduk. Çok ırak değil... Yabancı hiç değil... Tanıdık, bildik insan yüzlerinin ve gönül dostlarının minik, doğal ülkesi Abhazya... Osmanlı'nın tarihi izleri halen ayakta... TİKA'nın Balkanlar ve Afrika'daki çalışmalarına tanıklık etmiş olmanın gururunu hep yaşadım. Şimdi TİKA'dan bu coğrafyadaki Osmanlı eserlerine el uzatmasını bekliyorum. Abhaz halkı bu eserleri sürgünlere ve savaşa rağmen bugüne kadar korumuş. Abhazya notlarına dair anlatılacak çok şey var. Devamı dönüşte... Şimdi biraz doğayla kucaklaşma vakti… Karşı yakadan selam olsun…   ...

Devamını Oku
  • 2016-09-26
  • Köşe Yazıları

Vali Ercan Topaca...

Geçmişin vali profili kabul görmeyeli uzun yıllar oldu. Yeni dönem vali profili dinleyen, sorgulayan, ilgilenen ve sokağa inen… İşte bu profili Ankara'ya taşıyan Alaaddin Yüksel'den sonra boşluğa düşmüştük. Gelen gideni aratmış. Giden her fırsatta kendini yaşatmaya devam etmişti... Başkente değil Ankara'ya vali istiyorduk. Bunu her fırsatta dillendiriyorduk. TRT Kent Radyo'da 'Kent Gündemi' programında sevgili partnerim gazeteci Deniz Gürel ile kentte dair sorunları tespit ederken sokakta bizden farksız düşünmüyordu. Biz de sokağın sesi olduk. Sayın vali göreve başladığı günün ertesi bir taksi durağını ziyaret etti. Bir gün sonraki radyo programında vatandaş telefona sarıldı. Ne mi yaptı? Uzun süredir hasret çektiği valisine kavuşmanın mutluluğunu paylaştı. Çok basit… Hiçbir yatırım yapmadı. Hiçbir sorunu çözmedi. Sadece insana dokundu. Devletin şefkatini güler yüzünü ve ilgisini sokağa taşıdı. Bu konuda yanılmak istemiyoruz. Yanılmayacağımızın ilk ibarelerini aldık. Ankaralı ilgi bekliyor sayın vali… Bu bağlamda uzun süredir vali hasreti çeken Ankara'ya Hatay Valisi Ercan Topaca atandığı bilgisi geldiğinde gazeteci dostlardan bilgi toplamak klasiktir. Gerçi en büyük referans gazetemiz yazarı Yavuz Donat abiydi. Köşesinde nefis bir tespit yapmıştı. Onun üzerine biz yalnızca Ankara'yı ekleyebiliriz. Klasiktir cv'lere bakılması öyleyse birlikte bakalım; 1965 Yılında Antalya'nın Manavgat ilçesinde dünyaya geldi sayın Topaca, İlk, orta ve lise öğrenimini Manavgat'ta tamamladı. 1987 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Aynı yıl Sayıştay Denetçi Yardımcısı olarak göreve başladı. Daha sonra kaymakam adaylığı sınavını kazanarak 1989 yılında Kırıkkale kaymakam adayı olarak atandı. 1990 yılında 1 yıl süre ile İçişleri Bakanlığı tarafından İngiltere'ye gönderilen Ercan Topaca daha sonra Muğla-Milas, Eskişehir- Beylikova ve Çorum-Alaca ilçelerinde kaymakam vekili olarak görev yaptı. 1993 - 1995 arasında Kastamonu - Azdavay, 1995-1999 arasında Diyarbakır - Çermik, 1999-2000 yılları arasında ise Konya-Kulu ilçelerinde kaymakamlık yapan Ercan Topaca 12 Kasım 1999 depremi sırasında bir süre Bolu Vali Yardımcılığı görevinde bulundu. 2000 yılında İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü'nde Şube Müdürü olarak görev yapan Topaca, 2002-2004 yılları arasında aynı Genel Müdürlükte Daire Başkanı olarak görev yaptı. 2004 yılında Başbakanlık İdareyi Geliştirme Başkanlığı'na atandı. 2006 yılında Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü görevini vekâleten yürüttü. Bu görevi yürütürken Düzce Vali Vekili olarak atanan Ercan Topaca, ardından Düzce Valiliği'ne asaleten atandı. 2008 yılında tekrar Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü'ne getirilen Ercan Topaca, 2010 yılında Kocaeli Valiliği'ne atandı. 2014 yılında Hatay Valiliği görevine getirildi. Vali Ercan Topaca son olarak Ankara Valiliği'ne atanmış olup, 20.09.2016 tarihinde göreve başladı. Ercan Topaca evli ve 3 çocuk babası…  Başkentin değil Ankara'nın valisi olacağını geldiği ilk gün ayağının tozu ile sokağa çıkarak gösteren yeni valimiz Topaca ile yollarımızın kesiştiği yerler dikkatimi çekti… Sayın vali Antalyalı uzun süre Antalya'da görev yaptım. Düzce doğum yerim memleketim sayın vali Düzce Valiliği yaptı. Bolu yine hayata dair ilkleri yaşadığım kent… Sayın vali Bolu'da vali yardımcılığı görevinde bulundu. Yavuz abi yazısında 'Ercan Topaca, Ankara Valiliği'ne paraşütle inmedi. Senelerce devlete sadakatle hizmet etti. Kaderinde varmış, Ankara Valiliği'ne getirildi' diyor...

Devamını Oku
  • 2016-09-19
  • Köşe Yazıları

Bugün okullu olduk...

Tatil, bayram ve hayatın normale dönüşü... Yeni eğitim ve öğretim zili çalıyor. Ankara'da 2 bin 375 okulda 63 bin öğretmen ve bir milyon öğrenci ders başı yapıyor. Ve kent trafiğine 7100 okul servisi katılacak. Kent trafiğine çıkacak olan özel araç ve servis araçlarının hayatımızı ne kadar etkileyeceğini yaşayıp görmemize gerek yok sanırım. Her yıl olduğu gibi bu yılda trafiğe yoğunluk katacak olan servis araçlarının durumu malum. Ankara'nın trafiğini rahatlatmak adına yaz boyunca Büyükşehir Belediyesi kentin trafiğinin yoğunlaştığı bölgelerde çalışmalar yaptı. Yol genişletme, kaldırım çalışması ve asfalt serimi gibi bir dizi çalışma bugün için kısmi durduruldu. Sonrası? Kademeli olarak bu çalışmaların kısa sürede tamamlanması hedefleniyor. Ankara kent trafiğinin nefes almasını istiyorsak bireysel olarak tedbir almalıyız. Trafiğe çıkmadan önce araçlarımızın bakımı ve trafik kuralları başta olmak üzere dikkat etmeliyiz. Ve mümkün oldukça toplu taşıma araçlarını kullanmalı. Bu bağlamda zor bir haftaya girdiğimiz malum. Sabah ve akşam saatlerinde Ankara trafiği yoğunlaşıyor. Trafikle birlikte kentin yaşamı da hareketlenecek. İlk kez okullu olacak miniklerin heyecanı kadar velilerde heyecanlı... Ve bugüne dair bir not daha... Okullar, '15 Temmuz Demokrasi Zaferi ve Şehitleri Anma' temasıyla açılacak. Bu kapsamda ilk hafta bu yönlü etkinlikler yapılacak. Tüm öğrencilerin ilk dersi '15 Temmuz' olacak. 'Okullar açılıyor...' denilince hemen hepimizin hatıraları bir film rulosu şeklinde canlanır. İlk hatırlanan ise 'mini mini birler' ile başlayan tekerlemedir. İşte o tekerlemenin hayat bulduğu güne dair öğretmen, öğrenci ve biz velilere hayırlı olsun... Kaç yıl önce bu kelimeyi kurduğumu hesapladım. Aman yaşım ortaya çıkacak belirtmeden bir tebessümle yetiniyorum. Tebessümün eksilmediği güzel bir hafta olsun... ...

Devamını Oku
  • 2016-09-12
  • Köşe Yazıları

Eskiden bayramdı şimdi tatil...

Ve bir bayram sabahında daha birlikteyiz… Her bayram olduğu gibi yine geçmişe yolculuk rutinimiz. Eskiden bayramdı. Şimdi sadece tatil… 'Ah' çekip 'nerede o eski bayramlar' diyenlerdenseniz… Hatırlayıp, hatırlatmak ve yaşatmak lazım o eski bayramları. Bizim çocukluğumuzun bayramı tatile gitmek değil eş, dost, akraba ve komşuya gitmekti… Yakınlarımızın mezarlarını ziyaret etmekti… Ziyaret edip el öpmekti… Hasret gidermekti… Anne babaya koklarcasına sarılmaktı. Anneanneye, babaanneye, dedelere harçlık için sıraya girmekti… Aynı kıyafetlerle bayrama girilmezdi. Yeni kıyafetlerle sabahlamak demekti. Uykusuz geçen gecenin ardından büyük bir heyecan ile baba ile bayram namazına gitmekti… Kız çocukları için anne ile birlikte günün kahvaltısını hazırlamaktı. Bayramlıklar bayramın start verildiğinin habercisidir. Baba ve oğul namazdan dönünce evde bayram havası bayramlaşma ile başlardı. Kahvaltı sofrasından kalkar kalkmaz soluğu sokakta almaktı… Şekerler, bozuk paralar önceden hazırlanırdı. Tüm sokağın çocuklarıyla ev gezmelerinin başlamasıydı. Mahallenin büyüklerinden harçlık toplamaktı. Bayram için kurulan salıncaklar 'gıcır gıcır' sesleri arasında dönmeye başlardı. Sıraya girip beklerdik… Ne jetonu ne de elektrikli aksamı vardı. Sadece insan gücüyle dönerdi. Dünyanın en büyük lunaparkına gitmişçesine sevinirdik. Seyyar salıncaklar yerini çatapatlara bırakırdı… Sokaklar minik patlama sesleriyle yankılanırdı. Küçük çaplı kazalarda da işin cabası… Pamuk helvacı, kağıt helvacı, baloncu, elma şekerci, macuncu her sokağın başında beklerdi… Ve seyyar fotoğrafçılar gelirdi kente… Şimdiki gibi selfi çekimler yoktu… Renkli hayatlarımızın geleceğe siyah beyaz taşındığı dönemlerdi. Yeni kıyafetlerle hatıra fotoğrafları çektirilirdi. Bugünün hatıraları arasında o günün bayram fotoğrafları evlerimizin bir köşesinde muhafaza edilmiştir… Günler öncesinden bayram kartları seçilir ve özenle kurulan cümlelerle bayram mesajları yazılırdı. Sonra postanenin yolu tutulurdu. Sevdiğinin sesini duyabilmek için saatlerce postanede kuyruk beklenirdi. Kolonya şişelerimiz kolonyacıdan doldurulurdu… Kolonya şişesi kristalden ise pek havalı olurdu. Kahveler sohbetin en önemli tanıklarıydı… Komşuda ne pişerse pişsin mutlaka size de düşerdi. Bayramda ekmek çıkmazdı. Gazeteler yayımlanmazdı. Bayrama özgü, 'Bayram gazetesi' çıkardı… Ve şimdi tüm bunları bir tebessümle hatırlayıp bayramı kutluyoruz…  Tebessümün eksik olmadığı nice bayramlar…  Kurban Bayramınız mübarek olsun… ...

Devamını Oku
  • 2016-09-05
  • Köşe Yazıları

Hayaller cesaret ister...

Kan, gözyaşı, hüzün, barut kokusu ve kaybolan hayaller… Hayata dair çalınmışlıklar. Büyük oyunu görmeden fotoğrafı okuyamayız. Oyunu okuduğumuzda ise bireysel hayaller ülke bekası karşısında hiçbir anlam ifade etmiyor. Terazinin bir kefesine hayalleri, bir tarafına mantığı koyalım… Hayaller mantığın hep önünde yer alıyor. Hayaller için fedakârlık yapmak ilk şart. Yaşanmışlıkları kendi seyrine bırakıyor, fedakârlıktan kaçınıyorsanız hayallerinize yakın olma umudunuz da olmamalı. Hayalleri fedakârlıkla güçlendirmeli… Bunu yapamıyorsanız kariyer basamaklarınızı hayallerinizle süsleyemezsiniz. Hal böyle ise hayallerin süslediği mutluluk fotoğrafı da tab edilemez… Hayallerini gerçekleştirmiş birçok insanı görür duyar ve tanıklık etmiş olabilirsiniz… Düşlerinizin peşinde koşmuyorsanız bir gün pişmanlık duyabilirisiniz. Yarın pişmanlıklar duymamak için bugün o düşlerinizin takipçisi olmalı…  Cesaretle yola çıkanlar bir gün mutluluğu yakalıyor. Bazen sil baştan başlamak gerekir… İşte o cesareti gösterebilenler sildiklerinden daha fazlasını buluyor… Silmek için cesaret… Yeniden başlamanın da olmazsa olmazı cesaret… Kendinize yeni bir yol çizmek istiyorsanız hayallerinize sımsıkı sarılın… Düşlerinizin takipçisi olun. Bir tarafta hayatın yaşanmışlıkları, diğer tarafta düşler. Hedefsiz olmamalı hayat. Hedefler için hırs değil, kararlılık kaynağınız olsun. Cesaretiniz yoksa hayalleriniz de yok… Cesaretin olmadığı yerde esaret başlar. Esareti kabul etmeyen cesur yürekler dün meydanlardaydı, bugün yine aynı yerde, yarın mı? En ufak kuşkunuz olmasın… Biz cesaretimizle hayallerimizi kovalayan bir milletiz. Gerektiğinde yeniden başlamak için sil baştan başlarız… ...

Devamını Oku
  • 2016-08-29
  • Köşe Yazıları

Alanya´nın gururları...

Başkent gündeminden uzaklaşıp biraz soluk almak için haftanın son iş günü yola koyulduk... Alanya Gazeteciler Cemiyeti'nin 15. Meslek Ödül Töreni'ne katılmak için seyahat partnerim sevgili meslektaşım Murat Çoban'ın direksiyon hâkimiyeti ile keyifli bir yolculuktan sonra akşam saatlerinde Alanya'ya ulaştık. Ankara'nın serin-ılıman havasından sonra sıcak ve bunaltıcı bir hava bizi karşıladı. Turizm kısmen kıpırdamış... Açık olan otellerdeki doluluk yüzdesini yerli turist oluşturuyor... Akşamı beklerken Dim Çayı'nı da görelim istedik. Hani hep deriz ya 'dünya küçük' diye... Ankaralı turizmci İhsan Kuru telefonun ucunda... Alanya'da olduğumu söyleyince kendi otelinden kaldığımız Lumos Deluxe Otel'e koşarak geldi... Dim Çayı gezimize de eşlik etti. Lumos Deluxe Otel'in müdürleri Selçuk Özlü, Cengiz Yılmaz ve İhsan Kuru başta olmak üzere turizm değerlendirmesi yaptık... Sıkıntılar, sorunlar ortak... Bu yıl yerli turistin her şey dahil konseptinde müsrif davranışları şikayetin birinci maddesi... İkinci maddeyi ortak alanları kullanımdaki toplumsal nezaket... Öyledir,,, tanıklığımız söz konusu... Hal böyle olunca lokasyon ve lokal olmak kaydı ile durumu özetlemek istedim... Turizmciye bir dokun, bin dinle... Cumartesi akşamı Alanya İskele Meydanı Kızılkale önünde gerçekleşen tören her yıl olduğu gibi yine muhteşemdi... Alanya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mehmet Ali Dim'in ev sahipliğine gerçekleşen törende Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Gazeteci Menderes Türel, TRT Genel Müdürü Şenol Göka, Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Yılmaz Karaca, Türkiye'nin dört bir yanından gelen gazeteciler cemiyeti başkanları, Alanya protokolü ve davetliler katıldı. Yoğun ilginin yaşandığı törende ödül alan meslektaşlarımızın mutluluğunu paylaştık. Ödül alan meslektaşlarımı kutlarım... Anadolu'da gazetecilik mesleğini yapmak zordur, meşakkatlidir... Tüm zor şartlara ve sıkıntılara rağmen Alanya medyası kendini geliştirmeyi başarmıştır... Alanya medyasının gelişimine büyük katkı koyan Cemiyet Başkanı Mehmet Ali Dim gazeteci kimliği dışında Alanya aşığı... Kentini seviyor, seviliyor... Bir STK liderinin ötesinde kentin entelektüel düşünürü... Törene katılım programı son anda değişen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Alanyalıların gurur kaynağı... Pazar sabahı dönüş yolundayız... Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Yılmaz Karaca ile araç yolcumuz bir artıyor... Yol boyu mesleki sorunlar, turizm ve hayata dair yaşanmışlıklar konu başlıkları... Başkentin yoğunluğundan sıyrılıp iki gün Alanya'da dostlar buluşması yapıyoruz... Tüm güzellikleriyle Alanya'yı ardımızda bırakıp Ankara'ya ulaştığımızda tarihe yeni yaşanmışlıkları not düşüyoruz... Alanyalı Mevlüt Çavuşoğlu ve Mehmet Ali Dim ile gurur duyuyor...   ***   Cerablus'tan gelen şehit haberi keyfimizi kaçırıyor... Milli birlik ve beraberliğimiz adına dün söylediklerimiz bugün ve yarın da geçerli... ...

Devamını Oku
  • 2016-08-22
  • Köşe Yazıları

Hainlikte sınır tanımıyorlar

Alçaklar kana doymuyor. Biri savuşturuluyor, diğeri sahne alıyor. Ortak paydaları kandan besleniyor olmaları… Lanet olsun… Hainlikleri ve alçakça saldırıları karşısında canımız yanıyor. Van'da, Elazığ'da, Bitlis'te ve son olarak Gaziantep'te… Eş zamanlı düğmeye bastılar… Gözlerini kan bürümüş lanet terör örgütleri bu 4 ilimizde 63 vatan evladını şehit ettiler… Aynı saldırılarda 368 yaralı… Tabloya bakıldığında tonlarca patlayıcı… Ve bu patlayıcıların yüreklerimizde açtığı derin çukurlar. Her saldırı her patlama ülkenin yüreğine kor gibi acı düşürse de birlik ve beraberliğimize kast edemiyor. Edemeyecek… Her nerede yaşatılıyor, besleniyor ise beslensin, ulus olarak üzerimize gelen tüm alçaklığı bertaraf edecek güç ve iradeye sahibiz… Elhamdülillah… 15 Temmuz'da topunuzun, tüfeğinizin, uçağınızın karşısına çıkan bu iman zırhlı milleti geçebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Yanılıyorsunuz… Gaflet ve delalet içindesiniz. Düşünce, akıl ve mantık tutulması yaşıyorsunuz. Vazgeçin… Beyhude çırpınış içindesiniz. Bu toprakların vatan olması için can verdik… Veririz de…  İşgale kalkıştığınız bu ülkenin adı Türkiye… 'Üst akıl'ın maşaları terör kamuflajıyla kaos oluşturup iç savaşa kapı aralayamazsınız… Saldırılarınızı artırmak sadece canımızı yakıyor. FETÖ terör örgütü başarısız olunca kan kardeşi PKK devreye sokuldu… Yanılıyorsunuz, yanılgı içindesiniz… Milli irade karşısında emellerinize ulaşamayacağınızı, tasmanızı tutanlar çok iyi biliyor… Yol her geçen gün daralıyor. Bu tünelin çıkışı yok. Ulus olarak nice badireler atlatmış olan bizler, daha nicelerine göğüs germeye hazırız…   ***   İnsanlığınızdan utanın… Terörden beslenenleri utandıran son kare Suriye'den geldi… Duyguların törpülendiği bir fotoğraf karesi… Kelimelerin boğazımızda düğümlendiği an… Minik bedeni karaya vuran Aylan bebek gibi vicdanları sızlatan bir kare de Halep'ten geldi… Hava saldırıları sonrası enkazdan çıkarılıp hastaneye götürülen 5 yaşındaki Ümran Dakniş'in fotoğrafı insanlığı bir kez daha vicdanlarda mahkûm etti…  İnsanlık için insanlığımızı bir kez daha gözden geçirelim. Bireysel duruşumuz, toplumsal direnişi, direnişimiz ise dirilişimizi tarihe not düşecektir. ...

Devamını Oku
  • 2016-08-15
  • Köşe Yazıları

Nasıl gelirseniz gelin...

Dün, 'O' gündü… Malum 15 Temmuz FETÖ terör örgütünün darbe kalkışmasından sonra ortaya atılan '14 Ağustos'ta buluşuruz' söylemi toplumu daha da kilitlemeye neden oldu. Milli birlik ve beraberliğimizin yeniden tesis edildiği, kenetlendiği günleri yaşıyoruz. Tehditlere boyun eğmeyen milli duruşumuz tüm dünyayı şaşkına çevirdi. Onlar şoku üzerlerinden atıp Türkiye'de ne olduğunu çözmekle meşgul. Biz ise başkomutanın talimatları doğrultusunda içimizdeki irini temizliyoruz. Bir başka yaklaşımla sifon çekildi… Şimdi top yekûn temizlik vakti… Avrupa Birliği ikircikli davranmış, Amerika ihanet etmiş… Kimin umurunda... Toplum olarak millet olma duygusunu pekiştirmiş bir Türkiye'nin umurunda değilsiniz. Dün, bugün, yarın nereden ve nasıl gelirseniz gelin karşılığı hep olacak… Bizim için 15 Temmuz; Uhud'du… Bedir'di… Çanakkale'ydi… Malazgirt'ti… Bu toprakları hiçbir terör örgütüne teslim etmemiz söz konusu dahi olamaz. Sokakta bulmadığımız bu vatan toprağını sokakta alabileceğinizi mi düşündünüz? Tüm terör örgütleri, bu büyük mücadele ile en sert cevabını her daim alacaktır. Vatan kutsalımızdır… Kutsalımıza uzanacak ihanetin değil eli, kafası kopartılır… Mazlum tiyatrosu bitti. Maske düştü FETÖ'nün silahlı bir terör örgütü göründü... İnsanların hayallerini, hayatlarını çaldınız… Bizim safımız belli: Vatan… Şehidimin örtüsü, ecdadımın cihad sancağı, vatan sathını bir gelincik tarlası gibi süsledi… Dua kuşandık meydanlara koştuk. Karanlık en uzun geceyi aydınlığa çıkaran şehitlerimize, gazilerimize, başkomutanımıza ve vatanı vatan yapmak uğruna gecelerini gündüze taşıyanlara selam olsun… Gözlerimde bir damla gözyaşı, Yüreğimde bir sızı, Gönlümde bir sevda var ise bilki o sensin… ...

Devamını Oku
  • 2016-08-08
  • Köşe Yazıları

Nöbet ve gözyaşı...

Hain FETÖ terör örgütünün 15 Temmuz kalkışmasının ardından tüm yurt genelinde olduğu gibi Ankara'da da nöbetler aralıksız devam etti. Kalkışmanın en şiddeti ve sert yaşandığı yer başkent. Kızılay Meydanı ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nin önündeki nöbetler bu direnişin de başkenti oldu. Dün son nöbet İstanbul Yenikapı ve 80 ilde aynı anda tutuldu. Tüm dünyaya birlik ve beraberliğimizin en güzel ve etkili fotoğrafıydı. Türkiye'nin tüm renkleri İstanbul'da nöbete durdu. Aynı saatlerde başkentlilerin Kızılay'daki nöbeti de ilk günkü disiplinle sürdü. Kırk yıllık ihanet 40 günde bitmeyecek… Bu bağlamda uyku haram… Bir daha uyanmamak üzere uyursak bu coğrafyada bize yaşam hakkı tanımazlar. Zor bir coğrafyadayız…  Yedi düvelin gözünü diktiği bu coğrafyada kıyamete kadar var olmak için her daim güçlü olmalıyız. Bu güçlülük siyasi, ekonomik ve askeri olmalı… Bunların biri eksik olursa ihanet şebekeleri içimize sızacak fırsatı bulur. 15 Temmuz akşamı yaşanan kalkışmanın ardından en büyük darbeyi yine silahlı kuvvetlerimiz aldı. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz bizim için kutsaldır. Peygamber ocağımızdır. Bu ordu bu millet İslam'ın son kalesi. Bu kale ülkesiyle birlikte güçlü ve itibarlı olmalı… Ülkesine hizmet edebilmek için çocukluğunu, geleceğini ve canını feda eden milletin ferdi olmanın gururunu yaşamak da ayrı bir gurur… Biz bu yaşananları hiçbir zaman hak etmedik. Güçlü olmamızı istemeyen güçlerin kırk yıldır ilmek ilmek içimize ördükleri bu ağın bir günde sökülüp atılacağını düşünmek yanılgı olur. Nöbet mahallerinde günlerdir gözyaşı dinmiyor… 15 Temmuz akşamı yaşanan kalkışmanın karşısına dikilen bu milletin hikayeleri ortaya çıktıkça ne büyük bir badireyi bireysel kalkışma ile önlediğimiz ortada… Bir daha gözyaşı dökmemek vatanımızın birlik ve beraberliğine kast edenlerin çıkmaması için kırk yılda içimize nüfuz eden bu ihanet şebekesini süratle vücudumuzun dışına atmalıyız. Tolerans kelimesini lügatimizden çıkartalım… ...

Devamını Oku
  • 2016-08-01
  • Köşe Yazıları

Başkent nöbetleri...

Ankara direniş ve dirilişin de ötesinde nöbetlerin de başkenti... Kızılay ve Külliye yüz binlerin 'milli iradeye' sahip çıktıkları en önemli merkezler. Sadece Kızılay ve Külliye mi? Tabii ki hayır... Hiç bir ulusun gösteremeyeceği bir direncin özgül ağırlığının olduğu merkez... Türkiye coğrafyasının hemen her noktası sabahın ilk ışıklarına kadar ayakta. Bu milletin tüm coğrafyalardaki gönüldaşları da demokrasi nöbetinde ön saflarda... Nerede bir mazlum var ise orası bizim nöbet kalemiz olmuş. Türk Hava Yolları Antalya Bölge Müdürü dostum Ömer Durna, Antalya nöbetine kısa bir mola verip başkentin yolunu tuttu. Direnişin ve dirilişin başkentinde o da bizim gibi nöbete eşlik etti. Önce Kızılay ardından Külliye nöbetlerine katıldık. İnsan manzaraları inanılmaz. Ankaralı meydanları bırakmadığı gibi tüm ülke genelinden gelenleri de ağırlıyor. Sabahın ilk ışıklarına kadar Külliye'nin önünde hem nöbet hem de ihmal edilmiş dost buluşmalarını gerçekleştirdik. Bir gün sonrası için gazetemiz yazarı ve meslek büyüğümüz Yavuz Donat ile 15 Temmuz'un merkez karargâhında neler yaşandığını Kazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk'ten dinlemek üzere Ömer Durna da dahil yola koyulduk. Kazan Belediyesi'nde 15 Temmuz gecesi neler yaşadığını, ilçenin direnişin inanç kalesine nasıl döndüğünü dinledik. TRT Kent Radyo Ankara'da da ağırladığım Kazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk, insanların kahramanlık destanını anlattı. Ve... 15 Temmuz gecesi dahil olmak üzere, sonrasındaki tüm yaşanmışlıklarını da Sabah Ankara olarak sayfalarımıza taşıdık. Şehitlerimizin aileleri, gecenin kahramanları, hastanelerde şifa arayan yaralılarımızın anlattıkları, o gece yaşananları geleceğe daha iyi taşıyor.   ***   Düne dair bir başka dip not ise... Meslek hayatımın önemli kilometre taşlarından birini oluşturan Boluspor eski Kulüp Başkanı Yılmaz Becikoğlu'na ilişkin... Önceki gün Hakk'a yürüdü... Tonton ve babacan tavrı ile tüm spor camiasının sevgisini kazanan Yılmaz Amca, uzun süredir tedavi görüyordu. Daha fazla yaşama tutunamayan Yılmaz Becikoğlu, 77 yaşında hayatını kaybetti. Haberi oğlu Taner Becikoğlu verdi. Son görevimi yapmak üzere Bolu'nun Çepni Köyü'ne gittim. Teknik direktörlük hayatının ilk durağı Bolu'da başlayan, Şenol Güneş başta olmak üzere futbol ve spor dünyasının bir çok ismi, Yılmaz Becikoğlu'na son görevini yapmak üzere Bolu'ya koşmuştu. Duygulandım... Vefasızlık yaşamış olsa üzülürdüm... Trabzon'un Tonya ilçesinde başlayan yaşam hikayesi Bolu'nun Çepni Köyü'nde son bulmuştu. Bir çok ilklere imza atmıştı. Sert bakışlarının altında gülen yüzü ve yardımlaşma duygusu vardı. Allah rahmet eylesin... Mekanı cennet olsun... Ailesi başta olmak üzere Bolu ve Boluspor'a başsağlığı diliyorum... Türkiye Futbol Federasyonu'na önerim Türkiye Birinci Lig'in bu yılki ismini 'Yılmaz Becikoğlu' yapın... Bir öneridir değerlendirilebilir... ...

Devamını Oku
  • 2016-07-25
  • Köşe Yazıları

Direnişin başkenti…

Yüce Türk milletinin ülkesine sahip çıkması karşısında darbeci FETÖ terör örgütü silahları, tankları, uçakları ve helikopterleriyle tarihin tozlu sayfalarına gömüldü… Canı pahasına meydanları, sokakları, caddeleri dolduran vatan evlatları gözünü kırpmadan hayatını ülkesine adadı. Millet olarak 246 şehit verdik. Binlerce yaralı… Yüreğimiz kanıyor… Öfkeliyiz, kızgın ve kırgınız… İhanete uğramışlığın hırçınlığı içindeyiz…  Darbeye karşı duran bir milleti 'ahmak'lıkla suçlayan 'ahmak', yapılanları itiraf etmiş durumda. Darbe lideri fare misali kaçacak delik arar durumda. Tıpkı yurt içindeki fareleri gibi… Kaçtıkları her köşeden birer birer toplanıyorlar. Bu kadar ahmak olunur mu? Demek ki olunuyormuş. Lan siz kimsiniz? Geri zekâlılar… Koca bir millet yedi düvele kafa tutmuş…  Ne Çanakkalesi kalmış ne istiklal harbi… Siz bu milleti son dönem çevremizde yaşananlarla karıştırdınız galiba… Bırakıp kaçacağımızı mı düşündünüz… Ankara sadece siyasi bir başkent değil. Ankara hainlere dersin verildiği direnişin de başkenti… Tüm toplumları mühendislik hizmeti ile çözebilirsiniz. Ama Türk milletinin kodlarını çözmeniz mümkün değil. Çözemediğiniz için anlayamadığınız için bugün hüsran yaşıyorsunuz. Biz bir ölür, bin diriliriz. İnancımızın gereği neyse onu yaparız. Sizin gibi kaçak güreşmeyiz. İnancımızın yasaklarını sizin gibi kirli emellerimize alet etmeyiz. Ölüm sizin için kurtuluş, bizim için kavuşmadır… Ölüm Allah'a kavuşmaktır. Bunu bilen ve iman eden mü'min, ölümü severek karşılar. Çünkü mü'min, Allah'a kavuşmayı arzu eder. Allah da mü'mine kavuşmayı arzu eder. Dolayısıyla mü'min, Allah'tan korkar, fakat ölümden korkmaz. Gelecek nesiller bu kahramanca direnişi, şehitlerini hiçbir zaman unutmayacak… Unutturmayacağız. ...

Devamını Oku
  • 2016-07-18
  • Köşe Yazıları

Yurduma alçakları uğratma sakın...

İstiklal Marşımızın beşinci kıtasında; Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın... Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın diyor Akif... Duygularım, ruhum, bedenim, bana ait olduğunu düşündüğüm her şey paramparça... Hepsini bütünlemeye çalışıyorum. Ben olmaya çalışıyorum. Yazdıklarım, yaşadıklarımı anlatmaya kafi gelmiyor biliyorum. Yıllar sonra bile hatırlamak istemediğim bir gecenin ardındaki sabahı futbol karşılaşmasındaki uzatmalara benzetiyorum. Anlaşılmayı anlamayacak fikir yoksunlarından beklemem beklenmesin… 15 Temmuz 2016 Cuma gecesini hayatım boyunca unutmayacağım… Hiç yaşanmamış olmasını istemiş olmamın bir anlamı yok. Güzel ülkemin başkentinde savaş uçaklarımızın, helikopterlerimizin masum insanlarımızın üzerine bomba yağdırmasının tarifi yok… Mehmetçiğimin içine sızan gözü dönmüş paralel terör örgütü üyelerin cehenneme çevirdiği Ankara'nın gerçek fotoğrafını gün ağardığında daha net gördük. Geceyi gündüze çeviren o saldırıların harabeye çevirdiği fiziki mekânlar en kısa sürede eskisinden daha iyi yapılacaktır. O gece paramparça olan minik yüreklere bunu nasıl anlatacağız. İnsanlıktan nasibini almamışlardan insanlık beklemek gaflet olur. Paralel örgüt yandaşları… Sempatizanları… Hocanızı da alın ve çıkın bu ülke gündeminden… Nereye mi? Cehennemin dibine... Tüm bu yaşananlar ordumuza mal edilemez… Ordu içerisindeki bir grup terör mensubun kalkıştığı bu girişim başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Benim ordum 'Peygamber Ocağı'dır. Kutsaldır… Kutsalıma uzanan eller yine kutsal sayılanlar tarafından kırılır… Yurduma alçakları uğratma sakın diyor ya işte o millet yurdunu alçaklara yurt yaptırmamak için göğsünü germiştir. Canı ve kanı pahasına… Demokrasi şehitlerimize saygıyla… ...

Devamını Oku
  • 2016-07-17
  • Köşe Yazıları

Millet iradesine sahip çıktı...

Vatan haini… Çok ifade etmedi. Şerefsizsiniz. Satılmış, alçak ve yediği kaba pisleyen bir grup güruhsunuz… Öfkemi ifade edecek kelime yok… Önceki geceye dönelim. Gazeteden eşimle beraber ayrıldık… Evimize geçtiğimizde saatler 22.00'yi gösteriyordu… 22.10 sıraları savaş jetleri Ankara semalarında boy göstermeye başladı. Bir garip durum olduğunu sezmiştim. İstanbul'dan Haber Koordinatörümüz Şaban Arslan'ı bilgilendirdim. Ardından Ankara temsilcimiz Okan Müderrisoğlu'na başkentte garip şeyler olduğunu belirttim. 'Hemen bakalım' sözlerinin ardından Okan beyin ilk ifadeleri ciddi bir terör tehdidi olduğu yönündeydi. Israrcı oldum… Terör tehdidi dışında bir şeylerin olduğunu belirttim. Ulaşabildiğim haber kaynaklarıyla görüştüm. İşin boyutu dakikalar içinde netleşmeye başladı. Ankaralılar balkonlarından olan biteni anlamaya çalışıyordu. Aracına binip kent dışına çıkmaya çalışanlar, akaryakıt istasyonlarında yoğunluklar ve bankamatik önlerinde para çekmek isteyenler gecenin içinde yaşananlardı. Milli iradesine sahip çıkmak için sokaklara dökülenler. Çok kısa sürede başkentin tüm önemli kurumlarının önünde irade sahiplerinin nöbeti başladı. Ne var ki savaş jetlerimiz ve askeri helikopterler başkent semalarından sabah saatlerine kadar eksik olmadı. Hemen her yarım saatte bir sela okundu. Cami hopörlerinden milli iradeye sahip çıkılma anonsları yapıldı. Habercilik refleksiyle kısa süre önce ayrıldığım gazetemizin Ankara ofisine geri döndüm. Bizlerinde alınabileceğimiz duygusu içinde olan sevgili eşim Meral ise, 'Sen nerdeysen bende ordayım. Gidilecekse birlikte gideceğiz' sözleriyle benden önce evi terk etti. Kâbus dolu gece boyunca gazetede beni bir an bile yalnız bırakmadı. O korkunç patlamalarda hemen yanı başımda oluşu güç oldu. Her patlama her uçak sortisinde gece bir türlü bitmek bilmedi. Bu millete silah sıkanların iflah olmayacağının altını en güçlü duygularla çizmek istiyorum. Millet iradesine sahip çıkmıştır. Paralel devlet yapılanması üyelerinin, sempatizanlarının onlarla birlikte hareket edenlerin şimdi hesap günü. Poliste, askerde, devlet kurumlarında hemen her yerde davul zurna çalınmadan gereği yapılmalıdır. En az onlar kadar hızlı davranılmalı. Özetle önceki gece Türkiye bir kez daha askeri darbe girişimi ile karşı karşıya kaldı. Üniformalı teröristler bir bildiriyle bu işin olacağını zannettiler. Unuttukları ise o iş bitti. Bu aziz millet size ve sizin gibi terör ayaklarına geçit vermez vermeyecektir. Demokrasi şehitlerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Üzgünüm, öfkeliyim…  Yarınlar daha aydın daha güzel olacak…  Top yekûn temizlik vakti… ...

Devamını Oku
  • 2016-07-11
  • Köşe Yazıları

Medyada yas ilanı...

Bir garip ülkeyiz vesselam... Bu kadar vatan hainine, şerefsize ve düşman çemberine rağmen ülke ayakta kalabiliyorsa durup düşünmeli. Dua her şeyin çözümü... Mazlumun, vatan sevdalılarının duası var ülke üzerinde. Bir de bu duaya karşı terör ve vatan satıcılar... Sıkıştı mı sıvışanlar... Gazetecilik kimliği adı altında terör seviciler... İkiyüzlü meslek örgütlerimiz... Bunları yazmaya kalksak kitap olur. Nefret tohumlarıyla ülkenin birlik ve bütünlüğüne kastedenler... Terör örgütü PKK'nın Suriye sorumlusu 'Bahoz Erdal' kod adlı Fehman Hüseyin öldürüldü. Bunu kim söylüyor? Ülkenin en güvenilir haber ajansı... Yani Anadolu Ajansı... Ajans haberciliği bir atlet kadar hızlı olmayı gerektirir. Her haber tüm kaynaklarından doğrulatılır. Kısacası kaynağına güvenmediğiniz haber servis edilmez ama askıda bekletilir. Ta ki haber 'çek' edildikten sonra servise konuluncaya kadar. Tıpkı Fehman Hüseyin'in öldürüldüğü haberindeki gibi... Yerel, askeri ve istihbarat kaynakları başta olmak üzere tüm unsurlardan çek edilmemiş olması imkânsız... Hiçbir ajans bunu göze alamaz, almaz... Güvenilirliğine gölge düşürecek habere imza atmaz. Bunu bizim meslektaşlar çok iyi bilir ama bilmezi oynar... Bundan sonraki aşama gazete, televizyon, radyo ve diğer mecraların habere bakış acısına kalır. İşte tam bu noktada haber yorumla birlikte yoğrulmaya başlar. Habere bakış yayın kuruluşlarına göre yön değiştirir... Önceki gün PKK'nın kırmızı bültenle aranan elebaşlarından Bahoz Erdal'ın öldürüldüğüne dair haberin servis edildiğinde üzüntülerini bildiren gazeteler yine yanıltmadı. Vee daha ötesi PKK'nın ağzı ile öldürülmediğini bile sayfalarına taşıdılar. Yazı işlerinde yas ilan edenler ise gazete sayfalarına bu haberi taşıma zahmetinde bile bulunmadı. Teröre ve teröriste destek vermeye devam eden siz gazeteci kimliği taşıyanların içimizde yeri yok... Ülkesine ihanet eden, birlik ve beraberliğimize kastedenlere lanet olsun. Bir cümle de şu bizim bir halta yaramayan meslek örgütlerine... Düne kadar kapısında nöbet tuttuğunuz gazeteci dostlarınız ülkeyi birer birer terk ediyor... Nöbetçi meslek örgütlerinde derin bir sessizlik hâkim. Hadi bir kınama yayınlayın... Nöbetçi kınamacılar... Her kalemi eline aldığında ülkenin değerlerine saldıranlar nerdesiniz? Beyler sizin zihniyetiniz öleli çok olmuştu ama Bahoz Erdal önceki gün öldü... Toprağınız bol olsun... ...

Devamını Oku
  • 2016-07-04
  • Köşe Yazıları

Erken kalkın çocuklar...

Günlerden bayram öncesi, yani arife... Ebediyete intikal etmiş aile fertleri bugün ziyaret edilecek. Dualar okunup hasret giderilecek. Geçmişe yolculuğa çıkılacak. Tüm yaşanmışlıklar kalan aile bireyleriyle birlikte vizyona girecek. Kayıplar ne denli derin olursa olsun acısı yüreklerde hissedilecek. Tazelenen acı göz pınarlarında gözyaşı olacak. Ve... Yarın bayram. Erken kalkın çocuklar... Bayramlıklarınızı hazırlayın. Gün sizin gününüz. Mahallenin tüm sokakları arşınlanacak. Kolu komşu kapısı çalınmadık teyze, abla, abi, amca kimse kalmayacak. Bayram namazı için babanın uyarısını almadan kapı eşinde bekleme vakti. Ardından caminin yolu tutulacak. Namaz çıkışı köyün meydanında bayramlaşma sırasında yer alınacak. Bayramlaşma seremonisi bittiğinde evdeki aile buluşması gerçekleşecek. Evin hanımı beyin elini öperek bayramlaşmaya start verecek. Dünyanın en samimi ve içten kucaklaşmalarının yaşandığı bu anı güzel bir kahvaltı takip edecek. Ardından aile büyüklerini ziyaret ve komşu ziyaretleri takip edecek. İnsanların tatil planı yapmadığı yılların bayram hazırlıkları bunlar. Şimdilerde evleri bayram hazırlığı değil tatil telaşları sarmış durumda... Hep geçmişe özlem duyarız ya... Ama geçmişi yaşamayız. Yaşamadıklarımızı yeni kuşağa anlatmakla meşgulüz. Kalıcı olanı ise anlatmak değil yaşatmak olmalı. Badem şekeri, lokum, kırma çikolata, bayram tatlısı, çatapat, macun, sokak oyunları ve kolu komşuya bayramlaşma turları... El öpmeler... Bayramlaşıp harçlık ve şeker toplamak günün ritüellerindendi. Bizim bayramlarda gazete çıkmazdı. Yalnızca bayram gazetesi yayımlanırdı. Fırınlar kapalı olurdu. Ekmek çıkmadığı için stok arifeden yapılırdı. Bayramda gazeteciler ve fırıncılar çalışmazdı. Eski bayramları hatırladıkça yalnızlığım artıyor. Düşünmek yerine yaşamak gerekir yalnızlıkların artmaması için... Ben öyle yapıyorum. Biz barut kokusunu bayramlardaki çatapatlarda hissederdik. Tüm dünyayı saran barut kokularının olmadığı, gözyaşının olmadığı kardeşçe yaşadığımız bir dünya olması dileği... Yarın bayramsa, bayramınız mübarek ola... ...

Devamını Oku
  • 2016-06-27
  • Köşe Yazıları

Minik hayatlar gizleriz...

Yaz gelmişse bir dostun sıcaklığı gibi sarmalı insanı… Ankara'nın gri tonları ve üşüme duygusunun uzun sürecinin ardından yaz iyiden iyiye kendini hissettirmeye başladı. Her mevsim kendi özelinde güzel… Kuş cıvıltıları… uçuk mavi gökyüzü… yeşilin tüm tonlarının hakim olduğu doğa… Denizler, göller, akarsular… Bahar şiirleri ve yazıları yerini yaza bıraktı. Bahara iltifatlar tamamlandı… Yaza yelken açmalı. Nazlı bekleyiş sonlandı. Çiçekler hayat buldu, doğa canlanmasını tamamladı. Rengarenk tonlar şölene dönüştü. Küçük şeylerden mutlu olanlardansan, hayata olumlu pencereden bakanlardansanız? Yüzünüze vuran güneş sizi hayata bağlayacaktır. Bazen kelimeler birbirine benzer ama nerede nasıl kullanıldığı önemlidir. Küçük bir değişikliğin ne kadar anlam değiştirdiğine tanıklık ederiz. İşte hayat da öyle bir şey… Küçük bir umut veya kaygı hayata dair ne kadar anlam değişikliği yaşatır. Bazen de an gelir hayatın ne kadar değerli olduğunu küçük bir yaşanmışlık yeniden size hatırlatır. Dünya her sabah yeniden nasıl kurulur ise… Hayatta her sabah yeniden başlar. Mevsimlerin hayatımız üzerindeki anlamı hep farklıdır. Güne başlanmışlıktır hayata dair sunulan en büyük armağan. Tıpkı mevsimler gibi… Ruh dünyamızı etkisi altında tutan mevsimlere yüklenen anlamları farklı okumak gerekir. Sözcükler arasında bazen minik hayatları gizleriz. Hüzünden sonra mutluluğu, neşeyi kalbe misafir edecek kadar iradeli, ölümün varlığına rağmen hayata sımsıkı sarılacak kadar güçlü olmalı insan… Ölümü hatırlayıp dünya güzellikleri ile iki dünyayı da yaşatacak kadar inançlı… İnsan istediğinden vazgeçtiğinden yıkılır, biter… Yaz kapıyı çaldığında ruhu çocukluğa müsaade edecek kadar samimi olmalı. Yazı sabırsızlıkla bekledik, umuda sarıldık, soğukta ısındık…  Ve o ısınma yüreklerimize kadar sindi… ...

Devamını Oku
  • 2016-06-20
  • Köşe Yazıları

Ankara´nın gizli bahçesi

Uzun bir aradan sonra yine yollara düştük… Birkaç aile hem iftarımızı şehir dışında açmak hem de bir arada olmak üzere Beypazarı'nın yolunu tuttuk. Beypazarı eski konakları, Arnavut kaldırımlı dar sokaklarıyla insanı kendine çekiyor. Fotoğraf tutkunları için saatlerce deklanşöre basabileceğiniz imgelerle dolu bir destinasyon… Turizm şehri Beypazarı Ankara'nın Karadeniz'e açılan şirin bir ilçesi. Hafta sonuna ilişkin yeni deneyimlerimize Beypazarı Karagölü de kattık. Tarihi dokusu ve doğası ile konuklarına nefes aldıran Beypazarı'nda gümüş işlemeciliği de tarihin derinliklerinden geliyor. Bolu sınırlarındaki Karagöl tam bir oksijen deposu… Her ne kadar Bolu sınırlarında olsa bile Milli Parklar Genel Müdürlüğü bu doğa cennetini Beypazarı'na emanet etmiş. Doğa aşıklarının keşfedilmeyi bekleyen dinlencesi… Karagöl'e ulaştığınızda gözünüzün alabildiği uçsuz bucaksız noktada yeşilliğin her tonunu gözlemlemeniz mümkün. Derin bir sessizlik… O sessizliği bozan rüzgârın ıslığı ve kuş sesleri… Bu cennet, sadece bilenlerin soluklandığı bir köşe… Bu gezimize Beypazarı Belediye Başkanı Tuncer Kaplan da eşlik ediyor… Yüreğindeki samimiyet gülen yüzüne yansıyor başkanın… Hayalleri zaman içinde projeye ardından hayata geçmeye başlamış. Anlattıklarına bakıldığında projeleri uçuk kaçık tabir edebileceğimiz cinsten… Ramazan ayı içerisinde minik bir Beypazarı turunda kente dair yapılanları ve yapılacakları da dinleme fırsatı bulduk. Hafta sonu kaçamağı ise evet öyle bir şey oldu. İftar sonrası sahura kadar süren bahçe sohbetimizde kimler yoktu ki… Ankara'dan tekerler döndüğünde ekibe dahil olan gazeteci dostumuz Murat Çoban ve sevgili eşi Beste Şirin dersek mutlu olacak olan minik aslı Bestem ve yine bizim aracın konukları arasında Bengü Bağcı ve kardeeeş Yeliz, unutursak olmazlardan yol boyu neşemiz minikler sınıfından Sarp ile Azra… Bir de ekibin başkanı bendeniz ve sevgili eşim Meral Altınışık… Ramazan küçük Anadolu kasabalarında daha sıcak ve samimi geçiyor. Ramazan kültürünün tüm detaylarına tanıklık edebiliyorsunuz. Biz de öyle yaptık… Beypazarı Ankara'nın gizli bir turizm, doğa ve kültür bahçesi… Gidenler bilir, gitmeyenlere de önerimizdir. Ve düne dair Babalar Günü mesajları ve kutlamaları içinde ayrıca teşekkür… Babasız geçen tam dokuz yılın ardından tüm babaların Babalar Günü'nü kutluyorum… Ahrete irtihal eden tüm babalara ve babama da dua ile… Mekânları cennet olsun… Özlüyorum, yüreğimdeki tüm sevgiyle, saygıyla, hatıralarımla… İşte böyle bir hafta sonunun ardından yeni bir iş günündeyiz… osman.altinisik@sabah.com.tr ...

Devamını Oku
  • 2016-06-13
  • Köşe Yazıları

Tahrik tepkiye yol açar...

Siyasetçi nerede ne konuşacağını, nasıl davranacağını iyi bilmeli… Tepkilerin sonuçlarını başka adrese fatura etme yoluna gitmemeli. Önce kendini sorgulamalı… Ağzından çıkanı kulağın duyma misali…  Ülke olarak önemli günlerden geçtiğimiz şu günlerde terör örgüt üyelerini ziyaretten söz edip ardından şehit cenazelerinde boy gösterme hevesinin kursağında kalmasına 'şov'lu yaklaşım göstermeyeceksin. Israrcı yaklaşımın 'art' niyeti doğurur. Toplumsal mühendisliğin olmadığı gerçeği ortada... Siyasi mühendisliğinin ise geçer not almadığı da malum. Hal böyle olunca şahsını düşürdüğün durumdan ziyade temsil ettiğin siyasi partinin tabanını yok sayman akla ziyan. Mevcut tutumun siyasi mevta olma yolunda hızlı ve emin adımlarla seni çöplüğe sürüklüyor. Son birkaç güne sığdırdıklarını özetleyecek olursak; Polislerin ardından kendini protesto edenlere 'Çakallar' diyerek hakaret ettin. Buda yetmezmiş gibi, biri şehit dayısı, diğeri polis eşi, bir başkası kendi partinin uyuşturucu bağımlısıydı. Tahriklerinin tepkiye yol açması insanın ruh haliyle doğru orantılıdır. Ya tahriklerden vazgeçeceksin, ya da tepkilere sızlanmayacaksın. Kim ne ekiyorsa onu biçiyor. Biçmek istemediğin sonuçları ekmeyeceksin. Kendi ruh ve akıl sağlığının sorgulanmasını istemiyorsan toplumun aklı ile alay etmeyeceksin. Ruhsal sağlığı korumak için olumlu düşünmenin olumlu gücünden yararlanmak gerekir. Ancak bunu polyanacılık ile karıştırmamalı… 'Kabullenmek', 'Rıza göstermek' bu kavramların iyi anlayarak yaşamımıza sokmak gerekir. Bazen olayları değiştiremeyeceğimizi kabul etmeliyiz. Tıpkı ruh sağlığı sorunu yaşayanlar gibi… Uygun meslek seçmeyenlerin sanırım ruh sağlığı bozulabiliyor. Örneğin insanlarla uğraşmayı sevmeyen, analatik düşünmeyen, psikolojiyi sevmeyen, dış mekânda bulunmayı sevmeyen, toplumla barışık olamayan birinin psikoloji alt üst olabilir. Çevremizde olumlu insanları tutmalı, olumsuz tiplerden hızla uzaklaşmalı…  Beklentilerimizi iyi ayarlamalıyız. Aşırı beklenti beraberinde mutsuzluk getirebilir. Sürekli ağlayan, şikâyet eden bir siyasetçiden fazla beklenti toplumu da mutsuz kılıyor. Ah Kemal aaah… Yaşama değer katacak işler yap. Yaptığın işi değerli gör. Eğer işinizi sevmiyorsanız bu ruh sağlığınızı üzebilir. Ne geçmişe ne geleceğe bak, bugüne bakmayı öğren sorunun kalmayacak. Duanın gücünü unutmamak lazım… ...

Devamını Oku
  • 2016-06-06
  • Köşe Yazıları

Güle güle boksun efendisi...

Hem boksun hem de gönüllerin efendisiydi Muhammed Ali... Siyah beyazlı ekranların renkli yüzüydü... Saat dilimini anlamsız kılan tüm zamanların en iyi boksörüydü. Gelmiş geçmiş en büyük ve başarılı sporcularından biriydi. Mazlumların ilham kaynağı, barış ve insan hakları aktivisti efsane isim Muhammet Ali'de hakka yürüdü... Uykusuz gecelerin yeni güne başlangıcıydı... Sporcu kişiliği kadar siyasi duruşu çok konuşuldu. Yumruklarının başarısı kadar mazlumların sesi oluşu da ses getirdi. Haksızlığa uğramış, ırkçı ve inancı yüzünden ötekileştirilenlerin umuduydu... Cesareti, fedakârlığı ve açık sözlülüğü onun kimliğiydi... En güçlü eldiven olmanın ötesinde sözleri de yumrukları kadar etkiliydi. Boksu sevdiren isim oldu. Kelebek gibi uçtu, arı gibi soktu... Samimi bir Müslümandı... 'Allahtan zenginlik istedim bana islamı verdi' sözleriyle gönüllere taht kurdu. Ezilenlerin yumruğu Muhammet Ali hayatı boyunca inancını ve inandıklarını savundu. Yumrukları çok etkiliydi. Irkçılara karşı başlattığı akım ve sözleri dünyayı sarstı... Hollywood'un ünlü kaldırımına ismini yazmak istediler. 'Peygamberim Hazreti Muhammedi'in adını ayaklar altına koydurmam' deyip karşı çıktı. Yıldızı ve adı duvara kazınılan ilk isim oldu. Ringlerin efendisi Muhammed Ali'nin politik duruşu, mesajları ve islam'a hizmetleri asla unutulmayacak... Efsaneler ölmez... Gönüllerde ki yerin seni hep var edecek... Mekânın cennet olsun. Ve bugüne dair... Hoş geldin ya şehri ramazan. Başı rahmet, ortası mağfiret, sonuysa cehennemden kurtuluş olan onbir ayın sultanı ramazan başladı. İlk teravih dün akşam kılındı ilk iftar bugün... Bayrama kavuşanlardan olmak dileği ile hayırlı ramazanlar... ...

Devamını Oku
  • 2016-05-30
  • Köşe Yazıları

´Otonomi´de hayat başladı...

Kaldırım işgalleri ve apartman altı oto galerileri hayatımızdan çıkartılıyor... Ankara'da oto galerilerinin şehir dışına taşınması için verilen mücadele tüm engellere rağmen aralıksız sürüyor. İçişleri Bakanlığı mahalli idareler genel müdürlüğünün genelgesi doğrultusunda başlatılan çalışma kent içinde dağınık şekilde bulunan oto galerilerini daha kurumsal bir kimliğe kavuşturdu. Yerleşik ve modern ticari düzene geçen Ankaralı oto galericilerin yeni hizmet alanı görmeye değer. Ankara'ya kendi öz kaynaklarıyla an itibarı ile 500 milyon liralık yatırım gerçekleştiren Otonomi tamamlandığında 1 milyar liralık bir dev yatırıma dönüşecek. Ankara kent merkezindeki 13 bin aracın pazarlanabileceği bu merkez bugünlerde yine kendi içinden çıkan bir grup tarafından tu-kaka olarak değerlendirilmeye çalışılıyor... Beş bin kişiye iş ve aş imkanı sağlayacak olan Otonomi'de ayrıcalıklarla dolu bir dünya kuruldu... Ankara Esenboğa Havalimanı'na 3 km. mesafede, Özal Bulvarı üzerinde yerini alan bu dev yatırım; bitirilmesi planlanan METRO hattına entegre konumda... Ankara Fuar Alanı olarak geliştirilecek Özel Proje Alanı (ÖPA) ile çevrelenmiş oluşu ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Kampusu'na yakınlığı ile kentin parlayan bir yatırımı olarak ön plana çıkıyor. Otonominin içinde tüm sosyal donatılar düşünülmüş modern bir oto galeri merkezi olmuş. Özel konsept alışveriş köyü, restaurant ve kafeteryaları, banka şubeleri, oteli, yeşil alanları, camisi, akaryakıt istasyonu gibi bir şehrin minyatür özetini yansıtıyor. İhtiyaca dönük özel tasarlanmış otomobil showroom, servis ve test sürüş alanlarıyla Otonomi, prestijli bir oto merkezi... Sağlayacağı iş gücü, oluşturacağı sinerji, ekonomiye katacağı katma değer ve prestij ile Otonomi, yatırım ve güvenli ticaretin merkezi... Otomobil alışveriş algısını yaşam donatılarıyla güçlendiren Avrupa'nın ilk ve en özel yapılanması Otonomi, bu kurguyla hayata geçti. Geçti geçmesine... Ne var ki son dönem bir başka grubun yeni yapılanması ve uğraşları karşısında gereksiz bir yaşanmışlığa muhatap kılındı. Geç kalınmışlığın ezikliği karşısında iyi yapılanları itibarsızlaştırma çabası karşılık bulmuyor. Otonomi otomobil tutkusuyla yola çıkanların, prestijli, stratejik ve özel bir mekânda buluşturdu... Emeği geçenleri kutlamak lazım... Tebrikler. ...

Devamını Oku
  • 2016-05-23
  • Köşe Yazıları

Yeni dönemin kapısı aralandı...

AK Parti'de yeni bir dönemin kapısı aralandı. Siyasi partilerin dokusunda bu tür değişimler sancılı olur. Havalarda sandalyeler uçuşur. Kavga-gırnata gider. AK Parti, Türk siyasi tarihine ilk günden itibaren farkındalık yaşatan siyasi parti olmanın ötesine geçti. İsimlerin değişikliği kutlu yolculukta kırılmaya neden olmadı. Aksine bu yolculuğun daha da kemikleşmesini, kaynamasını sağlıyor. Ankara dün yağmurlu ve kapalı bir havada bu coşkuyu yaşadı. AK Parti, misyon farkındalığını her defasında ortaya koyuyor. Gideni de geleni de sevgiyle karşılamanın en büyük fotoğrafını bir kez daha yaşattı. Genel Başkan Adayı Binali Yıldırım da, Başbakan Ahmet Davutoğlu da salona girişlerinde büyük bir coşku ve sevgi seli ile karşılandı. Yüzlerde tebessüm, gönüllerde dava aşkı… Kırgınlık ve dargınlıklar üzerinden siyasi çıkar medet umanlar bir kez daha gördü ki AK Parti'de bu tür beklentiler boş… Hal böyle olunca meseleyi anlamayanlara anlatılması gereken tek kare fotoğraf yeterli… Düne bakın bunu çok net göreceksiniz. Umutsuzluğa değil, umuda açılan bir kongre oldu. AK Parti kadroları, üzerindeki sorumluluğun bilincinde. Davanın doğal lideri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere tüm AK Partililer ülkenin nasıl bir süreçten geçtiğini biliyor. AK Parti omuzlarındaki büyük yükün farkında… Hedefe giden yolda hoş görüntüler yaşandı. Koltukların değil, davaya bağlılığın esas temel kılındığı, kutsal yolculuğun ne denli önemli olduğu kongreye yansıyan en net fotoğraftı… AK Parti'nin birlik ve beraberliği, bütünlüğü ülkenin birlik ve bütünlüğüne eş değerdir… Bu bir bayrak yarışıydı ve bayrak el değiştirdi. Ülkeye hizmette birçok esere imza koyan Binali Yıldırım AK Parti'nin yeni genel başkanı ve başbakan olarak yeni dönemin kapısını araladı... Hayırlı olsun… ...

Devamını Oku
  • 2016-05-16
  • Köşe Yazıları

Dünya çok küçük...

İç Anadolu Genç İş Adamları Federasyonu, (İÇGİ- AF) Genel Başkan Fatma Semiz önderliğinde Makedonya'nın başkenti Üsküp'e çıkarma yaptı. 3 günlük programa bir dizi görüşme sığdırıp başarılı görüşmeleri hayata geçiren iş insanları Türkiye- Makedonya arasında da köprü kuruyor. Osmanlı'nın eski hinterlandında Türkiye'nin TİKA aracılığı ile başarılı işler yaptığına bir kez daha tanıklık ettim. Bir önceki hafta, Kerkük ve Erbil'de Türkmenlere ait ata yadigârı eserlere sahip çıktığına şahitlik ettiğim Türkiye, Makedonya'yı da ihmal etmemiş. Öğle namazı için Mustafa Paşa Camisi'nde mola verdiğimizde etrafımızı Makedonya'da yaşayan soydaşlarımız sarıyor. Türkiye'nin yaptığı hizmetleri bir bir sıralıyorlar. Yıllardır ihmal edilmiş olan bu coğrafyaya TİKA eli ile yeniden hayat suyu vermişiz. Mustafa Paşa Camisi, 2008- 2011 yılları arasında restore edilmiş. Hani önceki hafta Kerküklü soydaşlarımızın huzuru iki şekilde beklediklerini yazmıştım ya... Üsküp'te de durum farklı değil. Osmanlı hâkimiyetinde 550 yıl huzur ve refah içinde yaşayan Üsküp, o eski günleri hasretle anıyor. Makedonya seyahatimizde, yıllar önce Romanya Büyükelçisi olarak görev yapan Ömür Şölendil'le de yollarımız kesişti. Hani 'dünya küçük' dediğimiz misal... Meslek hayatının yaş haddinden son dönemini yaşayan Sayın Büyükelçi, zorlu bölgelerde görev yapmış. Ankaralı işadamlarını ikinci kez kabul eden Şölendil, her zamanki nezaketi ve yol göstericiliği ile genç işadamlarına ufuk turu yaptırdı. Gitmediğin, ilgilenmediğin yer senin değil. Atalarımızın at sırtında geldiği bu topraklarda, Yeni Türkiye'nin açılımı ile geçmiş bir kez daha canlanıyor. Türk iseniz sorgulamayacağınız tek şey 'sevgi...' İnsan sevildiği yerde mutlu oluyor. Hafta sonuna sığdırdığımız Üsküp ve Manastır seyahati günümüzden geçmişe yolculuk tadında oldu. ...

Devamını Oku
  • 2016-05-09
  • Köşe Yazıları

Ülkemizde radyonun tarihi...

Radyo candır... Mutluluğa açılan penceredir. Ses dalgaları ile etrafa entelektüel sinerji yaymaktır. Türkiye'de radyoculuk tarihine baktığımızda TRT mihenk taşı... İlk yayın İstanbul Radyosu adıyla, 6 Mayıs 1927'de, Sirkeci'deki Büyük Postane binasının bodrum katında başladı. Henüz kimsede radyo alıcısı bulunmadığından, postane binasının kapısının üzerine yerleştirilen hoparlör yardımıyla her akşam yayın yapılmaya başlandı. Her şey bir 'Alo Alo...' ile başladı. Görüntüsüz frekans dalgalarıyla hizmet veren hemen her evde bulunan televizyonlarımızdan önce yerini alan en gelişmiş iletişim aracı, sihirli kutu. Radyoculuğun tarihçesine dair düşülen notlar... Türkiye, radyoculuk alanında diğer ülkeleri yakından takip etmiş birçok teknolojik alan gibi geri kalmamıştır. Radyoculuğun dünyada başlamasından çok kısa süre sonra, birkaç yıl içerisinde radyo Türkiye'ye gelmiş ve 1927 yılında ilk radyo yayını yapılmıştır. Radyoculuk Türkiye'de devletin oluşturduğu değil İş Bankası, Anadolu Ajansı gibi kuruluşların oluşturduğu 'şirketleşmiş' yayın olarak devam etmiştir. Telsiz Telefon Türk A.Ş. Türkiye'de ilk yayını Büyük İstanbul Postanesi'nin kapısına yerleştirdiği verici ile insanlara müzik dinleterek başlatmıştır ve o tarihlerde radyoculuğun temelleri atılmaya başlanmıştır. Bugün radyoculuk, yalnızca belli şirketlerin elinde bulunan değil; çok fazla kanal seçenekli hâlde, her türlü programın yer aldığı bir olgu hâline gelmiş ve arabalar/telefonlar gibi teknolojik aletlere kadar girmiştir. Radyoculuk özellikle savaş yıllarında çok fazla duyuruda bulunmuş, tarafsızlığını vurgulamıştır. TRT'nin kurulmasıyla birlikte canlılık ve statü kazanan radyoculukta yurt dışı yayınları başlamış ve bu nedenle farklı dilli yayınlara geçilmiştir. Buna en önemli tanıklığı yurtdışı seyahatlerde yaşadım. En yakın seyahatim olan Türk yurdu Kerkük'te TRT'nin radyo hizmetinin ne denli önemli olduğunu bölge insanından dinleme fırsatım oldu. Bugün, özgür ve istediği yönde yayın yapan, her dilde, her düşüncede radyoya telefondan, bilgisayardan veya arabadan dilediğimiz her yerden ulaşabiliyoruz. Türkiye'nin yakından takip ettiği ve eksik yönlerinin bulunmadığı radyoculuk sektörü canlı tutulması gereken bir meslektir. Ve... Günümüz radyo hayatına TRT kent radyolarının kazandırılması geleceğe dair başarılı bir projeksiyon... ...

Devamını Oku
  • 2016-05-02
  • Köşe Yazıları

Osmanlı bir gün gelecek...

Kerküklü Türkmenlerin dilinden yıllarca düşmedi… 'Osmanlı bir gün geri dönecek'. Hep bu umutla hayata tutundular. Dillerini, dinlerini ve kültürlerini kaybetmediler. Kaybetmediler çünkü bir gün Osmanlı döndüğünde kaybettikleri yalnızca 'acı ve gözyaşı' olacaktı. Unutmak istediklerini yalnızca Osmanlı tesis etmişti bu coğrafyaya… İşte o özlem ve beklenti Kerküklü Türkmenleri bugüne kadar hayatta ve ayakta tuttu. 'Osmanlı'nın adaleti bölgeye ne zaman ulaşır'ı bilinmezler arasında. Irak'ın kuzeyine ilişkin oyun kurucuların hafızasındaki denklemin bilinen yüzü kadar bilinmeyeni de var. Türkmenlerin Kerkük'e huzurun iki şekilde geleceğine inancı tam… Ya Osmanlı ruhu geri dönecek ya da 'nef' dedikleri petrol kuruyacak. Aksi takdirde ne gözyaşı ne de barut kokuları bu kentin üzerinden eksik olmayacak. Türkiye hayranlığı dün olduğu gibi bugün de kendine yaşam bulan hep taze bir duygu. Türkiye'nin güçlü olması Türkmenleri ve bölge mazlumlarının hayata dair taşıdıkları umutları canlı tutuyor. Zor bir coğrafyada 3 gece dört gün geçirdik. Anlamak için dinlemenize gerek kalmıyor. Fotoğrafın bütününe bakmanız kafi… Umutsuz bakışların altında umut yeşertmişler. Dillerinden düşürmedikleri tek kelime Türkiye… Türkiye var oldukça, güçlü oldukça kendilerini daha da güvende hissediyorlar. Kerkük'ün üzerindeki belirsizlik kenti mazlum kılmış. Boynu bükük kalmış. İlgi maalesef sadece bölgedeki petrol yataklarına… İnsanlık ve insanlar bir kenara ötelenmiş. Kerkük'ü anlatmak değil, yaşamak gerekir. Çünkü kelimelerin kifayetsiz kaldığı noktadayız. Ve… Son günümüzü Erbil'e ayırıyoruz… Bölgenin Paris'i. Yaklaşık 10 yıl önce ilk kez gittiğim Erbil'le şimdikinin arasında dağlar kadar fark var. Hızlı bir şekilde modern bir kent doğmuş Erbil'de… Türkiye hayranlığı zirve yapmış. Türkiye'nin herhangi bir kenti olduğunuz hissine kapılabilirsiniz. Çünkü iğneden ipliğe Türkiye'nin izini taşıyor. Güvenlik üst seviyede… Hemen her geçiş noktasında aranıyorsunuz. Bugünlerde petrol fiyatlarındaki düşüş ve Bağdat merkezi yönetimle olan kötü ilişki Erbil yönetimini sıkıntıya düşürmüş. Memur maaşları yaklaşık 6 aydır ödenmiyor. Bir başka sıkıntı ise Türkiye ile aşılmaya çalışılan veya biraz daha kontrol altına alınan vize… Erbil sefa, Kerkük cefa çekiyor… Türkmenlerin dilinden düşürmedikleri Osmanlı ruhu bölgeye ne zaman hâkim olur bilinmez ama bilinen bir gerçek var ki o da Türkiye gerçeği… Bir başlık daha açmak gerekirse Türkiye sevdalısı Erbil Türkmen Milletvekili Aydın Maruf Selim'den de söz etmeli… Ankara'da eğitim almış. Türkçesi, Arapçası ve Kürtçesi ile bölgede Türkiye'nin gönüllü elçisi… Yüreğine sağlık… Veda vakti geldiğinde kucaklaşmanın içine duyguyu hapsettik… ...

Devamını Oku
  • 2016-04-25
  • Köşe Yazıları

Renklerin ışıkla dansı...

Hafta sonuna dair yazılacak o kadar çok şey var ki… Güneye inmek, benim için memleket kokusunu teneffüs etmek anlamına geliyor. Antalya hayatıma dair önemli kararların alındığı, çocuklarımın ilk arkadaşlık temellerini attıkları yer… Bir taşla iki kuş vurmak misali… Gazetemizin Abone Genel Müdürlüğü'nün organize ettiği Bölge Temsilciler Çalıştayı'nda önemli bir sinerji ve projeler için yeni tohumlar ekildi. Aynı günün akşam saatlerinde bir başka önemli organizasyona tanıklık ettik. Dünyanın en önemli organizasyonlarından biri olarak kabul edilen 'Dünya Botanik Expo'su 'Expo 2016 Antalya' adıyla 'Çiçek ve Çocuk' temasıyla Antalya'da çıkış aldı. Küresel ölçekte çok önemli olan ve birçok ülkenin ev sahipliği yapabilmek için birbiriyle yarıştığı bu organizasyonun ülkemize kazandırılmış olmasının ne denli kıymetli olduğunun altını bir kez daha çizmek istiyorum. Antalya'nın çehresini büyük ölçüde değiştiren bu organizasyon sayesinde yapılan yatırımları saymakla bitiremeyiz. 'Çiçek ve Çocuk' temasıyla düzenlenen Türkiye'nin ilk Expo'su 'Expo 2016 Antalya', Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun katıldığı törenle açıldı. Açılış töreni, sergi alanındaki 6 bin 300 kişilik Türkiye'nin en büyük kongre merkezinde gerçekleştirildi. Expo Kulesi Antalya'ya özgü 'kum şakayığı çiçeği' ve Kaleiçi semtindeki tarihi Üçkapı eserinden esinlenerek tasarlandı. Expo'nun sembolü olan 120 metre uzunluğundaki Expo Kulesi 9 ay gibi kısa bir sürede tamamlandı. Kulede dünyada 4. kez uygulanan özel bir teknik hayata geçirildi. EXPO alanına ilişkin o kadar detay var ki… Bence bunları yazmak değil, dinlemek hiç değil, gidip yaşamak gerekir. Öyleyse ilk fırsatta Antalya için temin edeceğiniz ilk uçak bileti ile Expo'nun yolunu tutun. Bu fırsat bir daha gelmez. Renklerin ışıkla dansına, bitki ve çiçeklerin tüm renklerle dansına tanıklık edin. Expo'yu kaçırmayın… Benden hatırlatması. Emeği geçenleri kutlamak ve tebrik etmek hafif kalır. Avuç içlerimiz patlarcasına alkışlayalım. Ben öyle yaptım. Hayata dair, ülkeme dair iyi değil, 'çok iyi' şeyler oluyor… ...

Devamını Oku
  • 2016-04-18
  • Köşe Yazıları

Başkentin markaları...

Başkentten doğan bir fuarcılık firmasının hikâyesine değinmek istiyorum… Ne baharın güzellikleri ne de kentin diğer sorunları… Ya da güzellikleri… Tüm yaşanmışlıkları bir kenara bırakıp bir hakkı teslim etmek istiyorum. Bu bağlamda HHB Fuarcılık, Ankara'dan çıkarak uluslar arası ölçekte başarılı işlere imza atıyor. HHB Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı Şule Dadak Dayangaç ve genç ekibi sektörde adından söz ettiren çok önemli işlere imza atıyorlar. 'Akıllı çocuk' büyüyüp serpildi. 'Akıllı şebekeler ve şehirler' kavramı olarak hayatımızdaki yerini aldı. Bilgi dağarcığımıza yerleşmişliği daha çok taze… 2013'te henüz kimse akıllı şebeke kavramını bilmezken, HHB Expo'nun yerel ölçekte başlattığı kongre ve fuar, şu anda sektörün en büyük, tek uluslararası kongre ve fuarı oldu. Yabancı ülke ve bakanların katılımı, yurt dışı heyetler ile 'ICSG İstanbul' dünya markası haline geldi. Bu başarı kurumsal anlamda HHB Fuarcılık'a ait olsa dahi ülkemizin sektördeki en büyük moral gücü haline geldi. ICSG İstanbul ile kongre, fuar, kongre endüstriyel ve bilimsel kongreler bir arada yapılacak. Veya Türkiye'de ilk defa sektörün bilimsel kongre ve endüstriyel kongreleri bir arada olacak. HHB Expo ekibi, tüm gücü ve özverisiyle bu konuda da titiz çalışmasını yapmakta. ICSG İstanbul'a yabancı yatırım potansiyeli yüksek olan uluslararası dev firmalar katılıyor. 20-21 Nisan tarihinde İstanbul Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenecek olan ICSG İstanbul 2016'da, toplamda dört kongre salonunda, yaklaşık 200 yerli ve yabancı firma stant açacak, yurtiçi ve yurt dışından on binlerce ziyaretçi katılacak. Ve… Bu başarılı çalışmaya destek veren Sabah Gazetesi bu fuar ve kongre çalışmasına üçüncü kez medya sponsoru oldu. Dördüncüsü düzenlenen fuar kapsamında 'Akıllı Şebekeler ve Şehirler' ekimiz üçüncü kez tüm Türkiye genelinde Sabah Gazetesi okurlarıyla bugün buluştu… Başkent Ankara'dan doğup büyüyen bu fuar, ülke tanıtımı ve sektöre olumlu katkı sağladı. Başkentin fuarcılık sektöründe parlayan yıldızı olmakla kalmayan HHB Fuarcılık ekibini kutluyorum. Ankara'nın markası olmak ayrı bir övünç kaynağı… ...

Devamını Oku
  • 2016-04-11
  • Köşe Yazıları

Bahar ve umutlar...

Soğuk kış mevsiminin ardından koşuşturmayla yorgun düşse de bedenler, umut dolu hayaller bahar ile el ele verip yaza can suyu olacak. Yaşam ve yaşanmışlıklar doğa ile birlikte kendi rutininde akıp gidecek. Geçen her gün yaşamdan kopan bir parça olacak. Bahar ile birlikte hem doğa canlanacak…  Ve… Yeşilin tüm renklerine bürünecek. Kış mevsiminden yaza geçişin habercisi olan bahar insanlara da can ve canlılık katacak. Bahar ile birlikte umutlarda tazelenecek. Kim bilir var olanlar hayat bulacak… Şair Cahit Sıtkı Tarancı ne güzel de özetlemiş baharın gelişini dizelerde; Damlardaki kar, saçaklardaki buz,  Kanı kaynayan suya dar geliyor. Haberin var mı? Oluklardan  Akan su sesinde bahar geliyor. Duy güneyden estiğini rüzgarın; Göreceksin neler olacak yarın. Yuvada çırpınan yavru kuşların Uçmak hevesinde bahar geliyor. Bahar aşktır, umuttur, beklemektir, rengârenk çiçektir, gökkuşağıdır, sevinçtir, renktir, coşkudur, yeniden doğuştur, uyanıştır, yaşanılası en güzel mevsimdir. Anılar her dem tazedir baharda… İçinde umut, yüreğinde heyecan vardır… Baharda her şeyin daha güzel olacağını düşünerek umutlarımızı da güncelleriz. Bazen sadece ummaktır yaşam. Olmayacağını bile bile… Hayata tutunmak misali umutsuz olmamaktır beklemek…  Her bahar mevsiminde umutlarda ümit de yeniden filizlenir. Yaşanılası her anı özel olan, güzel olan hayattır… Sana ait olandır. Umut da sana, ümit de sana… Var oldukça yaşama tutunuruz…  Her sildiğin yeni bir başlangıcın habercisidir aslında. Hayata yeni bir anlam katmalı baharla birlikte. Hangi yaş diliminde olursanız olun, bahar hep yürektedir… Özetle bahar aşk ve umut kokar… Bu bahar ile birlikte yurdumun üzerinde sevda bulutları, gönüllerde aşk olsun… Ülkemin dağlarında doğa ile birlikte kardeşlik türküleri yeşersin. Gözyaşı ve barut kokularının olmadığı güzel günler olsun… ...

Devamını Oku
  • 2016-04-04
  • Köşe Yazıları

İkiyüzlü meslek örgütleri

Her fırsatta 'basın özgürlüğü'nden dem vuran bizim meslek örgütlerimizden günlerdir ses seda yok. Özgürlük anlayışını kendilerine göre yorumlayan meslektaşlarımızın sınıfta kaldığı günleri yaşıyoruz. Yaygara koparanların, Silivri'yi kutsayanların gerçek yüzü, casusluk davasından yargılanan Can Dündar ve Erdem Gül'ün davasında bir kez daha ortaya çıktı. Davayı izleyen muhabir Dilek Yaman, Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Murat Sabuncu tarafından darp edilince kimse kalemini oynatmadı. Neden biliyor musunuz Dilek Yaman Sabah Gazetesi muhabiri olduğu için. Ama bizim meslek örgütlerimiz şunu unuttu; Dilek Yaman, yaman bir gazeteci… Sadece gazeteci kimliği bile ona sahip çıkmayı gerektiriyordu. Şimdi soruyorum bizim hak ve hukukumuzu savunduklarını iddia eden Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'ne, Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu'na, Türkiye Gazeteciler Federasyonu'na, merkezi Ankara'da bulunan Gazeteciler Cemiyeti'ne ve görevi spor gazeteciliğinin haklarını korumak olan Türkiye Spor Yazarları Derneği'ne… Oğuz Tongsir Efendi Can Dündar için açıklama yapıyordun yaaa… Dilek Yaman'ı niye atladın? Sözde çağdaş olan Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Basın Konseyi… Değerli gazeteci büyüklerim… Can Dündar ve Erdem Gül bu ülkede basın özgürlüğünden söz edecek son kişilerdir. Neden mi? Yargı ne diyor? 'Casusluk suçlaması' ile yargılanıyorlar. Ülkesini satmak ve gammazlamak… Gazetecilik yaptıkları için yargılandıklarını iddia edeceklere sözüm yok. Bir kadın gazeteci tartaklanıyor ve hiçbirinizden ses yok… Olayın yaşandığı adliyede Can Dündar, 'Bir dakika beyler ne yapıyorsunuz. Ayıp…' tepkisini koyamıyor. Biz daha neyi tartışıyoruz. Hangi meslek örgütünden bahsediyoruz…  Ve o güne dair üç örgütümüze teşekkür… Medya Derneği; Bu saldırı, kendilerine soru sorulmasına bile tahammül edemeyen Dündar ve şürekasının, gazetecilikten ve basın özgürlüğünden ne anladıklarını ortaya koyması bakımından ibret verici…  Uluslararası Medya Enformasyon Derneği; Arkadaşımızı hedef alanlar hakkında suç duyurusunda bulunacağımızı kamuoyuna deklare ediyoruz… Anadolu Yayıncılar Derneği; Bu saldırı gayri milli tutumu basın özgürlüğü diye savunanların gerçek yüzlerini ortaya çıkarmıştır…  Sadece görevini yaptığı için böyle bir çirkin saldırıya maruz kalan sevgili meslektaşım Dilek Yaman'a geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Bir başka teşekkürüm de maalesef bizim haklarımızı savunduklarını iddia eden onlarca örgütümüze! Neyi savunuyorlarsa? ...

Devamını Oku
  • 2016-03-28
  • Köşe Yazıları

Vatan, millet, bayrak...

Duygu ve düşünce dünyamın karma karışık olduğu günlerde değilim. Çok net ve kararlı- yım... Vatan, bayrak, millet söz konusu ise karma karışıklığa yer yok ne duygularımda ne de düşüncelerimde... Sadece entelektüel hayatıma değil, ruhuma da zenginlik katsın istiyorum. Anlamaktan çok anlaşılmayı yeğliyorum. Anlamak benim, anla- şılmak karşı tarafın entelektüel derinliği... Ben senin derinliğinde kaybolmak değil, yeni bir hayat bulmak istiyorum. Hayat bazen tesadüflerin ötesinde fırsatların zenginliği ile sınar insanı... Her fırsat bir zenginlikten öte yeni bir dünya kurar. Geleceğe direnmek yenidünyada var olmamaktır. İçinde yeni olan her türlü değişimi algılamak entelektüel zenginliğimiz ile derinliğimizin yüzeye yansımasıdır. Algı ve algı yönetimi ise etki altında kafa karışıklığıdır... Algı operasyonlarını satın almak yerine geri beslemeli... Sana ayırdığım vakit düşünme ve sevme refleksimi geliştiriyor. Sevmiyorsan sorun çözümsüzdür. Sevgi varsa çözüm vardır. Sevgi uğruna ölmektense uğruna ölünecek sevgiyi bulmalı... Tıpkı vatan gibi... İşte bu coğrafya nice ölümsüzlerin uğruna ölümü göze aldığı vatan toprağı... Korkunun kendine yer bulamadığı duygu limanı. Terör evrensel bir insanlık suçudur. Dili, dini, ırkı yoktur. Hiç bir amaç için meşrulaştırılamaz... Meşrulaştırma çalışmaları teröre destektir. Terör ve terörist ile mücadele top yekun olmalıdır. Ülkemizi, birliğimizi, kardeşliğimizi, huzurumuzu ve hayallerimizi hedef alan bu terör saldırıları 'Büyük Türkiye' hedefini sekteye uğratamayacaktır. Ülkemizde de yaşanan terör ve saldırılar istihbarat aparatlarının da dahil olduğu ortak bir aklın ürünü... Mücadelemiz çetin ve çok büyük. Emniyet güçlerimizin mücadelesine vatan ekseninde destek verelim. O zaman duruşumuz daha anlam kazanacaktır. Terörün ekmeğine ballı kaymak olacak söylemlerden uzak durmalı... Sömürgeleşmiş zihniyetleri gördük- çe işimizin zorluğu bir o denli artıyor. Her fırsatta ülkeyi karalamaktan geri durmayan bu zavallı zihin fukaralarını tarihe gömme vakti... Allah şahit olsun ki... Yılmadık-Yılmayacağız, Yıkılmadık-Yıkılmayacağız, Eğilmedik-Eğilmeyeceğiz, Korkmadık-Korkmuyoruz... Terör er veya geç bitecek. Siyasi kararlılık ve askeri mücadele bunun açık ifadesi. Bize düşen dik durmak. Mücadeleyi zafiyete uğratmamak. Vatanı, vatansızlarla bir olup satmamak. İhanet şebekelerine haddini bildirmek. Velhasıl bu işin diğer ayakları- nı da kurutmak... Teröristin siyasi uzantısı olmanın ötesine geçen siyasi şımarıklığı da bir son vermeli. Bir tarafta askeri bir tarafta siyasi mücadele birlikte yürütülmeli. Aksi takdirde duygunun sinir uçlarına etkisi yoğunlaşıyor. Duygu ve düşünce dünyamız da uçurum oluşmasın... ...

Devamını Oku
  • 2016-03-21
  • Köşe Yazıları

Nasıl bir duygu?

Ne yağan yağmur, ne barut kokusu ne de baharın gelişi… Hüznü de mutluluğu da paylaşabilmektir temel esas. İnsan olabilmenin nişanesi birlikte yürüyebilmektir… Birlikteliğimize dair yazı kaleme almak için tuşlara dokunmaya başlamıştım; Teyze oğlu Gökhan Saral, "Türk olmak" adlı bir yazıyı paylaşmamı istedi; Aslında Çok Şeydir, Türk Olmak! Kosova'da ve Bosna'da, Batı Trakya'da ve Makedonya'da bilmem kaç asır geçmişte kalan meselelerin hesabını vermektir. Türk olmak Kıbrıs'ta, Hocalı'da, Anadolu'da ve Balkanlar'da soykırıma uğrayıp, karşılığında yapmadığın soykırımla suçlanmaktır. Türk olmak faşist olmaktır, vatanına, milletine, tarihine sahip çıktığında. Türk olmak demokrat ve çağdaş olmaktır, vatanına, milletine, tarihine sövüldüğünde… Avrupa'da hor görülmek Türk olmaktır, Ataları asırlar önce Viyana'yı kuşattığı için ve hoş görülmemektir. Sadece kuşatıp; Napolyon gibi bütün Viyana'yı yakmadığı için. Türk olmak zordur, çetindir ve eziyetlidir. Üç kıtadan dönüp, bir küçük yarımada da misafir muamelesi görmektir. Sayısız imparatorluk kurmak Türk olmaktır… Arabaya koşulan ilk atın vatanında, ilk yazılı antlaşmanın imzalandığı yurtta, yazının bulunduğu, paranın icat edildiği her metrekaresinden bereket fışkıran bu yurtta, kalkınmak için yabancı sermayeye muhtaç bırakılmaktır. Türk olmak; Truva'dan bu yana, Sümer'den bu yana serpilerek gelse de, tarihten eski bu topraklarda, bütün zamandan damıtılarak gelen yüksek değerlerine rağmen, bir haftalık hafıza ile yaşamaktır. Doğu Roma'yı da Batı Roma'yı da yıkıp, yeni Roma olan Avrupa Birliği'ne girmeye çalışmaktır. Türk olmak. Türk olmak, Mostar'da köprüdür, Kerkük'te kaledir, İstanbul'da Kızkulesi'dir, Anadolu'da buğdaydır, Çukurova'da pamuktur, Ege'de tütün, Karadeniz'de fındık, Trakya'da ayçiçeğidir. Türk olmak Çanakkale'de ölmektir. Ölmeden önce düşmanına su vermektir. Türk olmak en zayıf gününde bile dünyaya meydan okumak, en dertli gününde bile her ufunetin bir şafakta biteceğini bilerek tevekkül göstermektir. Zor iştir Türk olmak. Türk olmak Anadolu'da her düşen yağmur damlasına hamdetmek, her çıkan başak için şükretmektir. Her çıkan isyan için sabretmektir. Türk olmak, medeniyetler mezarlığı Anadolu'da dik durabilmektir... İşte bu coğrafya nice isyana mezarlık oldu… Gün birlik ve beraber yürüme günü. Gün kenetlenip var olma günü. Birlikte gülüp birlikte ağlamak günü… ...

Devamını Oku
  • 2016-03-15
  • Köşe Yazıları

Acı ve gözyaşı...

Yazdan kalma güneşli bir pazar gününü haftanın ilk işgününe devretmeye hazırlanıyorduk. YGS sınavından çıkan gençlerin, hafta sonunu eşi ve çocuğu ile Kızılay'da geçirmek isteyenlerin kalabalığı teröristlerin hedefi oldu. Başkentin derin sessizliğini hain patlama bozdu. Gazeteden ayrılalı yaklaşık 15 dakika olmuştu ki korkunç patlamanın şiddeti ile irkildim. 'Eyvah' demeye kalmadan telefonun diğer ucunda kısa bir süre önce 'yarın görüşürüz' diye vedalaştığım muhabir arkadaşım Tülay Canbolat'ın sesi ile ikinci kez irkildim. 'N'oldu' demeye kalmadı… Kızılay'da patlama olduğunu söyleyen Tülay'ın, 'Ben de Kızılay'dayım abi' sözleri üzerine donup kaldım. Merasim Sokak'taki patlamaya da otobüs içinde yakalanan Tülay Canbolat, Kızılay patlamasına da tanıklık etti. Olay yerindeki korkunç manzarayı anlatırken sesi kısıldı. Kendini toparladığında olayın boyutu biraz daha netleşmeye başladı. Saatler sonra korkunç saldırının bilançosu ağırlaştı.  Başkentli dün kara bir güne uyandı… Tüm alçaklığa, ihanete, kalleşliğe ve terör seviciliğine, avucunu ovuşturanlara inat hayata tutunmaya devam ediyoruz. Terör evrensel bir insanlık suçudur… Dili, dini, ırkı yoktur. Hiçbir amaç için meşrulaştırılamaz… Bu ülkenin birer ferdi olarak, terörün istediğini almasına izin vermeyeceğiz… Şerefsizlere, alçaklara karşı yenilmeyeceğiz… Birlik ve beraberliğimize kast edenlere karşı korkmadığımızı bir kez daha haykırmak istiyorum. Ülkemizi, birliğimizi, huzurumuzu, kardeşliğimizi ve hayallerimizi hedef alan bu terör saldırısını lanetliyorum. Hayallerini, geleceğini, hayatını kaybedenlere rahmet, ailelerine, sevdiklerine ve ulusumuza başsağlığı diliyorum. Üzgünüm, öfkeliyim… Hiç havamda değilim. Biliyorum aydınlık yarınlar ülkemin üzerine bir güneş gibi doğacak. O günler geldiğinde bu günler hançerlendiğim yaraları unutmayacağım. Unutturmayacağım… ...

Devamını Oku
  • 2016-03-14
  • Köşe Yazıları

ITB Berlin ve Ankara...

ITB Berlin Turizm Fuarı dünyanın en büyük organizasyonlarından biri. Her yıl sezona ilişkin planlamaların son şeklini aldığı, trendlerin belirlendiği ve sezonun nasıl geçeceğine ilişkin kanaatlerin oluştuğu bir fuar… Bu yıl da dünyanın dört bir yanından gelen turizmcilerin akınına uğradı dersek abartmamış oluruz. Belirsizliklerle boğuşan Türkiye turizm sektörü de tüm gücüyle bu fuara yüklendi. Türk turizmine darbe vurmak isteyen malum çevre ve güçler burada da boş durmadılar. Berlin bölücü terör örgütü eliyle Türkiye'yi karalama kampanyasına da ev sahipliği yaptı. Berlin polisinin görmezden geldiği bölücülerin çalışması turizmciler tarafından büyük tepkiyle karşılandı. Berlin sokaklarında hemen her sektörde bir Türk'e rastlamanız mümkün. Özellikle taksicilik yapanların yüzde 80'inin Türk olduğu bilgisi pek de şaşırtmıyor. Fuar zamanı dışında kent turu yaptığımız bölümlerde karşılaştığımız birçok Türk'ün, bu yıl tatil için Türkiye'yi tercih edeceğine tanıklık ettik. Tepkiye tepkiydi bu çıkışları… 'Ülkemizi karalamaya çalışıyorlar' çıkışını güçlü bir şekilde duyumsadık. Hal böyle olunca yeni turizm sezonunda umutsuz olmamalı. Umutsuzluk tedbir almayacağımız anlamına da gelmemeli. Türk turizmi krizlere alışık bir sektör… Refleksi güçlü. Körfez krizi, kuş gribi, domuz gribi gibi ne badirelerden geçtik. Bu yılki Rus krizini de atlatacak güçte ve kudretteyiz. Gelelim Ankara'ya… Bir yalnızlık klasiği… Hep dillendiriyoruz. Dilimiz döndüğünce de dillendiriyorum. Ankara turizm pastasından hak ettiğini almıyor. Alamıyor. Efendim, direkt uçuşlar… Yan yattı, çamura battı misali. Siz sebeplere yapışmazsanız geleceği hazırlayamazsınız. Ankara tarihi, kültürü ve birçok unsuru ile turizm destinasyonunda cazibe merkezi haline getirilebilir. Yeter ki buna inanmış olalım. Topu ortada çevirmek yerine topu birlikte oyuna sürelim. Uzun yıllardır tüm turizm fuarlarını takip ederim. Ülke turizmi Ege, Akdeniz ve İstanbul'a bel bağlar olmuş… Ankara Anadolu'ya açılan bir kapı gibi… Ne var ki Ankara kendi zenginliklerinden bihaber davranıyor. Berlin turizm fuarında Ankara Ticaret Odası'nın standının dışında bir çalışma yapılmamış olması hayal kırıklığı… Elimizde Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin büyük umutlarla yapımını sürdürdüğü Ankapark var… Tanıtıma dönük turizm fuarları bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Başkent'in tanıtımı için Berlin Uluslararası Turizm Borsası (ITB) Fuarı'nda stant açan Ankara Ticaret Odası, ziyaretçilere Ankara'nın sağlık, kongre, fuar ve kültür turizmi potansiyelini yansıttı. Evet, ama yeterli değil!   ...

Devamını Oku
  • 2016-03-07
  • Köşe Yazıları

Muhalif olmak ve ihanet...

Türkiye terör örgütleriyle topyekûn bir mücadele içinde. PKK, PYD, DAEŞ, DHKP-C ve Paralel Yapı ile yürütülen mücadele kapsamında yayın organlarına da 'Buraya kadar' denilmiş olması kimilerini derinden rahatsız etmiş durumda… Mücadelenin haklılığına dem vurup el koymayı haksız bulanları anlamak güç… Mantık sınırlarını zorlayıp milletin aklı ile alay ettiklerini sanıyorlar. Pardon da hangi özgürlükten bahsediyorsunuz? Buna özgürlük çerçevesinde bakmak saflığın daniskası…  Örgüt liderinin 'Evlerine ateş salsın, yuvalarını başlarına yıksın' duası unutuldu sanmayın… 'Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkân vermesin' sözlerine ise anlam yüklemek zaman aldı…  Terör örgütleri ve teröristlerin yaptıklarını masum gösterme çabalarına daha fazla tolerans gösterilmemeliydi. Öylede oldu… Şimdi çıkıp yaşananları basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirmek hatadır. Yanlıştır… İhanete ortak olmaktır.  Ateşler salınıp uykusuz gecelerin ardından kâbustan uyanmak böyle bir şey olsa gerek… Hiçbir ülkede terör örgütü kabul ettiğiniz yapının yayınlarına bu kadar tahammül gösterilmez. Gösterilmeyeceği gibi yaptırımlar çok sert olur. Bu kadar ZAMAN'a yayılmaz. Velhasıl bir ülke düşününki 7/24 tüm değerleri saldırı altında olsun. Terör örgütleriyle kol kola yürüyen, teröristi aklama mücadelesi veren sözde yayın organlarına dokunuldu… Peki, en sert tepkilerin nerden geldiğine baktınız mı? Malum çevreler ve ülkeler yine baş aktör… Memleketim basın manzaraları hiçbir dönem olmadığı kadar savruk…  Sözde medya ihanet odaklarıyla işbirliği içinde… Müdahaleler geldikçe basın özgürlüğü karnemizin daha da kötü duruma düştüğünü iddia edecek kadar zıvanadan çıkılmış. Hangi basın özgürlüğünden söz ediyorsunuz? Endişeler derinleşiyormuş. Neyin endişesi ve derinleşmesiyse… Muhalif olmakla ihanet iç içe girmiş durumda.   ...

Devamını Oku
  • 2016-02-29
  • Köşe Yazıları

Ankara her mevsim güzel...

Kıştan çıkış hızlı oldu... Hava sıcaklıkları mevsim normalinin üzerinde seyredince özlenmişlikler gündeme geldi. Baharın müjdecisi havaların ısınması ile keyifli bir hafta sonunu da beraberinde getirdi. Ankaralı, hafta sonu başkentin mesire yerlerine akın etti. Uzun süredir icabet edemediğim bir davete katılma şansı buldum. Ankara Büyükşehir Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Ahmet Recep Tekcan'ın yol arkadaşlığı ile Kızılcahamam'ın yolunu tuttuk. Ankara Oto Sanatkarları Esnaf Odası'nın 3'üncüsünü düzenlediği 'Birlik Beraberlik ve Eğitim Semineri'nde esnafın sorunlarını ve eğitim çalışmasını izleme fırsatı bulduk. Sabah Gazetesi olarak Ankaralı esnafın sorunları ve yaşanmışlıkları ile yakından ilgilendiğimiz için bir de teşekkür plaketi ile ödüllendirildik. Oda Başkanı Mustafa Arslanoğlu, genç ve vizyoner çizgisi ile odaya ve esnafa çok şey katmış. Esnafın tüm sorunları ile ilgilenmenin ötesinde 4 bin 500 odaya kayıtlı esnafı düzenli bir şekilde gruplar halinde eğitime alıyor. Aynı zamanda moral ve motivasyon buluşmalarına dönüşen bu buluşmalar esnaf arasında olumlu karşılanmış. Swiss International Kızılcahamam Yönetim Kurulu Başkanı Ali Yeşil'in sıcak ve yakın ilgisi gönlümüzdeki Kızılcahamam'ı ayrı bir yere oturttu. Küçük ama şirin bir ilçemiz Kızılcahamam... Kaplıcalarıyla bilinmesinin ötesinde barındırdıkları var. Ali Yeşil Kızılcahamamlı başarılı bir işadamı... Kızılcahamam ve Ankara'ya özgü yaşanmışlıkların tozlu raflarında kalanları bir müzede toplamış. Özel bir müze... Gidip görülmeye değer... İhmal etmeyin. Bir akşam konaklayıp orman içinde sabah kahvaltısı ve geçmişe yolculuk yapabileceğiniz müzesi ile doğal terapi alabileceğiniz bize ait bir yer Kızılcahamam... Ankara'nın hemen yanı başında doğal zenginlikleriyle nefes alınabilecek destinasyonlardan biri olan Kızılcahamam'da yeni dönem belediyeciliği ile Muhittin Güney isminden başarı ile söz ettiriyor. Deneyin yeni hafta için size de iyi gelecek... ...

Devamını Oku
  • 2016-02-22
  • Köşe Yazıları

Törpülenen Duygular...

Duygu, insan ruhunun önemli bir ögesini oluşturur. Aktif duygular, insan faaliyetlerini olumlu yönde etkiler, insanların çalışma gücünü körükler ve enerjisini artırır. Pasif duygular, insanın faaliyetini olumsuz yönde etkiler. İnsanların duygu dünyaları birbirinden çok farklıdır. Kısa süreli heyecanların yanında, insanın tüm davranışına ve düşüncesini belirli coşku ve renk katan uzun süreli ruhsal durumlar olduğu gibi, uzun zaman etkisi altında bulundurabilen tutkular da vardır. Duygular, düşüncelerle bağlantılıdır. Sınıfların ideolojisi, toplumsal psikolojiyle sıkı bir etkileşim içinde bulunur. Düşünme ile duymanın oluşturduğu bütünlük, sosyal bilincin biçimlenmesi ve sağlamlaşması açısından önem taşır. Pasif duyguların yoğunlaştığı günün akşam saatleri bir toplantı için yola koyulmuştum ki… O korkunç patlamanın yanı başında irkildim. Sessizliği bozan ses ve ortalığı kaplayan sis bulutu akşamı geceye devirmişti… Aracın içinde donup kalmıştım. Etraftaki korku dolu bakışlara tanıklık ederek fotoğrafın bütününü algılamaya çalıştım. Su borusu, doğal gaz derken bombalı bir saldırı olduğu gerçeği ile karşı karşıya kaldım. Türkiye'yi hem yasa boğan hem de büyük bir infiale neden olan Ankara'daki terör saldırısına tanıklık etmenin şaşkınlığı içindeyim. Karanlık çökmüştü başkente… Yürekler paramparça… Hüzün çökmüştü memleketimin üzerine… Üzgünüm; canlarımız gitti… Öfkeliyim; hainliğe, alçaklığa, kahpeliğe… Şaşkınım; yasımızı bile birlikte tutamıyoruz… Tek yürek olup, kenetlenmeliyiz… Vakur duruş sergilemeliyiz… Ama bu vakur duruş yaşananları unutturmamalı… Teröre ve teröristi kınayamayanların ülkesi olmanın hüznüne sahibim… Sabır ve metanet temennisinin ötesinde mücadele topyekûn olmalı. Bu kadar haini barındırmak zorunda mıyız diye de düşünmüyor değilim… Düşündükçe de duygularıma hâkim olamıyorum. Duygularım sinir uçlarımı törpülüyor… ...

Devamını Oku
  • 2016-02-15
  • Köşe Yazıları

Soy-lu bir davranış...

'Katil' Mecliste'… Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu'nun Cumhuriyetin savcılarına çağrısıdır. Çok açık ve net bir ihbardır… Uzun süredir dillendirilemeyen… Bilinip yutkunulan bir gerçekliktir. Terör örgütü PKK'yı savunan HDP milletvekilleri Garo Paylan ve Nursel Aydoğan'a 'Siz KCK ve PKK ile berabersiniz. 6-7 Ekim talimatını Demirtaş verdi, katil orada' çıkışı acı gerçeği bir kez daha ortaya koydu. Hiçbir ülkede siyaset silah ve terörden beslenemez. Müsaade edilmez. Bu kadara hoşgörü bu kadar sabır yoktur. Uzun süredir ülkeyi kan gölüne çeviren terör ve teröristle mücadeleyi sahada sürdürüyoruz. Asker ve polisin başarılı operasyonları karşısında siyaset dilinin şımarıklığı toplumun sinir uçlarını geriyor. Bakan Soylu'nun, 'Siz KCK ve PKK ile berabersiniz' çıkışı terörle mücadelede siyasetin şımarık yüzleriyle de mücadeleyi gündeme getirdi. Sırtını dağa dayayanların dayanacak yeri kalmadı. Medet umdukları PKK'nın tükürüğü de işe yaramadı. Siyaset yapma yerine silah, kan ve ölüm üzerinde oturuyor olmak rahatlarını da bozmuyor… Bu şımarıklığa biran önce son verilmeli… Sahada asker ve polis gereğini nasıl yapıyorsa, bu ülkenin meclisinde istedikleri gibi salvo atmalarına müsaade edilmemeli. Siyaset dili acil kendini güncellemeli… Bu bağlamda 'Kandili başınıza yıkarız' ifadeleri doğru bir çıkıştır. Ağzına sağlık… Terörle ve teröristle mücadele topyekûn olmalı… Süleyman Soylu'yu tebrik ediyorum. 'Soy-lu' bir davranıştı. Pısırık siyaset değil yürekli siyaset istiyoruz. Adamlar her yerde her platformda bu ülkenin değerlerine saldıra dursun biz susalım… Öyle mi? Yok öyle yağma… Benim sesim olsun diye oy verdiklerim de en az onlar kadar yürekli olmalı… Sessizliğimiz sesiniz olamaz. Bizim sessizliğimiz edebimizdendir. Sizin ki edepsizliğinizden… Hal böyle olunca kimse kusura bakmasın… Şimdi kurşuna göğsünü geren yiğitlerimiz kadar alçaklığa, ihanete ve şerefsizliğe biz de kurşun kadar sert olmalıyız. Vatan hainliğinin yasalarımızdaki karşılığı neyse yapılmalı. Soylu'nun çıkışı örnek olsun… TBMM şiddet, terör ve nefret dilinden arındırılmalı… ...

Devamını Oku
  • 2016-02-08
  • Köşe Yazıları

Kara kalem Ankara

Geldi, geliyor… Meteorolojik tahminler. Derken yılın ikinci güzelliği hafta sonu Ankara'yı beyaza bürüdü. Hafta sonu kar ve kartpostallık görüntüler kentin güzelliklerini kara kalem çalıştı. Her mevsim kendi içinde bir başka güzel… Sefası da cefası da içinde saklı…  Malum, yağdı yağacak derken. Kış mevsiminin sadece dondurucu soğuktan ibaret olmadığını gösteren ve adeta içimizi ısıtan nefis manzaralarıyla göz kamaştırdı. Dört mevsimden biridir kış. Hava sıcaklıklarının eksilere doğru düştüğü bir mevsim… Bu mevsim güneş ışınları dünyaya yatay olarak ulaşır. Özellikle karla kaplı yollar, ağaçlar ve dağlar göze ve gönüle hitap eden güzel manzaralar oluşturur. Akşam saatlerinde kararan hava ile beraber sokak lambalarının aydınlattığı karlı caddeler görsel harikalar oluşturur. Dünyanın en güzel şehirlerini kış manzaraları etkileyici olur. Bembeyaz sokaklar, sessizce yağan kar o kenti adeta film stüdyosuna çevirir. Tıpkı hafta sonu Ankara gibi… Kar yağışı şehir merkezlerine ayrı bir güzellik katar. Günlük yaşamı zorlaştırsa da kartpostallık görüntüler fotoğraf severler içinde fırsata dönüşür. Anı geleceğe taşımak isteyen fotoğraf sanatçıları için bulunmaz bir platodur kentler…  Tüm renkler yerini siyah beyaza terk eder. Hani kara kalem çalışmaları vardır ya… Tıpkı o misali Ankara' da kara kalem çalışılmış gibiydi. Sosyal medya Ankara'dan karlı fotoğraf paylaşımlarıyla ayrı bir rekora imza attı. Bugün okullu olacak olan minikler kim bilir yılın son kardan adamlarını yaptılar. Söz kardan adamdan açılmışken birkaç cümle kuralım…  Bizim zamanların kardan adamları harbisindendi… Şimdilerde kardan adamları çok geliştirdik. Kardan gelin damattan, kardan balık figürlerine varıncaya kadar ve hatta kitap okuyanına kadar evrim değiştirdi… Bizim kardan adama bir miktar kömür birde havuç yeterliydi. Sağlık ve mutluluk dolu güzel bir hafta sonu olsun… ...

Devamını Oku
  • 2016-02-01
  • Köşe Yazıları

Manşet ve "şe-ref-siz"-lik...

Biz gazeteciler haberimizi kaleme almadan önce kılı kırk yarar ve en ince ayrıntılarını araştırırız. Kişilik haklarına hakaret ve küfür dilinden uzak dururuz. Güven en önemli unsurdur bizim için… Bilgi çok değerlidir. Ama bilgiden daha kıymetli olan ise haber kaynağıdır. Onun içindir ki haber kaynaklarımız hep saklıdır. İnsan odaklı haberlerimize özen gösteririz… Her canlı kıymetlidir. Yaradandan ötürü… Hal böyle olunca yazdıklarımızı 'şerefsiz'likle itham edecek kadar şerefsiz olanlaradır sözüm… Kaçmadık… Doğduğum, doyduğum topraklardayım. Ay yıldızlı bayrağın altındayım. Ne İngiltere'de ne de bilmem nerdeyim… Ne de ülkemi şerefsizce başka ülkelere gammazladım. İtham ettiğiniz 'şeref'siz kelimesinin anlamına gelince… Onursuzca… Hain… Olan ben değilim… Hani kamyon şoförlerinin çokça kullandığı küfürlerden biri ya… Bazen hitap şekli olarak kullanılmıyor da değil. Şeref ekmeğinin peşinde koşmaktır. Şerefsizlik ise hainliktir… Adiliktir… Vatanı satmaktır. Alçaklıktır. Şerefi kapı eşiğine bırakıp ülkeyi terk etmektir. Sıvışmaktır… Bu ülkenin tüm nimetlerinden yararlanıp sonra ülkeyi kan gölüne çevirmektir. Bir canım var bu ülke topraklarında saklı… Geceler yalancı olsun. Gündüzler sana kalsın. Bana ölüm kavuşmak olsun… Hasret seni kasıp kavursun. Suç senin değil, suç benim olsun. Ben ki bu ülkenin bekası için kurşuna göğsümü siper edeyim. Sen ki soluğu düşmanımın koynunda al… Şeref bana, şerefsizlik sana… Bu ülke insanını sırtından vuran sen… Bir gün ağlayacaksın… Bugünler gelip geçecek. Dönmek istediğinde aklına hep ben geldiğimde, artık vakit çok geç olacak. İyi şeyler yapıldığında da kullanılır… Vay şerefsiiiiz nasılda sıvıştı… Bak iyi yaptıklarınıza bir örnek... Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Ülkeyi satmak misaliii… Başarılı bir şerefsizlik… Sen hep 'şeref'siz kalacaksın… ...

Devamını Oku
  • 2016-01-25
  • Köşe Yazıları

Sırıtan bir muhalefet...

Bugün dünyada en büyük problemlerin başında ne geliyor sorusuna takıldım. İnsanların birbirini anlamak için değil, anlamamak için büyük mücadele verdiği kanısındayım. Söz konusu durum dünyaya en büyük zararı verir olsa bile duruşumuzdan ve tavrımızdan taviz vermiyoruz. Değişmiyoruz… Değişime direniyoruz. Direndikçe de kırılıyoruz. Gerginlik gittikçe artıyor… Kin ve öfke kusan söylemler toplumun sinir uçlarını zorluyor. Değerlerimize sahip çıkmadığımız gibi bu değerlere saldırmayı siyaset ya da başarı sayıyoruz. Başarısızlıkları başarılı gösterme çabası toplumun algı göstermediği bir tutum.  Neyin derdindesiniz? Neyin kafasını yaşıyorsunuz? Bilmiyorum. Adı muhalefet olmak, adı karşı duruş ise yanlışsınız… Yanlısınız… Bir dönem mesai birlikteliğimiz olan şimdilerde vekillik görevini üstlenen dost isim Hüseyin Kocabıyık'ın söylemlerine katılmamak mümkün değil. Kocabıyık, 'Terbiyeden yoksun örgütlü serseriler' diyor ya… Az bile söylemiş… Serserilik çok kibarcası… Soytarılık eklemeli... Pis pis sırıtık bir yüz ifadesi. Çirkin siyaset üslubundan medet ummak sizi bir yere taşımayacak. Üslubunuzun üslub değil… Tutumunuz tutum değil. Devletin ve milletin sembollerine lağım ağzı ile saldırmak sizi milletten koparıyor… Cumhurbaşkanı vatandır… Cumhurbaşkanı bayraktır... Bu milletin sembolüdür… Sen sevsen de sevmesen de kabul etsen etmesen de milletin gönlünde derin bir yere sahiptir. Bu çirkin tutumunuza takıntınız devam ettikçe uykularınız kaçacak… Söz ettiğiniz Manisa'ya açılan hastaneye ihtiyaç duyacaksınız. Çünkü akıl sağlığınızın olmadığı kanısındayım. Duam odur ki Allahım siz ve sizin gibilere akıl fikir sağlığı versin… Ölüm var ölüm…  Neyin derdindesin? Veren de O, alan da O…  Yalnız geldin yalnız gideceksin… Ölüm ve hesap gününe inanıyorsan…  Bu çirkin iftiraların hesabı olmayacağını mı düşüyorsun? İyi ve kötü ameller seninle gidecek…  Ve… iyi amel sahipleri ölümden korkmaz…  Çünkü ölüm onlar için kavuşmadır… ...

Devamını Oku
  • 2016-01-18
  • Köşe Yazıları

Sonuç net ve açık...

Haber toplantılarımızın olmazsa olmazı, arkasında duramayacağımız haberden gol yemektir. Çok şükür bugüne kadar ne oftsayta düştük ne de gol yedik. Doğru bildiklerimizin hep arkasında durduk. Geride bıraktığımız hafta Türkiye Spor Yazarları Derneği'nde (TSYD) yaşanan logo krizinin ardından Ankara şubesindeki makam aracı skandalı gündeme bomba gibi düştü. Spor yazarı Erman Toroğlu'nun gündeme getirdiği Ankara şubesine TSYD Genel Başkanı Oğuz Tongsir'in eşinin aracının allanıp pullanıp satılmasını 'İşte TSYD'nin skandal cipi' başlığı ile manşetimize taşıdık. Genç ve başarılı muhabirimiz Aykut Gören'in imzasını taşıyan bu haber üzerine TSYD genel merkezi şube başkanları ve yönetim kurulu ile olağanüstü toplanarak gelişmeleri değerlendirdi. Çıkan sonuç net ve açıktı… Haberimiz kaynağından teyit edildi. Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin 53 yıllık logosunun üzerinden Türk bayrağının çıkartılması gündemi sarsmakla kalmadı, üyeler arasında da şok etkisi yaptı. Apar topar logo yeniden tasarlandı denilip kamuoyu ile paylaşıldı. TSYD yönetiminin keyfi uygulama ve aceleciliği bir başka hatayı beraberinde getirdi. Bu sefer de Türk bayrağı solda olması gerekirken boş bulunan sağ tarafa konulmuştu. 'Ben yaptım oldu' anlayışının tükenişi bunlar. Yönetimine dahi danışma, istişare etme zahmetinde bulunmayan zihniyet koca bir çınarı gereksiz bir tartışmanın içine sürüklemişti. 'TSYD'de neler oldu, neler yaşandı'nın ötesinde Sabah Ankara'nın başarılı haberciliğinin hakkını teslim etmek gerekir. Haberimizde yazılan her satır her kelime doğrudur. Özenle seçilmiştir. Etik olmayan, ahlaki değerlerden yoksun bu davranış TSYD'ye imaj kaybettirmiştir. Haberimiz kaynağından teyit edilmekle kalmadığı gibi sorumsuzluğa kılıf dahi bulunamamıştır. Kısacası TSYD'de son dönem yaşananların sadece logo değişimindeki skandalla sınırlı olmadığı ortaya çıktı. Dileğimiz tüm bu yaşanmışlıkların, en yüksek merci olan genel kurul ile temizlenmesidir. Bu bağlamda İstanbul şubenin kongre çağrılarına cevap verilmeli. Birlik ve beraberlikten dem vurup ayrımcılığı körükleyen bu yönetim derhal üzerine düşen görevi yerine getirmelidir. Ankara Şube yönetimine de bir çift sözüm olacak… Bu kadar teslimiyetçi bir yönetim anlayışını onaylamayınız. O aracı derhal genel başkana iade edin. Dik durun, tarih sizi yazsın… Sağlık ve mutluluk dolu güzel bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2016-01-11
  • Köşe Yazıları

Kış ortasında yazı yaşamak...

Birkaç gündür güneş kendini hatırlatıyor. Mevsim kış… Soğuk hissedilir derecede. Güneş ise bir var bir yok. Gün içinde bulutların ardından süzülüp varlığını unutturmuyor. Hal böyle olunca üşümek ve ısınmak arasında duygu gel gitleri yaşıyoruz. Bir başka güneş ise Ankara Ticaret Odası Congresium Salonu'nda doğdu. 10'ncu Ankara Kitap Fuarı önceki gün başladı. Hafta sonu yoğun ilginin yaşandığı Kitap Fuarı'nda her yaştan insan profilini görmek mümkündü.  Kitap candır… Hayata tutunmaktır. Kitapta can bulanların adresi ATO Congresium Salonu oldu. Fuar, 17 Ocak tarihine kadar hayata tutunmak isteyenleri bekliyor olacak. 2016 yılının ilk Kitap Fuarı Eylül Fuarcılık organizasyonu ile 8-17 Ocak tarihleri arasında ATO Congresium'da kapılarını araladı. 10 gün boyunca ünlü yazar, şair ve gazetecilerin yaklaşık 450 etkinliğiyle renklenecek fuarda 2015 yılında sonsuzluğa uğurlanan edebiyatçılarımızın anılacağı özel köşe de yer almış. Geçen yıl 200 bin ziyaretçinin ilgi gösterdiği Ankara Kitap Fuarı'nın bu yıl onur konuğu Azerbaycan ve Türk dünyasının ünlü yazarı Anar Rızayev…  İstanbul ve Ankara başta olmak üzere tüm Türkiye'den 250 yayınevinin katıldığı fuarda "Kitap Eki" çıkaran gazeteler için ödül töreni de düzenlenecek.  Ankara Bisiklet ve Doğa Sporları Derneği üyelerinden bir grup, bisikletleri ile Güven Park'tan Yola çıkarak ATO Congresium'da ''Çevremi Seviyorum, Bisikletime Biniyorum, Kitabımı Okuyorum'' sloganıyla bisiklete binerek aynı anda kitap okudular. Ayrıca birbirinden ünlü yüzlerce yazar fuarda okurlarıyla buluşuyor. Fuara uğramayanlar için zaman daralıyor. Mutlaka bir fırsat bulun ve fuarın kapısını çalın. Sahaflar Sokağı fuarın en çok ilgi gören köşelerinden biri olmuş. Ve bana dair… İlk kitabım olan Haberin Seyir Defteri'nden sonra ikinci kitabım da Trend Yayın Evi'nden çıktı. Önceki gün Trend Yayın Evi standında yazar arkadaşım Eda Omac ile birlikte gün boyu imza gününde Ankaralılarla buluşma fırsatı buldum.  B'aşka Vakit Kalmadı isimli ikinci kitabımda 'İyiliğin, güzelliğin, sevginin, saygının, hoş görünün, paylaşımın, kıymet bilmenin, yanımızda olanın değerini bilip kendimize ayıracak vaktin geldiğini bilmeliyiz…' e dair derinlikler yer alıyor. Sağlık ve mutluluk dolu güzel bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2016-01-04
  • Köşe Yazıları

Umutların hayat bulduğu yıl olsun...

Dün'Hoş geldin 2015' çok hızlı tükendi, '2016'ya hoş geldin' ise tükenmeye başladı. 'Nasıl geçti koca bir yıl' dediğimizde hatırladıklarımız malumun habercisi başlıklar… Yeni yıla yeni umutlar ve beklentilerle girdik. Yılın ilk günlerinde mevsimin en soğuk günlerine tanıklık ediyoruz. Ülke beyaza büründü... Başkent Ankara'da da kar yağışı beklentisi bugüne kaldı. Dünyada barış, ülkede huzur, kentimizde mutluluk ve sevgi olsun istedik. Geride bıraktığımız yıla gözyaşı, hüzün, barut kokusu ve silahların gölgesi damgasını vurdu. Sevgi dedikçe sevgisizlik, mutluluk istedikçe mutsuzluk, barış talepleri karşısında birçok coğrafya savaş alanına döndü. Umutsuzluğumuz ise hiç olmadı. Terör son yılların en azgın dönemini yaşadı 2015 yılında. Devletin terör ve teröristle mücadele kararlılığı geçmiş yıla not düşüldü. Kesintisiz devam eden mücadelede bölge insanına teröristlerce yaşatılanlar da unutulmadı. Her yeni yıl bir başka güzel… 2016, yeni yıl unutamayacağımız güzelliklerin yılı olsun. 2015'de acılarımız, sevinçlerimizle geride kaldı. 2016 daha fazla umut, daha fazla sevinç, daha fazla mutluluk getirsin. Yaşamda güzel yıllar, mutlu yarınlar, gerçek dostluklar olsun. Yeni yıl sağlık, mutluluk, neşe, başarı, sevgi ve huzur getirsin. Hayatı avuçlarınızın içinde tutabilmek, sevgiyi kaçırmamak, keşke dememek için düşleri ikiyle çarpın bu yıl... Ve onları gerçekleştirecek zamanı mutlaka ayırın kendinize...  2016 unutamayacağımız güzel anılar yaşatsın. Dünyayı değiştirmeye gücümüz yetmez ama kendimizi değiştirelim. Kendimize ve dostlarımıza inancımız artsın. Düş olmadan büyük şeyler yapılamaz. Güzel yıllar, mutlu yarınlar, güzel dostluklar olsun. Nerede yaşam varsa, orada ümit vardır.  Mutluluk yağmurları altında şemsiyesiz kalmadığımız yıl olsun. Dün rüya, yarın ise hayaldir... Rüyayı mutlu, hayali umutlu kılan olalım. Yeni yılda umutlar gerçek, gerçek mutluluklar sonsuz olsun. Acısıyla tatlısıyla, iyisiyle kötüsüyle bir yıl daha tüm yaşanmışlıkları ile tarihe not düşüldü. Bulutsuz gökyüzü senin olsun demiştim ya; ümitler solmasın, tükenmesin diye. Yeni yılda hiç ümitsiz kalmaman ve hayallere kavuşman en büyük dileğimiz olsun… Tüm dargınlıklar bitsin ve yerini barış alsın. Sevgi bestesinin tınıları yüreğinde hissedilsin, hüzünleri dostluk silsin, ümitler hiç bitmesin. Ülkem ve dünya için umutlu, bereketli, 2015'de yaşanan tüm olumsuzlukların tersinin yaşanacağı bir yıl olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-12-28
  • Köşe Yazıları

Saygısızca bir tutum

Bizim kültürümüzde konuğu en iyi şekilde ağırlamak temel esastır. Evin en iyi odasına alınır, elde avuçta ne varsa ikram edilir. Memnuniyeti için güler yüz başta olmak üzere seferberlik ilan edilir. Bir kahvenin '40 yıl hatırı' anlayışı çerçevesinde konuk kim olursa olsun temel kurallardan asla taviz verilmez. O'nu incitecek en küçük hareket ve sözden sakınılır. Çaylar içilir sohbetin koyulaşmasına zemin hazırlanır. Bizde kaçak çay içilmez. İçilmedi de… Varsa yoksa Karadeniz'in çayı yıllara meydan okumuştur. Oldum olası içinde 'kaçak' barındıran cümlelere karşı çıkmışımdır. Yasal olanı varken 'kaçak' neden? Artık kaçak çayı baş başa verir birlikte içersiniz. Türkiye partisi olmak ve tüm ülkeyi kucaklayacağız mavralarıyla yola çıkanları kaçak çay çarptı. Hendek siyasetine tutunmaya çalışan bu malum siyasi yapı terör örgütünün uzantısı olmanın ötesine geçti. Yaşadığı ülkeyi başka ülke başkentlerinde şikâyet etme turundan döndükten sonra cesaret sarmalına kapıldı. Sözde bağımsızlıktan ve ülke kurmaktan dem vurmaya başladı. Ağzındaki baklayı 'Belki Kürtlerin bağımsız devleti de olacak federal devleti de, kantonları da özerk bölgeleri de…' Hani Türkiye partisi olacaktınız? Sana inanlara ihanet ettin. Onları kandırdın. Şimdi onlar sana hain demeye dilleri varmıyor. Ama söylemekten çekinmeye gerek var mı? Sen ve senin gibi düşünenlere bu ülkede 'hain' diyorlar. Bu siyasi yapı meşruiyetini çoktan kaybetmiş bir terör aparatıdır. Demokrasilerde her türlü siyasi fikre ve düşünceye yer vardır. Ancak silah asla kabul edilemez. Hainlerin yaptığı terör ve teröristi desteklemektir. Haklarını savunduklarını iddia ettikleri Kürt kardeşlerimizin yaşadığı coğrafyayı cehenneme çevirenlerle iş tuttunuz. Sözde siyaset yaptığını zanneden bu siyasi parti üyelerine yasa ne diyorsa yapılmalıdır. Siz Kürt kardeşlerimizin hakkını filan savunmuyorsunuz. Emzikli bebeği ve dedesini katledecek kadar gözünüz dönmüş. Böyle savruk ve cesaretli çıkışlardan sonra genelde sorulur…'Ne içtiniz?' diye… Cevabı yazının içinde 'kaçak çay…' Bu seviyesiz çıkışlar son bulmalı. Buldurulmalı… Siyasi olgunluktan uzak hayal kurmak, üzeri açık uyumaya benzer. Devletin bağımsızlığına uzanan eller teker teker kırılıyor… Asker ve polisimiz kardeşliğimize doğrultulan namluları kahramanca susturuyor. Bu soytarılara dök bir kaçak çay demli olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-12-21
  • Köşe Yazıları

Terör ve teröriste suskunlar

Okullar yakılıyor. Sağlık merkezleri saldırıya uğruyor. İtfaiye, ambulans kargo aracı hedef gözetilmiyor. Bölge insanı doğup büyüdüğü yerleşim yerlerini terk ediyor. Terör can alıyor... Terörist dur durak bilmiyor. Bölge insanı üzerinden siyaset yapanlar yine sessiz yine suskun. Teröre ve teröriste en ufak bir eleştiri getiremedikleri gibi devleti, polisi ve askeri suçlama yarışındalar. Sanki bu ülkenin vekili değiller. Bu ülkede siyaset yapmıyorlar! Çıkıp da 'heeeey ne yapıyorsunuz?' diyemiyorlar. Ee, sırtına dağa dayarsan olacağı bu. Teröristtin tükürüğünden güç devşirirsen tükürüğü yutkunmak zorunda kalırsın... 'O keleşi size doğrultmasını da biliriz' tehdidin devlet altında kalmazdı. Doğrultulan her keleş karşılığını mutlaka bulacaktı. Buluyor... Şehirleri savaş alanına çeviren teröriste tek bir kelime söyleyemeyenler devletten teröre karşı şefkat beklemesin. Devlette bu şefkati teröriste gösterme gafleti içinde bulunamaz. Şimdilerde karar ve kararlılık karşısında köşeye sıkışan teröre ve teröriste nefes aldırma çabası boşa kürek çekmektir. Bölgeyi cehenneme çevirenler ve ateşe körükle gidenlerin hesap verme günü yakındır. Polis ve askerimizin koordineli mücadelesi terörün belini kırmakla kalmayıp bitme noktasına getirecektir. Halk desteğini devletten yana vermeye başladıkça terör baronları çılgına dönmeye başladı. Taban kayıyor endişesi paniğe dönüştü. 'Acımayın, aldanmayın. Akıllı hareket edin ve ayrım yapmayın. Evleri, okulları, hastaneleri yerle bir edin. Ambulansları hareket ettirmeyin, hedef alın vurun.' Bu sözler telsiz konuşmalarına yansıdı... Terör örgütünü savaşçı, teröristti cici çocuk gören zihniyetten ne beklenir ki... Bu milletin gözünün içine baka baka toplumsal hafızamızla dalga geçtiklerini düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Oldum olası şikâyeti ve şikâyet edeni, dedikodu yapanı sevmedim. Sevimsiz gelir bana... Bugünlerde bir başka moda oldu Türkiye'ni başka ülkelere şikayet etmek... Yazık, hem de çok yazık... Tarihimiz yakılıyor. Camilerimiz işgal ediliyor. Kim adına yakıp yıkıyorsunuz? Devletin bombaladığı saçmalığını çıkıp grup toplantısında söyleyeceksin. Böyle bir yalan olur mu? Hendekçi zihniyet yok olmaya mahkum... Rahmetli Erbakan Hoca'nın o meşhur sözü aklıma geliyor... 'Hadi oradaaan hadi...'  Bunlara hadi oradan bile hafif kalıyor. ...

Devamını Oku
  • 2015-12-14
  • Köşe Yazıları

Hayata dair hayatın içinden...

Düne dair hayatı gözden geçirmek istiyorum. Ne bu kentin sorunlarına ne ülkemin güzelliklerine ne de coğrafyamızın hemen yanı başında yaşanlara değinmek istemiyorum.  Daha bir hayatın içinden olsun istiyorum bu yazı…  Yaşanmışlıklar ve yaşanacaklar… Hayata tutunmuşluğun içindeki mücadele ve o mücadeleye kaynak olan pencereyi aralamak istiyorum. Hep gözyaşı, barut kokusu ve sert söylemler yerine hayatın içindeki küçük tebessümlere özlemi irdelemek istiyorum. Küçük bir tebessümün yeni bir dünya kurduğu mutlu yarınlar olsun istiyorum. Umutsuzluk değil umutların yeşerdiği huzur dolu bir dünya kurulsun istiyorum.  'Nedir hayat?' diye sordunuz mu hiç kendinize? Ya da daha önemlisi 'Hayat nedir?' sorusuna gerekli yanıtı verebildiniz mi? Tarifini yapabildiniz mi mutluluğun? Çok göreceli bir kavram olsa da bir tarifi var hepimiz için… Yaptığınız tarife göre mutlu oldunuz mu? Çevrenizdekileri mutlu edebildiniz mi? Kısa bir geçmişe yolculuk bu sorunun yanıtını verecektir mutlaka… Belki de birçoğumuz gibi şimdiye kadar, yanlış tarif almış olduğunuz ya da bazı eksikler bıraktığınız için başarısız olmuşsunuzdur. Hayata nasıl bakarsanız, öyle görürsünüz.  Öncelikle hayatın anlamına sevgi katacaksınız. Her şeye sevgi… İnsana, doğaya, canlıya, cansıza, ama her şeye… Sonra, en az sevgi kadar saygı da ekleyip azımsanmayacak ölçü de umutla birlikte harmanlayacaksınız hayatı. Bu aşamada unutmadan, hayat tarifinin olmazsa olmazı 'aşk'ı ölçüsüz, 'barış'ı karşılıksız, 'insanlığı' yargısız, 'huzuru' beklentisiz ve kardeşliği de ekleyip harmanlamaya devam edeceksiniz. Daha neler mi gerekli? İşte bu sorunun yanıtı, sizin hayata hangi pencereden baktığınıza bağlı…  Sevgiye, aşka, hayata, dostluğa, kardeşliğe sarıldığımız mutlu bir hafta olsun... ...

Devamını Oku
  • 2015-12-07
  • Köşe Yazıları

Ortak akıl dedikleri...

Kulakları çınlasın… Bir önceki Ankara Valisi Alaaddin Yüksel, ortak akıl diye diye görev süresini tamamladı. Göremedi hayalini kurduğu günleri... Görecek gibi de görünmüyor. 'Kentin değerleri' diyoruz, markalarından söz ediyoruz. Ne hikmet ise bir türlü kentin dinamiklerini bir araya getiremiyoruz.  Markalaşmaktan söz edip markalarımızı unutuyoruz. Markalaşmaya karşı değilim.  Aksine markaların başkenti olmamız gerektiğini hep söylüyorum. Ankara siyasi başkentliliğin yanında tüm sektörlerin başkenti olma potansiyeline sahip.  Bilişimden eğitime, sağlıktan turizme, ekonomiden iş dünyasına, spordan bilime… Tek eksiğimiz ortak akıl, birliktelik… Senkronize olabilmek… Bir de mevcut değerlere ve markalara sahip çıkmak…   *** Şehirlere kent kimliği kazandıran meydanlar kadar o kente en büyük değer katan spor kulüpleridir. Bu bağlamda 105 yıllık Ankaragücü çınarından söz etmek istiyorum. Süper Lig'de üst sıralara oynayan bir Ankaragücü'nün kente katacağı dinamizmi hayal edin. Avrupa liglerinde var olan bir Ankaragücü'nü düşünün… Anadolu kentlerinde ortak değerdir şehrin takımı. Başkentin ortak değeri de Ankaragücü'dür. Sokakta karşılı olan, tribünde taraftar kitlelerine sahip tek takımımızdır. Hal böyle olunca Ankaragücü'ne sahip çıkmanın ötesinde başka hesaplar olmamalı. *** Ankaragücü Kulübü Başkanı Mehmet Yiğiner son dönem yaşadıklarını anlattı. Yalnız kaldıklarından söz etti. Her kulüpte olduğu gibi parasızlıktan yakındı. Ve ekledi… Verilen sözler hep unutuluyor. El avuç açmak yerine kulübü profesyonel gelir kalemlerine kavuşturmalı. Ankara bu ülkenin zengin şehirlerinden biridir. Hem ekonomik hem insan gücü ve entelektüel birikim anlamında… Değerlerine ve markalarına sahip çıkacak güçtedir. Yeter ki ortak akıl dediğimiz birlikteliği sağlayabilelim. Geçmiş yaşanmışlıkları geleceği aydınlatsın diye hatırlayalım. Kavga ve tartışmaların kaynağı olmasın. Ne yaparsak yapalım, aşk ile yapalım… *** Ankara marka şehir ve markaların başkenti olacaksa buna Melih Gökçek öncülük etmelidir. Büyükşehir'in içinde olmadığı programların bir ayağı hep eksiktir. Kulaklarımızın çınladığı sürecin ötesine geçelim… ...

Devamını Oku
  • 2015-11-30
  • Köşe Yazıları

Neden susuyoruz?

Birlik ve beraberliğimize kast ediliyor. Bu çok net ve açık… Ötesi yok. Bize ve hepimize düşen sağduyulu olmak… Ateşe körükle gitmemek. Olan biteni anlamaya çalışmalı ve aceleci davranmamalı. Olaylar karşısında toplumu geren tavır ve davranıştan sakınmalı. Her yaşanmışlıktan ders çıkarmak yerine suçluyu peşinen ilan etmek doğru değildir. Suçlu ilan etmek kolaycılıktır. Huzur, güven ve istikrarı bozmak için yapılan, çok geniş planlı ve sinsi bir provokasyonla karşı karşıyayız. Dahası hem içeriden hem dışarıdan saldırı altında olduğumuz tarihe not düşülmek yerine algılanmalıdır. Bakmakla görmek arasındaki farkı dahi ayırt edemediğimiz günlerden geçiyoruz. Görüntüler bu kadar açık ve netken, her şey bu kadar ortadayken 'PKK Tahir Elçi'yi öldürdü' bile diyemeyen bir medya ve siyasi güruh ile karşı karşıyayız. Bunların düşmanlığı devlettir… Millettir… Birlik ve beraberliğimizdir. Türkiye düşmanlığının medet umduğu argümanları net görmeli ve tavırları iyi okumalıyız.  Diyarbakır Devlet Hastanesi önünde Tahir Elçi'nin eşi Türkan Elçi 'Katil PKK' diye bağırdığında susturulması manidardır. Olay yeri inceleme ekibi ve cumhuriyet savcısına karşı saldırının tarifi de mümkün değildir. Teröre destek veren, terörle kol kola, omuz omuza bu ülkenin değerlerine kast edenlere bu alçak saldırı karşısında susmamız ve susturulmak istenmemiz de bir o kadar alçaklıktır. Doğruları telaffuz etmemek her terör saldırısı karşısında devleti katil ilan etmek de bir o kadar alçaklıktır… Hem öldüreceksin hem de tören düzenleyeceksin. Mantığa ters değil mi? Bunları timsah gözyaşı olmaktan çıkartabilirsiniz… Tahir Elçi ne demişti; 'Silahları susturalım, hendekleri kapatalım.' Peki, Tahir Elçi'yi seviyor ve ölümüne üzülüyorsanız vasiyetini yerine getirin. Hayatı pahasına hendekler derhal kapatılmalı, silahlar susmalı diyen Tahir Elçi'nin bu sözleri havada kalmasın. Şiddet ve eylemler sonlandırılsın.  Silahlar gömülsün… ...

Devamını Oku
  • 2015-11-23
  • Köşe Yazıları

Ankara´da ışıklar sönmüyor...

Ankara'da geceler uzun, ışıklar hep açık… En hareketli başkentlerin başında geliyor Ankara şu günlerde. Eski Türkiye'nin söylemiydi 'ışıklar hiç sönmüyor'… Genelkurmay'a atıfla kullanılırdı. Askerin teyakkuzda olduğunun ifadesiydi. Bugünlerde hareketli günler yaşayan başkentte ışıklar yine sönmüyor. Türkiye teyakkuzda… Bayırbucak'ta katliam korkusu Türkiye'yi tüm unsurlarıyla harekete geçirdi. Suriye'de Esad rejimi, 'DAEŞ'le mücadele' bahanesiyle Rusya'nın desteğini arkasına alması ile başlayan saldırılar, 25 bin Türkmen'i katliam korkusu ile karşı karşıya getirdi. Bayırbucak Türkmenleri konusunda açık veya örtülü yapılması gerekenlerin yapıldığını dip not olarak düşmek istiyorum. Aksini düşünmek bile 'yaratıcı' bir müdahale yöntemi olarak algılanamaz. Bu konuda racon kesmezsek tarih bizi not etmekle kalmaz. Yargılar ve hükümlü kılar… Soydaşlarımızın yaşadıklarına bizim seyirci kalmamızı bekleyenler yanılıyor. MİT TIR'larına yapılan ihanetin bedelinin bugün nelere yol açtığını düşündüğümüzde 'çılgın'a dönmemek mümkün mü? TIR ihanetine sebep olanların üzerine Bayırbucak'ta akan kanımız bulaşmıştır. Bayırbucak'taki katliamı görmezden gelenler o günleri çarşaf çarşaf deşifre etme yarışına girmiştiler. İhanet operasyonunu manşetlerinden düşürmeyenler neden sessiz biliyor musunuz? 'Kan tutulması' yaşıyorlar… Devletine ihanette bahis görmeyenlerin bugün ağlıyor olmasını beklemek nafile… Ankara diplomatik atakta… Gelişmeler çok yakından takip ediliyor. Ağır bombardıman karşısında direnmeyi sürdüren Bayırbucak Türk'ü yalnız değil. Dualarımız sizinle…  Söz Bayırbucak'tan açılmışken geride bıraktığımız hafta TBMM'deki yemin töreninde yaşanan çirkinliğe değinmek istiyorum. Bundan 24 yıl önce aynı senaryoyu izlemiştik. Hani bir söz vardır ya, 'halen bıraktığımız yerde mi otluyorsunuz' diye… Öyle bir hikâye bu. Sakin ve sukunet içinde bir şeyler yazayım istedim. Öyle anlatmalıydım ki gazeteci dostum yüreği güzel vatan aşığı Hüseyin Kocabıyık'tan daha iyi olmalıydı. O şimdilerde İzmir AK Parti milletvekili… Sosyal medyada yazdıklarını görünce 'haddini aşma Osman' dedim. İşte o tarihe not düşülmüş sosyal medya paylaşımları; Bazı çevreleri en iyi niyetle uyarıyorum: siyasi kavgalarınızı veya etnik siyasi kavgalarınızı yaparken bunu Türklük veya Türkler üzerinden yapmayın. Kürtçülük yapacaksanız canınız cehenneme, istediğiniz kadar yapın. Ama bunu benim milliyetimin üzerinden yapmayın. Bu ülkede tek millet yaşar. Adı Türk milletidir ve bu ad tek bir etnik kümeyi fade etmez. Bu topraklarda yaşayan farklılıklar bizim dışımızdaki dünyada adıdır. Bu coğrafyanın üst kimliğidir. Kendisini 'Türkiyeli' olarak tanımlayan bu kelimenin manasının 'Türklerin vatanında yaşayan' anlamına geldiğini biliyorlar mı? O nedenle kimse kendisini komik duruma düşürmesin. Türkler ve Türklük üzerinden kendi bölücü fikirlerini ifadeye kalkmasın. Bu topraklar bin yıldır Türklerin vatanı. Bu saatten sonra herhangi birine 'Türk' kavramını tartıştıracağımızı mı zannediyorlar? Yeni anayasamızda da Türklük kavramı en kapsayıcı tanıma kavuşacak ve doğal yerini alacaktır. Herkes bilsin ki Türk kavramını tartışmaya açarak veya tartışarak bu ülkeyi hiç kimse yönetemez! Kendi ontolojisini tartışmaya açan bir topluluğa da millet denmez! O nedenle tüm partiler, buna benim partim de dahil, Türk kavramını herhangi bir gerekçeyle siyasi tartışmaların konusu yapmamalıdır. Leyla Zana gibi siyaset esnafına da asla prim verilmemelidir. Bu hanımefendi önce PKK terörünü kınasın. Bunu yaptığını gören var mı? Sonuç olarak: bu ülkenin bir kimlik problemi yoktur. Kimlik problemi olanlar lütfen bunu Türklük üzerinden çözmeye...

Devamını Oku
  • 2015-11-16
  • Köşe Yazıları

Sahte gözyaşı...

Sonbaharı sevmiyorum… Benim mevsimim ilkbahar. İçinde yaşam ve mutluluk var. Dirilişin simgesidir… Varoluştur… Tıpkı Türkiye'm gibi… Her türlü ihanete rağmen ayakta durmayı becermişliğin sembolüdür. Sonsuza kadar var olmaktır. Sahte gözyaşlarına tanıklık ediyoruz… Ülkenin değerlerine ve yaşanmışlıklarına 'Fransız' kalanlara rağmen… Son yaşanan terör olaylarında gördüğüm tabloda, içimizdeki 'İrlandalı'ların kendi yaşanmışlıklarına 'Fransız' olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koydu… Kırgın değilim. Üzgünüm… Bu ülkenin ekmeğini yiyip altına dinamit koymada geri durmayanları gördükçe büyüklüğümüzü anlıyorum. Terör her yerde terördür. İkiyüzlü tavırlar bir kenara bırakılmalı. Gözyaşından beslenen zihniyetin son gözyaşları inandırıcı değil. Timsah gözyaşları bunlar… Ülkenin her türlü dengesini bozan siz değil miydiniz? 17-25 Aralık sonrası bu ülke ile bilek güreşine giren yine sizdiniz…  Devleti yok sayan zihniyetin ürünü siz değil misiniz? Yaşananları yok saymak mümkün değil. Hiçbir şey olmamış gibi davranılmasını beklemek beyhude... Terör ve teröristle mücadelede kararlılık tüm terör unsurlarını ve zihniyeti kapsamıştır. Ülkenin birlik ve beraberliğine kast edeceksin sonra gözyaşı dökeceksin. Yok, öyle yağma… Herkes yaptığının hesabını vermeli. Dağdan güç alanlarla 7 Haziran ve 1 Kasım'da omuz omuza kader birliği yapacaksın. Sonra salya sümük ağlayacaksın… Tükürüğü ile bu milleti boğacağı hayalini kuranlarla doğan görünümlü şahin olacaksın… Sonra mı? Yayınların Türksat'tan askıya alınınca kirlettiğin unsurlardan yardım talep edeceksin. Kirletmeyecektin. Kirletenlerle kol kola olmayacaktın efendiiii… Devletin refleksi karşısında gecikmişlikten söz etmeyin.  Devletin şefkati vardır… Kararların uygulanması zaman alabilir. Almıştır da. Ama geri adım atılmayacaktır. Önümüzdeki süreci iyi okumalı… Yanlış beklenti içinde olunmamalı… Yanlış algıya neden olabilir. Bu gözyaşları bana yabancı değil… ...

Devamını Oku
  • 2015-11-09
  • Köşe Yazıları

CHP yapımı yerli film!

Bu bir gerilim filmi… Yayında ve yapımda emeği geçenlere teşekkür ederiz. Aşk, ihtiras, eş, iş, iftira, iddialar havada uçuşuyor. Yaklaşık bir aydır Ankara gündeminin birinci maddesi olmayı başardı. Kulaktan kulağa yayılan Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen'in kayınpederi tarafından vurulduğu iddiaları ayyuka çıkınca telefonlar susmaz oldu. Söz konusu iddia gündeme gelmeden öncesine değinmek istiyorum. Bir telefon ihbarı ile başladı her şey. Ardından yine CHP içinden haberler gelmeye başladı. Özel bir hastane de vurulma ardından tedavi görüp görmediğini araştırdık. O tarihlerde nerede olabileceğinden, yine aynı tarihlerde ki CHP'nin Ankara içindeki etkinliklerinde ki tüm fotoğraflar tarandı. İğneyle kuyu kazmak misali iddianın ayaklarını sağlamlaştırmaya çalıştık. Biz bu detayları araştırırken konu kulaktan kulağa fısıldamanın ötesine geçti. Dedikodunun ötesine geçemediğimiz 'Skandal vurulma' iddialarının 'bel altı vuruş' olacağı gerekçesi ile haberleştirmedik. Ama kulağımızın üzerine de yatmadık. Gündemimizden düşmeyen ancak bir tarafın iddiasının üstüne çıkartamadığımız konunun 1 Kasım seçimlerinin hemen ardından bir haber sitesinde gündeme getirilmesi gündeme bomba gibi düştü… Sitenin haberleştirdiği bu iddiaya ilişkin sözde belge olarak verilen dokümanların bize de ulaştığını belirtmek istiyorum. Belgelerin güvenilirliği konusunda şüphelerimiz temkinli olmamızı gerektirdi. Alper Taşdelen'e en muhalif gazeteciliği biz yapıyoruz. Hizmetlerini eleştiriyoruz. Yaptıklarını ve yapamadıklarını sayfalarımıza taşıyoruz. Yeri geldiğinde en sert soruları yine biz soruyoruz. Bu gerçeğimiz… Sormaya da devam edeceğiz. Ancak söz konusu belden aşağı olunca Alper Taşdelen'in bir eş ve baba olduğu gerçeğini görmezlikten gelemeyiz. Aile gibi kutsala uzanacak iftiraların siyasete alet edilemeyecek kadar ahlaki olduğunu değerlendiriyoruz. Çankaya Belediyesi'nin yatırım, sanat, spor tüm haberlerine yer verdiğimiz gibi eleştirdiklerimizde oluyor. Her iki tarafın da iddialarını haberleştirerek manşetimize taşıdık. Alper Taşdelen tam teşekküllü bir devlet hastanesinden sağlık raporu aldığını, o tarihlerde Bodrum'da tatilde olduğunu uçak biletleriyle ortaya koydu. Böyle bir konunun yaşanmadığını gazete bürolarına giderek kendi anlattı. Hal böyle olunca ortada bir iddia ve iddiaların gerçek dışı olduğunu anlatmaya çalışan bir CHP'li Belediye Başkanı var… Yine iddia sahipleri de CHP'li… Konu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na kadar ulaşmış durumda. Yaşananlara genel merkez el koymuş durumda. Bu filmin senaryosu ve oyuncuları aynı siyasi fikre sahip… CHP'de siyaset yapıyor. İddia sahibi ve Başkan Taşdelen savcılığa suç duyurusunda bulundu. Konu yargıda… Film nasıl biter zaman gösterecek. Hep birlikte iyi seyirler… ...

Devamını Oku
  • 2015-11-02
  • Köşe Yazıları

Ankaralılar sandığa koştu

Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi başkentliler de dün sandığa koştu. Güneşli bir başkent sabahında sandığa koşanlar hafif üşüme duygusunu da beraberinde yaşadı. Mevsim kışa dönmüş olsa bile demokrasi şöleni şeklinde geçen 1 Kasım seçimleri olaysız ve huzur içinde tamamlandı. Siyasi partilerin beyannamesi, liderlerin söylemleri derken sandıkta son kararı vatandaş verdi. Kim ne kadar ikna etti. Kim ne kadar ikna edildi. Hangi anket sonucu veya analistin yorumu hepsi geride kaldı. Bu rakamlar anket sonucu değil sandıktan çıkan vatandaşın kararı…  Millet vekilini seçti… Yaşlısı genci… Hepimiz sandık başındaydık. Oy kullanmaya ambulansla gidip sedye ile sandık başına gidenlerden tutun minik bebeği ile vatandaşlık görevini yerine getirene kadar… Dünkü Türkiye fotoğrafı 1 Kasım seçimlerini kayıtlara düşürdü.  Ankaralı seçmen 26. Milletvekili seçimlerinde TBMM'de kendini temsil edecek olan 32 milletvekili için kararını sandığa yansıttı. Başkentli 25 ilçede bin 430 mahallede kurulan 12 bin 234 sandıkta oy kullandı. Bir önceki 7 Haziran genel seçiminden 1 Kasım seçimlerine kadar gelinen süreçte 200 bin seçmenin artış gösterdiği gerçeğini de göz ardı etmemeli.  Ankara'da son seçmen sayısı toplam 3 milyon 749 bin 304 kişi oldu. Yaklaşık iki yüz bin seçmen artışının sandığa nasıl yansıyacağı da merak konusu idi…  Ankara'da seçim güvenliğini sağlamak için poliste izinler iptal edildi. Başkentte 12 bin polis ve 2 bin jandarma görev aldı. Birinci bölgede 18 milletvekili, ikinci bölgede 14 milletvekili dağılımı AK Parti 17, CHP 10, MHP 4 ve HDP 1 şeklinde oluştu.  (Yazıyı kaleme aldığım dakikalarda bu şekildeydi). ...

Devamını Oku
  • 2015-10-27
  • Köşe Yazıları

1 Kasım´da yeniden aynı aşkla devam

Başbakan Yardımcısı, Ankara 2. bölge 2. sıra milletvekili adayı Yıldırım Tuğrul Türkeş, AK Parti'deki ilk seçim deneyimini SABAH Ankara Yayın Yönetmeni Osman Altınışık'a anlattı   7 Haziran seçimlerinin ardından AK Parti saflarında siyaset kararı alan Başbakan Yardımcısı, AK Parti Ankara 2. bölge 2. sıra illetvekili adayı Yıldırım Tuğrul Türkeş, AK Parti teşkilatının ve seçmeninin kendisini bağırlarına bastığını söyledi. Türkeş, Ankara'da ekonomiyi ve esnafı canlandıracak girişimler noktasında atılan adımların tamamlanması için çaba harcayacağını belirtti.    Ankara sizin için ne anlam ifade ediyor? Bu kentte en çok ne yapmayı seviyorsunuz?  Ankara benim için hem yaşadığım şehir, hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti. Hepsinden önemlisi de 3 dönemdir Ankara'nın, başkentin milletvekiliyim. Bu çok büyük bir onur. Geçmişte Ankara'da bulunduğum süre, kendi memleketim olmasına rağmen azdı. Yurt dışında parlamenter olarak görevlerim bulunduğu için çok fazla şehir dışında olmam gerekti. Ancak Ankara'da bulunduğum sürelerde çoğunlukla dostlarımla bir arada olmayı, vatandaşları dinlemeyi, onlarla bir arada olmayı seviyorum.    1 Kasım'da 'tekrar seçim' kararının verilmesinde sizce en büyük neden neydi?  Seçimlerin yenilenmesinin nedenini herkes biliyor. Sandıktan çıkan irade, bir koalisyon iradesiydi. Halk, biri güçlü olmak üzere iki partinin koalisyon yapmasına karar vermişti. Beklentiler de AK Parti ile MHP arasında bir koalisyon yapılması yönündeydi. Ancak bu, MHP yönetiminin yanaşmaması, işi yokuşa sürmesi nedeniyle gerçekleşemedi. Muhalefetin tıkayan değil, önünü açan olması gerekir. Siyasi kurumların işlemesi gerekir. Aksi takdirde başka mekanizmalar devreye girer ve bu hepimizin içinde olduğu ülkeye zarar verir.    AK Parti'ye yeni geçtiniz. Parti ve seçmenden nasıl dönüşler aldınız?  AK Parti teşkilatlarıyla, seçmeniyle beni bağrına bastı. 40 yıllık AK Partiliymişim gibi davranıyorlar. Bu da bana asla yabancılık yaşatmadı. Seçim Koordinasyon Merkezimizin programı dahilinde Ankara'da her caddeye her sokağa giriyoruz. Başbakan Yardımcısı olmamız hasebiyle hem devlet işlerini hem de seçim çalışmalarını gerçekleştiriyoruz.    Vekil olarak meclise girdiğinizde başkentin hangi sorunlarının takipçisi olacaksınız?  Ankara'da ekonomiyi ve esnafı canlandıracak girişimler noktasında atılan adımların tamamlanması için çaba harcayacağım. Eskiden beridir takip edilen Ankara fuar alanımız ve Esenboğa'ya direkt uçuş meselesi var. Bunları halledersek başkentteki Siteler, OSTİM sanayi bölgeleri, Haymana, Kızılcahamam, Beypazarı, Ayaş gibi yerler canlanmış olur. Önceliğim fuar alanı ve direkt uçuş meselesini hallederek ekonomiye can katmaktır. Daha sonra da yol, alt yapı çalışmalarıyla örnek bir başkent oluşturmak.    1 Kasım'da AK Parti Ankara'dan kaç milletvekili çıkar?  Tahminde çok kabiliyetli değilim. Fakat Ankara AK Parti'nin en güçlü olduğu illerden biri. Sandıktan yine açık ara önde çıkacağımızı düşünüyorum. Konuştuğumuz, kapı kapı dolaştığımız Ankaralılar da, bir araya geldiğimiz sivil toplum temsilcileri de aynı şeyi işaret ediyor. Biz de inşallah AK Partili vekiller olarak seçmenin bu tercihini karşılıksız bırakmayacağız ve hizmet yolunda yarışmaya devam edeceğiz. Tüm milletvekili adayı arkadaşlarımızla maksimum sayıda kişiyle mecliste Ankaralıyı temsil etmek ve başkente layık işler yapmak istiyoruz.    7 Haziran seçimlerine göre sahadaki hava nasıl? Bize sahadaki tablodan bahseder misiniz?  Sahadaki atmosfer, seçim atmosferi çok iyi. Türkiye son iki yıla dört seçim sığdırdı. Bu seçimlerin yoğunluğu nedeniyle meydanlar eskisi kadar...

Devamını Oku
  • 2015-10-26
  • Köşe Yazıları

ODTÜ´de derin sessizlik...

Sessizliği sesimiz bozdu. Havada değil ODTÜ'de derin bir sessizlik hâkim. Bir yıl önce de ağaç katliamına imza atılan ODTÜ'de yine kıyım yaşandı. Ağaçların bahane edildiği Gezi olaylarına destek veren ODTÜ yönetiminin ağaç katliamını yine SABAH Ankara gündeme getirdi. Yeni bir bina yapılması için gözden çıkartılan ağaçların katliamına kayıtsız kalanların sessizliğini de kayıt altına aldık. Her fırsatta çevre duyarlılığı gösterenlerin duyarsızlığı da manidar… Mimarlar Odası sessiz… ODTÜ yönetimi sessiz… Sözde çevreci CHP de sessiz… Malazgirt 1071 Bulvarı yapılırken ortalığı ayağa kaldıranlar da sessiz… Neredesiniz? Bunun adı ikiyüzlülük, hatta yüzsüzlük değil mi? Eymir Gölü'nde kesilen ağaçların unutulduğunu mu sanıyorsunuz? Bu sessizlik samimiyet testidir. Ortalığı ayağa kaldıranların ayakta olmadığını görmektir bizi üzen. Kayıtsız, şartsız ve tepkisizlikle karşı karşıyayız… Katliama duyarsızlar ve hatta 'görmedim, duymadım, bilmiyorum'u oynuyorlar…  Çevreye duyarlı öğrencilerin tepkisinden çekinen ODTÜ yönetimi 'kes-me' işlemini gece operasyonu ile gerçekleştirmiş. Ağacı bahane edenlerin sessizliğinde bahane dahi yok. Sabah Ankara olarak ODTÜ'deki ikinci katliamı 'Çaktırmadan ağaç katliamı' ve 'Çevreci ODTÜ'nün gece katliamı' başlıkları ile iki gün üst üste manşete taşıdık. Sizin sessizliğiniz bizim çığlığımız olacak. Sanmayın ki sizin sessizliğiniz yaptıklarınızı unutturacak. Sanmayın ki bu yaşananlar tarihe not düşülmeyecek. Yakıp yıktıklarınız da yaptıklarınız da sessizliğiniz de sesimiz de gelecek kuşaklara taşınacak. Çünkü Sabah Ankara var… Biz varız. Var olmaya da devam edeceğiz. Vee… Sandık haftasındayız. 1 Kasım Pazar günü ülkenin geleceğini, geleceğimizi oylayacağız. Var olmayı, var oluşu... Tüm oy-unların bozulduğu gün olsun 1 Kasım… Fitne ateşinin söndürüldüğü gün, birliğimizi, beraberliğimizi tescillesin. İstikrar, gelecek ve yarınlar için sandıkta buluşalım… ...

Devamını Oku
  • 2015-10-19
  • Köşe Yazıları

Sevinmeyi ne çok özlemiştik...

Küçük bir tebessümün yeni bir dünya kurduğu günlerdeyiz. Kan, gözyaşı ve hüznün hâkim olduğu süreç hepimizin sinir uçlarını yıpratmış durumda. Ankara Gar Meydanı, yeni adıyla Demokrasi Meydanı'ndaki patlamanın ardından yaşananları tarif etmek mümkün değil. Zor nefes aldığımız hüznün ve acının gözyaşlarını hiçbir şeyin dindirmediği günleri geride bırakmaya çalışıyoruz. Hain ve bölücü terör örgütünün ülkemize yaşattıkları ortada… Aynı kararlılık ve güçle güvenlik güçlerimizin başarılı mücadelesi aralıksız sürüyor. Terörle ve teröristle mücadelenin kesintiye uğramadan sürdürülme bilinci çok net ortaya konmuş durumda… Hal böyle olunca toplum olarak küçük mutluluklarla sevinmeyi kıymetli addediyorum.  Daha söylenecek sözümüz var. Biz son sözü söylemeden, bitti demeden bitmiyor… Bu cümleleri en güzel A Millilerimiz tarihe not düştü. Küllerinden yeniden doğarcasına son üç karşılaşmada kendine gelmeyi başardı. Hani mucizenin tarifi yapılacak olsa yine A Millilerimizin Fransa'ya direkt gidiyor olması gösterilebilir. Kazanmakla kalmayıp rakiplerinin sonuçları üzerinden de ihtiyaç olanı yaşıyor olmak mucize ile tarif edilebilir.  Her şey istediğimiz gibi... Acının ve gözyaşlarının yerine özlediğimiz sevinç gözyaşlarını yaşadık. Yaşatanlara minnet ve şükran sunuyorum. Sesimiz kısıldı. Gözlerimiz bu kez acıdan değil mutluluktan ve sevinçten buğulandı. Teşekkürün en güzel tarifidir mutluluk. Bu mutluluğu sevince dönüştürenleredir yürekten gelen teşekkür…  İhtiyaç olanı, ihtiyaç halinde yaşatanadır o teşekkür…  Evet, biz bitti demeden bitmez. Bizim yaradılış kodlarında pes etmek, vazgeçmek yoktur. Mücadeledir adımız. İnanmışlıktır. Var olmak için ölüme birlikte yürümektir. Biz yüreğini ortaya koyup yüreği yerinden sökenleriz.  Yürekten kocaman teşekkürler… ...

Devamını Oku
  • 2015-10-12
  • Köşe Yazıları

10.10.2015 saat 10.10

Acımız büyük… Yüreğim yanıyor. Mutlu, güzel bir hafta sonu olsun dilekleri ile güne 'gün-aydın' olsun diye uyanmıştık. Biz habercilerin sabah toplantıları klasiktir. Haberler masaya getirilir. Sayfa dağılımları, manşetler tartışılır… Bir gün sonraki gazetenin uğraşıdır tüm bunlar.  Cumartesi sabahı… 10.10.2015… Kahvelerin yudumlandığı dakikalar… Haberler masada, sayfaları konuşuyoruz. Bir taraftan da en iyi manşeti atmanın çabası var ekipte…  Saat 10.10… a haber'de son dakika bilgisi, 'Ankara'da patlama…' Ajansları tarıyorum… İlk bilgi Anadolu Ajansı'ndan servis edilmiş. AA : 'Ankara'da patlama çok sayıda yaralı var…' diyor. Toplantı masasının tam ortasına, yüreğimize kor gibi düşen patlama haberi ortamı sessizliğe bürüyor… Detaylar ilerleyen dakikalarda netleştikçe acı da katmerleşiyor.  Patlamanın üzerinden iki gün geçti… Açıklamalar, kınamalar havada uçuşuyor. Sosyal medyada kâhin hesaplardan patlamanın saatler öncesi duyurulmuş olmasına dikkat çekmek istiyorum…  Siz kimsiniz? Biliyorum…   Üniversitelerde'Katil polis buradan defol' diye yazanlarsınız,   Fırat Çakıroğlu'nun ölüm haberini kahkaha atarak karşılayanlarsınız,   Sözde barış deyip PKK taşeronu HDP'den yana saf tutanlarsınız,   Atatürkçü görünüp, 'HDP'ye oy ver kurtul' diye Atatürk'ün kemiklerini sızlatanlarsınız,   Bayramda et dağıtan Yasin Börü'ye acımasızca kıyanlarsınız,   Barış yürüyüşü diye halkı çağırıp parka bomba koyanlarsınız,   Yine barış yürüyüşü adı altında ülkede savaş varmış algısını yaratanlarsınız,   Uykudaki polislere kıyanlarsınız,   Yollara mayın ve bomba koyanlarsınız,   Gezi bahanesi ile ülkeyi ateşe verenlersiniz,   Sandıkta hile yapanlarsınız,   Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne şikayet edenlersiniz,   Seçim öncesi kardeşlikten söz edip seçim sonrası özgürlük savaşçısı kesilenlersiniz,   Ekmek taşıyan kamyonları ateşe verenlersiniz,   'O silahı size çevirmesini biliriz' diyenlersiniz,   Hamile eşinin ve 3 yaşındaki kızının yanında polisi sırtından vuranlarsınız,   Siz kandan ve kaostan beslenenlersiniz,   Hükümeti devirip, rahat rahat soyduğunuz eski Türkiye'yi geri isteyenlersiniz,   Orak çekiçli komünist bayraklarla, katil devlet sloganları atarak her yeri yakıp yıkarak bu ülkeye barış getirmeye çalıştığını iddia edip bizi aptal yerine koyanlarsınız,  Tükürüğünüzü kutsayıp, bizi boğacağınızı iddia edenlersiniz,  Dilerim ki döktüğünüz kanda boğulursunuz…  Kiminle ittifak yaparsanız yapın, bu ülkenin birliğini ve beraberliğini bozamayacaksınız… Zaman birlik ve beraberlik içinde kenetlenme ve aklıselim ile hareket etme vaktidir…  Milletimizin başı sağ olsun. ...

Devamını Oku
  • 2015-10-05
  • Köşe Yazıları

İhmal mi? Öfke mi?

Yaşananlar kâbus gibi. Başkentin göbeğinde otobüs terörü... Bir anlık gaflet, bir anlık öfke... Ya da teknik arıza... Adına ne derseniz deyin. Gerçek olan 12 hayatın söndüğü. Geleceğe dair 12 hayalin ve ona bağlı onlarca hayallerin yıkıldığı... Bunun bir telafisi var mı? Tabi ki yok. Yaşanlar yaşandığı ile kalıyor... Bir türlü ders çıkarmadığımız yaşanmışlıklar. Her defasında tedbirden ve gereği yapılacağından öteye geçmeyen söylemler. Biraz gönül almaca biraz sinir uçlarının törpülenmesi... Hani hep söylerim yaa... Toplumsal hafızanın yaşanmışlıklar karşısında unutkanlığa yenik düştüğünü. İşte öyle bir şey... Unutmazsak yaşayamayız. Acıyı unutmak, unutturmak isteriz de ne denli başarılı oluruz. Tartışmak gerekir... Unutamazsak yaşamak ne mümkün... Hayat kaldığı yerden devam eder. Acı düştüğü yeri yakar, izi gönüllerde yer eder. Toplumsal olaylarda refleksimiz anlık olur. Öylece de kalır. Sonrası... Acı sahipleriyle baş başadır. Acıya ortak olmak ne denli mümkünse o denli ortak olunur... Bu yaklaşım insani boyutadır. Peki, teknik olarak yaşanmışlığa ne demeli? Trafik denetimlerinden tutun, otobüslerin bakım sorgulamalarına kadar devam eder. Sonuç ne olursa olsun. Ortada ki gerçeği değiştirmek mümkün değildir. Giden gitmiş kalan acıdır... Ya da kalanlar tozlu raftaki dosyada yerini almıştır. İşte bu bağlamda... Ne acı yalnız bırakılmalı. Nede yaşananların rafta kalmasına müsaade edilmeli. Aksi halde her yaşanmışlık kendi içinde sorgusuz sualsiz unutkanlık dosyasında yer alır... Geride bıraktığımız hafta ülke gündemine ilişkin en önemli yaşanmışlık olarak otobüs kazası hafızamızda yerini aldı. Ne terör, ne seçim, nede sınırımızda ki yaşananlar gündemin önüne geçemedi. Kaybettiklerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum... İhmal mi? Öfke mi? Bir anlık dalgınlık mı? Yoksa teknik sorun mu? ...

Devamını Oku
  • 2015-09-28
  • Köşe Yazıları

Bu yazı birliğimize kast edenlere

Kin ve nefret tohumu ekmekte başı çekenlere bu yazı... Birlik ve beraberliğimize kast edenlere... Muhalif olmakla küfrü ayırt edemeyenlere bu yazı... Gazetecilikle kasteciliği ayırt etmeyenlere... Bu ülke insanı değerleri için yaşar, o değerler içinde gözünü kırpmadan ölüme yürür. Duyarsız değildir. İlgisiz hiç değildir. Bizim değerlerimiz evrenseldir... Acıya duyarsız olmakla kalmayıp, acı üzerinden ülke değerlerine saldırmak değersizliğin ta kendisidir. İnsanları dini inançları ve etnik kökenlerine göre ayırmak aşağılıkça bir yaklaşımdır. Bunu mesleğim adına yapmak ise alçaklıktır... Bu toprakların düşüncesi değil bu... Yerli ve milli bir düşünce hiç değil. Kin ve nefret tohumları ekmek bizim kitabımızda yer almaz. Yer alanların ki de bizim değildir... Biz vatan topraklarını namus olarak gören milletin kuşaklarıyız... Bu vatan topraklarının nasıl vefakâr, iman dolu bir ruhla kazanıldığı bilinciyle; bugün şerefle dalgalandırdığımız ay yıldızlı bayrağımızın altında din, dil, mezhep, etnik köken ayrımı yapmaksızın bir arada yaşama azmindeyiz. Buna kast etmek isteyenler dünde bugünde yarında olacaktır. Bunun da bilincindeyiz. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı, nasıl bir dünya kurmamız gerektiğini hep birlikte tefekkür ediyoruz. Zorlu ateş çemberi içinde bulunduğumuz bir coğrafyada çok acılı şartlarda yaşayan kardeşlerimizi anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz. Özellikle Suriyeli kardeşlerimizin acılarını anlamaya çalıştık. Yanlarında olduk. Yiyecek ekmeği, içecek suyu olmayanların hallerini en iyi biz anladık. Anlamakla kalmayıp üzerimize düşenin fazlasını yapma gayreti içinde olduk. Bir toplumun bir arada kalmasını sağlayan en temel dayanak noktalarından biri dayanışma ruhudur. Bizler depremler, savaşlar büyük acılar gördük, bu millet büyük sınavlardan, büyük imtihanlardan geçti. Dayanışma ruhuyla ve bilinciyle ayakta kaldık. Hain terör saldırılarında ülkemizin istikrarı, selameti ve bekası için gazi olmuş, şehitlik mertebesine erişmiş kahraman vatan evlatları, milletimizin gönlünde ve dualarında daima yaşayacaktır. Allah muhabbetimizi, huzurumuzu ve kardeşliğimizi daim eylesin. Bu vesile ile geride bıraktığımız kurban bayramınızı bir kez daha tebrik ederim... ...

Devamını Oku
  • 2015-09-21
  • Köşe Yazıları

Nerede kalmıştık…

Yeni bir süreç, yeni bir başlangıç, yeni bir adım olsun… Geleceğe ve kardeşliğimize, birlik beraberliğimize dair… Gün, birleşme ve kenetlenme günü. Gün, bir ve beraber olma günü. O birlikteliğimizin ve beraberliğimizin tesis edildiği, ortak değerlerimize sahip çıktığımız günler olsun. Her türlü siyasi fikre saygı duyduğumuz, hiçbir etnik unsuru ötelemediğimiz günlerin müjdecisi olsun 1 Kasım… Güçlü Türkiye'nin temellerinin atıldığı birbirimize karşı saygıda kusur etmediğimiz günlerin habercisi olsun. Terörün yaşanmadığı… Silahların sustuğu günlerin habercisi olsun… Tehditten ve silahtan güç alan siyasi anlayışın çöktüğü dönem olsun. İnsanımızın ve insanlığımızın kazandığı günler olsun. Ve… Nerede kaldığımızı bir kez daha gözden geçirelim. Yeniden sandığa yol alıyoruz. Siyasi partilerimiz 1 Kasım seçimi öncesi Ankara listelerini açıkladı. AK Parti, listelerinde revizyona giderken diğerleri büyük çoğunlukla 7 Haziran listelerini korumayı yeğledi… Dün ise AK Parti Ankara adaylarını tanıttığı coşkulu bir organizasyona imza attı. Tek başına iktidar olma yolunda Ankara'da çıtayı yükselten AK Parti güçlü listesiyle 1 Kasım'a damgasını vuracak isimleri liste başına taşıdı… Birinci Bölge'de Ali Babacan, Yalçın Akdoğan, Ahmet Gündoğdu, Ali İhsan Arslan, Jülide Sarıeroğlu, Murat Alparslan, Ertan Aydın, Fatih Şahin, Tülay Selamoğlu, Barış Aydın, Ercan Kınacı, Fahri Usta, Devlet Şenkazan, Mehtap Toruntay, Hüseyin Ulus, Hayri Çağır, Emire Balkan, Mehmet Ali Canlı… Ankara 2. Bölge'de Cemil Çiçek, Yıldırım Tuğrul Türkeş, Emrullah İşler, Ahmet İyimaya, Lütfiye Selva Çam, Vedat Bilgin, Aydın Ünal, Nevzat Ceylan, Ayhan Yılmaz, Mahmut Sami Mallı, Ahmet Baba, Murat Yıldırım, Neslihan Cenk, Mehmet Akif Kalaycı'dan oluşan AK Parti listesi seçmenden, teşkilattan ve kamuoyundan geçer not aldı. Cemil Çiçek, Ali Babacan ve Yıldırım Tuğrul Türkeş'in ilk sıralarda yer aldığı Ankara listeleri memnuniyetle karşılandı. Sandığa ne kaldı ki? 1 Kasım dediğin gün gelip çattığında sandık demokrasi şölenine dönecek. Türkiye yürüyüşüne kaldığı yerden devam edecek. Tüm saldırılara, engellere ve yıpratmalara rağmen… Tüm iç ve dış operasyonlarına rağmen seçmen önce birlik ve beraberliğimize karar verecek. Hangi siyasi görüşe sahip olursak olalım. Toplumsal hafızamızı 1 Kasım günü yeniden güncelleyelim… Evet nerede kalmıştık… İkinci yarı için karşılaşma başlıyor… Yolun açık olsun Türkiye'm… ...

Devamını Oku
  • 2015-09-14
  • Köşe Yazıları

Akıl tutulması…

Öyle şeyler yaşıyoruz ki. Sabrın sınıra dayandığı günlerdeyiz. Bu ülkenin yeniden ayağa kalkması için yapılanlar ortada. İhmal edilmişliklerin süratle giderilmesi için neler yapılmadı ki. Bölgeye havaalanlarından tutun barajlara varıncaya kadar ilmek ilmek işlendi. Hepsi bir kenara, kendini ifade edebilme yetisi kazandı insanımız… Mücadele terörle, teröristle… Amenna… Son yaşananlardan sonra Kürt siyasi hareketi dediğimiz yapı sınıfta kalmıştır. Birlik ve beraberliğimize bu siyasi yapı destek vermemiştir. Özerklik naraları atanlar ortada. Artık gerçeği görme günü. Gerçekle yüzleşme günü. Toplumun zayıflayan sabır kodları yeniden güçlendirilmeli. Aksi halde durumun içinden çıkılmaz hal alacağı malum. İstenen de budur… Ülkenin kodlarını bozmak ve toplumları karşı karşıya getirmek istiyorlar. Bu yaşananlara Kürt kardeşlerimizin de "dur" deme vaktidir. Kardeşlik kavramının içi doldurulmalı. Aksi halde kardeşlerimiz ifadesi havada kalacaktır. Kardeş kardeşe silah çekmez. Kardeş kardeşin kanına ekmek doğramaz. Bu ülkenin askerine, polisine ve değerlerine kurşun sıkan ellerin kardeşimiz olabilme olasılığı yoktur. Onlar, onlara destek verenler teröristtir. Terörden medet umanlardır. Kurdukları hayallerin bu coğrafyada hayata geçme şansı yoktur.  Ben Kürdü ile Türkü ile Lazı, Çerkezi ile bir bütünüm… Bu bütüne kast edenler gerektiği yanıtı alacak ve almaya devam edecektir. Devleti ile savaş halinde olan bölücü örgütle birlikte hareket etmenin faturası ağır olur. Kürtler adına siyaset yaptığını ifade eden oluşum acil olarak kendini çek etmeli. Siyaset mi, silah mı? Yoksa ne? İşin şirazesi kaymış durumda… Yaramız derin. Acımızın tarifi yok.Ciğerimiz paramparça… Yüreğimiz yanıyor. Nefes almak bu kadar güç olmamıştı.  Askere, polise, demokrasiye, geleceğimize kurşun sıkanlara lanet olsun. Kalleşsiniz… Alçaksınız… Hainsiniz… Sizi yönetenler, ağa babalarınız şunu iyi bilsin ki… İnsan da değilsiniz...  Terörün amacı belli… Korku ve panik… Bilmediğiniz, anlamadığınız şu… Bizim kodlarımızda korku yok… Panik yaradılışımızda kodlanmamış... Ama sizin gözlerinizin içinde korkuyu da paniği de görüyorum.  Ortadoğu bataklığına çekilmek isteniyoruz… Birlik ve beraberliğimize kast ediliyor… İç savaşa sürüklenip bölünmek isteniyoruz. Bu tuzağı görmeyen var mı? Bu tuzağa Türkiye düşmeyecek. Düşürülemeyecek…  Başın sağ olsun büyük Türkiyem… ...

Devamını Oku
  • 2015-09-07
  • Köşe Yazıları

Umutsuz olmamalı…

Terör örgütü son iki ayda ülkeyi yangın yerine çevirdi. Kan, gözyaşı ve barut kokusu ülkemin üzerinden eksik olmuyor. Kalleş saldırılarda verilen şehitlerimizin evlerine acı, ülke geneline hüzün çöktü… Sosyetiklerin partisi terörün destekçisi olmakla kalmayıp iç savaşa davetiye çıkartıyor. Hani diyorum ki… Bu ülkenin savcıları, hâkimleri var… Cumhuriyetin 'Cumhuriyet Başsavcıları' terörün siyasal desteğine karşı 'hukuk' işletecek… Sahipsizlik duygusuna kapılmamalı, umutsuzluk hiç olmasın… Bu ülke sahipsiz değil. Terörün mağduru olduğu için sabrı taşan bölge halkı, terör örgütüne karşı sesini yükseltmeye başladı. Bu çıkışlar terörün taban kaymasına neden olacaktır. Şehirlerde destek bulamayan terör yapılanması yok olup bitmeye mahkûm edilecektir. Panikleyen terör örgütü sözde yönetimi, 'Susturun, gerekirse vurun' talimatı verip namluları sivil halka çevirdi. Halk için sözde hak aradığını savunan silahlı terör örgütü, güya hakkını aradığı insanlara dahi mermi sıkmakta tereddüt etmiyor. Bölgeyi temsil eden 120 aşiret reisinin 'Yeter artık ülkemizi terk edin' çıkışı oldukça anlamlı. Toplumsal tepkilerin dalga dalga yayılması terör örgütünü paniklettiği gibi siyasi uzantılarını da rahatsız etmiş durumda. Şırnak'ta terör örgütünün bir uzman çavuşu öldürmek istemesine yine halk engel oldu. Şemdinli'de köprüleri havaya uçuran, baz istasyonlarını tahrip eden, ortalığı yakıp yıkan örgüte isyan eden 400 kişilik grup, kırsala gidip tepki gösterdi. Seçilmişlerin lanetleyemediği terörü lanetlediler… Tunceli'de markete giden kadını, Şemdinli'de esnafı, Şırnak'ta taksiciyi, Diyarbakır'da doktoru, Erzincan'da anneyi ve Diyarbakır'da ekmek almaya giden çocuğu teröre kurban verdik. Tüm yaşananlara rağmen umutsuz olmamalı. Türkiye her zamankinden daha güçlü ve kararlıdır. Bu terör belasından kurtulacağız… Yurtdışı bağlantıları ve destekçileri göz önünde bulundurulduğunda oyunun ne denli büyük olduğu ortada… Bölge halkının devletinin yanında duruşu, oyunun bozulmasına destek olacaktır. Bu kavgayı biz çıkarmadık… Küresel güçlerin ülkeye ve onu yönetenlere saldırısıdır bu. Algı oluşturulmak istenen hedefe bir bakın… Bakın, ne yapılmak istendiğini daha net göreceksiniz. Umutsuzluk yok… Gelecek bu coğrafyada yaşayan toplumların ortak kaderi olacak. Terörden destek alanları da, 'o silahı size çevirmesini de biliriz' diyenleri de, tükürüğünden medet umanları da tarihin tozlu sayfalarına yazacak. Yeter ki toplumsal hafızamız bunu hep canlı tutsun… Sağlık ve mutluluk dolu güzel bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-08-31
  • Köşe Yazıları

Bu neyin kafası

Sosyal medya dedikleri mecranın kontrolsüz kullanımı başa dert... İnsanın içindeki canavarı, üzerini örttüğü dürtüleri, bastırılmış duyguyu bir anda dışa vuruyor. Kimi zamanda bir cümlenin esiri olup çıkabiliyorsunuz. Anlatmak isteyip de anlatamadıklarınız gibi... Küçük bir hatanın yaşamınızdaki duruşu nasıl etkilediği ortada. Hal böyle olunca kontrol edemediğiniz mecra, kontrol edemediğiniz anlık duygulara yenik düşüyor. Sosyal medyayı en iyi kullananların başında siyasiler geliyor. Anlık duyguların ve tepkilerin kamuoyuna yansımasının yaşandığı bu kara tablo, kimine dert, kimine haberleşme aracı... Geride bıraktığımız haftanın en önemli Twitlerinden biri de X siyasi partimizin genel başkan yardımcısına aitti. Bu şahsın isminin önünde bir de profesör etiketi var. Ne mi yaptı? Yine bir medya grubuna saldırarak... "İt sürüleri" ifadesini kullanabilecek kadar cüretkâr oldu. Profesör doktor, milliyetçi bir siyasi partimizin genel başkan yardımcısı, eş, baba... Ne bileyim her şeyden önemlisi insan olduğu şüphesi var. Bu kadar mı gözü döner? Düne kadar aynı masanın etrafında oturduğunuz dava arkadaşınıza saldırabilecek kadar ayarlar bozulabiliyorsa durup düşünmeli... İnsanlık bazen nasip meselesi olmaktan çıkıyor galiba...  Bu kin, bu öfke, bu saldırganlık niye? Bu tahammülsüzlüğün altında ne var? Bu kadar mı acımasız olunabiliyor. Tepkilerimiz neden hakaret boyutunda? İnsanlık kirleniyor... Gönüller kırılıyor. Geleceğe sevgiyi hoşgörüyü değil, nefreti taşıyorsunuz. Düzeysiz ve seviyesiz siyasi diliniz her yere salya sümük nefret tohumu ekiyor. Ülkenin geçtiği süreç ortada. Milliyetçi duygularınız iflas etmiş durumda. Neyin kafasını yaşadığınız bilinmez bir denklem. Ne var ki bu millet, bu duruşunuzu tarih boyunca unutmayacaktır. Konuşmuyor, iletişim kanallarını açık tutmuyorsanız erimeye mahkûmsunuz. Bir notu daha tarihe not düşmekte fayda var... O saldırdığınız medya grubu yıllar boyu milliyetçi gazetecilerin ekmek kapısı oldu. Sonuç mu? Tarih bilmez, gündelik siyasi hırs ve nefret dili ile saldırdığı o medya grubu yıllarca bu sektöre milliyetçi, vatanperver, dinine bağlı gazeteciler yetiştirdi. Bugünün bizleri, dün o tedrisattan geçtik.  Üzgün müyüz evet... Kırgınlığımız derin... Ne mi oldu? Hem Başbuğ Alparslan Türkeş hem de Enver Ören' in kemikleri sızladı... Mekânları cennet olsun... ...

Devamını Oku
  • 2015-08-24
  • Köşe Yazıları

Sel başkentin kaderi olmamalı…

Yaz yağmurları, bahar yağmurları, 'geldi-geçti' yağmurları… Meteorolojik tabirle yer yer yağmur geçişleri yaşanacak. Tahmin konusunda hakkını yemeyelim meteorolojinin… Bölgesel tahminle birlikte saat dilimine varıncaya kadar… Nerden çıktı şimdi yağmur ve meteorolojik tahminler demeyesiniz. Birkaç dakika, hatta birkaç saatlik yağmur damlacıklarının başkent Ankara'yı ne hale getirdiğine, bu kentte yaşayanların tamamı tanıklık ediyor.  Üç yılı aşan zaman dilimindeyim Ankara'da… 'Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur başkenti esir aldı'nın ötesine geçmedik. Kimse kusura kalmasın. Darılmaca, gücenmece yok arkadaş… 'Bile bile lades' böyle bir şey olsa gerek. Kör göze parmak sokmak gibi bir şey… Ankara'nın her yağmur geçişinde kaderi bu olmamalı. Hem de belirli bölgeler… Bilinen lokasyonlar…  'Tedbir aldık da'nın ötesinde bir şey bu…  Mühendislik hizmetinin yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Çok acil olanından… Ne bu yaşananlar ne de bu fotoğraflar başkente yakışmıyor. Kente dair daha başkaca sorunları tartışmak yerine bu basit sorun üzerinde her yağmurda fikir birliği oluşturuyorsak kendimizi bir çek etmeliyiz. Tablo nasıl biliyor musunuz? Meteorolojinin yağmur tahmini sonrası öncelikle foto muhabirleri malum yerlerde pusuya yatıyor… Beklemeye koyulan ikinci unsur ise belediye iş makineleri ve su tahliye araçları oluyor… Fotoğraf kareleri hep aynı, değişen bir tek kare yok. Yalnızca fotoğraf karesine giren insan unsuru içindeki kıyafet renkleri ve araçların plakası oluyor…  Tablo tıpkısının aynısı… Foto muhabirinin beklediği acı bile değişmiyor. İfade ettiğim gibi değişen sadece zaman dilimi ile fotoğraf karesinde hapsolan unsurlar… Battı çıktıların batıp kaldığı dakikalarda Ankara trafiği de çıkılmaz bir hal alıyor. Cumayı cumartesiye bağlayan akşam saatlerinde yaşanan bu tablo geriye dönüp baktığımızda bize yabancı bir tablo değil…  Artık bu tablonun değişme vakti geldi de geçti… Yağmur dinip güneş hafif yüzünü gösterdiğinde bu bölgelere dair mühendislik hizmetlerinin gözden geçirilmesi bir türlü aklımıza gelmiyor. Çünkü toplumsal hafızamız bir sonraki yağmura kadar devre dışı kalıyor. Bireysel hafızamızsa yaşanmışlıklara yenik düşüyor… ...

Devamını Oku
  • 2015-08-20
  • Köşe Yazıları

Köroğlu narasını dünya duyacak

Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz, Köroğlu efsanesini Bolu'da canlandırmaya ve tüm dünyaya ulaştırmaya kararlı olduklarını söyledi.   Türk dünyasının Robin Hood'u Köroğlu'nu tüm dünyaya tanıtmak için harekete geçen Bolu Belediyesi, Bolu'da Köroğlu efsanesini canlandırmayı hedefliyor. Bu bağlamda Ankaralı gazeteciler Köroğlu'nun diyarı Bolu'da buluştu. Yürüttüğü çalışmalarda efsanenin "kötü adamı" Bolu Beyi'nin de kimliğini belirleyen Bolu Belediyesi, önümüzdeki günlerde yeni projelere imza atmaya hazırlanıyor. Bunlardan biri de büyük bir prodüksiyonla gerçekleştirilecek bir sinema filmi…    ERDOĞAN DESTEK VERDİ  Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz, "Dünya kahramanları filmlerle tanıyor. Köroğlu efsanesi dünyadaki tüm ülkelerin ilgisini çekecek bir hikâye. Bu konuda Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dan destek talep ettik. İş dünyasından ve sanat dünyasından da destek istiyoruz. Güçlü bir senaryo ve büyük bir prodüksiyonla Köroğlu'nun dünyada tanıtımı için etkili bir adım atabiliriz" dedi. Bolu Belediyesi'nin Köroğlu ile ilgili yapacağı çalışmalar arasında Bolu Beyi için simgesel mezar, Köroğlu Müzesi, Köroğlu Evi, Köroğlu efsanesinin yaşandığı Türk dünyası ülkeleriyle birlikte gerçekleştirilecek Köroğlu Parkı, Köroğlu Araştırma Merkezi, Köroğlu'nun UNESCO kültürel miras listesine alınması gibi projeler de yer alıyor" dedi.    BİZİM GERÇEK KAHRAMANLARIMIZ  Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz, halk kahramanı Köroğlu'nun Bolu'nun Dörtdivan ilçesindeki köyünü ve Bolu'da Köroğlu izi taşıyan bölgeleri gazetecilere gezdirerek Köroğlu ile ilgili yaptıkları çalışmaları anlattı. Dörtdivan Belediye Başkanı Hasan Uzunoğlu'nun da katıldığı gezide "Batının sanal kahramanları, bizim de gerçek kahramanlarımız var. Ne yazık ki biz kahramanlarımıza sahip çıkmakta, dünyaya aktarmakta çok başarılı değiliz" itirafında bulunan başkan Yılmaz, "Köroğlu tüm Türk dünyasını birleştiren çok önemli bir değerimiz. Köroğlu efsanesini Bolu'da canlandırmaya, Bolu'dan tüm dünyaya ulaştırmaya kararlıyız. Şehrimizde Köroğlu'nun izlerini taşıyan, gün yüzüne çıkmayan çok sayıda hazine var. Gelecek kuşaklar ve tüm dünya bu kahramanlık destanını öğrenmeli" ifadelerini kullandı.    KONAK HâLâ AYAKTA Halk kahramanı Köroğlu'nun Anadolu'dan Türkmenistan'a, Azerbaycan'dan Kazakistan'a Kırgızistan'dan Özbekistan'a Türklerin bulunduğu her coğrafyada destanlaşan bir şair, bir halk ozanı olduğunu kaydeden Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz, Köroğlu'nun bu özellikleriyle Robin Hood'dan daha üstün niteliklere sahip olmasına rağmen yeterince tanınmadığını söyledi. Köroğlu'nun Bolu'da, Türk dünyasını bütünleştiren bir değer olarak tanındığını ve dünyaya bu efsanenin duyurulması için birçok çalışmaya imza attıklarını belirten Başkan Yılmaz şunları söyledi: "Türk dünyasının ortak kahramanı Köroğlu, güçlülerin, zalimlerin karşısında haksızlığa uğrayan bütün insanların ortak ideali ve ülküsü. Robin Hood sadece yaşadığı bölgede benimsenmesine, sadece İngiliz hikaye kültüründe yer almasına rağmen tüm dünya onu tanıyor. Köroğlu taşıdığı niteliklerle Robin Hood'dan daha ünlü bir kahraman olmayı hak ediyor. Biz adaletin ve yiğitliğin simgesi Köroğlu'nu dünyaya anlatmak için yola çıktık. Bu yol uzun ve çok emek istiyor, ancak adım adım ilerliyoruz."    KÖROĞLU 'RUŞEN ALİ  Dörtdivan'ın Sayık Köyü'nde Köroğlu'nun torunlarına ait olan evi gezdiren Yılmaz, Köroğlu'nun bu köyde yaşadığının ve adının Ruşen Ali olduğunun 1580-1585 tarihli Osmanlı Mühimme Defterleriyle tarihsel olarak da kanıtlandığını anlattı. Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz, "Tarihi vesikalardan Köroğlu'nun yüzyıllar önce buralarda yaşadığını ortaya koymuş durumdayız. Sayık Köyü'nde Köroğlu'nun torunlarından kalan bir köy konağı yer...

Devamını Oku
  • 2015-08-17
  • Köşe Yazıları

Zihinsel devrim yapmalı...

İnsanoğlu düşünen bir varlık... Düşündüklerini hayata geçirebilme yetisine sahip. Ve hatta düşünmenin ötesinde geleceği tasarlayan ufku geniş varlık. Fabrika ayarları bu şekilde kodlanmıştır... Hani yeri geldiğinde fabrika ayalarına dönmeli deriz ya... Son dönemde fabrika ayalarına dönmesi gereken o kadar çok ki... Değil geleceğe projeksiyon tutmayı, günü planlamaktan acizler... Fabrika ayarlarına dönmek bile kurtaracak gibi değil. Hal böyle olunca düşünmek ve geleceği görmekle ilgili kafa yormayı bu hafta gündemime aldım... Benim gündemim kişisel, peki Ankara'nın gündemi ne? Gündem ötesi... Filmin son galası gibi... Bakın yine düşünme eylemine davet çıkartıyorum. Yaklaşık dört yıl önce planlanmış ve iki yıl önce de hayata geçirilmiş olan Ankara Bulvarı'ndan söz etmek istiyorum. Büyüyen ve hızla nüfus artışı yaşayan Başkent'in altyapı ve üstyapı çalışmaları da bu bağlamda paralel gelişmeli... Ulaşım, günümüz dünyasının en hızla gelişen sektörlerinden biri. Gelişmişliğine bağlı olarak kentlerin şehir içi ve şehirlerarası ulaşım aksları sürekli güncellenmeli... Ankara Büyükşehir Belediyesi de bu bağlamda Başkent'in şehir içi ulaşım akslarını sürekli gözden geçiriyor. Geçirmekle kalmayıp hayatın içine ilave ediyor. Ankara Bulvarı da bunlardan yalnızca biri... Neymiş efendim, konu mahkemeye taşınmış... Mahkemeye taşıyan beşli belli... Sicilleri parlak değil. Muhalif olmuş olmanın ötesinde kentin önüne takoz olmakla bilinirler... Hayata dair pozitif bakış taşımayan düşünmekten yoksun tiplerdir... Hep bir muhalefet ruhu taşırlar... Taş üstüne taş koymak bir yere böbreklerindeki taşa bile kıpırdama hakkı tanımazlar... Hayatları da hep o düşüremedikleri taşla devam eder. TRT Kent Radyo Ankara'da program partnerim Deniz Gürel'in bir repliğini kullanmak istiyorum... 'Ankara'ya dair iyi, kötü, çirkin' ne varsa... Bunların lügatında iyi yok... Hep kötü hep çirkin... Ankara bu ülkenin Başkent'i... Gecikmişlikleri, ihmal edilmişlikleri var... Günümüze fatura edilemeyecek ihmalleri... Bu kentte hiç mi iyi şeyler olmuyor? Oluyorsa hakkı da teslim etmeli... Oluyor olmasına ama görmek istenmediğinde farkına bile varamıyorsunuz. Ve bugün... Pazarı pazartesiye bağlayan gece saatler 03.00'ü gösterdiğinde mahkemenin verdiği karar uygulamaya kondu... Ankara Bulvarı trafiğe kapatıldı... Çözüm mü? Bu hatadan dönmek yine mahkeme yoluyla mümkün... İlk davadan tam dört yıl sonra kapatma kararı veren mahkeme yine açmak için dört yıla ihtiyaç duyarsa halimiz harap demektir. Bir diğer ters uygulama ise mahkeme tarafından belirlenen bilirkişi... Beş kişilik bilirkişi heyetinden sadece Ankara'da yaşayan üye olumlu görüş belirtiyor... Diğer dört bilirkişi üyesi İstanbul'dan... Bir saatlik alan ziyaretinde kapatalım deyip çıkıyorlar işin içinde... Bilirkişi heyeti mahkemeyi yanıltmıştır... Adaleti tesis edememiştir. Tüm Ankaralının hakkını gasp etmiştir. Gecikmişmiş adalet adalet olmadığı gibi bu uygulama Ankaralının yaşamına müdahaledir... Ankara'nın ve güzel ülkemin gelişiminde sicili bozuk bu zihniyeti tasfiye etmenin vakti gelmiş ve geçmiştir... Yıllardır her yatırım ve gelişime pranga vurmaya çalışan bu gezi-zekalı güruha fazla söylenecek söz yok... Eylem de eylemsizlik de ortada... Zihinsel devrim yapamayanların hayata dair gelişmişliğe adapte olmalarını beklemek zihinsel bir hata olur... Allah akıl fikir versin, düşünme sağlığımızı yoksun etmesin... ...

Devamını Oku
  • 2015-08-10
  • Köşe Yazıları

Kirlenmiş Hayatlar...

Gözünüzün içine baka baka yalan söyleniyorsa bir durup düşünmenize gerek kalmamıştır. Neden mi? Yalan kadar yalanı söyleyenin de inandırıcılığı tükenmiştir. Güven duygusu yok olmuştur. Bu ülkenin yasal zemininde kim ne yapmak istiyorsa özgürlükler çerçevesinde yapıyor... Özgürlük adı altında fazlasını bile...  Buna mani bir durum söz konusu değil. Benim özgürlük sınırımda, senin özgürlüğünün sınırının esamisi bile okunmuyor. O kadar özgürüz ki... Bu ülkenin değerlerine saldıracak kadar... Hiçbir gelişmiş ve demokrasi havarisi kesilen ülkede olmadığı kadar... Hangi etnik unsura tabi olursanız olun, bu ülkeyi el birliğiyle yaşanmaz hale getirebiliyoruz. Sonra çıkıp ortaya siyasi hamaset yapabiliyoruz. Hatta ve hatta yaşadığın ülkeyi gidip bir yerlerde şikayet dahi edebiliyorsun. Haksız şikâyetin cezası evin içinde bile karşılıksız kalmaz. Düşün ki devlet refleksinde bile senin yaptığın bu şımarıklıklara göz yumuluyor. Hep bir sabır, hep bir tahammül... Ama nereye kadar! Hep isteyeceksin ama vermeyeceksin. Yok öyle yağma... Kirli hayatınla etrafı daha fazla kirletmene müsaade edilemez. Her yaptığını hak göremezsin. Ortalığı yakıp yıkma hakkını bu millet sana vermiyor. Kamu düzenini sağlamak devletin işi. Silah yalnızca devletin güvenlik aracıdır. Sen eline alıyorsan mevcut kamu düzenine baş kaldırıştır. Devlet içinde devletçilik oynamana müsaade edilemez. Siyasi uzantıların aracılığı ile viyaklamanın bir anlamı yok... Bu millet sabırlı ve hoşgörülü bir millettir. Birlikte yaşama kültürünü asırlar önce tesis etmiş bir millettir. Kardeşçe yaşamak isteyenle asırlardır yan yana olmayı bilmiştir, ihanet görmüş, sırtından hançerlenmiş ama hep küllerinden doğmayı bilmiştir. Biz bir düşer, bin doğarız... Bizimle düşen, bizimle doğar. İhanet ve zulüm hiç bir dönem payidar kalmamıştır. Aklını başına devşirme zamanı... Ekranlarını ve gazete sayfalarını sonuna kadar sana kullandıranlar sözde 'barış' adı altında ülkenin kazandığı ivmeyi yok saymaktalar. İç ve dış destekçilerin aracılığıyla gelinen nokta ortada. Onlarca şehit, onlarca saldırı… İnsana sormazlar mı 'senin zorun ne kardeşim' diye... İşte bu sorunun yanıtını sen bile veremezsin... Yol kesip vergi adı altında haraç alacaksın. Merdiven altı mahkemeler kurup seçilmişi yargılayacaksın. Vatandaşın üzerinde korku dağları yaratacaksın. Gerekçesi ne? Bu oyunu görmemek için 'kör olmak gerekir' cümlesi bile hafif... Gözler kör, beyinler uyuşturulmuş, mantık devre dışı bırakılmış... Ya seninle beraber hareket eden seçilmişlere ne demeli? Bu kadar mı kirlenir hayat. Bu kadar mı yalanı üst üste koyup adına insanlık denir. Gözlerinizin içindeki öfkeyi, elinize, yüzünüze bulaşan kanı temizleyin... Yoksa siyasi hiç bir söyleminizin toplum nezdinde karşılığı yok.  Bu coğrafyada birlikte yaşama arzusu olanlar hep KARDEŞ kalacak... ...

Devamını Oku
  • 2015-08-03
  • Köşe Yazıları

Havalar da gündem de sıcak…

Meteorolojik tahminler bir yana…  Gündemin sıcaklığı da mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor. Yaklaşık dört yıldır sürece bağlı uyutulan terör yeniden sahaya çıktı.  Hemen her gün saldırı ve şehit haberleriyle hüznü yaşayıp gözyaşına tanıklık ediyoruz. Bir taraftan da devletin tüm kurum ve organlarıyla kararlı duruşunu gözlemliyoruz… Kimi çevreler bundan derin rahatsızlık duyuyor olsa bile. Haddini aşmışlığın çok ötesine geçilmiş olması kırmızı çizgileri bertaraf etti. Söz haddini aşmışlıktan açılmışken; bunun bile hafif tabir olduğu kanısındayım. Ülkeyi bir açmaz ve çıkmazın girdabına çekmek isteyenlere verilecek en büyük yanıt… Birlik ve beraberliğimizden geçiyor. Türkiye yeniden kardeşliğini tesis ederken hainlerin, hainliklerin ve kalleşliğin fotoğrafını çekiyor. Yakın tarihimize ışık tutacak olan bu filmi yine biz toplumsal hafızamızla 'tab' edeceğiz. Kalan dostluk olacak… Yaşatılan kardeşlik… Yaşamayan ve yok olmaya mahkûm olan ise ihanetin ta kendisi olarak tarihteki yerini alacak.  Ağzından çıkan söze mi yoksa tükürüğe mi, pardon salyalara mı, bakmalı bilmiyorum… Bildiğim tek şey bu ülkenin değerlerine saldırmanın prim yaptığı bir süreci yaşıyoruz… Alçakça ve kalleşçe bir süreç… Terörden medet umanlar, sırtını dağa yaslayanlar gün gelecek yaslanacak bir kavak ağacı bile bulamayacak… Bu coğrafyada asırlardır kardeşçe yaşamışlığın devamını tesis etmek hepimizin görevi.  İçim acıyor… Canım sıkkın… Alçaklıklar, hainlikler ve düşmanca tavırlar içinde olanlara öfkem. Hani demiştim ya; Dostluk ve kardeşlik filmini birlikte 'tab' edeceğiz diye…  İşte 'tab' edilen o filmden ortaya çıkacak olan fotoğraf karesinde kimlerin kalacağına herkes kendi karar verecek… Ya bu fotoğraf karesinde kalacaksınız ya da kadraj dışında kalıp yok olacaksınız. Kardeşliğin fotoğrafında yer almak isteyenlere duyurulur…  Tükürüğünüz size, kardeşlik bize kalsın. Öfkenin dindiği, gözyaşının olmadığı mutlu ve barış dolu güzel bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-07-27
  • Köşe Yazıları

Reisin sabrını sınamasaydın...

Şımarmışlık ve sabır... 'Sabrın da bir sonu var' deriz duygularımızı biraz daha bastırırız... Evin küçük ve şımartılmış çocuğuna hep "ya sabır" çekeriz. Dişlerimizi sıkar, öfkemizi duygularımızla birlikte içimize hapsederiz. Bu durumda patlama çok şiddetli ve acımasız olur. Evin içini alt üst edeceksin... Her türlü şımarıklığı yapacaksın. Kavanozu kırıp düzeni bozacaksın... Sıkıştın mı? Şikâyet edeceksin... Yok, öyle yağma... Yaptıklarının cezası mutlaka kapını çalacak. Tek ayak üzerinde mi durursun yoksa tek göz odada tecrit mi edilirsin bilemem... Ama benim bildiğim ve senin de en iyi anladığın evin reisinden gelecek okkalı bir tokattır. Gelmiyorsan gelinceye kadar kötek... Anladığın dilden anlatmak reisin görevi... Eee evin büyüğü olmak düzeni sağlamayı gerektirir. Büyükler affedicidir. Büyükler sabırlıdır... Tıpkı devlet gibi... Devlet babanın kararı geç olur ama kararlı olur... Tokadı da sert olur, nerden geldiğini anlamazsın bile...  Ailenin namusuna halel getirip kıyıya çekilemezsin. Can yakarken iyi, güzel... Senin canın yandı mı viyak viyak... Yok, öyle yağma... Kimsenin yaptığı yanına kar kalmayacak... Sokağın diğer arsızlarıyla bir olacaksın, üst aklın sözünden çıkmayacaksın... Ama karnını doyurup bugünlere geldiğin coğrafyaya ihanet edeceksin. İhanetin bedeli hep ağır olmuştur... Reis 'gözyaşı dinsin, analar ağlamasın' dedikçe sen 'baba tokat atmaz'ın ardına sığınacaksın. Baba 'kan dursun' dedikçe sen kana barut dökeceksin... Diyorum ya... şımarıklık sonsuz değil... Sabır hiç değil. Öyleyse ne ekersen onu biçersin. Öfke eken öfke biçer... Kardeşlik dedikçe kalleşlik yapacaksın... Şımarıklığın da bir karşılığı olacak elbet. Evi yangın yerine çevireceksin, sonra kardeşlik bekleyeceksin.Yok öyle yağma. Kardeş gibi duracaksan bir somunu paylaşmaya varım. Yok sen yine bildiğin şımarıklıkta devam edeceksen tercihini yapmışsındır... Bu kapıda sana ihanetin faturası ağır olur. Reisin sabrını sınadın... Biz 'bu vatana paha biçilmez' dedikçe sen eteğinin altında fırıldak peşindeydin. Ruhu satılmışların eli temiz olmaz. Hep kan vardır, ihanet vardır... Gözyaşı, kan ve barut kokularının olmadığı güzel bir hafta olsun... ...

Devamını Oku
  • 2015-07-20
  • Köşe Yazıları

Bir bayramın ardından...

Küçükken öptüğüm elleri, aldığım harçlıkları özlüyorum. O kadar çok şey özlüyoruz ki... Tıpkı eski bayramlar gibi. Eski yaşanmışlıklar misali. Ne eskiyi yeniye ne de geçmişi günümüze taşıyamıyoruz... Yozlaşan bir sürecin günümüze taşıdıkları ile yeti- niyoruz. Bayramı yaşatmanın özlemleri günümüze taşımanın temel direği olan Sıla-i Rahmi... Yeni adresler tatil beldeleri... Günümüz koşullarında söylem var eylem yok. Özleriz ama özlediklerimizi yapmayız. Özlüyoruz dediklerimize ulaşmayı denemeyin. Sosyal medya dedikleri görsel hafızanın belleği olan unsura bir göz atayım istedim... Paylaşımları incelemek, kim neyi ne kadar özlemiş ona bir bakmak istedim... Ya özlemişlikten kaçış ya da yaşam koşullarının günümüze yansımaları... Avrupa turları, tatil beldeleri bayramların kutlandığı yeni adresler olmuş... Sitemim yok... Kırgınlığım hiç yok... Halen köyüne koşan, ata yurdunu bayram mekanı seçenler de azımsanmayacak kadar mevcuttu... Geçmişe yolculuk etmek isteyenler geçmişin izlerinin peşindeydi. Sosyal medyada onları da takip etme fırsatı buldum... Ben özlediklerimi yaşadım... El öptüm, ziyaretler yaptım. Harçlık almadım ama harçlık verdim... Hem sevindim hem de sevindirdim... Söz özlemekten açılmışken, Ankara'nın bayram havasından da söz etmeli... Hani sabah saatleri ve akşam mesai çıkışlarında oluşan kısmi trafikten yoksun... Hatta otopark sorunu yaşanmayan... Ne Fatih Köprüsü ne de 1011 Kavşağı'ndaki yoğunluktan eser yoktu... Bugün mü? Başlayan mesai... Ücretsiz yol boyu otoparklarının keşmekeşliği daha fazla hissedilecek... Bir soruna çözüm getirirken yenilerine yol açacak sonuçlardan kaçınmalı... Deneyelim bir görelim mantığından uzak olmalı... Denenip çözüme kavuşturulmuş birçok örnek varken yeni sorunları doğuracak başıboşluğa çok fazla müsaade edilmemeli... Her boşluk yeni canavarların doğumuna zemin hazırlar... İnsan unsurunun olduğu her yerde sorun olması doğaldır... Doğaldır da... Bir türlü olmasını istemediklerimizi yapmaktan geri durmayız... Hayata dair ne kadar az sorun çıkarır ne kadar çözüm odaklı olursak, o kadar toplumsal sorunu aza indirgemiş oluruz... Hep çözümü sisteme ve kolluk kuvvetlerine de bırakmamak gerekir... Toplumsal hafızamızın unutkanlığını da göz önünde bulundurmalı... Unuttuklarımız ancak yeni yaşanmışlıkla hatırlanıyor. Hem kente dair hem de kendimize dair bir yazı olsun... Ben mi ne yaptım? Her bayramda olduğu gibi köyüme koşanlardanım... Geçmişte özlediklerime ulaşanlardanım... Çocukluk arkadaşlarımdan tutun yaşadığım coğrafyanın hatıralarını kendi çocuklarımla tanıştırdım... Hem güldük hem hüzünlendik... Çocukluğumun, gençlik yıllarımın Türkiye'sini oğullarım Emre ve Eren'in tanıklarından dinlemesini sağladım... Biraz yaşanmışlık, yokluk yılları, hayaller... Biraz koalisyon dönemlerinin sonuçlarını ak sakallı büyüklerimizin anlattıklarından dinlediler... İşte size bayram güzergahım; Bolu, Düzce, Kaynaşlı, Hendek, Çatalçam Köyü... Bayram namazı hep birlikte Bolu'da... Cuma namazı için köyümüz... Mezar ziyaretleri... Büyük ziyaretleri... El öpmeler, hasret gidermeler... Yaşamıma tanıklık eden topraklarla buluşmanın mutluluğu... Sonuç mu? Güzel ve özlemini duyduğumuz hani nerde dediğimiz bayramın ta kendisi... Biraz siyaset demiştim ya... Ona da değinmeden geçmeyeyim... Hayatın ta içindeki gerçek. Bir 'pişmanlık' söz konusu.. 'Biz ne yaptık' ın yansımaları var sahada... Koalisyon kurulma çalışmaları bir taraftan süre dursun... Seçmen vazgeçtiklerine geri dönme eyleminde...  Nerede kalmıştık?  Sağlık ve mutluluk dolu bayram tadında güzel bir hafta olsun... ...

Devamını Oku
  • 2015-07-13
  • Köşe Yazıları

Sorunlar; sorumluluk ister...

Kent gazeteciliğinin sorunları gündeme taşıması ve bu sorunların takipçisi olması kadar doğal bir durum olamaz… Bu bağlamda günlük olarak yayımlanan Ankara gazetelerinin kentin sorunlarına bakışı ve üzerine gidişlerine ilişkin hakkı teslim etmeli. Sabah Ankara olarak yaşadığımız bu kentin sorunlarını gündeme taşımakla kalmayıp takipçisi olduğumuzun bir kez daha altını çizmek istiyorum. Başkentin değerlerini kucaklayan yayımcılık anlayışımız ile takdir görüyor olmak sorumluluğumuzu bir kat daha arttırıyor. Geride bıraktığımız hafta özel habercilik anlayışımız ile gündemi belirleyen gazete olmanın keyfini yaşadık. 'Çamur at izi kalsın' mantığı ile hareket edenler yine karşılarında sorumlu gazetecilik anlayışını buldular. Halkı yanıltmak ve itibarsızlaştırma algısı oluşturmak isteyenlere en güzel yanıtı manşetlerimizle verdik. Muhabir arkadaşımız Aykut Gören'i tebrik ediyorum. Birbirinden başarılı haberlere imza atan genç arkadaşımızın ısrarlı takibi çamur atmak isteyenler karşısında duvar oldu. Söz başarılı habercilikten açılmışken bu kentin sorunlarını cesur bir şekilde sayfalarına taşıyan Sabah Ankara'nın defalarca gündeme taşıdığı 'otopark sorunu'na duyarsız kalan kent yöneticilerinin haftanın son işgününe damga vuran otopark cinayeti üzerine harekete geçmesi bizleri üzüntüye sevk etti. Hep söylüyor, dillendiriyoruz… Bu şehrin ortak akla ihtiyacı var. Bu kentin kendi dokuları ve hassasiyetleri var. Ankara'nın yönetimine talip olmak bu kente duyarlı olmaktan geçiyor. Bu kentin çok basit sorunlarının dahi üzeri örtülüyor… Aylardır otopark sorununa dikkat çekiyoruz… Başkentin sokakları sahipsiz diyoruz… Bir Allah'ın kulundan 'çıt' yok. Dilenci istilası altındayız 'dönüp bakın sokaklara kavşaklara' diyoruz… Yine kimseden ses seda yok. Otopark sorununa bir ölümden sonra el atıldı. Hayatının baharında 21 yaşında bir hiç uğruna bu dünyadan göçüp gitti Mehmet Karagöz… Küçük bir tartışmanın acı faturası… Mekânı cennet olsun. Kavşaklarda cam silen çocuklar, dilendirilen gençler yakın zamanda başka bir 'gözyaşına' neden olmasın diyorum. Çünkü birçok tartışma ve kavgaya tanıklık etmiş gazeteciyim… Hadi şu sokaklara bir el atın lütfen… Ortak aklın öncüsü olsun Ankara Valisi.    Ölümün soğuk yüzüne tanık olmanın verdiği hüznü yaşadım geride bıraktığımız hafta. Geçen hafta pazartesi buluşmamızı bu nedenle gerçekleştiremedik. Uzun süredir tedavi gören kayınpederim Azmi Şahin'i son yolculuğuna Bolu'da uğurladık. Onca yaşanmışlıkların hüznü çok ağır geldi. Babamdan sonra kayınpederimin eliydi baba eli. Bayramda seyranda özel günde her buluşmamızda bir baba eli olmuştu öpülesi… Ve o son öpülen baba elini de kaybettim. Mekânın cennet olsun… Nasılsın baba dediğimde 'iyiler iyi kötüler hep aynı' derdin ya… Bir haftadır değişen bir şey yok. İyiler iyi kötüler hep aynı baba… Dün senin için dualarda buluştuk yine… Acılar paylaşıldıkça hafifler… Bir haftadır acımızı paylaşan, cenaze törenimize katılan, arayan, mesaj gönderen, çelenkleriyle yanımızda olduğunu hissettiren tüm dostlara teşekkür ediyorum… İyi ki varsınız.  Mübarek Ramazan ayının son haftasındayız. Diğer ifadeyle bayram haftası… Tüm dostların ve okurlarımızın Ramazan Bayramı'nı tebrik ediyorum. ...

Devamını Oku
  • 2015-06-29
  • Köşe Yazıları

Ankara´nın ´iftira odası´...

İftira ve karalama… Dinimizde iftira, karalama, kin ve nefret aşılamaya çalışma büyük günahtır.  Anlayana… İnanana… Ve insan olana tabi ki… Her projeye muhalefet olma alışkanlığını iftira boyutuna taşımak misali… Bir sunta masanın etrafında algı yönetme acizliği gibi… Bu kentin ve ülkenin değerlerini yok sayma misali… Yapılan her projeye katkı koymak yerine mahkemeye taşımak gibi… Fikir üretemeyen, yaşadığı kente değer katamayan zihinler vicdanlarda da kaybediyor… Bu kentte hiç mi iyi bir şeyler olmuyor… İftira atmak asılsız suçlamalarla insanı incitmek, zor duruma düşürmek, onurunu zedelemek, aşağılamak ve insanların gözünden düşürmek, maddi manevi zarar vermek çok çirkin bir davranıştır. İftiranın kökeninde bilinçaltındaki intikam duygusu yatar. 'Çamur at izi kalsın' mantığı ile hareket etmek onun inandırıcılığını, onurunu ortadan kaldırmaya yönelik en sinsi plandır. İftira, atan kişinin bilinç altını yansıtır. Bastırdığı duyguların ve başarısızlıklarının göstergesidir. İnsanoğlunun sahip olabileceği en kötü alışkanlığıdır. Bastırılmış duyguların dışa vurumu gibi zehir akıtır. İftiracı iftira attığı kişinin masumiyetinden, dürüstlüğünden, inandırıcılığından çekindiğini ortaya koyar. Sanatçılar, halka mal olmuş kişiler, başarılı iş adamları, sporcular ve politikacılar iftiraya uğrayan belli başlı isimlerdir.  Unutulmamalıdır ki, 'Güneş balçıkla sıvanmaz'… Yalan ve iftira ile hiçbir yere varılamaz. Bu tür kurgular mutlaka açık verdiği gibi adalet önünde mahkûm olurlar. Çirkin söz sahibine ait olduğu gibi mutlaka geri döner. İftirayı atan kadar yayan da melundur. Bunu yaymak ve şahit olmak kadar hiçbir bilgi ve belgeye dayanmadan bu çamura alet olmak onun kadar çirkindir. Alçakça ve haincedir… Suçtur, ayıptır… Kirliliktir…  Doğru olmayan bilgi ile bir insanı hedef almak ancak seviyesi düşük insanların işidir. Kötü bir algı yönetimidir. İftirayı işittiğiniz zaman: "Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah'ım) Sen yücesin; bu, büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi? (Nur Suresi,15-16) Eğer birine iftira atıp vicdansızlık edersen, bu seni ölünceye kadar düşündürür, başkalarının emeğiyle kazandıkları onurlu ve kararlı duruşu, onursuzluk yaparak, iftiralarla karalamak insanlığa ihanettir.  Şu mübarek aylarda Allah akıl fikir sağlığı versin… ...

Devamını Oku
  • 2015-06-22
  • Köşe Yazıları

Baba ´baba´sızlığı anlat...

Babalar Günü'nde babasız olanlara bu yazı. Hayata gözlerini babasız açanlara bu yazı… Tam yedi yıl oldu babasız Babalar Günüm. Her geçen yıl değil, her geçen gün hasreti ile kavrulur oldum. Babayım ama babasızım. Düne dair bana 'sızı'… 'Acı' ile 'hüzün' ve 'gözyaşı' düştü… Babalar Günü'nde 'baba'sızlığı yaşayanlardan sadece biriyim. Dün duyguların yoğunlaştığı gündü benim için.  Koca bir çınardı benim babam… Hayata dair yaşanmışlıkların ortasında yalnız kalmak değildi babasızlık. Çölün ortasında susuz kalmaktı. Gölgesine sığınıp hayata tutunmaktı. Gözlerinin içine bakınca geleceği görmekti. Hayatı ilk babam anlattı bana. Birey olmanın temeline ilk harcı 'o' koydu. Varlığını hissedip güven duymaktı.  Bunaldığında bir nefesti… Hüznün adı değil, mutluluğa acılan kapıydı babam…  İyiyi kötüyü, insan olmayı, onurlu yaşamayı öğretendi babam… Minik ellerimin iri ve kocaman ellerinin arasında kaybolmasıydı. Tuttuğunda güven, dokunduğunda sevgisini hissetmekti… Sohbetinde huzur bulduğum, çözümsüzlüğün çözümüydü. Gidilecek yere en kestirme yoldu babam. Yaşanmışlıklar belleğimin en büyük zenginliğiydi. Ahlaklı olmayı anlatandı… Geleceğe dair hayatın kopyasıydı babam… Hayata tutunmayı, mücadeleyi, var olmayı, ilkeli durmayı, sevgiyi, hoşgörüyü ve tüm değerleri ilk o anlatmıştı bana. En büyük mirası 'sana haram lokma yedirmedim oğlum'du. Onuru ile yaşadı. Onuru ile hakka yürüdü… Varlığında öğrendiklerim yokluğunda hayat rehberim oldu. Dün Babalar Günü'ydü… Bugün onlardan kalanların yaşama kattıklarının günü. Ahirete irtihal etmiş tüm babalara, babama dua ile… Mekânları cennet olsun. Bana 'baba'sızlığı kimse anlatamaz, yaşadıklarım anlatacaklarınıza kâfi gelmez. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-06-15
  • Köşe Yazıları

Seven kim sevilen kim?

Seçim, sandık, propaganda derken hepsi tamamlandı. Şimdi hükümet kuruluşuna dair söylemler dillendiriliyor. Zamana endeksli ise çözüm yakındır. 'Zaman ne çabuk geçiyor' değil mi? Hızdır zamanı tüketen... Günler, aylar, yıllar derken ömür almış yükünü son yolculuğa çıkmış bile. Hoş bir seda bırakmaksa niyet dönüp yapılanlara bir bakmalı… Klasik pazartesi buluşmamızda birikmiş konuları bir kenara bırakıp manevi iklim dünyamıza değinmek istiyorum. İslam âleminin kutsal ayı, 11 ayın sultanı Ramazan, çarşamba günü kılınacak ilk teravih namazından sonra, gece kalkılacak sahur ile başlayacak… Gönüller sevgiyle dolup taşacak. Hayat manevi bir iklimle daha lezzetli hal alacak. Ramazan ayı mı bize misafir, biz mi ona bilinmez ama 'hoş geldin' der başköşeye otururuz. 'O' bizi ağırlar, biz onu misafir ederiz. Biz onu tutarız, o bizi asla bırakmaz. Hep geçmişi yad eder ona özlem duyarız ya… Yaşanmışlıkların lezzetidir özlem duyulan. O lezzetin hayat bulmasını sağlayanların biz olduğunu unutmamalı. Dünü biz nasıl hafızamızda canlandırıyor isek, çocuklarımız da bizimle yaşadıklarını geleceğe taşıyacak… Geleceğe taşınabilecek Ramazanlar yaşamalı. Yaşamalı ki geleceğe anlatılacak Ramazan yaşanmışlıkları olsun. Bu bağlamda Ramazan ayında yaşadıklarımızın, tutuğumuz orucun, kıldığımız namazın manevi iklimimizi zenginleştirmesini diliyorum. Seven kim, sevilen kim? Sevgili Ramazan, hoşgeldin 'Sevgili'den, hoşbulduk 'Sevgili'ye... Sevmek benim, sevebilmek senin tercihin… Hem seven hem de sevilen olabilmektir temel esas… Hoşgeldin Ya-Şehri Ramazan… Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-06-08
  • Köşe Yazıları

Ankara´da rekor katılım...

Bugün herkes sustu… Sandık konuştu. Türkiye geleceğine dair kararı sandığa taşıdı. Tüm yurt genelinde olduğu gibi Başkent Ankara'da da katılım rekor seviyede yaşandı. Düne dair en güzel eylem sandığa gidip vatandaşlık görevini yerine getirmenin mutluluğuydu… Vatandaşlık görevimi yapmanın mutluluğu ile başkent sokaklarında seçim gözlemi için ilçeleri dolaştım. Sabahın ilk ışıklarıyla sandığa koşan seçmen akşam sandıkların kapanmasına dakikalar kalıncaya kadar görevini yerine getirmenin telaşı içindeydi. Bir Pazar klasiğinin dışında hareketli ve coşkulu bir günü kayıtlara geçirdik. Aylar süren propaganda döneminin ardından sandığa koştuk. Propaganda dönemine ilişkin mırıldanayım derken hafızamı yokladım. Geleceğe taşınacak söylemlerin başında 'Onlar konuşur AK Parti yapar' ilk sırayı alırken 'Bizimle yürü Türkiye'm' hatırlananlar arasında yerini aldı. Haziran ayında seçmenin önüne konan sandık katılımın yüksek olmasını sağladı. Tatile çıkılmamış olması vatandaşın sandığa yoğun katılımını sağladı. Ankara'da 3 milyon 721 bin 509 seçmenin yüzde 88 ile sandığa giderek demokrasiye katkı koydu. Başkent'i Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde temsil edecek olan 32 milletvekilinin dağılımı (Yazı kaleme alındığında) AK Parti 15, CHP 11, MHP 5 ve HDP 1 şeklinde oluştu.  SABAH Ankara olarak seçim sonuçlarının tamamını sayfalarımıza taşıdık. Ankara'yı Meclis'te temsil edecek milletvekillerimizin isim ve parti oy dağılımlarını grafiklerle hazırladık. Hadi hayırlısı… Sağlıklı, mutluluk bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-06-01
  • Köşe Yazıları

Samimi, içten ve kardeşçe...

Ankaralıların hafta sonu soluklanmak için kaçtıkları destinasyonların başında gelir Amasra… Ortalama bir hızla 2.5 saat sonra denizle kucaklaşmaya hazır olun. Hep konuşur dillendirirdik. Cumartesiyi pazara bağlayan akşam saatlerinde Amasra keşfi için üç kafadar yola koyulduk. Yaklaşık 20 yıl sonra tekrar Amasra için yollara düşmüştüm. Ülkemin her noktasında olduğu gibi Amasra ve yol boyu değişim ve dönüşümden nasibini almış. Kıvrım kıvrım yollar duble yola dönüşmüş. Bazı bölümlerde çalışmalar devam ediyor olsa bile rahat ve güvenli yolculuğun garantisi… Tüneller duble yollar ve doğanın tüm cömertliği ile Amasra'da gün batımını birlikte yakaladık. Deniz kokusunun yeşille büründüğü küçük bir Osmanlı kasabasında su sesi eşliğinde dingin bir akşam yemeğinden sonra aynı rota üzerinden Ankara'nın yolunu tuttuk. Amasra'yı anlatmaya ne satırlar ne de kelimeler kâfi gelmez. Hal böyle olunca siz de bir hafta sonu çılgınlıklarınız arasına Amasra'yı sıkıştırabilirsiniz. Benden tavsiye… Hani söz seyahatten açılmışken yağmur geçişlerinin doğanın üzerindeki keyfine de tanıklık ettik. Hafif üşüme duygusu ile kışı geri getirdik son demde… 'Bahar geldi, yaz geldi' derken soğuk havaları yağmur takip ediyor. Yeni hafta yeni Türkiye'nin habercisi olsun. Havalar nasıl olursa olsun. Ülkemiz üzerindeki bahar hiç eksik olmasın. Dargınlıkların küskünlüklerin gerekçesi olacak yaşanmışlıklar uzak olsun… Uzak olsun ki güzel ülkemin geleceğine vurulmak istenen prangalar işlevsellik kazanmasın. Dağında, taşında, ovasında, merasında kardeşlik türkülerinin yankılandığı sevda yüklü gönüller girdaba kapılmasın. Kapılmasın ki o canım türküler yankılanmakla kalmasın. Yüreklere sevda, gönüllere aşk olsun. Önümüze gelecek olan sandığın demokrasi gereği olduğunu bilmeli. Tüm etnik ve dini kimliklerle bir ve diri olduğumuzun kanıtı olsun o sandık. Ne kardeşliğimize ne de birlikteliğimize ayrık otu ekmesin. Ekmesin ki cümle alem, tüm cihan büyüyen gelişen güçlü Türkiye imajı altında ezile dursun.  Biz birlikte Türkiye'yiz… Doğusu ile batısı ile… Güneyi ile kuzeyi ile… Bizim kucaklaşmalarımız samimi, içten ve kardeşçe… Öyleyse kardeşçe kucaklaşmanın gereği istikrarımızın teminatı adına boş veren değil oy veren olun… ...

Devamını Oku
  • 2015-05-31
  • Köşe Yazıları

100 dev projenin 11´i Ankara´da

3 dönem boyunca Ankara milletvekilliği yapan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, başkentin 13 yıllık büyüme serüvenini SABAH Ankara'ya anlattı: AK Parti döneminde Ankara'nın çehresi değişti. Bu dönemde yapılan 100 dev projeden 11'i Ankara'da.   İşte ilk 100 içindeki 11 dev proje   01- Tuz Gölü doğalgaz depolama alanı.  02- Bölgesel uçak yapım merkezi Ankara'da.  03- Haberleşme uydusu projesi Ankara'da. TÜRKSAT 6-A yine burada üretiliyor. Göktürk-3 Ankara projesi.  04- Ankara-Niğde otoyolu.  05- Ankara-İstanbul hızlı tren projesi. Ankara-İzmir hızlı tren projesi. Ankara-Konya hızlı tren projesi.  06- Asıl daha hızlı olan Ankaraİstanbul o çok daha yüksek hızlı 1.5 saatte ulaşılabilecek.  07- Ankara-Sivas hızlı tren projesi.  08- Başkentray Tandoğan, Keçiören metro ve Atatürk Kültür Merkezi, Gar, Kızılay metro projeleri var bir paket halinde.  09- Etlik ve Bilkent şehir hastaneleri.  10- Ankara içme suyu ikinci merhalesi.  11- Uluslararası polis eğitim merkezi. 1.2 milyar liralık bir proje. 3 bin kişinin aynı anda eğitim alabileceği bir merkez. İlişkilerimizin iyi olduğu ülkelerden de polislerin gelip burada eğitim görebilecek.    Başbakan Yardımcısı ve Ankara milletvekili Ali Babacan, AK Parti'nin 13 yıllık iktidar dönemini SABAH Ankara'ya değerlendirdi. Gazetelerin Ankara eklerinin temsilcileriyle biraraya gelen Babacan, AK Parti iktidarında Ankara'nın çehresinin değiştiğini belirterek "2002'yle bugün arasına baktığımızda, çok şükür Türkiye'de her alanda ilerlemeler oldu. Türkiye çok daha normal, çok daha ileri bir demokratik çerçeveye oturmuş durumda. Hem sistem olarak, hem demokrasi olarak, hem de ekonomik anlamda büyük ilerlemeler kat ettik" dedi.    HER ALANDA BÜYÜME SAĞLANDI    AK Parti'nin 13 yıllık iktidarı döneminde Türkiye ekonominsin çok büyüdüğünü ifade eden Ali Babacan, "Ekonomimiz, 215 milyar dolardan 800 milyar dolara büyüdü. İhracatımız büyüdü, faizler düştü, enflasyon düştü, paranın satın alma gücü arttı. Yani 2002'de bir asgari ücretle ne satın alabiliyordunuz, bugün ne satın alabiliyorsunuz. En düşük emekli maaşıyla ne alabiliyordunuz, bugün ne alabiliyorsunuz. Buralarda gerçekten çok ciddi artışlar söz konusu" diye konuştu. Muhalefet partilerinin emekli maaş vaatlerini gerçekçi bulmadığını anlatan Bakan Babacan şunları söyledi: Seçim var malum. Siyasi partiler asgari ücret ve emekli maaşını sık gündeme getiriyor. Ama o partilerin iktidarda olduğu dönemlere bakın. O dönemlerde gerçekten yüksek zamlar verilmiş ama enflasyon çoğu zaman maaş zammının üstünde olmuş. Yani satın alma gücü erimiş. Dolayısıyla burada nominal olarak maaşın ne kadar olduğundan öte, bir de o piyasadaki fiyatlar, enflasyon ve onun satın alma gücü çok çok önemli. Biz çok şükür hiç aldatan olmadık, hep gerçekçi olduk ve sabit gelirli vatandaşlarımızın da net anlamda satın alma gücünün oldukça yükseldiği bir dönemi yaşamış olduk.    ÜNİVERSİTE SAYISINDA ARTIŞ    "Ben artık üniversitelerimizdeki gelişmeleri takip etmekte zorlanıyorum" diyen Babacan şunları söyledi: Benim mezun olduğum TED'in üniversitesi 2009'da devreye girdi. 2005'te TOBB ETÜ Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden oldu. Zaten Bilkent Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi biliyorsunuz ve çok çok başarılı. Dünyada son 50 yılda kurulan bütün üniversiteleri incelemişler, ilk 100 çıkartmışlar. Orada 3 Türk üniversitesi var. Biri de Bilkent. Yıldırım Beyazıt Devlet Üniversitemiz 2010'da hizmete girdi ama çok büyüdü. Sayın Beşir Atalay'ın özel gayretiyle kurulan...

Devamını Oku
  • 2015-05-25
  • Köşe Yazıları

Papazın bağı ve Ankara...

Hafta sonu oğlum Emre ile birlikte baş başa pazar kahvaltısı için Papazın Bağı'nda nefes alalım istedik. Ankara'nın göbeğinde doğa ile baş başa kalınabilecek yakın bir destinasyon… Adını üzüm bağları ve asma bahçelerinden alan Ankara'nın en eski yazlık mekânlarından biri Papazın Bağı… Çınar ağaçlarının altında doğanın tüm cömertliği içinde 1963'ten beri Ankaralıların hafta sonu uğrak yeri olmuş. Tarihi havuz ve çeşmeleri ile sıcak yaz günlerinde, asırlık çınar ağaçlarının gölgesinde kahvenizi yudumlarken sizi ferahlatan, 14 bin m2 yeşil alan ile Ankara'nın göbeğindeki gizli cennet bahçesi. Dört mevsimi de doyasıya yaşayabileceğiniz ender yerlerden biri olan Papazın Bağı, meşhur el açması gözleme ve mantı çeşitlerini, ızgaralarını tadabileceğiniz, semaverde çayınızı yudumlarken yanında nargilenizi de içebileceğiniz, sevdiklerinizle hoşça vakit geçireceğiniz özel mekânlardan biridir. Ankaralıların uğrak yerlerinden Papazın Bağı'nda dost karşılaşmaları da sık yaşanıyor. Bu bağlamda pazar sabahı aynı mekânda Süreyya Üzmez ile sevgili eşleri Mahbure Üzmez ve Aysun Kaba ile dost sohbeti için fırsat bulduk.   Ankara'nın Aksaray sınırında kaderine terk edilmiş bir ilçesi Şereflikoçhisar… İlçe Kaymakamı Erol Karaömeroğlu Rizeli… Uzun süredir davetini hayata geçirmeyi planlıyordum… Hafta içi bir fırsatını bulup öğle yemeği bahanesiyle Şereflikoçhisar'ın yolunu tuttum… 'Kaderine terk edilmişliği' ilçenin kaderi olmaktan çıkarmak için projeler üretmiş. Bildik kaymakam portresinin dışında. Halkın içinde halkla birlikte… Kenti kucaklamış… Projeler üretip Ankara'nın yolunu arşınlıyor. Projelerini siyasi mekanizmaya anlatıyor. Belediye başkanı ile el ele verip başkan gibi çalışıyor. Tuz Gölü'nü turizme kazandırmak için çağrıda bulunuyor. İlçenin doğalgaz sorununu çözmeye çalışıyor. Şereflikoçhisar- Aksaray demiryolu projesi için destek arıyor. Ankara'nın yeni cazibe merkezinin Şereflikoçhisar olacağını belirtmekle kalmıyor. İlçenin verdiği göçü geri alması için projeler üretiyor. Kısacası hemen yanı başımızdaki Şereflikoçhisar'da bir şeyler oluyor… Dikkat çekeyim istedim…   Hep bir yerlere ulaşmak için koşturuyoruz… İşte o koşturmanın hafta sonu durağı Nevşehir Ürgüp oldu… TOKİ'nin ilk yerel mimari uygulama projesinin tamamlanma etkinliğindeydik. TOKİ Başkanı M. Ergün Turan'ın ev sahipliğinde… Sosyal konut mimarilerinin 'Kendi yöresinden, kendi yaşantısından izler taşıması' yaklaşımı ile geliştirilen TOKİ Yerel Mimari Uygulama Projeleri'nde, şehirlerin iklim ve coğrafi yapısı dikkate alınmış. Selçuklu ve Osmanlı olmak üzere Anadolu medeniyetlerinin izlerini de taşıyan bu projede kültürel mirasımızın izlerine de rastlamak mümkün… Yerel mimari uygulamaları öncelikle 17 şehir ve 19 ayrı projede hayat bulacak. Bu bağlamda Nevşehir Ürgüp Sosyal Konutları tamamlanıp sahiplerine teslim edildi. Yerel ile modern mimarinin en güzel örneği olan Ürgüp evleri Kapadokya'nın izlerini taşımış… Haftanın alkışı TOKİ Başkanı M.Ergün Turan'a… Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-05-18
  • Köşe Yazıları

Siyasi nezaket ve alkış...

Alanya Gazeteciler Cemiyeti'nin 2014 yılı Medya Başarı Ödülleri jürisi için 15 Mart tarihinde Güney'e inmiştim. Biraz ateş, biraz ağrısızı, halsizlik, öksürük derken zar zor bir yolculuğun ardından Alanya Gazeteciler Cemiyeti'nin jürisine başkanlık etmiştim. Bir birinden önemli mesleki çalışmaları değerlendirdiğimiz eserlerin ödül gecesi için hafta sonu yine Alanya'nın yolunu tuttuk. Meslek büyüğüm Yavuz Donat ile Türk Hava Yolları'nın tarifeli uçağı ile Alanya-Gaziapaşa Havalimanı'na ulaştığımızda 'yaz'ın geldiğine tanıklık ettik. Pardon Türk futbolunda bir döneme damgasını vuran Tanju Çolak da seyahat arkadaşımız... Yavuz abinin açısı ofsaytta düşünce Tanju'nun ceza sahasına girdiğini görmedi. Buna içerlenen Tanju tereddüt etmeden Yavuz abiye sarı kartını gösterdi... Derken sohbet Galatasaray'ın şampiyonluğuna taşındı. Gün ağarıp geceye döndüğünde Alanya Gazeteciler Cemiyeti'nin ödül gecesindeki yerimizi almıştık. Yılın en iyi haber spikeri kadın ve erkek dallarında ATV'den Cem Öğretir, NTV'den eşi Seda Öğretir, yılın köşe yazarı ödülü ise Yavuz Donat'a verilmişti. Geceye katılanlar arasında Alanyalı Dışişleri Bakanı'mız Mevlüt Çavuşoğlu ve eski Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal'ın karşılıklı siyasi nezaketleri gecenin başarısı kadar altı çizilmesi gereken noktaydı. Iki Antalya milletvekilinin iki farklı partiden olmasına rağmen kullandıkları dil uzun süre alkış aldı. Genel seçim öncesi yaşanan bu tablonun tüm yurt genelinde kullanılan dil olmasını temenni ediyorum. 7 Haziran'a kadar siyasi partilerin çalışmaları "demokrasi şöleni" şeklinde geçmeli. Şiddet dili kullanılmamalı. Toplumu gerecek ifadeler yerine pozitif yaklaşım sergilemeliyiz. Adaylar ve liderler kadar toplumun tüm katmanları birlik ve beraberliği temel esas kabul etmeli. Geceye ilişkin ödül alan tüm meslektaşlarımı tebrik ediyorum. Alkışı ise Alanya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mehmet Ali Dim'in başarılı organizasyonu ve ev sahipliğine, Mevlüt Çavuşoğlu ve Deniz Baykal'a ise siyasi nezaketlerinden ötürü gönderiyorum...   *** Geride bıraktığımız haftaya ilişkin üzerinde durmak istediğim 'Başkent 13 Yılda Beş Kat Büyüdü' haberimiz... Ankara, AK Parti iktidarında ihracatta ve istihdamda en az beş kat daha büyüdü. Bunu ben söylemiyorum. OSTİM Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın, esnafın dış yatırımlarla siyasi istikrardan güç aldığının ve Ankara Ticaret Odası Başkanı Salih Bezci, 13 yıllık AK Parti iktidarı döneminde çok başarılı bir ekonomik program uygulandığının altını çiziyor. AK Parti iktidarında Ankara'nın 13 yılda nereden nereye geldiğine dönüp bir bakılmalı. İşte o projeksiyonu Sabah Ankara sizler için tutuyor. Sağlıktan turizme, eğitimden, ekonomiden ulaştırmaya tüm sektörlerdeki değişimi sayfalarımıza taşıyacağız. Başkent ekonomisi bu süreçte adeta sıçrama yaşadı. Ankara'da 13 yıl öncesine kadar 1.5 milyar dolar olan ihracat, 2014 itibarı ile 8.1 milyar dolara yükseldi. Ankara'nın dış ticaret hacmi de genişleyerek 2002'de 5.8 milyar dolardan 19 milyar dolara çıktı... Başkentte 2003'te sanayi siciline kayıtlı firma sayısı 112 iken, 2014'te bu rakam 7 bin 930'a yükseldi. 2004'te yüzde 15.3 olan işsizlik oranı 13 yılda hızla eridi... İşsizlik 2014'te yüzde 6'ya geriledi. 2004'te 7.9 milyar vergi toplarken, 2014'te bu rakam 50.7 milyar TL'ye ulaştı. Bunu ben söylemiyorum. Rakamlar ortada. Ankara'da değişim sürüyor. Yeni Türkiye'nin başkenti değişim ve dönüşümden payını alıyor... *** Haziran seçimleri öncesi sandıktan çıkmak için çalışan aday profillerine göz atmak istiyorum. Liste başı...

Devamını Oku
  • 2015-05-11
  • Köşe Yazıları

Anneler Günü´nün hikâyesi...

Kadınlar günü, Sevgililer günü, Babalar günü, Anneler günü... Böylece sıralanıp gidiyor. Başına değerlerimiz sonuna da günü eklediniz mi? Kutlanacak o kadar çok günümüz oluyor ki... Diğerlerini sıralamıyorum bile. Size kalmış. Yeter ki kutlamak isteyin. Kutlanacak çok gün bulacaksınız. Her yıl mayıs ayının ikinci pazar gününü "Anneler Günü" olarak kutluyoruz. Peki, annelerimize adanan bu özel gün nasıl ortaya çıktı, ne zamandır kutlanıyor hiç merak ettiniz mi? İşte bu özel günün doğuşu... Tarihteki ilk Anneler günü kutlamaları, antik Yunan'da, tanrıların anası Rhea onuruna düzenlenen bahar kutlamalarına dayandırılabilir. 1600'lerin İngiltere'sinde "Anneler Pazarı" kutlanırdı.  "Lent" adı verilen ve Paskalya'nın 40 gün öncesinden başlayan sürecin dördüncü pazarında kutlanan "Anneler Pazarı" ile bütün İngiliz anneler onurlandırılırdı. O zamanlar yoksul İngilizlerin çoğu, varlıklı ailelerin yanında hizmetçilik yapmaktaydı. Çalıştıkları evler çoğunlukla kendi evlerinin çok uzağında kaldığından, hizmetçilerin işverenlerinin yanında yaşamasına izin verilirdi. "Anneler Pazarı"nda hizmetçilere izin verilir, evlerine gidip günü annelerinin yanında geçirmeleri teşvik edilirdi.  "Anneler Pastası" denilen özel bir pasta, bu kutlamayı daha da özel kılardı. Hıristiyanlığın Avrupa'da yaygınlaşmasıyla kutlama biçim değiştirerek "Kilise Ana" kutlamasına dönüştü. Kendilerine hayat veren ve kötülüklerden koruyan gücün "Kilise Ana" olduğuna inanılırdı. Zamanla kilise festivali ile "Anneler Pazarı" kutlamaları karıştı ve insanlar, kiliseyle birlikte annelerine de şükranlarını sunar oldular. ABD'de Anneler Günü ilk defa 1872'de Julia Ward Howe tarafından, barışa adanan bir gün olarak önerildi. Bayan Howe her yıl Boston'da Anneler Günü kutlamaları organize etti. 1907 yılında Philadelphia'da Ana Jarvis adında bir kadın, ulusal bir Anneler Günü için kampanya başlattı. Bayan Jarvis, West Virginia eyaletinde annesinin bağlı olduğu kiliseyi, annesinin vefatının ikinci yıldönümü olan mayısın ikinci pazarında, Anneler Günü'nü kutlamaya ikna etti. Ertesi yıl Anneler Günü, bütün Philadelphia'da kutlanmaya başladı. Bayan Jarvis ve onu destekleyenler bakanlara, iş adamlarına ve politikacılara, ulusal bir Anneler Günü ilan edilmesi için dilekçeler yazmaya başladılar. 1911'de arzuları gerçekleşti ve Anneler Günü tüm eyaletlerde kutlanır oldu. Başkan Woodrow Wilson, 1914'te resmi bir açıklama ile Anneler Günü'nü ulusal tatil ilan etti. Böylece Anneler Günü'nün, her yıl mayısın ikinci pazarında kutlanmasına karar verilmiş oldu. Dünyanın çeşitli ülkelerinde Anneler Günü'nün farklı tarihlerde kutlanmasına karşın, Danimarka, Finlandiya, İtalya, Türkiye, Avustralya ve Belçika'da Anneler Günü mayıs ayının ikinci pazarında kutlanmaktadır. İşte Anneler gününün hikayesi...  Nerede nasıl doğduğuna bakmaksızın canım annemin anne adaylarının ve tüm yüreği sevgi dolu annelerin günü, dünde kalmaksızın, kutlu olsun. Güzel sıralı kelimelerin ardında kalmaksızın kutlamalı... Hatırlamalı... Hediyesinden çok sıcacık bir kucaklaşmanın anlam taşıdığı bilinmeli... Sarılıp boynuna 'anneciğim' diyemeyenlerin göz pınarlarında oluşan damlacıkların hasret koktuğu, yüreğin ızdırabına tanıklık ettik. Dün de kaldı cancağızım demeksizin anne gönlü alındığı gündü dün... Bugüne bakmaksızın dünü her güne taşımalı... Ne duyguyu anlatacak kelime ne de sevgiyi tarif edecek cümle var. Sözün bitip yaşanmışlıkların gönle düştüğü biline...  Saygının, kusursuz sevginin en derin olduğu güzel ve bir o kadar da mutlu bir hafta olsun...   ...

Devamını Oku
  • 2015-05-04
  • Köşe Yazıları

Bir başarı hikâyesi...

Ankara'dan doğdu İstanbul'da zirveye çıktı… Geride bıraktığımız hafta İstanbul'da düzenlenen 3'üncü Uluslar arası Akıllı Şebekeler Kongre ve Fuarı'nın açılışına katıldım. Fuarın resmi açılışından bir gün önce ise Sabah Gazetesi ile birlikte tüm Türkiye'de dağıtılan 'Akıllı Sistemler' ilavemiz büyük ilgi gördü. Sabah Gazetesi'nin sponsorluğunda gerçekleşen Uluslar arası Akıllı Şebekeler Kongre ve Fuarı'na ilişkin hazırladığımız gazetenin sektör temsilcileri tarafından büyük ilgi görmesi tüm yorgunluğumuzu aldı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık'ın ev sahipliğinde gerçekleşen fuara yurtdışından da ciddi katılım gerçekleşti.  ICSG İstanbul 2015 Fuar ve Kongresi Ankaralı bir firma olan HHB Fuar ve Organizasyon tarafından 3 yıldır başarıl ile gerçekleştiriliyor. İlkinde katılım sağlamadığımız bu uluslar arası buluşmaya ikinci ve üçüncü yılda dâhil olduk. Sabah Gazetesi olarak geçen yıl ve bu yıl medya sponsoru olmakla kalmayıp buluşmaya ilişkin özel gazete hazırladık. Uluslar arası organizasyonu hazırlık ve yürütülmesinde ciddi bir operasyon gerçekleştiren HHB Fuar ve Organizasyon firmasının genel müdürü Şule Esma Dadak başta olmak üzere, Gizem Yücel, Iraz Gümüş, Ekin Yıldız, Selin Doğan ve tüm ekibe bir teşekkür borcumuz var. Emeği geçenlere teşekkür ederim…  Hep diyorum ya… Ankara'nın değerlerine sahip çıkmalıyız. İşte bu bağlamda Ankara'nın birçok başarılı firması başkenti uluslar arası arenada başarı ile temsil ediyor. HHB Fuar ve Organizasyon firması bunlardan sadece bir tanesi. Bu vesile hepsine bir alkış gelsin. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-04-27
  • Köşe Yazıları

Başkent dönüşüm içinde...

Yazmanın en güzel bahanesidir Ankara… Aşk, yağmur, öfke, doğa, kim bilir belki yaşadığın şehir, ya da okunan kitapta altı çizilen satırlar. Yazmaksa yazılacak o kadar çok konu var ki. Karardır ilk başlangıç. Kurgudur kelimelerin satıra dökülüşü. Geniş bir şeyler karalayım diye çıkılan yolda bir nefestir yazmak. Bazen duraklayıp kelimelerin ardına bakmaktır. Bakıp göremediklerindir. Mutluluğun resmini kelimelere yansıtmaktır. Yaşayamadıklarının yaşanmışlığa taşınmasıdır yazmak… Yazıp sonunu noktayı koyamamaktır. İşte tüm bu fotoğraf altında yazmak isteyip de yazamadıklarını içine atmak, yutkunmaktır. Mutluluğun resmini çizemeyip kaleme dökmektir. Hayalleri yaşanmış gibi tarif etmektir. Bir Pazar günü ne yazılabilirin ilk giriş cümlesidir yazmak. Bazen hafif bir tebessüm bazen kahkaha bazen de hüzündür yazmak. Nerden bu yola girdiğimin bilinmezidir. İnanın bir pazartesi yazısı olsun diye tuşlara vurmaya başlamıştım. Olsun fena da olmadığının kelimelere dökülüşüdür yazmak. Seni sana anlatmaksa ben hep yazacağım… Yaşadığım bu ülkeye, kentime, sevdiklerime dair hep söyleyeceklerim var. Hatırlar mısınız bilmem Kemal Sunal'ın Propaganda filminde bir kara tren sahnesi vardı. Bir vagonda yan yana dizilmiş üç köylü hep bir ağızdan; 'Ankara Ankara güzel Ankara. Seni görmek ister her bahtı kara' diye. Söz konusu Ankara oldu mu bende mırıldanıyorum; 'Ankara Ankara güzel Ankara' diye. Güzeli ve iyilikleri çağırıyorum. İşte bu istikametin son dönemecinde direksiyonu bir şekilde Ankara'ya kırdım. Kim bilir belki de kırmak zorunda kaldım. Bu şehre dair bir tutam umudum var. Umutlarımın yeşerdiği hayatın içinde bir virgül misali kırgınlıklarım yokta değil. Hep umut hep sevinç hep pozitiflik değil ki hayat. Okyanusta bir damla misali olsa da kırgınlıklar barındırıyor yaşam. Kırgınlıklarım bir rüzgârın ardına kapılıp gittiğinden yerinde yeller esiyor. Kalmıyor, kalmasına müsaade etmiyorum. Bir pencere aralamak kadar kolay yaşadığın şehri bakıp da görmek… Benim Başkentim dönüşüm içinde. SABAH Ankara'nın dünkü manşeti bu dönüşümün en güzel tanığı… 'Başkente 13 yılda 45 milyar TL aktı' başlığı değişimin özeti. Ben ümit varım… Bakıp görenlerdenim. Gördüklerimi de kentime dair yazmalıyım, anlatmalıyım…. Sağlıktan eğitime, ulaşımdan toplu konuta pek çok alanda değişimin yaşandığı şehirdir Ankara… Bir dönüp bakmak yeterli… Eleştiri kadar alkışta demokrasi gereği…  Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-04-22
  • Köşe Yazıları

Teşekkürler Ankara

Takvim yaprakları yine bir yıldönümünün habercisi… Sabah Gazetesi'nde 'Merhaba' dediğim ilk iş gününün üzerinden tam altı yıl geçmiş. Sabahlı günlerimin yedinci yılına girdim.  Sabah Gazetesi ise Türk basınında önemli bir kilometre taşı olduğu günden bugüne 30 yılı geride bıraktı. Benim için anlamlı bir gün. Sabah ailesine katıldığım gün ve gazetemin kuruluş yıldönümü.  Sabah Gazetesi'nin son altı yılına tanıklık ettim. Bunun 3,5 yılı Antalya, kalan 2,5 yılı Ankara'da geçti. Yoğun yaşanan günlerin ardına dönüp baktığımda günlerin, ayların, yılların nasıl geçtiğini anlamak güç… Her şey 'Merhaba' diyerek başlamıştı. Ardından 'Hoş bulduk' demiştim. Aynı kelimeleri Ankara'da göreve başladığım ilk günde söylemiştim. Bir 'Merhaba' ile başlayan Sabah Ankaralı günlerim 'Hoş bulduk' ile devam etmişti. Kısa sürede Ankara bana alıştı, ben de Ankara'ya alıştım. Öyle bir alışkanlık ki Ankara'ya dair nerede ne yaşanıyorsa özümsedim. Sevmekti mutluluğun temeli. Yaşadığım bu kenti sevdim… Mutluluklarımın, hayallerimin başkenti oldu. Hani hep söylerim ya… 'İnsanlar hayalleri kadar yaşar' diye. Ankara'ya dair hayallerimi hep sizinle paylaştım. 'Bu kenti sevmekten geçer mutluluk' dedim. Bir insanı bir doğayı bir kıyafetinizi sevmek kadar gerçek… Ankara… İşte bu bağlamda söz konusu Ankara olduğunda SABAH Ankara hep öncü oldu. Sorunların üzerine korkusuzca gitti. Yaşanmışlıkları yok saymadık. Bu kentin tüm değerlerini kucakladık. Ulaştığımız tüm noktalarda kentin sesi, kulağı olduk. Ankara'ya dair söylenmesi gereken ilk sözü biz söyledik, ilk cümleyi biz kurduk. Tüm Ankara'yı kucaklayan yayımcılık anlayışı ile yine sizlerin takdirini aldık. Kısa sürede onlarca ödüle layık görüldük. Bu ödüller moral oldu, güç verdi. Sorumluluğumuza sorumluluk kattı. Birlikte yürüdüğümüz tüm dostlara, sivil toplum kuruluşlarına, oda, dernek ve siz okurlarımıza teşekkür ediyorum.  Ve bugün… Sabah Ankara özel bir sayı ile huzurda… Sabah Gazetesi'nin 30'uncu kuruluş yıldönümü nedeniyle hazırladığımız Sabah Ankara için Hülya Ünlü, Fatih Yılmaz, Aykut Gören, Erkam Çoban, Gizem Yazmacı ve Yeşim Yener'e ve Bölge Reklam Koordinatörümüz Umut Erel ile Seval Coşar, Ümit Şahma, Sibel Dereköy ve Aslı Onursal'a ayrıca teşekkür ediyorum. Sağlık ve mutluluk dolu günler olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-04-20
  • Köşe Yazıları

Ankara için SABAH Ankara...

Bugün düne dair… Güneşli güzel bir pazar sabahı… Uzun süredir bahar özlemi ile yanıp tutuştuk. Doğanın baharla buluşmasına tanıklık etmek isteyenlerin mekânıydı dün. Yaza hazırlıklar başladı… Tatil planları yapılmaya başladı. Bir taraftan da günübirlik ve hafta sonuna ilişkin mini seyahat sezonu açıldı. Ankara'nın mevsimsel güzelliklerine bir yenisi daha ekleniyor. Bahar ve ardından yaz buluşmaları Ankara'nın en keyifli mevsimleri… Bozkırın yeşile dönüştürüldüğü başkent de kendine geliyor.  SABAH Ankara'da mevsimsel hazırlıklar sürüyor. Kent gazeteciliğinin öncüsü olmayı sürdüren SABAH Ankara ısınan mevsim ve siyaset ile birlikte okurun taleplerine dikkat kesiliyor. Kente dair nerede ne yaşanıyorsa sayfalarımıza taşımaya özen gösteriyoruz. Haziran seçimlerine sayılı günler kala siyasetin nabzını tutan birbirinden özel çalışmaları manşetimize taşıyoruz. SABAH Ankara'da yayımlanmamış hiçbir haber duyulmamıştır. Manşete taşıdığımız her haber SABAH Ankara'nın özel çalışmasıdır. Hiçbir yerde görme ve okuma imkânınız olmadığı gibi fikri takibi bizimle sürdürebilirsiniz. Bu bağlamda Ankara'ya ilişkin en ücra noktadan haberdar olmak istiyorsanız SABAH Ankara yeter… Gazetemizin ulaştığı her noktada güçlü muhabir ağımız olduğu gerçeğini yenilemek istiyorum. Sizlerin talep ve isteklerini dikkate aldığımızın altını bir kez daha çizmek istiyorum. Ankara'nın ekonomisinden sağlık sektörüne, eğitiminden üniversitelerine, sporundan kültür-sanatına, toplumsal yaşanmışlıklarından siyasetine hemen her sektör kendini SABAH Ankara'da bulabilir. Ankara'nın tüm değerlerini kucaklıyoruz. Bu bağlamda geride bıraktığımız haftanın son iş günü olan cuma sabahı mobilya sektörüne ait özel bir çalışmayı SABAH okurlarıyla buluşturduk. Yeni çalışmalarımızın da yolda olduğunun ipucunu vermek istiyorum. Sağlık ve mutluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-04-13
  • Köşe Yazıları

Biz birlikte Türkiye´yiz...

Nisan yağmurlarıyla büyüdük… Ama 'nisan karı'nı ne dinledik ne duyduk. Şimdiler de nisan kar'ı ile güne uyanıyoruz. 'Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır' sözü 'Nisan kapıdan baktırır kazma kürek yaktırıra' dönüştü. Sert geçen bir kış mevsimi bahara da ipotek koymuş durumda. Mevsimsel geçişler vücut direncine göre etkili oluyor. Nisan gribine dikkat etmeli. Anneannemin takvimine göre bugün baharın ilk günü… Tanıklık ettiğimiz yağışlar ise bahar öncesinin.  Her bahar kendine özgü yaşansa da… Bu bahar ülkemizde çifte bahar olsun istiyorum. Siyasi partilerin milletvekili listelerini Yüksek Seçim Kurulu'na teslim edilmesinin ardında yorumlar da ardı ardına geldi. Hiçbir genel başkan sandığa gömülmek için liste yapmaz. Hedef sandıktan en çok milletvekili ile çıkıp iktidar olmaktır. Bireysel anlamda çıkılan bu yolculukta ise meclise gelebilmektir hedef… Tüm yorum ve analizler 'o' şöyle olursa' diye başlayıp 'Bu böyle olursa' ile matematiksel sonuca taşınıyor. Tamamının haklı bakış acısı olabilir. Hangi pencereden bakıldığıdır önemli olan. Listeye giremeyenler üzerinde küçük çaplı analizler yapılmış olsa da cılız kaldı. Girenler 'mutlu' giremeyenler 'mutsuz' ifadesi düz mantık. Gönül vermişliktir esas olan…  'Çifte bahar' demiştim ya… Hem mevsimsel bahar hem de sandığın ülkemiz üzerinde bahar havası getirmesini diliyorum. Provokatif eylemler yaşanmasın.  Sağduyu, kardeşlik, saygı ve sevginin yeşerdiği bir süreç olsun. Yine aynı topraklar üzerinde 8 Haziran günü hayata kaldığımız yerden devam edeceğimiz gerçeğini unutmamalıyız. Unutmayalım ki yüz yüze bakamayacağımız nefret dili geliştirmeyelim. Biz birlikte Türkiye'yiz… Birkaç cümlede kardeş Azerbaycan için yazayım. Önceki hafta sonu mesleki bir seyahat için Bakü'de bir dizi ziyaretlerde bulundum. Kardeş sevgisinin sözde değil özde yaşandığı günlere tanıklık ettim. Kendi evinizde olduğunuz hissini yaşatmak için herkes seferber. Sevip sevildiğini görmek çok güzel bir duygu idi…  Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-04-06
  • Köşe Yazıları

Bu şehri sen sevdirdin bana...

Yarın siyasete dair çok şey konuşacağız. Tüm siyasi partilerin listelerindeki sıralamaları tartışıyor olacağız. 'Ben demiştim', 'Hayır canım', 'Vefa siyasette yok' bunları o kadar çoğaltabiliriz ki… Gönül kırgınlıklarından tutun küsmelere kadar. Umutların yeşerip yine umutların son bulduğu gün olacak yarın… Ne depresyona girin ne de hayal kırıklıklarınızı monte edin. Hiçbir şeyin sonu olmadığı gibi hayatında bazen çıkmazlıkları, sonuç alamayışı olacaktır. Çıkılan bu yolun ne kazananı nede kaybedeni sen değilsin. Siyaseti vefaya veya vefasızlığa endekslemeyesin… Bunların tamamını hayatın içinde bir oyun kabul edin… Bu gün pek siyasete, şehre dair bir şey karalamak istemiyordum. Ama uzakta kalınmıyor… Söz vefadan, Ankara'dan, hayatın içinden açılmışken edebi bir şeyler olsun istiyorum. Evet, bu şehri bana Ankara sevdirdi… Hadi öyleyse…;  Öyle günler vardır ki anlatılmaz yaşanır… Her anı her dakikası yüreğinize işler. Yapmak istediklerinizi yapamaz, söylemek istediklerinizi söyleyemezsiniz. Çaresizlik hep seninledir. Hayatın tamamını bir günde yaşamış gibi hissedersiniz. Yaşadığım her şeyi gözden geçiriyorum. 'Tamam' dediklerimin hep yarım kaldığını düşünüyorum. Şu sıralar hayata dair yaşanmışlıkları gözden geçiriyorum. Yarınlara ertelediklerim aklıma geliyor. Vefanın hayat gibi bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu görüyorum. Görmek istemediklerime tanıklık ediyorum.  Kim bilir kabullenmek istemediklerimdir gördüklerim… 'Olsun' demekten kendimi alamıyorum. Hep bir erteleyiş hep bir öteleyiş yeşeriyor. Uzağa koyup orda var olduğunu bilmek gibi… Artık ne yazmak ne söylemek ne de bir şeyler karalamak istiyorum. Tıpkı bu şehir gibi… Bazen hayatın akışına bırakmak istiyorum seni… Bir gün bu kentin ışıkları gibi üzerimi aydınlatacağını bile bile… Bir kaçış değil, terk ediş hiç değil. Bu şehirden uzaklaşıp alıp başımı gidiş gibi düşünme. Bu kenti sevdiren bir gerekçesin sen. Senin bu kentte yaşadığını bilmektir vefa… Seni bu kentle özdeşleştirmektir yaşam kaynağı. Hep deriz ya; Hayat çok kısa… İşte o kısa hayata sığdırdığımsın sen. Kim bilir belki de hiç sığdıramayacağım. Olsun bir gün elbet diyerek çıkılan yolda dönmek olmayacak. Bıktım galiba seni sana anlatmaktan. Hem anlatıyor hem de yazıyorum. Ama nafile… Seni benim kadar kimse sevmiyor galiba. Yıllardır yüreğine hapsettiğin yaşanmışlıklar bile bir gün seni terk ediyor. Sevmeler insanın doğasındandır. Tıpkı bir insanı sevmek gibidir bu şehri sevmek… Sevmeli yaşadığın coğrafyayı… Sevmeli çünkü sevgi varsa çözüm var diyorum ya… Tüm kelimeler de oracıkta düğümleniyor. Bazen başımı kaldırıp tüm düğümleri çözmek istiyorum. Hem bu kente dair hem de yaşanmışlıklara dair. Olsun, istediklerinin olmadığına tanıklık etmekse hayat? Umutları hep canlı tutmalı…  Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-03-30
  • Köşe Yazıları

Neden susuyorsunuz?

SABAH Ankara olarak bir hafta boyunca yüksek geliri yüzünden Paralel Örgüt'ün el koyduğu Bahçelievler Cami Derneği ile ilgili haberleri sayfalarımıza taşıdık. Ancak ısrarlı yayınlarımıza rağmen ne Diyanet'ten ne valilikten bir ses çıktı   Sabah Ankara olarak bizler, bu kentin değerlerine sahip çıkma mücadelesi veriyoruz. Ama ne yazık ki dile getirdiğimiz sorunların çözümü konusunda, çoğu zaman yalnız kalıyoruz. Sessiz kalan ve hiçbir adım atmayanlara isyan ediyoruz. İşte son on gündür, SABAH Ankara santraline gelen bir telefon ihbarından yola çıkarak hazırladığımız manşetlerin hikâyesi… Telefonun diğer ucunda, sesi boğuk, kısık ve tereddüt yüklü yaşlı bir amca var. "Size güveniyorum" cümlesiyle konuya giriyor. Sonra da Ankara'nın en önemli camilerinden biri olan Bahçelievler Camisi'ne Gülen Örgütü'nün nasıl 'çöktüğünü' anlatıyor. Haber merkezimizin acar muhabiri Aykut Gören'i konuyu araştırması için görevlendiriyorum. Cami cemaati, mahalle sakinleri, esnaf… Yaşlısından gencine, onlarca kişiyle görüşüyoruz. Mahallede herkes konuyu biliyor. İlk haberimiz 21 Mart Cumartesi günü 'Camide kirli rant tezgahı' başlığı ile yayınlanıyor. Haberimiz, Bahçelievler 7. Cadde üzerindeki camide yaşanan bu olayın, paralel örgütün mantığını, çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Bahçelievler Camisi'nin cemaati olmayan bir grup adam, bir gün gelip, cami derneğine üye oluyor. Sonra bu kişiler, gayrimenkul zengini caminin dernek yönetimini ele geçiriyor.    BU PARALAR NEREYE GİDİYOR?  Bu vakte kadar her şey normal görünüyor. Ancak cemaatin anlattığına göre, camiye gelip bir vakit bile namaz kılmayan bu 'başka mahallenin adamları', günden güne, sinsi planlarını devreye sokuyorlar. Önce, mahallenin fakir ailelerinin çocuklarına verilen 400 bin liralık bursu, Fethullah Gülen örgütünün evlerinde ve yurtlarında kalan öğrencilere yönlendiriyorlar. Cami cemaati, geri kalan 380 bin liranın akıbetini ise asla öğrenemiyor. SABAH Ankara'nın ulaştığı bir banka havale makbuzu, paraların akıbeti hakkında bize fikir veriyor. Bu belgeye göre, Fethullah Gülen örgütünün cami derneğine soktuğu adamlardan biri, örgütün finans kurumu Bankasya'dan Amerika'ya on bin dolar transfer etmiş. Cami derneğindeki Paralelciler son olarak, sanıyorum ki Fethullah Gülen örgütünün giderek köşeye sıkıştığının farkına vardıklarından olsa gerek, son bir hamle daha yapıyor. Cami derneğinin üzerine kayıtlı ve yaklaşık 5 milyon lira olan gayrı menkulleri satmak için yetki alıyor. Gerekçeleri ise, caminin mallarını satıp, parasıyla, Paralel örgütün öğrencilerine yurt yapmak…    KİMSE ÜZERİNE ALINMIYOR  Günlerce yazdık, çizdik, cemaatin, mahalle halkının feryadını dile getirdik. "Bu paralar nereye gidiyor" diye manşetten sorduk. Kimse üzerine alınmadı. Şunu gördük, cami cemaatinden birkaç kişi dışında, herkes konuşmaya korkuyor. Mahallede adeta 'Omerta sessizliği yaşanıyor: Görmedim, duymadım, bilmiyorum…    VATANDAŞIN HAKKINI KİM SAVUNACAK?  Günlerdir yaptığımız yayına, attığımız manşetlere rağmen, hiçbir yetkili makamdan ses çıkmıyor. Dernekler Masası'nı arıyoruz yanıt yok. Ankara Valiliği'ni arıyoruz, hiçbir yetkili çıkıp açıklama yapmıyor. Kaymakam, kaçamak cevaplarla konuyu geçiştiriyor. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, konuyu görmezden geliyor. Ankara Müftüsü, Çankaya Müftüsü… Konuyla ilgili tek bir açıklama yok. Önlem yok. İnsanların dini vecibelerini yerine getirmek için gittikleri bir cami bile bu haldeyse, diğer kurumların vay haline… SABAH Ankara olarak soruyoruz: Vatandaşın haklarını kim savunacak… Sağlık ve mutluluk dolu bir...

Devamını Oku
  • 2015-03-23
  • Köşe Yazıları

Doğa yeniden uyanıyor...

Uzun bir ayrılıktan sonra gazetenin yolunu tuttuğumda pazartesi yazımı kurgulamıştım. Her şeye inat, herkesten uzak bir bahar yazısı yazacağım. Ne bu kentin sorunlarını irdelemek ne de toplumsal sorunlar içinde bulmak istiyorum kendimi… Güzel bir bahar yazısı olsun… Bana dair. Birinci cemre ikinci cemre üçüncü cemre tamam… Klavyemin başına oturduğumda bana özlemini benim de ona özlemimi hissettim. Sağlık için zorunlu ayrılıştı. Geçerli sebebim kırgınlığı aldı. Öyleyse özlem gidermeli. Doğayla birlikte yeniden uyanan ruhum bir başka coşku içinde…  Can erikli günler başlayacak… Çağla bademin tadıyla buluşacağız. Sümbülü, nergisi, bahar aylarının en sevdiğim sarmaşığını hayal ediyorum. Uzun bir kış mevsiminden sonra dağlara vuracağım kendimi. Doğanın başına buyruk halini dizginleyip ruhumu çocukluğumla buluşturacağım. Her ne kadar bahar gelmekte dirense de mevsimsel göstergeler ilkbaharla buluştuğumuzu gösteriyor. Anneannemin takvimine göre de 'bahar'dayız… Doğanın tüm cömertliğine karşı ruhumu doğayla buluşturmak istiyorum. Toprağın o güzel doğum sevincini yaşamak istiyorum. Renk cümbüşünün yaşanacağı rengarenk günleri dört gözle bekliyorum. Aylar sonra seçim var. Kimin umurunda. Herkesin kafasında siyasi hesaplar var şu aralar… Kimin umurunda… Bahar coşkusu, evrensel mutluluk besliyor ruhumu… Nevruz ile birlikte doğanın uyanışına değil, kardeşliğimizin uyanışına dikkat kesildim. Bu coğrafyada bahar hiç eksik olmasın. Kardeşçe, birlik ve beraberlik içinde kan ve barut kokularının yerini doğadan yükselen kır çiçeklerinin kokusu alsın. Umutların yeşerdiği bahar olsun. Umutsuzlukların umut olmaktan çıktığı bir bahar olsun. Öyle bir bahar olsun ki bir daha bu topraklarda kardeş kardeşi kin ve nefret içinde görmesin. Bu bahar kardeşliğin bir kez daha tesis edildiği bahar olsun. Ülkemin dağlarında açan çiçekler bir kez daha solmamak üzere toprakta hayat bulsun. Ben bu baharın diğerlerinden farklı bir atmosferde yaşanacağı umudunu taşıyanlardanım. Ve baharı hastanede karşılayan bendenize dair… Yoğun ve yorucu günlerin ardından kendimi Koru Hastanesi'nde buldum. Zatürree başlangıcı teşhisi ile tam bir hafta yoğun bir tedavi sürecinden sonra çok şükür sağlığıma kavuştum. Ardından bir haftalık istirahat dönemi… Bu süreçte yakın ilgi ve desteğini esirgemeyen Prof. Dr. Hasan Biri, Op. Dr. Kaan İpçi, Uzman Dr. Ziynet Gül Ersoy, Uzman Dr. Ali Özön, hastane Genel Müdürü Emine Akgümüş, kat hemşireleri ve tüm çalışanlarına teşekkür ediyorum.  Bu süreçte yakın ilgi ve alakalarını esiremeyen tüm dostlarıma, mesai arkadaşlarıma ve aileme huzurda bir kez daha minnet borçlu olduğumu belirtmek istiyorum. İyi ki varsınız… Bu vesile ile hastane köşelerinde şifa arayan tüm hastalarımıza acil şifalar diliyorum…  Sağlık ve mutluluk dolu güzel bir hafta olsun. ...

Devamını Oku
  • 2015-03-16
  • Köşe Yazıları

Salgın, ödül ve siyaset...

Havalar 'Bir barışık bir karışık' misali… Baharı gribal salgınla karşıladık. İlaçmış, serummuş, vitaminmiş banamısın demiyor. Yakaladı mı yorgan döşek yatırıyor. Yorgunluk, halsizlik ve öksürük de bonus… Hiç hafife alınacak gibi değil. Ben o hatayı yaptım. 'Grip canım' deyip geçtim. Ama o bir türlü çekip gitmek bilmiyor. Uzmanlar uyarıyor. Bir kez de ben uyarmış olayım. Aman dikkat… Bu vesile ile kendisini insana hizmete adayan doktor ve tıp çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı'nı kutluyorum.   *** Bizim meslek çilelidir… Anadolu'da gazetecilik yapıyorsanız bu çile ikiye katlanır. Gözden ıraksınızdır. Yaptığınız haberle anılırsınız. Yaygın basının yurt haberleri servisine bağlı çalışırsınız. Kıt imkânlarla çalışırsınız. Asla mazeret öne sürmezler. Onlar için haber kutsaldır. Onlar, şartlar ne olursa olsun habere ulaşır, araştırır, belgeler ve merkeze en kısa sürede ulaştırırlar. Yaygın basına muhabirlik yapan birçok arkadaşımız aynı zamanda bulundukları bölgelerdeki yerel medya organlarında da çalışırlar. İşte bu bağlamda Alanya Gazeteciler Cemiyeti'nin '2014 Medya Başarı Ödülleri' yarışmasına katılan eserleri değerlendirmek üzere Güney'e kaçtım. 'Söz vermişliği' yok sayamadım. Hafife aldığım griple birlikte Alanya'ya ulaştığımda takatim tükenmişti. Otellerde yer kalmayınca geceyi hastane odasında geçirdim! Meslektaşlarımızın eserlerini değerlendirmek üzere Alanya Gazeteciler Cemiyeti'nde toplandık. Gürsel Eser, Sibel Atasoy, Ali Orhan, Ali Buldu, Rasim Gündüz, Cafer Eser ve jüri başkanlığını yaptığım çalışmamız tam bir günümüzü aldı. İnce eleyip sık dokuduk. Her bir eserde özveri, emek ve alın teri olduğu gerçeğini yok saymadık. Alanyalı tüm meslektaşlarımı bir kez daha kutluyorum. Eskimeyen eski dostlarla hasret giderdim. Ev sahipliği için AGC Başkanı Mehmet Ali Dim'e teşekkür ediyorum. *** Malum 7 Haziran 2015 Pazar günü yapılacak olan genel seçim öncesi hareketlilik hız kesmeden sürüyor. Ankara'da tüm siyasi parti genel merkezlerinde hummalı çalışmalar devam ediyor. Ancak AK Parti genel merkezinde yoğunluk hat safhada… Haftanın flaş gelişmesi MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın aday adaylığından çekilmesi ülke gündeminde olduğu gibi Ankara gündemine de oturdu. Liste totolar oynana dursun. AK Parti'de aday tespitinin daha kurumsal yapıldığının altını çizmek istiyorum. Kriterlerin olmazsa olmazı 'ayrıcalık' kabul edilmemesi. Seçmen listeleri askıda… Türkiye'nin yeni vizyonundan rahatsız olanlar beyhude çırpınış içinde. Yeni Türkiye barışı tesis etmiş, kardeşliği temel ilke kılmış daha güçlü bir yönetim anlayışı ile gelişerek büyüyor. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-03-09
  • Köşe Yazıları

Bir tatlı telaş...

Mevsim bahara yol aldı... Ankara son 30 yılın en soğuk kışını geride bıraktı. Cemreler havaya, suya ve toprağa düştü. Gözümüz aydın ola... Hava ısınmaya başladıkça yüreğimizdeki coşkunun dozu artıyor. Doğa yeniden uyanıyor... Doğayla birlikte siyasi partilerimizde seçim hazırlıkları da hummalı bir şekilde sürüyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde vekil olma telaşı Ankara'nın tüm kodlarına yansıdı... Siyasi partilerin genel merkezleri tüm günlerin en kalabalığını yaşıyor. Listelere girebilme uğraşı, her köşede siyasi kulisler zirve yapmış durumda. Aday adayı olup listelerde kendine seçilebilir yer bulma telaşında ki isimler tabir yerindeyse başkenti kuşatmış durumda.  Her yiğidin yoğurt yiyişi farklı... Tıpkı siyasi partilerdeki gibi... Aday adaylığı sürecini tamamlayan isimler şimdi aday sıfatını kazanabilmek için partilerinin belirlediği kriterleri yerine getirmeye çalışıyor. Temayül, mülakat, ön seçim, anketler, kontenjan derken 7 Nisan'da listeler belirlenecek. Sonrası adaylar sahaya çıkıp kendilerini ve partilerinin seçim söylemlerini dillendirecek. Bu bahar havalar erken ısınacak. Isınmakla kalmayıp yazı erken getirecek. Seçim atmosferine giren ülkemiz mevsimsel hava durumu ile birlikte siyasi atmosferinde getirdiği sıcaklıkla yoğun günler yaşayacak. Ankara'da hava daha farklı... Ankara listelerinde kendine yer bulmaya çalışan vekil aday adaylarının yanı sıra, birde siyasi başkentliliği yoğunluğunu yaşıyor. Bir tatlı telaş var Ankara sokaklarında... Diğer tatlı telaş ise Başkent caddelerinde... Sokaklar Ankara aday adaylarının, caddeler ülkenin dört bir yanından gelenlerin... Tüm uğraş mecliste 550 isimden biri olabilmek. Tatlı telaşın koşuşturmasına tanıklık ediyoruz Ankara'da... Hem mevsimsel hemde siyasi bahar olsun...   *** Kadına dair söyleyeceklerim var... Dün günlerden 'kadın'dı... Kadına dair güzel cümleler kuruldu. Dilekler, temenniler ve birçok söylem dile getirildi. Hemen hepsi bir birinden veciz... Söylemden öteye, uygulamaların yaşandığını görmek istiyoruz. Dilek ve temenniden fazlasını istiyoruz. Özellikle son dönemde artan şiddetin son bulmasını umuyorum. Umutsuzluklarım umut olsun istiyorum. Kadına, kadınlarımıza dönük her türlü şiddetin kaynağında yine biz erkeklerin olduğu gerçeğinin değişmesini diliyorum. Kadına dönük sorunların sorun olmaktan çıkmasını bekliyorum. Kaynağı biz erkekler demiştim yaa...  Erkek babalarına sesleniyorum; gelecekte kadına şiddete yol açmamaları için oğullarınızı iyi ve vicdanlı yetiştirin. Eğitim sorunların ilk ivmesini oluşturuyor. İşte böyle bir anlayıştan sonra 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nün, kadın haklarının kazanılması, sorunlarının çözülmesi, eğitim ve istihdam gibi konularda kadınların erkeklerle imkânlardan eşit ölçüde faydalanarak toplumda söz sahibi olması açısından büyük önem taşıdığının altını bir kez daha çizmek istiyorum. Dün değil her gün sizin olsun... Sağlık ve mutluluk dolu güzel bir hafta diliyorum... ...

Devamını Oku
  • 2015-03-02
  • Köşe Yazıları

Anlamlı günde ayrılış...

Türkiye'nin yetiştirdiği büyük bir değerdi… Ömrünü edebiyata adadı. Kürt sorununun çözümü için büyük uğraş verdi. 'Kardeşlik' , 'birlikte yaşama' gibi kelimeleri hep gündemde tuttu. Dillerin lal olduğu dönemlerde bile o cesurca çıkışlarıyla dikkati hep üstüne çekti. Susmak yerine yazdı. Yazdıkça dillerin şakımasını sağladı. İnkar etmek yerine doğru bildiklerini savundu. Ezilmiş yüreklere tercüman oldu. 'Kürt sorunu' karşısında çözüme dönük yıllarca uğraş verdi Yaşar Kemal.  Büyük uğraş verdiği çözüme ilişkin açıklamaların yapıldığı gün ebediyete intikal etti. Yeni Türkiye'nin temeline konan en büyük harç kuşkusuz ki 'kardeşlik'… İşte o kardeşliğin temelini oluşturması bakımından 'tarihi çağrı' önemliydi. Ülke genelini sarmalayan genel seçim atmosferi öncesi barış için ortak çağrının yapılması önümüzdeki süreçte beklenen provokatif eylemlerin önüne de set çekmiş oldu. Kardeşliğimize kast edenler Yeni Türkiye'nin emin adımlarla ilerleyişini seyrediyor. Tüm siyasi partilerde seçim coşkusu yaşanırken Ankara'da da seçim öncesi siyasi partilerin çalışmalarında yoğunluk gözleniyor. Bu bağlamda AK Parti Ankara İl Gençlik Kolları Kongresi'ne katılan Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ak Gençlik'in üzerine büyük görev düştüğünü dile getirdi. Dün ise AK Parti'nin temayül yoklaması hareketli saatlerin yaşanmasına neden oldu. AK Parti'den milletvekili sıralamalarında kendine yer bulmak isteyen toplam 722 milletvekili adayı adayı temayülde ön sıralarda çıkmak için ter döktü. TÜİK verilerine göre Ankara'da bir milletvekili sayısının artması ile 32 milletvekili Başkenti Meclis'te temsil edecek. AK Parti Ankara İl Başkanı Mustafa Nedim Yamalı, iki bölgede 32 milletvekilinin 19'una talip olduklarını açıkladı. Cumhuriyet Halk Partisi'nde ise aday adaylığı için sürpriz isimler gündemde. AK Parti'de hummalı bir çalışma sürüyor. Cumhuriyet Halk Partisi Eski Genel Sekreteri Önder Sav, Ankara 1. Bölgeden aday adaylığı için başvuruda bulundu. Parti Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç ise Samsun yerine Ankara'yı tercih etti. Koç, Ankara 1. Bölge kontenjan adaylığına başvurdu. CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın aday yapılmayacağı ise kulislerde konuşulan bir diğer konu. Özellikle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'le girdiği polemiklerde yıprandığı belirtilen Aylin Nazlıaka'nın başını ağrıtan diğer konunun ise 'kaçak su kullanımı' olduğu konuşuluyor. AK Parti'de ise Ankara tercihini kullanan isimlerin başında Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Hakan Fidan, Erol Göka, Barış Aydın, Ünsal Ban, Recai Birgün, Ayhan Yılmaz, Osman Gökçek, Fatma Semiz gibi Ankaralıların yakından tanıdığı isimler listenin üst sıralarında kendine yer bulmaya çalışıyor. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-02-23
  • Köşe Yazıları

Siyaset kazanı ısınıyor...

Türkiye 25. Dönem Milletvekili Genel Seçimi için 7 Haziran Pazar günü sandık başına gidecek. TBMM'ye 25. Dönem milletvekili olarak girmek isteyenlerin hummalı çalışmaları hız kazandı. Özellikle iktidar partisine rekor başvuruların yapıldığı gözden kaçmadı. Bu bağlamda AK Parti Ankara İl Başkanlığı'na 722 kişi vekillik için başvuru yaptı. Bu rakamın en göz alıcı ayrıntısı 78 engelli ismin vekil olmak için başvuruda bulunması… Bu rakamın 158'i de kadın adaylardan oluşuyor. Ankara'nın 32 milletvekili çıkaracağı bu yarışta AK Parti'den çok güçlü isimlerin olması parti yönetimini oldukça zorlayacağa benziyor. Hakan Fidan, Barış Aydın, Erol Göka, Ünsal Ban, Ayhan Yılmaz, Recai Birgün gibi önemli isimler göze çarpıyor. AK Parti'de kadın milletvekili kotasının da artırılması bekleniyor.  AK Parti Ankara İl Başkanı Mustafa Nedim Yamalı, genç ve kadın siyasetçileri önemsediklerini belirtti. Bu bağlamda Ankara'da sıralamaya girecek olan isimlerde sürprizlerin yaşanabileceği de dillendiriliyor. CHP, MHP ve diğer partilerin aday adaylığı sürecini de önümüzdeki günlerde birlikte yaşayıp göreceğiz.  Yüksek Seçim Kurulu 1 Şubat 2015 tarihinde seçim takvimini açıklamıştı. Buna göre;  24 Mart: Siyasi partiler, ön seçim ya da aday yoklaması seçmen listelerine kesinlik kazandıracak.  27 Mart: Tutuklu, hükümlü ve muhtarlık bölgesi askı listeleri askıdan indirilecek. İnternette YSK'nın sitesinden yapılabilen bina bazında seçmen kayıtları sorgulanmasının son günü.  29 Mart: Seçmen listelerine yapılacak itirazlar karara bağlanacak.  3 Nisan: Siyasi partilerin birleşik oy pusulasındaki yerlerinin belirlenmesi amacı ile YSK tarafından kura çekimi gerçekleştirilecek.  7 Nisan: Bağımsız olarak milletvekili adayı olacaklar için il seçim kurullarına başvurularda son gün.  15 Nisan: Milletvekili seçimleri için geçici aday listeleri radyo, televizyon ve Resmi Gazete'de yayınlanacak. Geçici aday listelerine itirazlar il seçim kurullarına ve YSK'ya yapılmaya başlanacak.  16 Nisan: Geçici aday listelerine yapılacak itirazlar için il seçim kuruluna başvuru son günü.  19 Nisan: Milletvekili geçici aday listelerine karşı yapılan itirazların il seçim kurullarınca verilen kararlara yönelik itirazların YSK'ca karara bağlanmasının ve milletvekili geçici adaylığından istifa edenlerin YSK'ya bildirim yapılması gereken son gün.  24 Nisan: Bağımsız adaylar ve siyasi partilerin seçim çevreleri bazında milletvekili kesin aday listeleri, radyo, televizyon, Resmi Gazete ve seçim bölgelerindeki illerde ilan edilecek.  8 Mayıs: Gümrük kapıları ve yurt dışı temsilciliklerinde oy verme işlemi başlayacak.  23 Mayıs: Radyo ve televizyonda yapılacak propaganda konuşmalarının yayın ve zaman sıralarının belirlenmesi için YSK tarafından kura çekimi gerçekleştirilecek.  28 Mayıs: Propaganda serbestliği ve bir kısım seçim yasakları başlayacak.  1 Haziran: Seçmen bilgi kâğıtlarının seçmenlere dağıtılması tamamlanacak.  6 Haziran: Saat 18.00'de seçim propagandası sona erecek, seçim yasakları seçim günü YSK'nın açıklayacağı saate kadar sürecek. Ve 7 Haziran Pazar günü sandığa gideceğiz… Hadi bakalım kolay gelsin. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-02-16
  • Köşe Yazıları
  • 2015-02-09
  • Köşe Yazıları

Bir umuttur yaşamak...

Her şey öylesine üst üste gelmiştir ki… Zifiri karanlıkta bir ışık ararsın. Biraz soluklanmak, biraz nefes almak için… Bir umut olsun istersin. Umuda, umutlanmaya bazen o kadar çok ihtiyaç duyarız ki… İşte tam o anda bir beklenen ışık umut olup doğar. 'Hep bir umut var vardı' deriz yaa… Var olmasına vardır ama umudun ne olduğunu bilmeyiz. Neyi niçin beklediğimizdir umut… Aslında bitmek tükenmek bilmeyen derin bir kaynaktır umut. Bazen düştüğün bu umutsuzluktan umut bulup çıkmaktır…  Zor anlarda yeşerir umut. Hep vardır ve canlıdır umutlar. Ne zaman hayat bulacağı size kalmıştır. Umutlarımız hayallerimize bağlı…   Yeni Türkiye'nin hayali gibi, Ankara'nın değişen yüzü gibi… Hayal kurdukça yaşar insan. Kurulan hayallerin umut dünyamızda açtığı penceredir yaşam.  Sabahları kuş sesleriyle uyanmanın hayali gibidir bu coğrafyada kardeşliğin sevginin, dostluğun, yeşermesi…    Tıpkı çocukların dünyayı değiştireceğine inanmak gibidir umut… Masumiyetleri, doğallıkları, saf ve karşılıksız sevgileri çocuklar üzerindeki hayal ve umutlarımızdır. Kan ve barut kokusundan arınmış bir dünyayı hayal etmek, umutlarımızı canlı tutar. 'Hep bir gün' diyerek yaşatırız umutlarımız arasında. İşte hayal ve umutlarımız arasında umutlarımızın koruduğu birlikte yaşam arzumuz.   Türkülere yansıdı, filmlere konu oldu, onlarca manilerde yaşam buldu kardeşlik özlemi… Hayallerimizden umuda yolculuk başladı. Kim ki bu yolculuğa karşı duracak olursa altında ezilecektir. Bir toplumun hayalleri önünde bireysel duruşun gücü yeterli olmayacaktır. Hayallerimiz umudumuza çok sıkı bağlı… Beklemek değil midir hayallerin ardından umutların yeşermesi. Yeni Türkiye yolculuğunda değil midir hayallerin yeşermesi. Umutların filizlenmesi…    Karamsar olup pes etmek değildir umut… Umut hayallere sahip çıkmaktır. Bireysel sahip çıkmalar toplumsal güç olacaktır. Biz inandığımız Yeni Türkiye'nin var oluşunda kardeşliğe ve birlikte yaşama arzusuna umutla bakıyoruz. Umutların yaşam bulduğu sağlık ve mutluluk dolu hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-02-02
  • Köşe Yazıları

Sahipsiz sokak hayvanları...

Adı üzerinde sahipsiz… 'Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık' misali… Sorunu hangi boyuttan ele alırsanız alın 'yine sorun'… Başkent Ankara'da konuya ilişkin en muzdarip olan ilçemiz Çankaya. Sokak hayvanlarının daha sağlıklı koşullarda yaşamını devam ettirebilmek için belediyelerimiz bir takım önlemler alsa da yeterli değil.   Bir önceki dönem Ankara Valisi Alaaddin Yüksel'in konuya ilişkin tespiti en az konu kadar ilginçti. Yüksel sokak hayvanlarının Antalya'dan gelen narenciye kamyonları ile Ankara sınırına kadar getirilip bırakıldıklarını dile getirmişti.   Şimdilerde aynı uygulama devam ediyor mu bir bakmak gerekir. Şayet bu tür taşıma söz konusu ise trafik denetimleriyle bu hayvanların şehre dağılmadan tek elde toplanması sağlanabilir.   Söz sokak hayvanlarından açılmışken, Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen'in, katıldığı bir toplantıda başıboş köpeklerin ilçede 20 bini aştığını belirtmesine dikkat çekmek istiyorum.   İlçenin sokak köpekleri tarafından resmen işgal edildiğini vurgulayan Taşdelen, konunun geldiği vahim boyutu da bir kez daha gözler önüne serdi. Diğer belediyeleri konuya ilişkin sorumlu tutan Çankaya Belediye Başkanı Taşdelen, çözümün kent genelinde bütün olarak ele alınması gerektiğini ifade etti. Bu bağlamda tüm belediye başkanlarına sormak gerekir… Sahipsiz sokak hayvanlarına dönük ne gibi çalışma yapıyorlar? Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin bu işe köklü bir çözüm getireceği umudunu da taşıdığımı belirtmek istiyorum.   Sahipsiz, başıboş hayvanların etrafa saçtıkları tehlike bir yana… Hayvanların yaşam hakları bir yana… Zaman zaman değişik bölgelerde sokak köpeklerine dönük zehirlenme haberlerini sayfalarımıza taşıyoruz. Tepkiler hayvan haklarını gündeme getirmekten öteye geçmiyor. Günü kurtarmaktan öteye geçmeyen bu cılız tepkiler yapıldığı ile kalıyor. Yalnızca Çankaya ilçemizde 20 bini aşkın sokak köpeği bulunduğu düşündüğümüzde Ankara genelinde konunun ne kadar vahim bir boyut taşıdığını düşünmek bile korkutucu… Bu hayvanların itlafları da soruşturma boyutundan öteye geçmiyor. Konu bir Başkent Ankara sorunu… Konuyu bir kez daha yüksek sesle gündeme taşıyan Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen'e yüksek bir destek vermeli…   Sağlıklı yaşamları için koruyucu önlemlerin alınmalı. Hayvan barınakları kapasiteli duruma getirilmeli. Değişik bölgelerde yenileri yapılmalı. Durum acil ve önceliklidir. Ruh sağlığımız bunu gerektiriyor.  Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-01-26
  • Köşe Yazıları

Kentlilik bilinci ve medya...

Kentlilik bilinci deriz de…  'Kent nedir'e bir dönüp bakmayız. 'Kent' dediğimiz olgu birlikte yaşamın sağlandığı kültürdür. Tarihin farklı dönemlerinde fiziksel, sosyal ve kültürel katmanlar ile oluşan mekansal ve sosyal bir ortamdır. Kentler dönemine ilişkin öne çıkan yapılarıyla anılır. Kültürleriyle yaşar… Kent, sadece fiziksel mekanlar toplamı da değildir… Fiziksel, sosyal ve ekonomik değerlerin bir bütünüdür. Kentler, insan tarihinin farklı dönemlerini işaret eder. Kuruluşları, uygarlık tarihinin önemli dönüm noktalarını oluşturur.Kentlerle birlikle yoğunlaşmaların ve mekanların ortaya çıkması ile ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal ilişkiler daha belirgin hal almıştır. Kent, onu oluşturan sosyal ve ekonomik değerlerin fiziksel mekandaki anlatım aracıdır aslında… . Kentlilik, bireylerin (hatta kurum ve kuruluşların) kentte yaşamanın gerektirdiği koşul ve normları anlamış, özümsemiş ve benimsemiş olmalarıdır. İşte bu bağlamda Başkent Ankara için hazırladığımız SABAH Ankara'da bu düşünce ve olguya hep sahip çıktık. Kent gazetesi olmanın verdiği güven ve sahiplenmeyle değerlerimize daha fazla sarıldık. Kentin en iyi gazetesi olmak adına bir dizi yenilikleri sayfalarımıza taşıdık. Sürekli yenilik sürekli interaktif bir yapıyı canlı tuttuk. Ankara'ya ilişkin nerede ne yaşanıyorsa orada olmaya özen gösterdik. İçinde Ankara olan her habere bir üst perdeden baktık. Kente dair yeni medya mecralarının var olmasından mutluluk duyduk. Bu anlamda… Bir süre önce göreve gelen TRT Genel Müdürü Şenol Göka'nın 'Kent radyoları' projesi hayata geçirildi. TRT'nin kentlere dönük bu özel projesi ilk etapta İstanbul, İzmir ve Ankara'da hayat buldu. Ankara adına medyada yeni bir mecra oluşturan TRT'yi kutlamak istiyorum. 'Kılı kırk yarmak' misali sık dokuyup sık eliyorlar… Söz konusu Ankara olunca biz de elimizi taşın altına koyduk. Kısa sürede yapılanmasını tamamlayan TRT Ankara Kent Radyosu'nun lokomotifi Ahmet Akçakaya ve ekibini de ayrıca alkışlıyorum.  TRT Kent Radyosu Ankara'da haftanın beş iş günü nerede ne yaşanıyorsa mikrofona taşıyacağız. Sabahın ilk ışıklarıyla gazeteci dostum Deniz Gürel ile kendi gazetelerimizi ve tüm yerel yayınları sizlerle buluşturuyor olacağız. Ankara'ya dair ortaya karışık bir şeyler olacak…'Bir söz' dinleyin bir de 'TRT Kent Radyosu Ankara'yı…  Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-01-19
  • Köşe Yazıları

Ankapark oyunları...

Bir garipler ülkesiyiz vesselam… Biri yapar biri bozar. Biri bakar… Diğeri yıkar… Hazımsızlık, çekememe, hor görme misali… Çoğu zaman 'neden?' sorusunun cevabını bir türlü bulamam… Bu ülkede yapılanları görmemek, görüp algılayamamak gibi gaflet içinde bulunanlara tanıklık ediyoruz. 'Sen yap' yanaşmazlar, 'ben yapayım' olmaz… Peki, nedir sizin derdiniz? Ne olmalı? Bunun cevabı da yok… Birlikte yapalım… Çözüm üretelim. Ona da yanaşmazlar. Hep 'istemez' bir tavır. Sonra, bu duruş 'muhalefet' olarak isimlendirilir. Her şeyi en iyi biz biliriz de… Hiçbir şeyi de yapmayız. Yapana da engel olur, engel çıkartırız. Tıpkı değişen ve gelişen Ankara gibi… Bardağın boş tarafına baktıkça dolu tarafını görme şansınız olmaz ki… Suçlu ararsanız bulmanız kolay. Bir kez de yapılanları görmeyi deneseniz. Bakın neler göreceksiniz. Göreceksiniz ancak ne kadarını algılarsınız onu bilemem… Gecikmişliğin, ihmalin faturasını birine yüklemek isterseniz adres belli…  Tıpkı Ankapark'ı durdurma kararının gerekçeleri gibi… Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi, daha önce 18. İdare Mahkemesi tarafından 'yürütmeyi durdurma' kararı verilen Ankapark'la ilgili hazırlanan yeni planı kabul etti. Mealen planda değişiklik yapıldı. Niye? Bir kurum şikayet ediyor… Mimarlar Odası… Diğeri 'durdurun' diyor. İşi yapan 'çözüm' arıyor. Rahmetli Barış Manço ne derdi; 'Ali Yazar Veli Bozar'… Bozdurmak istemeyen irade meclisinde çözüm bulur. Ben bu filmi defalarca izledim. İzleyemediklerimi de büyüklerimden dinledim. Söz konusu sadece Ankapark değil. Ankapark gibi birçok eserin önüne konan 'durdurma', 'yapamazsınız' anlayışı… Bu anlayışı 'terk' edin. Edin ki toplumda karşılık bulasınız. Omuz verin… Omuz verene de destek olun. Bakın hayatınızda neler değişiyor. Mutluluğu yakalayacağınızdan eminim. Bu hafta hangi filmi izleyeceğiz? Hep birlikte yaşayıp göreceğiz…  Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-01-12
  • Köşe Yazıları

Gündemi Sabah Ankara belirliyor...

Güneş kendini iyiden iyiye kabuğuna çekti… Yüzünü arada bir gösterip kayboluyor. Mevsimi vaktinde yaşamalı.   Rüzgarın ayazı yüzümde patlıyor. Kar ve soğuk kendini iyiden iyiye hissettirdi. Üşüme duygusunu özlemişim galiba… Tüm duygular içinde kendine özgü güzellikler barındırıyor. Neyi görmek istediğinize bağlı… Mutlu olmak mevsimin güzel yanlarını görmek gibi…  Kışın en güzel anı, karla buluştuğumuzda başlar. Bembeyaz bir örtü kaplar etrafı. Lapa lapa yağan karın altında kütürdeyen ayak sesleriyle yürümek ayrı bir keyiftir. Avuçları açıp dua edercesine kar taneciklerini tutmaya çalışmak. Gökyüzünde dans edercesine doğa ile buluşan kar taneciklerinin çizdiği tabloları görmek gibi. Bunları çoğaltmamız mümkün.   Sanıldığı kadar şikayet edecek yanı yoktur kışın… Güzel bakıp güzel görmeli. Bu bir Başkent masalı… Gri kent mevsimsel güzellikler yaşıyor bugünlerde. Başkent de beyaza büründü. Takvim yaprakları ocak ayını, mevsim kışı gösteriyor… Her şey vaktinde güzeldir ya… Kışın belirgin tüm özelliklerini yaşıyoruz bugünlerde… Mevsim kış olsa da SABAH Ankara'da gündem hep sıcak… Geride bıraktığımız haftaya damgasını vuran manşetlerimiz yine ses getirdi.    Ankapark'ı ikinci kez durduran Hakim Gürbüz Uçar'ın, Paralel operasyon ile Ankara Büyükşehir'den uzaklaştırılan Mali Hizmetler Daire Başkanı Hasan Uçar ile amcaoğlu olduğunu Sabah Ankara ortaya çıkardı. "Ankapark'a paralel kumpas", "İşte kararı veren hakim", "Ankapark için milli müdafaa" ve "AOÇ'ye Baykal vize vermişti" başlıklı manşetlerimiz büyük ses getirdi… Ankara bizden sorulur demiştik ya… Ankara'da nerede ne yaşanıyorsa SABAH Ankara orada… Mevsimin kar ve soğuğuna rağmen sıcak bir haftayı geride bıraktık. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2015-01-05
  • Köşe Yazıları

Ankara Sarıkamış´a taşındı...

Yılın ilk yazısı ile yine huzurdayım…   Birkaç yıldır 'Türkiye şehitlerine yürüyor' kapsamında Kars Sarıkamış'a duaya koşuyoruz. Harekâtın 100. yılında 90 bin şehidi anma etkinlikleri kapsamında yurdun dört bir yanından insanlar Sarıkamış'a akın etti.    Ankara'dan da yoğun katılımın yaşandığı Sarıkamış'a dostlar meclisinden Ahmet Recep Tekcan, İmbat Muğlu, Erdoğan Yıldırım ve Ayhan Aydemir ile birlikte revan olduk. Yolumuz Kars'a düşmüşken Ani Antik Kenti'ne de bir uğrayalım istedik. Hep okuduk hep dinledik… Yerinde görme vakti gelmişti. Gecikmiş bir ziyareti gerçekleştirdik.   Ani Harabeleri Kars'a 48 km. uzaklıkta, Ocaklı Köyü yakınında…    Türkiye-Ermenistan sınırına yakın Arpaçay Nehri kenarında konumlanan kentin kuruluşu M.Ö. 350-300 yıllarına dayanıyor.  Ani Harabeleri'nin hemen karşısında Ermenistan topraklarını görmeniz mümkün…    Şehirde Selçuklu eserleri ile kiliseler yan yana, hatta iç içe duruyor. Milattan Önce bir kale kenti olarak kurulan Ani, 10. yüzyılda Bagratoğulları sülalesinden Ermeni hükümdarlara başkentlik yapmış.   Kent, 1064 yılına kadar Bizans'ın yönetiminde kalmış ve bu tarihte Selçuklular'ın eline geçmiş. Konumu açısından İpek Yolu geçişinde olması ticari ve askeri bakımdan önemini bir kat daha artırmış.   Şehir defalarca görmüş olduğu saldırılar ve depremlerden dolayı harabe haline gelmiş. 1072'de Selçukluların inşa ettiği sekizgen minareli cami halen ayakta durmakta olup Anadolu'daki ilk Türk camisi olma özelliğine sahip. Ani, Anadolu'da Türklerin ele geçirdiği ilk şehir olarak tarihe geçiyor. Ani Antik Kenti'ne ulaşıncaya kadar geçtiğimiz yol boyunca ev ve bahçe duvarlarında antik kentten yağmalanan taşların bahçe duvarlarında kullanıldığını görüyoruz.   Önce bir ah çekip sonra üzüntümüzü belirtmekten öteye geçmiyor tepkimiz. İhmal edilmişliklerimiz aklıma geliyor. Tarihimizi ihmal ettiğimiz gibi geçmişi günümüze taşıyamadığımızın en büyük kanıtı Ani Antik Kenti… Burada bir tarih, bir hazine yatıyor. Kısmen kazı çalışmaları yapılıyor.   Koruma altına alınmış. Ancak yeterli değil. Kars'ı ayağa kaldırabilecek, ekonomisine lokomotif olabilecek bir hazine… Gün yüzüne çıkartılıp pazarlanmayı bekliyor. Ani Antik Kenti'ni ayağa kaldıracak dev bir projeye ihtiyaç var. Yalnızca Kültür Turizm Bakanlığı'ndan beklenmemeli bu çalışma…    Bakanlık ile Kafkas Üniversitesi ve Valiliğin bu işte lokomotif olacağını düşünüyorum. Değerlerimizi yaşama katmalıyız.  Kars, tarihi dokusu ve geçmişi ile tematik bir kent olabilecek özelikleri bünyesinde bulunduruyor. Yeni Türkiye yolculuğunda bunu hayata kazandırabiliriz… Bu vesile ile Sarıkamış Harekatı'nda şehit düşenlere bir kez daha minnet ve şükranlarımı sunuyorum. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-12-29
  • Köşe Yazıları

Ankara bizden sorulur...

Bu bir söylem ya da iddia değil… Bu bir gerçeğin tespiti… SABAH Ankara Başkent'te her nerede ne yaşanıyorsa müdahil… Bu kentin tüm değerlerini kucaklayan SABAH Ankara yayıncılık anlayışı çerçevesinde sorunların üzerine korkusuzca gitti. Dün ne yaptıysak bugün ve yarın da aynı kararlılıkla yayıncılık anlayışımız sürecek.   Gözünü budaktan esirgemeyen manşetlerimizle 2014'e damgamızı vurduk.   Bir yılı daha geride bırakıyoruz. Bu yılın son kaleme aldığım yazısı olacak. Hal böyle olunca bir yılın muhasebesini yapayım istedim. Koca bir yıl yaşanmışlıkları birkaç satıra sığdırmanın güçlüğü malum. Ama yaşanmışlıklar ne kadar yoğun olursa olsun… Unutulmayan başlıklar vardır. Tıpkı SABAH Ankara'nın manşetleri gibi… Ben bu manşetleri tek tek saymak istemiyorum. Ama konu başlıkları üzerinden gidecek olursak… Ankara'da tüm yaşanmışlıkları sayfalarımıza taşıdık. Özellikle Paralel örgütün Başkent uzantılarıyla mücadelede en ön safta yer aldık. Paralel örgüt ile ilgili mücadelemizi bizi test etmeye kalkışanlar kararlılığımız karşısında bir adım geride durmak zorunda kaldılar.  Abdestimizden şüphemiz yoktu ki namazımızdan olsun. İşte bu anlayış ve dik duruşumuz karşısında zaman zaman haddi aşan söylemler geliştirilmeye kalkışılsa da geri adım atmak bir kenara dursun aklımızın ucundan bile geçirmedik. Geride bıraktığımız yılın unutulmayanlarını yeni yılda da unutturmayacağımızı belirtmek isterim. 'Çamur at izi kalsın' mantığı güdenlere teslim olacağımızı bekleyenler yanılgı içinde. Onca yaşanmışlıklara rağmen bu ülkenin birlik ve beraberliğine kast edenlere prim vermemiz beklenmesin.  Ankara'nın ekonomisi, eğitimi, kültür ve sanatı, sporu, sokağı, caddesi, hayata dair nerede ne yaşanıyorsa biz oradayız. Hüznüne ortak olduğumuz gibi mutluluğunu da paylaşıyoruz. Tüm yaşanmışlıklarıyla geride bırakacağımız 2014'ü uğurlarken yeni yılın birlikte yaşama azmimizi daha da güçlendirdiği bir yıl olmasını diliyorum.  Yeni Türkiye'nin yürüyüşünde eski kalıntıların tamamen temizlendiği bir yıl olmasını umuyorum. Tüm yeniliklerin yeni yılda hayat bulduğu sağlık ve mutluluk dolu 2015 olsun…  ...

Devamını Oku
  • 2014-12-22
  • Köşe Yazıları

Gökçek`ten "aldatıldık" itirafı...

Gazetecinin mesai mefhumu yoktur. Bayram seyran, pazar fark etmiyor… İş aşkı tüm aşklara baskındır.   Hal böyle olunca dün yine gazetenin yoluna düştüm… Aradan geçen 116 gün sonra Ankara Arena Spor Salonu'nda AK Parti İl Kongresi için… Bugünün dünden ilk kutlaması için masamda duran çiçeği görünce güne iyi başlamanın keyfini yaşadım. Evet, bugün yaşanmışlıklarıma yeni bir pencere aralıyorum. Turkuvaz Medya Yönetim Kurulu Başkan Vekili Sayın Serhat Albayrak Bey'in doğum günü çiçeği mutlu bir haftanın habercisi oldu. Yürekten teşekkür ediyorum… Başkent Arena Spor Salonu 28 Ağustos tarihinde AK Parti Olağan Kongresi'ne tanıklık etmişti. Hani bir cümle vardır 'bu işi çok iyi biliyorlar' diye… AK Parti kadroları organizasyon işlerini çok iyi yapıyor. AK Parti Ankara İl Başkanlığı tarafından en ufak ayrıntılar dahi düşünülerek hazırlanan Arena'ya, 28 Ağustos'ta Dışişleri Bakanı olarak gelip Başbakan olarak çıkan Ahmet Davutoğlu'nu ikinci kez ağırladı.    AK Parti Ankara İl Başkanı Mustafa Nedim Yamalı'nın 'birlik içinde yeni Türkiye'yi inşa etmek için bir araya geldik' sözleri büyük alkış aldı. Salondaki coşku 28 Ağustos'taki coşkuyu aratmadı. Ankara milletvekilleri ve belediye başkanlarının tam kadro katıldığı kongrede Genel Başkan Yardımcıları Süleyman Soylu, Mehmet Ali Şahin, Yasin Aktay, Genel Sekreter Haluk İpek, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, Aile ve Sosyal Politakalar Bakanı Ayşenur İslam, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz ve İçişleri Bakanı Efkan Ala Arena'da Yamalı'yı yalnız bırakmadılar. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in paralel yapıyı değerlendirdiği konuşmasında daha önce de kullandığı 'Aldatıldık' cümlesi kongreye ilişkin altı çizilmesi gereken dip notlardan biriydi. Gökçek ayrıca Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na ilişkin atışların serbest olduğunu belirtmesi yeni haftanın gündemine dair ip uçlarını verdi. Başbakan Ahmet Davutoğlu, İslam başkentlerini tek tek sayarak selam gönderdi. Davutoğlu, Adnan Menderes, Turgut Özal, Necmettin Erbakan, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan'a 'selam olsun' diyerek geçmişe atıfta bulundu. Ankara'nın ilçelerine selam gönderen Davutoğlu, AK Parti Genel Başkanı seçildiği Arena'da ikinci kez bulunduğunun altını çizdi. Davutoğlu, 28 Ağutos'a gönderme yaparak o gün vefa, ahlak ve erdem kongresi yaptıklarını kaydetti…    Başbakan Ahmet Davutoğlu, Melih Gökçek'in konuşmasındaki 'Allah CHP'nin başından Kemal Kılıçdaroğlu'nu eksik etmesin' cümlesine ithafta bulunarak 'Gökçek Başkan haklı' sözüyle CHP'ye yüklendi…    Dün Ankara Arena Spor Salonu AK Parti adına yine tarihi günlerinden birini yaşadı. AK Parti kadrolarında heyecanın, coşkunun, davaya aşkla bağlılığın yaşandığı bir kongreyi geride bıraktık. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun. ...

Devamını Oku
  • 2014-12-16
  • Köşe Yazıları

Nice 10 yıllara...

İnsan yaşamında 10 yılın pek hükmü yok… Genelde 'dün gibi' diye başlarız söze. SABAH Ankara yayın hayatına başlayalı tam 10 yıl oldu. Bugün, SABAH Ankara'nın temellerinin atıldığı günün yıldönümü… Evet, geçen süre zarfında kente dair birçok yaşanmışlığa sözcülük ettik. Ankara'nın sevinç ve mutluluğunu, hüzün ve kederini birlikte paylaştık. Doğru bildiklerimizin takipçisi olduk. Haksızlığa boyun eğmedik. SABAH Ankara yayın hayatına başladığı ilk gün söylediklerinin arkasında durdu. Ankara'nın değerlerini el üstünde tuttu. Nerede, ne yaşanıyorsa orada olmaya özen gösterdi. Kuyumcu edası ile hazırlanan her haber SABAH Ankara'da hak ettiği yeri buldu. Son üç yılına birlikte tanıklık ettiğimiz SABAH Ankara kesintiye uğramadan tam 10 yıldır çıtayı hep yükselterek bugünlere geldi.   Sürekli kendini yenileyen anlayışla yeniliklerin öncüsü, ilklerin habercisi oldu. SABAH Ankara'nın yayın yönetmenliğini yapıyor olmanın haklı gururunu yaşıyorum. Başkent'te kent gazetesi yapmanın zorlukları kadar keyifli yanları da olduğunun altını çizmek istiyorum.   Havasını soluduğumuz, toprağını çiğnediğimiz, derdi ile dertlenip, sevincini birlikte paylaştığımız bu kente karşı sorumluluklarımız var. Bir avucuz, ama binlerin, on binlerin sesiyiz… Sabah kahvenizi yudumladığınız her gün keyifle okuduğunuz SABAH Ankara'yı hazırlarken bu kentin tüm değerlerini, yaşanmışlıklarını dikkate alıyoruz.    SABAH Ankara'nın hazırlanmasında büyük bir özveriyle çalışan ekibi huzura taşımak istiyorum. SABAH Ankara'nın her sabah elinizde olmasını sağlayan Aslı Uyur Öztürk, Fatih Yılmaz, Ünal Turakoğlu, Çağatay Aytaç, Uğur Yıldırım, Aykut Gören, Erkam Çoban, Burcu Nalçınkaya, Gizem Yazmacı ve yazılarıyla bizlere güç veren Ahmet Tezcan, Ayhan Atalay, Hazal Ateş, Ali Erdoğan, Osman Bekar, Hasan Ötkün, Yusuf Yalkın, Şenol Kaba, Bengü Bağcı ve Neşem Yaşar ile elim kulağım SABAH Ankara'nın belleği Yeşim Yener ve bir de bendeniz… Yürekten teşekkürler… Bir teşekkürümüzde SABAH Ankara'nın bugünlere gelmesinde ilk harcı koyan ve yaşatanlara…    "Başkent'in güçlü sesi" SABAH Ankara, okurlarıyla var oldu. Her gün büyüyerek, daha da gelişerek, her eve, iş yerine girmeyi başardı. Yapılanlar yapılacakların birer ipucu oldu. Teşekkürün en büyüğü SABAH Ankara'yı var eden siz değerli okurlarımıza. Sizinle bugünlere geldik, sizinle geleceğe birlikte koşacağız… Nice birlikte 10 yıllara… ...

Devamını Oku
  • 2014-12-15
  • Köşe Yazıları
  • 2014-12-08
  • Köşe Yazıları

´Gönüllü´lere gönül ödülü...

Gönüllü, gönülden gelen bir yazı olsun istedim bu hafta. Her yıl kutlanmakta olan Dünya Gönüllüler Günü nedeniyle Ankara Sivil Toplum Kuruluşları Platformu'nun bu yıl ikincisini düzenlediği vefa, hatırlanma gecesindeydik. Başkent'teki tüm STK'lardan oluşan bu birliktelik çığ gibi büyüyor… Hal böyle olunca Vikipedi "gönüllü" kelimesi için ne diyor diye baktım; Gönüllü, içinde bulunduğu toplulukta herhangi bir karşılık ya da çıkar beklemeksizin bir işi yapmayı kendiliğinden üstlenen kişidir. Böyle kişiler genellikle bu tür aktivitelerde bulunan STK'larda (Sivil Toplum Kuruluşları) çalışırlar. Ancak birey olarak gönüllü aktivitelerinde bulunan kişiler de vardır.   Kavram olarak kişinin özgür iradesiyle yakından ilgili olduğu için, bir gönüllünün yapmak istediği gönüllülük aktivitesini bireysel mi yoksa grupsal mı yapacağı kendi hür iradesi ve tercihi ile ilgilidir. Ancak bireysel olarak yapılan gönüllülük aktivitelerini tespit etmek zor ve karmaşık bir durum olacağından bir topluluktaki gönüllü sayısını hesaplarken istatistiksel bilgilerde yer almazlar.   Gönüllü kişilerin en basit tanımı, yaptıkları işler için hiçbir ücret veya kazanç talep etmemeleridir. Gönüllülük, gönüllü olma durumudur. Toplumsal yapının tinsel anlamda güçlendirilmesi için gönüllülük önemli bir kavramdır. Ulusal afetler, toplumsal kalkınma projeleri (eğitim seferberliği vb.) durumlarda gönüllüler büyük önem taşır. Tüm bunların altına imzamızı attık… Ankara STK'lar bakımından zengin ve bir o kadar da aktif bir kentimiz. En önemli ve somut gönüllülük kurumlarının yer aldığı Ankara'da son yıllarda STK'ların toplumdaki karşılığı güçleniyor. Başkent'ten tüm ülke geneline koşan bir STK topluluğuna sahibiz… Her yıl 5 Aralık günü kutlanmakta olan Sivil Toplum Kuruluşları Günü nedeniyle ASTOP'un medya dalında Üstün Hizmet ve Başarı Ödülü'ne bu yıl ben deniz layık görüldüm.  SABAH Ankara olarak Başkent STK'larına sayfalarımızı açtığımız gibi gönlümüzü de verdik. Hemen her etkinliklerine koştuk. Tüm birlikteliklerinde yanlarında olmaya gayret sarf ettik.   Unutulmamış olmak mutlu etti. Vefalı olmak gönlümüzü hoşnut etti. Bizi unutmayanları bizde unutmayalım.  Ankara'da güzel ve gönülden işlere imza atan; TÜSİAV (Türkiye Sanayici ve İşadamları Vakfı) Başkanı Veli Sarıtoprak, GGYD (Genç Girişim ve Yönetişim Derneği) Başkanı Nezih Allıoğlu, AFİDER (Ankara Fenerbahçeliler Derneği) Başkanı İlker Arabacıoğlu, ANGİAD (Ankara Genç İşadamları Derneği) Başkanı Fatma Semiz, ANGİKAD (Ankara Genç İş Kadınları Derneği) Başkanı Renan Ceylan, ASİAD (Ankara Sanayici İşadamları Derneği) Başkanı Barış Aydın, OSİAD (Organize Sanayi İşadamları Derneği) Başkanı Adnan Keskin, SEİS (Türkiye Sağlık Endüstrisi İşverenleri Sendikası) Başkanı Metin Demir, TÜİAD (Türkiye Genç İşadamları Derneği) Ankara Şube Başkanı Türker Naslı gibi isimleri ben de ayakta alkışlıyorum. Bu ödül bize verilmiş bir borç senedi olduğuna göre daha çok daha güzel işlere birlikte imza atacağımızın teminatı olsun…    Bu vesile ile tüm Sivil Toplum Kuruluşları'nın günü kutlu olsun… Gönüllülük esası gönülleri kazanmanın en kısa yolu olsa gerek.  Gönlünüzce güzel bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-12-01
  • Köşe Yazıları

Bir Başkent masalı...

Sonbaharın muhteşem renkleri yerini mat ve griye terk ediyor. Bir yılı daha uğurlayacağımız son aralık ayını karşılıyoruz bugün…  Soğuklar hissedilir derecede… Kış kapıyı çaldı. Kar tepelerde. Şehre indi inecek… Her mevsim kendi içinde güzel…  Başkent'in arka bahçesi dediğimiz Bolu'nun Ankara'ya her mevsim ayrı bir sunumu var. Abant, Yedigöller, Gölcük, Gerede yaz kış uğrak adresi Başkentlinin. Kartalkaya kayak merkezi Başkentli kayak severlerin ilk tercihi. Biraz gaza yüklenirseniz Düzce doğası ve yaylaları ile Akçakoca sahilleriyle sizi bekliyor olacak. Çankırı, Konya, Kayseri, Afyon, Amasra, Ilgaz Ankaralıların kolay ulaştığı lokasyonlar.   Bir de Başkent'te yaşayıp Ankara'yı da keşfetmek gerekir. Ankara sınırları içinde gezilip görülecek o kadar çok adres var ki başlı başına anlatılmalı… Hayata dair ihmal ettiklerimiz gibi. Yaşadığı kenti, coğrafyayı tanımamak misali… Fırsat buldukça Başkent'in tarihi mekân ve müzelerini ziyaret etmeli. Gazetemizin canlı kütüphanesi Yavuz Donat ağabey ile bir araya geldiğimizde her fırsatta Ankara'yı anlatır. Sanayisinden tutun doğasına, müzelerinden nerede ne yenirine varıncaya kadar. Bir sohbetinde konu Atatürk Orman Çiftliği'nden açılmıştı. Mutlaka görmelisinden girdiği sözü AOÇ Müzesi'ne getirdi… Hafta sonu birkaç saatimi ayırdım. Atatürk Orman Çiftliği Süt Fabrikası Müdürü Yalçın Taşkın eşliğinde müzeyi gezdik. AOÇ'nin tarihini yerinde dinledik. Müzede Cumhuriyet tarihimizin tarımsal gelişimine yakından tanıklık ettik. Birçok ilkler var… Hikâyeler, yaşanmışlıklar gibi bir ülkenin hayata tutunuşu var… Hemen yanı başımızda, önünden defalarca geçtiğimiz bunun gibi birçok müzelerimiz mahzun. Vakit ayırmalı… Geçmişi ve yaşanmışlıkları yerinde görmeli. Yaşanacaklara ışık tutacaktır. Ve…  AOÇ'ye ilişkin son cümleyi çalışanlar kuruyor; Bu iktidar AOÇ'ye sahip çıktı… Fazla söze gerek yok.   Birkaç cümle de bizden olsun… Haftanın son iş günü tüm yurt genelinde yayımlanan SABAH Başkent ilavemiz büyük ses getirdi. Kuşe kâğıda 32 sayfa hazırlanan Başkent ekimizde Ankara'nın markaları yer aldı. Çok özel ve her bir sayfası ilmek ilmek işlendi. Desteğini esirgemeyen dost ve tüm ekip arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bir başka çalışmamızın daha yolda olduğunun müjdesini vereyim. Malum SABAH Ankara'nın Başkentlilerle buluşmasının 10'uncu yıldönümü 16 Aralık'ta… İşte bugüne özel bir gazete hazırlığı içindeyiz. Sürprizlerle yine dolu dolu bir gazeteyi sizinle buluşturacağız. Hummalı çalışmamız devam ediyor.  Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-11-24
  • Köşe Yazıları

Tedbirsiz hayat!

Başımıza gelmeden bilmeyiz… Ya da yaşamadıysak pek de umurumuzda olmaz. Bir başka deyişle acı ve hüzün düştüğü yeri yakıyor. Ankara'da son bir ay içinde ardı ardına yaşanan üç iş kazasına rağmen tedbirsiz hayat devam ediyor. İş güvenliği konusunda ne kadar bilinçlendirildiğimiz, ne kadar kurallara uyduğumuz ortada.   Peki denetim mekanizmasını mı ya da yaşanacak bir faciayı mı bekliyoruzü? Özellikle inşaat işçilerinin yüksek katlı binalarda ölümle burun buruna çalıştıkları göz önüne alındığında iş kazaları ile ilgili Ankara'da da ciddi sıkıntılar yaşandığı ortada.  Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin 'Hayır efendiler bu inşaatı daha fazla sürdüremezsiniz' tebligatına rağmen inşaat çalışmalarına devam eden Koç Kuleleri'nde de benzer bir işçi kazası ölümle sonuçlanmıştı. Ölümün dahi durduramadığı inşaat faaliyetleri halen devam ediyor. Üstelik Büyükşehir'in olmazına rağmen… Yine bir başka inşaat kazasını hafta içinde yaşadık. İncek'te yapımı devam eden MFZ Yapı'ya ait inşaatta yük asansörü ikiye bölündü.   Beton zemine çakılan işçilerden biri öldü 3'ü yaralandı. Bilirkişi raporunda asansörün mantolama çalışması için kullanılabileceği ve yük taşımasının sakıncalı olduğu gerçeği ortaya konuluyor. Haftayı bu bilanço ile kapatıyoruz derken bu kez acı haber Türkiye İstatistik Kurumu'nun merkez hizmet binasından geldi. Derin kazı makinesine kapılan bir işçi, hatasını canıyla ödedi. Ankara'da çok katlı ve lüks konutların hızla yükseldiği gerçeği malum… Önümüzdeki süreçte başka canlar yanmadan tedbir, kural, denetleme ne gerekiyorsa hayata geçirilmeli. Sonra 'ah'lar 'vah'lar para etmiyor… Toplumsal yaşamın gerekliliklerinden biri de kuşkusuz saygıdan geçiyor. Saygı, sevgi, hoşgörü sıkça kullandığım kelimeler. Yaklaşık üç yıldır Ankara'da yaşıyorum.   Sokak köpekleriyle ilgili sorun bu süreçte haber merkezimize ulaşan en ciddi sıkıntıların başında. Dönemin Ankara Valisi Alaaddin Yüksel, sokak köpeklerinin ithal olduğunu söylemişti. Özellikle Antalya'dan gelen meyve sebze kamyonlarıyla il sınırına kadar getirilip bırakıldıklarının altını çizmişti. Bu başlı başına bir konu… Bir kesim artan sokak köpeklerinin insan güvenliğini tehdit ettiğinden şikâyetçi. Ankara, katledilen köpeklerden SABAH Ankara aracılığı ile haberdar oldu. Hayvan sever gruplar harekete geçti… Başkent'in hayvan barınağı sorunu bir kez daha gündeme geldi. Yalnızca Çankaya ilçemizde 35 bin civarında sokak köpeğinin var olduğu dikkate alındığında bilmem başka söze gerek var mı? İşte Başkent Ankara'dan iki yaşam tablosu… Bugün elleri öpülesi öğretmenlerimizin günü… Kutlu olsun… Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta diliyorum. ...

Devamını Oku
  • 2014-11-17
  • Köşe Yazıları

Fazla söze gerek yok!

Rüyada gölgesiyle kavga eden bir toplum olup çıktık. Sabırsızlık diz boyu… Hırslarımız trafikte tahammül sınırlarımızı aşıyor. Hoşgörü ve empati yoksunluğu kazaya davetiye çıkarırken tartışmaları da karakola taşıyoruz.   Bu yılın ilk 9 ayında kazaların arttığına dair bir istatistik dikkatimi çekti. Ülke genelinde meydana gelen kazalarda toplam 2 bin 709 kişi hayatını kaybetmiş. Duraksadım… Bir kez daha baktım. 'Yanlışlık vardır' dedim kaynağından rakamları teyit ettim. İnanılır gibi değil. 'Trafikte bilanço ağır' şeklinde bir başlık dahi bu haberi anlatmaya yetmez. Korkunç bir şey… Karayollarında altyapıya bunca önem verilmesine rağmen kaza artışlarının yaşanıyor olması irdelenmeli. Teknolojiyle beraber kaza oranlarının artıyor olması düşündürücü. Aşırı hız, alkol, direksiyonda telefon kullanımı, uykusuz direksiyona geçmek gibi sebepler bir bir sıralanabilir. İstatistiğe göre kazalarda yaralananların da yüzde 30 gibi bir oranı hastanede hayatını kaybediyormuş.   Bunca bölünmüş yollar… Bunca gelişmiş altyapı mühendislik hizmetine rağmen gelişmiş ülkelerdeki kaza oranlarına erişemiyorsak insan odaklı bir sorun yaşadığımız ortada. Trafik cezaları artırılıyor.   Bir dizi tedbirler alındığı sıralanıyor. Yok babam yok… Bana mısın demiyor yaşananlar. Yine de kazaların önüne geçilemiyor. İşte 'insan odaklı sorun' dediğim nokta da tam burada ortaya çıkıyor. İşin başı eğitim… Bu tablo ile karşılaşmak istemiyorsak eğitim ve denetleme faktörünü daha aktif kullanmalıyız.   Trafik cezalarını Maliye'ye kaynak olmaktan çıkarmak gerekiyor. 'Öderim cezayı, basarım gaza' mantığı halen yürürlükte…    Yine bu kazalarda yaralanan kişi sayısına bakıldığında 214 bin 277 gibi bir korkunç bir rakam ortaya çıkıyor. Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu (TŞOF) Başkanı ve Fevzi Apaydın, her mevsim geçişinde trafik kural ve mevsim şartlarına dönük uyarılar yapıyor. Son yayımladığı istatistik raporunda dikkat çektiği rakamları gündeme taşımak istedim. Ayrıca Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre yaralı olarak hastanelerin acil servislerine gelip hayatını kaybedenlerin oranı yüzde 30'u buluyor. 2014 yılının ilk 9 ayında meydana gelen trafik kazalarında yaralananların sayısı ise bir önceki yıla göre 6 bin 55 yaralı artışıyla 214 bin 277 kişi olarak gerçekleşti. Buna göre 64 bin kişi daha ölüyor veya sakat kalıyor. Bu rakamları gördükten sonra çok da fazla bir şey söylemeye gerek var mı bilmiyorum. Hemen hepimiz direksiyona geçiyoruz. Fazla söze gerek yok.   Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-11-10
  • Köşe Yazıları

`Kasım ayı´ ayrılık ve yetim kalmaktır

Yüreğimi kırık cam parçaları kanatıyor. Aylardan kasım olunca hüznü ve gözyaşını hatırlıyorum. Yüreğim yalnızlığa kapılıyor. Sevmelerin terk edişini hissediyorum. 'Kocaman' dediğimiz 'kor' var ya o cinsten bir şey… Kasım hüzündür, gözyaşıdır… Ayrılık, yetim ve yarım kalmaktır.  Savaş Ay gönül insanıydı. Haberciydi, yüreği güzel bir dosttu.  Ankaralı olduğum ilk günlerde Başkent sokaklarını arşınlayarak Sabah Ankara'ya müthiş destek verdi. Daha çok projeler daha çok yapılacakları sıraladık ardı ardına. Ne var ki o amansız hastalık yakasını bırakmadı. Kısık sesi, güler yüzü, bir de sigarası belleklere kazındı. Haberi, haberciliği saymıyorum bile. Çünkü haber iki nokta koyalım Savaş Ay'dı…  Dün Savaş Ay abinin aramızdan ayrılışının birinci yıldönümüydü. Savaş abi gitti haber yetim ve öksüz kaldı. Bugün Ata'nın ebediyete intikalinin 76'ıncı yıldönümü, bir ulus yetim.   Ve 14 Kasım babamın 8'inci ölüm yıldönümü…  Ben öksüzüm… Bir yanım hep yalnız. Yüreğimi kanatan kırık cam parçaları değil aslında… Yüreğime yüklenen bunca acının yorgunluğu. Sen öksüz, ben öksüz, bir ulus öksüz…  Her ayrılık terk ediş değildir. Değildir de hasret neden hep derinleşir? Hüznün açtığı kuyu misali hasret yüreği sarar… Kayıp ne denli yakınsa o denli yüreği siler süpürür. Üzerinden yıllar da geçse yaşanmışlıklar hep canlıdır. Bir film şeridi gibi… Zormuş babanın ölümü. Soğumayan ve dinmeyen türden… Hele bir de yaşanmışlılar fazlaysa. Yüreğinizdeki hüzün yüzünüzde hafif bir tebessüme dönüşür... Tüm kayıplarımıza rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun…  Sağlık ve mutluluk dolu güzel bir hafta olsun…   ...

Devamını Oku
  • 2014-11-03
  • Köşe Yazıları

Siz daha iyi bilirsiniz

Bizim mutfağın genç yeteneği Gizem Yazmacı…. SABAH Ankara'nın sayfalarını kuyumcu edasıyla hazırlar… Sabah toplantımız sonrası mutfağa kapı aralandığında güler yüzü ile o karşılar bizi. Pazar sabahlarının neşe kaynağıdır.   Pazartesiye hazırlıkların yapıldığı dakikalarda 'ne yazalım?' sorusunun ilk muhatabıdır Gizem… Dün desteğini esirgemedi sağ olsun. 'Siz daha iyi bilirsiniz' dedi. Topu kucağıma yuvarlayıverdi. Evet, biz, siz, onlar ve diğerleri hemen hepimiz her şeyi ama her şeyi iyi biliriz. Eleştiri kültürü gelişmiş bir toplumuz. Futboldan en az Cesare Prandelli kadar iyi anlarız. Ülkeyi yönetmek ise çocuk oyuncağıdır. Yerkürede yaşananları en iyi biz analiz ederiz. Sağlıktan anlarız, kültürden çakarız. Spor, otorite olduğumuz konudur. Futbol hakemliği?    'Ah o pozisyon yok mu o pozisyon… Kesin penaltıydı. Ben olsam çalardım' ile başlarız söze. Gazetecilik; O da neymiş? Okumayız ama okur gibi yaparız. Ne iş yapıyor olursak olalım. Yaptığımız iş bir yana yapmadıklarımız hakkında en az o kadar uzmanızdır. Hani 'hayata dair hepsinden biraz bilgili olmalı'nın ötesidir bizim durumumuz. Kahve, kıraathane, cafe, adına ne derseniz deyin fark etmiyor. Buluşma adreslerimiz… İki kişi, dört kişi fark etmez. Yeter ki taraftarımız olsun. Küçük bir kıvılcım yeterli… Bunları düşünürken Anadolu'nun küçük bir kasabasına yolculuğa çıktım. Konuyu siz belirleyin. Hani iyi biliriz ya… Gündemdeki 'Kobani'ye uzanalım isterseniz. Bugünlerde oldukça revaçta… Dünya aktörlerinin sahnelediği bir oyunu karşı tepeden izliyoruz. İzlerken de kendi ayağımıza sıkacak ne kadar materyal varsa kullanıyoruz. Biz bölgede oynanan oyunun farkındayız. Kardeşlik temelinin gereğini yapıyoruz. Ne var ki bu temelin gereğini yapmayıp sokağı ateşe verenleri tarih tozlu sayfalarına not ediyor. Hep bir muhalefet hep bir karşı çıkmışlığımız söz konusu. Bir memnuniyetsizlik, bir 'istemezük' havası estiriliyor. Ne bir alkış ne bir teşekkür yok lügatimizde.   Hep görmek istediğimiz pencereden bakarız ya… Temel sorun burada galiba. Bir de geniş vizörü deneyip fotoğrafın tamamını görebilsek. İşte o zaman eleştiri değil analiz yapıyor olacağız. Yakıp yıkan değil, bir tuğla koyan olacağız. Sevgiyle kucaklayan, sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-10-27
  • Köşe Yazıları

Şimdi kardeşlik vakti...

Haftanın ilk iş günü… Daha dingin, daha enerjik olduğumuz gün. Hafta sonuna dair yaşanmışlıkları mırıldandığımız, bir sonraki planların konuşulduğunu duyar gibiyim. İş yoğunluğu, hayata dair kaygılar, toplumsal sorunlar, kentsel açmazlar derken hayat da bir pınar misali akıp gidiyor. Kimi bu pınarı şelaleye, kimi okyanusa dönüştürüyor.   Kimi hayatlar da bir köşede sessiz sedasız yaşanıp tamamlanıyor. Ne hüznüne ortak ne de sevincine katkı koyabiliyoruz. 'Bihaber, biçare dediğimiz' misal… Farkına bile varmadığımız onlarca yüzlerce hayattan biri oluveriyor. Kayıtlara sadece 'ölüm' olarak geçiyor. Kimi kayboluşlar var ki derin izler bıraktığı gibi yara misali kabuk bağlıyor.  Bir pazartesi klasiği… Haftanın ilk günü sizlerle sohbete vakit ayırıyorum. Başkent, Ankara, hayat, doğa, kardeşlik, sevgi, dostluk, hatırlanmak gibi onlarca başlık altında yazı kaleme aldım. Her biri kendine özgü… Kırıp döken değil derleyip toparlayıcı olmayı hedef koydum kendime. Tıpkı hayatın içinde yaptığım gibi. Ortak aklı ön planda tutup empati yaptım. Yaptım çünkü kendimi sizin, onun, diğerlerinin yerine koydum. Duygularımın beni alıp götürdüğü yere değil, yüreğimin olmasını istediği yere gittim. Hayata dair bir şeyler söylemek gerek… Dünü unutmadan geleceğe birlikte yürümek gibi… Dün geçmişte kalmış olsa bile. Düne dair söylenmiş onca söze rağmen dün tükenmiştir. 'Eski'ye kayıt yaptırmıştır. Artık yeni söylemlerin yanında olma vaktidir.   Kuracağımız her cümle geleceğe dair yeni olmalıdır. 'Eski' dünün, 'yeni' geleceğin temsilcisidir. Biz de öyle olmalıyız. 'Yeni'ye birlikteliğimize dönük söylemler geliştirmeliyiz. Dün 'eski'nin temsilcisi olduğu kadar durağandır, mattır… Oysa 'yeni' daha hareketli ve canlıdır. Hayatın içindedir. Değişim ve dönüşümün temsilcisidir. O halde 'yeni'ye bugüne dair söylenmesi gereken ne varsa bugün söylenmelidir. Bugün eskimeye yüz tutmadan bir daha parçalarını biraya getiremeyecek duruma gelmeden güne dair söylenmesi gerekenleri söylemeliyiz. Ya bir de eskimeye yüz tutarsa? Yeni 'yeni'den sil baştan söyleneceklerin hükmü olmayacak. Gün kardeşliğimizden geçiyor diyorsak öyle de yaşama günü… Kardeşlik tek taraflı bir olgu değil. Temel esası sevgi… Kardeşlik aynı coğrafyada insanca yaşamak ise temel esaslarını yerine getirme vakti. İşte yapılmak istenen de sevginin tahrip edilmesi. İnadına sevgi, inadına kardeşlik… Sevgi, kardeşlik, sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-10-20
  • Köşe Yazıları

Bunun adını siz koyun…

Hayatta hiçbir yaşanmışlık nedensiz değil. Yaşanacak olanların da bir gerekçesi var mutlaka. Yağmur misali… Kabın içine yağmur tanelerinin sığmadığı gibi… Hayat da bazen kabına sığmaz. Coşar, taşar… Şelale olur kendi mecrasında. Sonsuzluğa doğru. Önüne katarak alıp gittikleri kimi zaman gözle bile görülmez. Değersizdir. Anlamsızdır. Dönüp bakmazsın bile… Etrafımız kan ve barut kokusu olmuş. Kime ne? Yüreğinden bir şeyler alıp götürmüyorsa seni yormuyordur. Anlamı olmadığı gibi… İnsanlığımızı sorgulamanın hiçbir faydası yok ki. Aynı acıyı, aynı kokuyu, aynı hüznü yaşayabiliyor muyuz?Elimizi vicdanımıza değil yüreğimize koyabildiğimizde vicdanımız harekete geçecek. İşte o zaman duygular vicdana tesir eder. Duygudan yoksun yüreğe vicdan neylesin. Hissiyatımızın kaybolduğu insanlığa, insanlığımız neylesin. Ne senin ne benim yaşananlara yaşanmışlıklara tepkimiz olur. Canın yanınca yanan canı anlıyorsan nafile… Ne canın yansın ne de canlar… Empati kuramıyorsan yaşanmışlıkların seni bir yere taşımasını bekleme. Hani en büyük ideallerden söz eder, içini doldurmaya çalışırız ya… Bence en büyük ideal önce insan olabilmektir. Bunu bir başarabilsek… Etrafımızda mutsuz insan ve gözyaşı olmaz. Uzanabildiğimiz, elini tutabildiğimiz her yerde olmalıyız. Tıpkı ülkem gibi… Nerde bir gözyaşı varsa Türkiye orda olmaya çalışıyor. Gözyaşını etrafa taşıma yerine temizlemeyi yeğliyor. Önce insanız. Sorun çözmeyi, yardım etmeyi, paylaşmayı seviyorum. Hani ideallerden söze girdik ya… Bizim ideallerimiz ülkelerin ideallerini hayata geçirir. Düşünen, uygulayan, var olan insandır. En büyük ideal insan olmak ise… Bu kavga niye? Bu gözyaşı, barut kokuları niye? 'Bizi bize bırakmıyorlar ki' sözünü kabul etmiyorum. Düşünme, anlama, idrak etme, değerlendirme gibi yetilerimiz bizi insan kılıyor. İçini bir de empati ile doldurduğumuzda sorun çözülecektir. Ben öyle yapıyorum… Ölümü bilerek yaşayan tek canlı olarak öldürmeyi nasıl düşünebiliyoruz? Düşünmekle kalmayıp eyleme geçebiliyoruz? 'Ölüm var' diyoruz. Öldürme eylemini hunharca yapıyoruz.Peki, nerde bizim sorguladığımız insanlık? Bunu adı 'insanlık' olamaz. Bunun adını siz koyun. Sağlık ve mutluluk dolu güzel bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-10-13
  • Köşe Yazıları

Biz bu oyunu izlemiştik…

Güzel ülkemin sokaklarını ateşe verenlerin insanlıkla ne kadar ilintili olduğunu düşünüyorum. Hani bazen çıkış yolu bulamadığınız olur ya… Benimkisi de öyle bir şey. Bir türlü hafızamın almadığı, bir yere oturtamadığım türden…'Bunları yapan, yaptıran, sokağa davet eden, sonrada tıpış tıpış terleyen pardon boncuk boncuk terleyen insan olabilir mi?' diye düşünüyorum. 'Hay aklınla bin yaşa'…  Düşünme yetimizin olduğunu fark ediyorum. Düşündüğüme göre düşünüyorlardır. Düşünüyoruzdur. Ama düşünmeyenlerin de olduğu bir gerçeği yok sayamayız. İnsanlık söz konusu ise yine bir duraksıyorum. Çıkış yolu bulamadığıma göre Vikipedi'den şu insan tarifine bir bakayım istedim. Vikipedi'yegöre; 'Dik duruşa, görece gelişmiş bir beyine, soyut düşünme yeteneğine, konuşma (dil kullanma) kabiliyetine sahiptir. Bu yetenekleri Dünya'daki diğer türlerden farklı olarak kullanış amacı geniş araç-gereç yapımına imkan sağlamıştır. Kendisinin farkında olması, rasyonelliği ve zekası gibi yüksek seviyede düşünmesini sağlayan özellikler insanı 'insan' yapan nitelikler olarak sayılmaktadır' deniyor. 'İnsanı insan yapan zekaya sahiptir' ne güzel bir tarif. "Peki bu tarife girmeyenlere ne denir" diye bir kaynakça arıyorum. Yok canım… 'Aramana dahi gerek yok diyor' Google paşa… Biz dönelim insanlığa ders konumuza… Ortadoğu coğrafyasının kan gölüne döndüğü, barut kokularının eksik olmadığı günleri yaşıyoruz. İnsanlığın ciddi bir sınavdan geçtiği günlere tanıklık ediyoruz. Tüm bu yaşananlara ve yaşanmışlıklara rağmen bölgesinde istikrar abidesi gibi durmak bir yana 'insanlığa' açık ders niteliği taşıyan ülkemin yaptıklarına. Tüm dünya ne olacağını izlemekle yetiniyor. Biz izlemeyi bırakın insanlığa ders verircesine oradaki kardeşlerimizin yardımına koşuyoruz. Rakamlar açık seçik ortada… Yapılanlar dudak uçuklatacak cinsten. Biz sınırımızda'insanlığın ölmediğini' sahneye koyarken, içimizdeki hainler 'insanlığı öldürüyor'…Diyarbakırlı acılı babanın haykırışını izlerken kanım dondu. Gözyaşlarına boğuldum. İnancın, ülkesine bağlılığın, insanlığın simgesi gibiydi. Oğlunun yetim, yoksul, ihtiyaç sahiplerine kurban eti dağıttığını söyleyip hunharca nasıl öldürüldüğünü sorguluyordu. 'Kürdüm, müslümanım, bunun bedeli şahadet ise bende varım' diyordu.  Elhamdülillah, bu ülkenin bölünmez bütünlüğündeki harcı, kardeşliğimizdeki sağlam mayanın simgesiydi. Laneti, 'sokağa dökülün' diyenlereydi. Öyle bir dua öyle bir serzenişte bulundu ki, nefes alıp vermediğimi hissettim. 'Adam gibi adam' dediğimiz türden eli öpülesi bu acılı babanın söylediklerine kulak verin lütfen. Yoksa bu kanda sizin terörle yeşeren siyasetiniz boğulacak. Barışında, barış sürecinin de, kardeşliğinde sahibi 77 milyon Türkiyeli… Vandalizm ile bir yere varamayacaksınız. Yakıp yıkmakla insanlığınızı sorgulatıyorsunuz. Bu toplum, bu ülke birlikte kardeşçe yaşamaya yeminli hala anlamadınız mı? Yazıklar olsun size… İnsan olmayı bir deneseniz… İnsanlığın ölmediği kardeşliğin daha da pekiştiği sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-10-06
  • Köşe Yazıları

Bayramı yaşamak

Bayramı Bayram yapan, güzellikleri içinde barındıran biz insanlarız ki... Bu özel ve müstesna günleri yaşamak ve yaşatmak bizlerin elinde. Yaşamıyor isek yaşatmamız da mümkün değil. Sevgiyi paylaşır, büyütürsek Bayram sevgidir. Saygı var ise Bayram saygıdır. Beraberliği tesis etmişsek Bayram beraberliktir. Paylaşmak ruhumuzda mevcut ise Bayram paylaşmaktır. Yardımlaşma olgumuz gelişmiş ise Bayram dayanışmadır. Sevinç ve mutluluk ruh dünyamızı besliyor ise Bayram sevinç ve mutluluktur. Huzur ve barış olgumuz yeşermiş ise Bayram huzur ve barıştır. Bu duygulardan mahrum isek 'Doyasıya bir Bayram yaşayın'dileği yalnızca kelimelerde kalır. Kelimelerde kalmayan Bayram dileği, bayramınız kutlu olsun... İşte bir Bayram daha acısı ve tatlısıyla geldi, geçiyor. Hayata dair yaşanmışlıklara bir Bayramve gününü daha geride bıraktık. Sağlık ve mutluluğu temel esas aldığımızda yaşanmışlıklarımızın içini doldurmamız anlam kazanıyor. Mutluluğa ortak olan hüznü paylaşıp hafifleten dostlarımız yaşamın yükünü üzerimizden alır. Hani bir Bayram sabahı Başkent'in yaşanmışlıklarına, sorunlarına, şehrin manzaralarına değinmek yerine, ruh dünyamıza bir açılım yapayım istedim. Ne barut kokuları olsun... Ne de savaş tam tamları. Gözyaşına değil tanıklığım. Bayramıniçinde bulundurduğu tüm o güzel olgulara hasretim. Tüm insanlığın barış içinde yaşadığı, gözyaşı ve parçalanmışlıkların olmadığı bir güne uyanmak hasretim.  Hep umut hep bir beklenti... Bir gün tüm dünyanın böyle bir güne uyandığını görmek hasretim. İnsanlığın kendini yok ettiğini değil yaşattığına tanık olmak... Hani hep söylüyorum ya, 'barut kokularının olmadığı'diye... İşte o barut kokularının yerine gül kokularının hakim olduğu bir dünyanın yaşayanı olmak... Hep arzu hep istek olarak kalsın istemiyorum... Ben bu duyguların yeşerdiği bir dünyanın tanığı olmak istiyorum. Evet hayat her gün Bayramolsa... Barut kokularının olmadığı, gözyaşının hakim kılınmadığı bir coğrafyaya değil mutlu mesut insanların yaşadığı bir coğrafya istiyorum. Birbirini anlayan, ortak payda da birleşen, paylaşan, paylaştığı ile mutlu olan olmak istiyorum. Taş atan değil gül atan el olmak istiyorum. Taş atmanın bayağılığını değil sarıp sarmalayanın entellektüelliğine tanık olmak istiyorum. İşte bir Bayram sabahından ruh dünyama yansıyanlar... "Her işin başı sağlık" deriz ya... Önce sağlık sonra mutluluk dolu bir hafta olsun... ...

Devamını Oku
  • 2014-09-29
  • Köşe Yazıları

Mevsimsel operasyon başlasın…

Güneş tüm kızgınlığını terk etti. Yakıcılığı bir tarafa bırakıpgünü aydınlatmakla yetiniyor. Ilık hava zaman zaman sertleşip üşüme duygumuzu depreştiriyor. Hal böyle oluncakılık kıyafet operasyonu gardıroplarda başlatıldı. Biraz kalın ve üzeri tercihler yerini aldı. Bunlar kışın habercisi bilesiniz…  Yaygın bir durum söz konusu olmasa da hafiften öksürmeler ve vücut kırgınlıkları beraberinde geldi. Yorgunluğu mevsime bağlayanlarda yok değil. Daha fit görünme kilolardan kurtulma gibi çabalar şimdi yerini mevsime yenik düşmemeğe bıraktı. Biz habercilerin de mevsimsel haber trafiği farkındalığını gösteriyor. Kışın habercisi kestane satıcıları sokak başlarını tuttu. Bayılırım yanıksı kokusu ile kavrulmuş kestaneye…  Önceki gün Ankara sokaklarında kış nöbetine başlayan bir kestaneciden ilk tadımı yaptım. Güneş hafif yüzünü göstermiş olsa da havanın verdiği üşüme duygusunu kestane kebabı pekiştirdi. Başkentlilere kış uyarısını yapma vakti mi ne? Geldi, kapıya dayandı galiba… Sayılı birkaç gün, bilemediniz hafta olsun.  Sevmiyorum gri Başkent'i demiştim ya… O günler kapıda… Soğuk, yağışlı ve bir de kentin üzerine çöken kara bulutlar… Ruhsal çıkmaza sokuyor insanı. Her halin kabulümdür deriz… Olduğu gibi yaşarız. İşte Ankara da her hali ile yaşanası bir kent. Sayılı gün çabuk geçecek bakın görün.  Bu mevsimin en güzel tarafı yeni kitapların raflarda yerini alması… Söz kitaptan açılmışken gazetemiz muhabirlerinden Uğur Becerikli'nin Destek Yayınları'ndan çıkan 'Konstantiniye'nin Gülü' isimli kitabına hafta sonu bir göz attım. Keyifli bir çalışma olmuş öneriyorum. Bir başka kitap çalışması ise bendenize ait…  Trend Yayınevi tarafından tamamlanan 'Haberin Seyir Defteri' isimli kitabım yarından itibaren tüm kitapçılarda olacak. Ne mi var? Habere merak duyan herkesin bir çırpıda tarihin tozlu sayfalarını aralayabileceği gerçek hikâyelerin, ilk ağızdan anlatımı var. Hayatıma dokunanların yer aldığı kitabımda, Kartalkaya'da kaybolan ABD'li Yarbay'dan 17 Ağustos depremine, Adnan Kahveci'nin trafik kazasından Çeçen eylemcilerin kaçırdığı Avrasya Feribotu'na kadar birçok haberin perde arkasındaki öyküler yer alıyor. Devamı 'Haberin Seyir Defteri'nde…  Sağlık ve mutluluk dolu güzel bir bayram haftası olsun…    ...

Devamını Oku
  • 2014-09-22
  • Köşe Yazıları

Gökçek'in diline düşmeye gör…

Bir kaşık suda fırtına koparıp yine aynı suda boğulmak böyle bir şey olsa gerek. Günlerdir kamuoyunu sudan sebeplerle meşgul edip fırtına koparan siyasetçimiz evinin kuyu suyuna düştü. Bir önceki yazımda 'sulu' tartışmanın bu hafta da süreceğini ifade etmiştim. Hem de ne sürme… Gazete ilanları, bilboardlar, radyo cıngılları, tv tartışmaları… Haftanın en çok konuşulanı suyumuzun rengi ve kokusu oldu. Ancak SABAH Ankara'nın 'Damacana solcuları' manşeti de haftaya damgasını vurdu. Sulu tartışma, karşılıklı salvolarla en üst seviyeye çıktı. İnsan iki şekilde boğulur. Birincisi bir kaşık kuyu suyunda bir de Melih Gökçek'in eline düşünce… Eline derken, diline düşmeye görün demek istiyorum. Dersinize iyi çalışmamışsanız vay halinize… Karşısına çıkmak cesaret ister. Gökçek,sağlamcıdır. Doğru bildiklerinin üzerine belgelerle gider. Rakibini tuş etmeden de ringden inmez. Sessizliğe büründüğü pek yaşanmamıştır. Hırçınlaşıyorsa eli güçlü demektir. Rakip olarak stratejiyi gözden geçirmek gerekir. Kent gazeteciliğine farklı bir soluk getirmekle kalmayıp, gündemi de SABAH Ankara yönetir desek iddialı olmakla kalmaz doğru bir tespiti yapmış oluruz. Biz haberciler bir sonraki adımı iyi hesap ederiz. Gündemin nereye sürüklendiğini görmekle kalmayıp onu yönetmek de gazetecilik başarısıdır. Haftanın ilk günü Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in 'Bunlar damacana solcuları' ifadesi siyasi literatüre yeni bir kavram kazandırdı. Başkent'teki su tartışmasını hemen her gün farklı boyutları ile manşetine taşıyan SABAH Ankara gündemi elinde tutan gazete oldu. Ankara suyu tartışırken hafta sonunun ilk ışıklarıyla Türkiye bayram sabahına uyandı. Musul'da IŞİD terör örgütü tarafından kaçırıldıktan sonra rehin tutulan 49konsolosluk çalışanımız başarılı bir çalışmayla özgürlüğüne kavuştu. Ülkeye dönüş yolculuğunun hikayesi kamuoyu ile paylaşılmaya başlandığı andan itibaren buluşma sahneleriyle duygusal anlar yaşandı. Büyük Türkiye'nin büyük operasyonu kimi çevrelerin dudağını uçuklattı. Bir de geçmişten kalan alışkanlıklarımız depreşti… Küçük, hor görme gibi… Hadi canımcılar gibi… Hazımsızlık gibi… Yapılan operasyon bir veya birkaç kişiyi kapsamıyor. Toplamda 49 kişilik bir rehine grubunu değil kurtarmak, bir yerden bir yere nakletmek dahi çok güçtür. Bu tür operasyon çalışmalarını yıllarca filmlerde izledik. Biz teşekkür etmesini de tebrik etmesini de bilmeliyiz…  Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-09-15
  • Köşe Yazıları

Biz de 'teşekkür' ederiz…

Suyun sulandırıldığı bir haftayı geride bıraktık. Göstergeler haftanın da sulu geçeceği yönünde. Temizdi… Değildi… Mide ağrısı… İshal oldum… Kokuyor… Kokmuyor… Kızılırmak… Tartışmaları süredursun. Haftanın son gününe Vali Alaaddin Yüksel'in 'Veda mesajı'bomba gibi düştü. Yaş haddinden emekliliğinin dolmak üzere olduğunu biliyorduk. Sayılı aylar kalmıştı. Aslında beklenen bir veda mesajıydı. Zamanlaması hususunda biraz manidar bulanlar oldu.Ankara'da mutlu olduğunu biliyoruz. Görev süresi tamamlandıktan sonra vedalaşmayı bekliyorduk. Hal böyle olunca hemen varsayımlar üzerinde durulmaya başlandı. En uzun süre Antalya'da görevde bulundu. Antalyalıbir gazeteci olarak kente kattığı değerlerin en yakın şahidiyim. Turizm çıtasının zirveye taşınmasında çok büyük rol üstlendi. 'Antalya Havalimanına inan uçakları sayıyorum' derken bile kentin lokomotifi olan turizm ile ne kadar yakından ilgilendiğini gösterdi. Antalya'da birçok projesi hayata geçtiği gibi kent yönetimi için oluşturduğu sinerji de onun eseri oldu. Ankara'ya geldiği günden itibaren 'ortak akıl', 'turizm', 'Başkent'in markaları' gibi birçok değerimiz üzerinde durdu.  'Protokol valisi olamayacağım' dedi, nerede bir yaşanmışlık var ise ona ulaştı. Gidilmeyen köy, kasaba, yerleşim yeri bırakmadı.  Ankara, 'Valisi'ni sevdi, o da Ankara'yı… Devlet hizmetinde çeşitli kademelerde dile kolay tam 42 yıla yaklaşan hizmet. Bilgi, birikim, yönetim becerisi bir çırpıda yok sayılmayacaktır. Sevgi ve hoşgörünün temsilcisiydi. Eğitimci bir eşe sahipti.  Emine Hanım'ın eğitimci olması onu eğitim dünyamızla daha çok içli dışlı yaptı. Her okul yaptıranı alnından öptüğü kareler unutulmadı. Bu ülkeye hizmet eden, taş üstüne taş koyan her bir fert onun için çok kıymetliydi. Devletine sadakat, milletine aşk derecesinde bağlıydı. İki şeyi çok sevdiğini bilenlerdenim. Biri ülkesi diğeri eşi… Tatlı tebessümü, güler yüzü belleklerdeki yerini hep koruyacak. Her ayrılık bir veda değildir. Kimi vedalar yeni başlangıçların habercisidir. Bu benim kendisi ile ilgili ikinci 'güle güle' yazım…  İlkini Antalya'dan Ankara'ya tayin olduğunda yazmıştım. Kısacası Antalyalıların duygularına tercüman olmuştum. Bu ikinci 'güle güle' yazım. Bu bir veda ama ayrılık olmasın Sayın Valim…  Yeni eğitim öğretim yılının başlaması dolayısıyla tüm öğrencilerimize başarılar diliyorum. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-09-08
  • Köşe Yazıları

Nasıl Bakarsanız Öyle Görürsünüz…

Yine bir sonbahar mevsimi, yine aylardan eylül… İçinde yine de bir 'bahar' var. Yazdan kışa geçişin hazırlıkları. Sorun, sonbaharın 'hüznü' ise aşmak elimizde… Yeter ki içimizdeki 'bahar'ı kaybetmeyelim. Tatilin son deminden iş yoğunluğuna hızlı bir geçiş yapılan günlerdeyiz. Tatlı telaşların, koşuşturmaların başlangıcı… İlk kez okullu olacakların, diplomayı alıp hayat kapısını aralayanların ayı… İş, aş, eş telaşı gibi… Hayatın ta kendisi aslında tüm bu yaşanmışlıklar. Mevsimler gibi her dönemin de kendine özgü tatlı telaşları var. Hani deriz ya, 'her yaş kendi içinde güzeldir' diye. Her bir hedefe varış, ömürden tüketilen gündür aslında. Hayata dair hedeflere ulaşılması yenilerin sırada olduğunun anlamıdır. Ulaşılabilir olmasıdır temel esas. Kurulan hayal kadar hedefin ulaşılabilirliğidir mutluluğa açılan pencere. Ulaşılamayacak hedef kadar ulaşılamayacak hayal de yorar insanı. Kanaattir, sabırdır, şükürdür mutluluğun formülü… Elindekini kıymetlendirmektir. Sahip olduklarını korumak onu yaşatmaktır… Kaybedince değerini anlamak değildir. Varken, yanındayken onu özümsemektir, hayata tutunmaktır. Bahşedilen bu coğrafyada yaşama şansımız gibi. Ben eylülüde ülkemi de yaşadığım şehri de seviyorum. Tüm sevmeler mutlu ediyor. Söz sevmekten açılmışken haftanın son gününe ilişkin bir dip not düşeyim. Eylülle birlikte bölge çalışmalarına hız verdik. Bu kapsamda Aksaray Belediye Başkanı Haluk Şahin Yazgı'nın davetlisi olarak 32. Uluslararası Aksaray Ihlara Kültür Turizm ve Sanat Festivali'ne katıldım. Yazgı Başkan'ın ilk dönemi ama kentte müthiş seviliyor. Aksaray'ın yazgısını değiştirecek gözüyle bakılıyor. Kısa sürede ortaya koyduğu projelerle ufkunu da ortaya koymuş. Biz yine dönelim festivale… Festival kapsamında Gagavuz Sanat Topluluğu dans ekibinin gösterisi ayakta alkışlandı. İçten samimi ve duygusal bir konuşma yapan Gagavuz Kültür ve Turizm İdare Bakanı Vasili İvancuk, "Biz Türk kanındanız. Gagavuz'dan sizlere selam getirdik. Buraya 30 kişi geldik ama 175 bin Gagavuz Türkleri de davet bekliyor" diyerek kendi enstrümanı ile kısa bir de müzik resitali sundu. Ve 'Bizi ihmal ettiniz. Bizi bırakıp gideli yıllar oldu. Gelin artık' sözleriyle hasretini özetledi. Bu sözler aynı zamanda bizim geç kalmışlığımızdı. Aynı sözleriBosna'da duymuştum. Osmanlı coğrafyasında birlikte yaşadıklarımızın bize özlemi, aynı duyguları gördükçe yüreğimden bir şeylerin koptuğunu hissediyorum.  Duygularım göz pınarlarıma yansıyor. Dünya coğrafyalarında yaşananlara tanıklık ettikçe Türkiye sevdam aşka dönüşüyor. Kendini sevmeyen kimi sevebilir ki? İşe kendimizi sevmekle başlarsak o kadar çok sevecek nedenimiz olur. Nasıl bakarsanız öyle görürsünüz. Bir de geç kalmayın… Ne sevmeye ne de ulaşmaya. Öyle ise sevgiyle baktığınız mutlu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-09-01
  • Köşe Yazıları

Yepyeni bir Türkiye…

Yoğun ve tarihi günlerin yaşandığı bir haftayı geride bıraktık. Mutluluğun gözyaşına dönüştüğü günlere tanıklık ettik. On üç yıl önce başlatılan değişim ve dönüşüm çalışmalarının halkaları birer birer tamamlanıyor.  Yüzyıllar boyunca süren kardeşliğimiz, birlik ve beraberliğimiz yeniden tesis ediliyor. Tüm dünyanın ülkemize kilitlendiği çok özel bir haftayı yaşadık. Tarih sayfalarına altın harflerle taşınan yaşanmışlıklar... Haftaya ilişkin tanıklığımıza not düşmek istiyorum. İlki AK Parti 1'inci Olağanüstü Büyük Kongresi'nde yaşanan bütünlük sahnesi. İkincisi Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki 12'inci Cumhur-başkanımızınyemin töreni. Üçüncüsü Çankaya Köşkü'ndeki devir-teslim... Özel konuklarıyla özel bir program… Dördüncüsü 30 Ağustos Zafer Bayramı… Göğsümüzün kabardığı, duygularımızın tavan yaptığı günleri peş peşe yaşadık aynı hafta içinde... Ne de çok özlemişiz… Büyük medeniyet deriz dururuz da, bir türlü o medeniyetin büyüklüğünü yaşayamazdık. Hep bir özlem hep bir kör düğümdü yüreğimizde…  Söz biter, hasret gözpınarımız da damlaya dönüşürdü. Bu kez o pınardan akan hasret değil mutluluktu. Yaşananlar daha çok yaşanacakların habercisiydi…  İşte o hasretin son bulduğu bir hafta oldu. İrademin en üst noktada temsil edildiği tarihi bir günü yaşadık. Güzellikler paylaşıldıkça çoğalır ya… İşte bu güzellikleri paylaşıyorum ki, çoğalsın. Çoğalsın ki ülkeme dair kaygılar ortadan kalksın. Geleceğimize dair kötümserlikler kaybolsun. Medeniyetimizin geleneklerini yeniden sahneye koyduk. Biz buyuz… Biz köklü gelenekleri olan, dünya medeniyetleri içinde saygın ve büyük bir aktörüz…  Büyük hedef ve idealleri olan bir ülkenin vatandaşı olmanın keyfini yaşıyorum. Ülkemize ve bize bu gururu yaşatan davayı bize nasip etti; Allah'a hamdolsun…  Yeni Türkiye'ye yeni bir pencere aralandı. İşte o pencere yeni Türkiye'nin istikametini anlatıyor… Ufukta yeni, yepyeni bir Türkiye var… ...

Devamını Oku
  • 2014-08-25
  • Köşe Yazıları

Bu Kenti Yaşamak

Kent kendini mi yaşıyor yoksa biz mi kenti yaşıyoruz? Doğru olan bizim kenti yaşadığımız. Ne var ki iş yoğunluğumuz da Ankara'nın sevinç ve hüznünü görmediğimiz anlamına gelmesin. Ankara'nın spor, sanat, iş dünyası ve tüm yaşanmışlıklarını Sabah Ankara'nın sayfalarına taşırken ne kadar titiz davrandığımız aşikardır. Ankara'da hayat, tatil modundan çıkıp yavaş yavaş normale dönüyor. Eski yoğunluğumuza kaldığımız yerden devam... Göçmen kuşlar misali gidilen tatil beldeleri ve sıladan dönüşler önümüzdeki ay itibarı ile tamamlanmış olur. Okul zili çalmadan ailelerin tatlı telaşları, iş dünyasının'nerede kalmıştık' şeklindeki düşük yoğunluklu çalışma trafiği hız kazanacak. Bizim de yıllık izinleri, ayrılıkları tamamlayıp yeni yayın dönemine bomba gibi gireceğimiz günler kapıda. Yeni projelerin konuşulup şekil aldığını şimdiden mırıldanayım. Sabah Ankara'nındüşük yoğunluklu dönemde dahi manşetleriyle gündemdeki yerini koruduğunu belirtmeliyim. Yaz dönemi kadrolarının asgari sayıya düşmesine rağmen bunu size hissettirmedik dahi... Bizim meslekte 'nerede kalmıştık' yok. İzinde de olsak şehir dışında da biraz 'dinlenmece' modunda da olsak gündemden kopamıyoruz. Sadece fiziki mekan değişikliği yaşadığımızı ifade etmeliyim. İşte o fiziki mekan değişikliği ayarımızı bugün 'Ankara' şekline çevirdik. Sizlerden de ayrı kalmadım. Ama buralarda yokken ailecek sessizliği tercih ettik. Sessizliği kitabıma dair çalışmalar bozdu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden bu yıl mezun olan evin en büyüğü Emre de son okumalara el attı. Sadece okumalarla kalmayıp konu bütünlüğüne de destek verdi. Kitabın son şeklini aldığı bu süreyi 'iş' olmaktan çıkarıp hep birlikte eğlendik. Bir taşla bir kaç kuş vurduk galiba... Eylül ayı içerisinde çıkacak olan kitabıma dair son rötuşları yaptım. Son okumalarını tamamlayıp yayınevine teslim ettik. 'Haberin Seyir Defteri' dedik. Keyifli konuların ele alındığı, tarihe not düştüğümüz haberlerin perde arkasında yaşanmışlıkların ve biraz 'bana dair'söylenmişliklerin bölümlendirildiğini belirteyim. İlkler unutulmaz... İlkler tecrübedir... 'İlk gözağrısı' deriz ya. 'Haberin Seyir Defteri' Emre gibi ilk gözağrım. Yayınevimizin cevval mi cevval editörü Elif Tunç çoktan ikincisini planladı bile... Bana da söz dinlemek düştü. On güne neler sığdırmadık. Yapımcı dostum Rafet Köksal ve Kürşat Özkök ile cuma sabahı yola revan olduk. İstikametBulgaristan'ın Varna kenti... Filmlerdeki gibi 'komşi' diyerek karşılanıyoruz gümrük kapısında. Atalarımız bu coğrafyaya at sırtında ulaşmış. Hazırlanan bir belgesel için tarihimizin peşine düştük. Dereköy Hudut Kapısı'ndan çıkıp Burgaz ve Varna'ya ulaştık. Yol boyu minik köyler. Karadeniz'in diğer yakasını arşınladık aslında. Bulgaristan'ın bu sahil bandı kendini yaşıyor. Turizm adına daha keşfedilmemiş. Ama keşfedilmeyecek anlamına gelmesin. Komşi turizmi keşfediyor... Bu haftaki buluşmamıza ilişkin yazım biraz iş, biraz özel, biraz seyahat notları gibi oldu... Her yurt dışına çıkışım da ben ülkeme daha çok aşık oluyorum. Yeni Türkiye'nin bölgesinde ne denli bir güç olduğunu bilen ancak bunu yaşayarak görenlerdenim. Biz dün olduğu gibi bugün de her yerdeyiz... Bize umut bağlamış coğrafyalar değil insanlık var. Umutların tükenmediği, sağlık ve mutluluk dolu, güzel bir hafta olsun... ...

Devamını Oku
  • 2014-08-18
  • Köşe Yazıları

Biraz Mola

Koca bir yılın ardından tatil planları yapılması klasiktir. Gidilecek şehir kadar kiminle gidileceği plana sığdırılır. Biz gazeteciler ise ülke gündemine endeksli plan yaparız. Hal böyle olunca ev ahalisi de buna uymak durumunda kalır. Pek hoşnut olunmasa da bu gerçekten kaçınılmaz. Hep bir fırsat kollanır. İşte o fırsatı bulup dinlenmece moduna geçtim. Kısa bir müsaade alma yazısıdır bu aslında... 'Alıp başımı gitmeden' ziyade'hadin gidiyoruz' söz konusu. İhmal ettiklerimize zaman ayırma eylemi... Tatil bahane ailecek bir arada olmak şahane. Hayata dair sohbetlerden ziyade geçmişin muhasebesi, yaşanmışlıkların tekrarı. Geçen yıl Karadeniz'i arşınladık. Bu yıl hep birlikte olup sakin bir yerlere kaçalım istedik. İçinde gezi olmasın. Zamanı daha verimli kullanalım istedik. RotayıBodrum'a çevirdik. Yılların otel alışkanlığının dışına çıkıp biz bize olacak fırsatı hayata geçirdik. Bodrum gümüşlükte gözlerden Irak çocuklara zaman ayırma görevimi yerine getiriyorum.  Ankara'nın gri havasından uzaklaşmış olduğumu düşünmeyin. Meslek gereği o hava sizi nerede olursanız olun takip ediyor. Kısacası siz işe gitmiyor olsanız bile iş sizinle her yere gidiyor. Şikayetimiz yok bu da bizim yaşam biçimimiz. Tercih... Hayat size ne yaşamak istediğinizi sunar. 'Sabahın körü' dedikleri saat dilimindeyim. Pazartesi buluşmamızı ihmal etmeyeyim istedim. Bizim yazı işleri mutfağından uyarı gelmeden ben uykudan feragat ettim. Bizde tatiller yalın değildir. İçinde hep bir 'iş' barındırır. Yeni yayın dönemine dair fikirlerin oluştuğu limandır bu tür kaçamaklar. Sabah Ankara'da yine yeniden yeni bir şeylerin hayata geçeceğinin ip ucu. Hafif bir üşüme hissi... Derin bir sessizlik... Uçsuz bucaksız mavilik... Sessizliğe anlam yükleyen kuş sesleri... Ha demiştim ya 'sabahın körü' dilimindeyim diye. İşte o dilime sığdırdıklarım, bir siz bir de ben. Biraz dinlenmece olsun istedim. İçine de 'iş' koydum. Bu dingin ortamda heybeme hem dinlenmişlik hem de yeni sürprizler koymuş olacağım... Klasik bir ayrılık yazısı olsun istemedim. 'Hadi bana müsaade' diyebilmeliyiz diye düşündüm. Öyleyse sayılı günlerin tadını çıkarmak üzere müsaadenizle... Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun... ...

Devamını Oku
  • 2014-08-11
  • Köşe Yazıları

Yeni Türkiye'nin inşası…

Yeni bir gün, yeni bir hafta, hatta yeni bir Türkiye'nindoğuşunu izliyoruz. Her izlenen film bu kadar keyif vermeyebilir. 'Yıllar yorgun ben yorgunum' diye başlayan nakarata inat yeni bir diriliş. Türkiye'nin önü aydınlık…Türkiye'nin geleceği bir gökyüzü, bir ay kadar parlak. Son iki yurtdışı seyahatimde buna daha iyi tanıklık ettim. Evimizin küçüğü Eren Paşa dil eğitimi için gittiği New York'tanönceki gün döndü. Hem seyahat hem de dünkü sandığa ilişkin sohbet ediyoruz. 'Babacığım ülkemin hiç de fena olmadığını daha iyi anladım' cümlesi ile söze başlayınca bunu açmasını istedim. Yeni Türkiye'ye dair benim anlattıklarımı, yaşayarak görmüş olduğuna sevindim. 'ülkemi kimse küçümsemesin. Biz büyük bir medeniyetin temsilcileriyiz. Güzel ülkemin değerlerini daha iyi gördüm' sözlerinden sonra dünkü sandığa dair ufkunu gördüm. Türkiye'yi küçümsemek değil daha iyi anlamak için ülkeye yurtdışından bakmalı galiba… Aynı duyguları geride bıraktığımız hafta iki ayrı Avrupa ülkesinde gurbetçilerimizden de dinledim. İçeride yürütülmeye çalışılan algı operasyonlarının dışarıdan daha iyi gözlemlendiğini tanıklık ettim. Biz anlatmak için ne kadar kafa patlatırsak patlatalım, yaşayıp görmek algının hesaplarını ortaya koyuyor. Yeni Türkiye'nin inşasına takoz koymak isteyenlerin son çırpınışları bunlar. Çırpındıkça batacakları aşikar. Biz birlik, beraberliğimizi ve kardeşliğimizi tesis ettikçe, pekiştirdikçe direnç kırılacaktır. Yeni Türkiye'yi anlamak istemeyenlere en güzel cevap sandık. 'İşte o Türkiye'de bize bir çakıl taşı kadar görev düşüyor ise ben varım'ın özeti Eren Paşa'nınanlattıkları. Geleceğe dair kaygıları olmayan bir gençliğin temsilcisi… Ülkesinin ve ülke insan gücünün farkında… O gücün yerkürede neler yapabileceğini iyi biliyor. Bu duygularla dün sandığa gitmek için yollara düştük. Dört kişilik çekirdek bir aile olarak geleceğimize değil ülke geleceğine, yeni Türkiye'nin inşasında bir çakıl taşı olmak adına sandığa gittik.Tatil ve gezi planları yapmadan vatandaşlık görevimizi Yeni Türkiye'nin önünü açmak için koştuk. 'Ne olur ki canım. Bir oy…' demedik. Ülkemi, yaşadığım coğrafyayı, işimi, eşimi, çocuklarımı ve 'Uzun Adam'ı sevdim… İnandıklarımın ve sevdiklerimin hep yanında oldum. Benim sevmelerim hep aşk derecesinde oldu... Seviyorsam ölümüne sevdim. Her sevmem aşk, her aşkım da ölümüne olmadı… Sevdiklerime 'seni seviyorum' diyecek kadar medeni cesarete ve yüreğe sahibim. Tüm sevmelerim hep özel hep gerekçeli... Tıpkı Uzun Adam'daki gibi… Yolun açık olsunTürkiye'm… Yolun açık olsun Uzun Adam… Biz sana inandık biz sana güvendik. Ne inancımız ne de güvenimiz boşa çıkmadı. Bu sevmelerden hiç bir zaman rahatsızlık duymadım... Duyanlar olsa bile... Sevdik bir kere… Tüm sevmelerin kalpten olduğu güzel bir güne, aydınlık bir geleceğe uyandığımız bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-08-04
  • Köşe Yazıları

Yaz Rehavetine Düşmeden

Bayram sonrası izin telaşı hız kazandı. Okul zili çalmadan, iş yoğunluğuna girilmeden yıllık izinler planlanır oldu. Tüm bu rehavet içinde dahi SABAH Ankaraolarak haber trafiğimiz hiç kesintiye uğramadı. Bayram ve sonrasında terk edilmiş bir kent havasına bürünen Ankara'da haber koşumuz kesintisiz devam etti. İş dünyasının tatil günlerinden istifade ederek sahil bandına kaçtığı sayılı günler bitiyor. İçinde bulunduğumuz ay itibarı ile haber merkezimizde de izinlerin hız kazanacağı dikkate alındığında mesaide kalanların iş yükünün arttığı günler yaşıyoruz. Hal böyle olunca habercilik ilkelerimizden taviz vermeden daha fazla mesai yaparakAnkara'nın nabzını tutmayı sürdüreceğiz. Siz değerli okurlarımızın teveccühü ile daha iyi bir SABAH Ankara için yeni yayın dönemi için de hazırlıklarımızı planlar olduk. Kent gazeteciliğinde yeniliklerin öncüsü olan SABAH Ankara'da bireysel izin günleri başlamış olsa bile kaybolmayan sinerji ve heyecan ile daha iyi bir gazete olma çabamız kesintisiz sürüyor. Yaz rehavetinin uğramadığı tek adres SABAH Ankara… Habercilik, rehaveti kaldırmadığı gibi okur da bu rehaveti ağır cezalandırır. Gündemden kopmamak, özel gündemini korumak adına mevsimsel geçişlerin bizim meslekte yeri yoktur. Geride bıraktığımız hafta SABAH Ankara'ya özgün haberciliğimiz manşetlerimize yine yansıdı. Bu bağlamda Gazze'de yaşananları dünya kamuoyuna aktaran a haber muhabiriAhmet Dönmez ve kameraman Taşkın Ural'ın bölgede yaşadıklarını ve yaşananları özel röportajımız ile sayfalarımıza taşıdık. Kan, gözyaşı ve barut kokularının olmadığı sevgi ve barışın hakim kılındığı güzel bir dünya olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-07-28
  • Köşe Yazıları

Hani Bayramda Buluşacaktık!

Bugün bayram… Bayramın mutluluğunu yaşayan ocaklar olduğu gibi hüzünlüyaşayanlar da var. Ne geçmiş bayramları ne de bugüne dair duygularımı ifade etmek istemiyorum. Klasik bir pazartesi yazısı değil, müsaadenizle hayatıma dokunan bir eli kaleme almak istiyorum. Hayatımın hemen her evresinde varlığını hissettiğim bir kaybın derin hüznü var yüreğimde. Liseli yıllarda mesleğe başladığımda ilk tanıdığım isimdi Mehmet Kıdıman… Mesleğin çileli, tozlu yollarını kat etmiş gönül dostuydu…Bayramda Düzce'de buluşmak üzere sözleşmiştik. Gazeteciliğe gazete dağıtarak başlamış cefakar, vefakar, emektar bir meslektaştı. Ramazan öncesiAnkara'da ziyaretime gelmişti.  'Geliyorum' dediğinde mutlu olmuştum. Hayatımın yaklaşık 30 yılına tanıklık etmiş olan Mehmet Abi'yle SABAH Ankara ofisinde meslek yaşamımın sürecini birlikte dillendirdik. İlk günlerimi, bugünleri konuştuk. Kah duygulandık, gözlerimiz buğulandı… Kah sevincimizi dışa vurduk.  Rahmetli babamı yad ettik. Tüm sevinç ve mutluluklarımda, hüznüm ve kederli günlerimde yanımda olmuştu.  İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden bu yıl mezun olan büyük oğlumEmre'yle duyduğu mutluluğu tarif dahi edemem.  Gazeteci babanın gazeteci oğlu olmasının ayrı bir keyfi vardı üzerinde. İyilikleri unutmadığı gibi dostlarının iyi olmasını isterdi. Onları iyi görmek onun yaşam kaynağıydı. Hayatı kıskanmadığı gibi haberlerini de paylaşırdı. Bizim meslekte çok az bulunan dayanışmaya örnek bir isimdi Mehmet Kıdıman…  Eylülde çıkacak olan kitabımın kapağını gösterdim. Mutlu oldu… 'Benden de bir şeyler yazdın mı' diye sordu. 'Mehmet abisiz kitap mı olur' dedim. Hemen bir kağıt kalem çekti önüne. Başladı birkaç konu başlığı yazmaya…  Merhum başpehlivan Ordulu Mustafa Bük'ün Akyazı'daki mezarına oğlu Mustafa ile yaptığımız ziyareti anlattı. Unutmuşum…  Mehmet Abi anlattıkça hafızamdan yaşanmışlıkları geri çağırdım. 'Bunu da yaz Osman. Çok güzel bir haber olmuştu.Manşetti' dedi. Vasiyeti olduğunu bilemezdim. Şimdi anlattıklarını kaleme almak bana kaldı. "Bayramda Düzce'de buluşuruz" diye verilen bir söz havada kaldı. Verdiği tüm sözleri tutardı. Tutamayacağı sözü de vermezdi. Hayatta tutulamayan sözlerin de olduğunun altını çizdi. Hemen hepimizin elinden birileri tutmuştur ya… Mehmet Abi benim için öyle bir değerdi. Hayata dair ilk mücadelemde elimden tutandı. Tuttuğu o eli hiçbir zaman bırakmadı ta ki son yolculuğuna kadar. Yorgun kalbi hayatın yükünü daha fazla çekemedi…  Gazeteci dostumu, büyüğümü Kadir Gecesi günü son yolculuğuna uğurlandık. Mekanın cennet olsun…  Ve bugün bayram… İslam aleminin yaşadığı acıların bayram vesilesiyle son bulması ümidiyle…  Bayramınız mübarek olsun. ...

Devamını Oku
  • 2014-07-21
  • Köşe Yazıları

Kan ve gözyaşı…

Sessiz bir dünya… Ne görüyor ne duyuyor. Tepki olmadığı gibi destek görüyor. Yıllardır, kan, gözyaşı ve barut kokularının eksik olmadığı bir coğrafya. Belleklere kazınan ve asla silinmesinin mümkün olmadığı acı ve gözyaşının merkezi. Hafızamızdan silip atamadığımız birbirinin benzeri aynı fotoğraf karelerin olduğu ülke. Oyun aynı, senaryo değişmiyor. Ölen ve öldürenler aynı.Bitmek tükenmek bilmeyen her daim izlenme rekorları kıran bir film…  Dünya siyaset aktörlerinin sessizliğine karşı halkların çığlığının yükseldiği bir yapım…  Yapımcılığını Amerika'nın üstlendiği, başrolde İsrail'inoynadığı 'Kan ve gözyaşı' adlı filmin galasındayız. Galanın değişmeyenleri Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya, Arap dünyası ve batılı çağdaş ülkeler… Diğer tarafta mazlum Filistin halkı…  Ne işe yaradığını anlayamadığım Birleşmiş Milletler suskun… 'Batıl'ı devletler kör olmaktan öte destekçi.  İslam dünyası her zaman ki gibi bölük pörçük… Ve birkaç sağduyulu ülkeden kınamanın ve süslü birkaç cümlenin ötesine geçmeyen söylemler. Bir taraftan aklına estiğini istediği gibi yapan haydut devlet İsrail… Bir tarafta dilini yutmuş dünya siyaseti. Cılız birkaç devletsel tepki… Tüm dünyanın gözü önünde pervasızca, alçakça, genç yaşlı, çoluk çocuk demeden katliam yapılıyor. Batı sessiz, Arap dünyası kış uykusunda… Nasıl bir insanlık? Nasıl bir kardeşlik anlamış değilim. İsrail karadan ve havadan vurmaya devam ededursun. Hiçbir film bu kadar yüksek düzeyde izleyici kitlesine sahip değildir. Çünkü İsrail halkının tepelerde konuşlanıp izlediği bombardımanı tüm dünya ekranları başında izliyor. İzliyoruz. İzliyorlar. Ve… Daha çok izlemeye devam edeceğiz. Bu film insanlığın izlediği en iğrenç yapım…  Dünya siyasetinin ikiyüzlülüğü devam ettiği müddetçe bu film hep gösterimde kalacak. Vicdan sahibi toplumların bireysel tepkilerinin kitlesel çığlığa dönmediği sürece iyi seyirler… ...

Devamını Oku
  • 2014-07-14
  • Köşe Yazıları

'Bilekten yüreğe göç'…

Uğruna nice türküler söylenen, şiirler yazılan, resmedilen göçün yaşandığı coğrafyaya Dortmund ve Bonn'a konuk oldum.Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı'nın organizasyonu ile gerçekleşen 'Bilekten yüreğe göç'ünöyküsünü hem dinledim hem izledim. Yarım asırlık değişim ve dönüşümün yeniden hayat bulduğu geceye katıldım.  Sanatın ve sanatçının yokluktan var olduğu uzunca bir sürecin işlendiği belgesel, bir yapım olmaktan çıkıp yaşanmışlıkların hafızadaki kayıtlarına dönüşmüş… Yılların değiştiremediğietnik kimlik ve ona dair aidiyet duygusu müthiş işlenmiş. İzlerken gözlerinizin dolup şelaleye dönüşmemesi imkansız.  Yarım asır önce Sirkeci'den kalkan trenlerin yolcularıydı anlatılan. Adı yolcu… Ancak benim amcam, senin baban, onun kardeşi, diğerinin eşi, bizlerin yüreğiydi trene bindirdiklerimiz… Kiminin hesaplarında, savaşın yıktığı ekonomiyi ayağa kaldıracak beden gücüydü giden. İmza atılan iş gücü anlaşmasının süresi de adı da ünlü İsviçreli yazar Max Fisch'in; "Biz iş gücü çağırdık ama insanlar geldi" sözü de bu yanılgıyı ortaya koymuştu… İşte o yolculuğun hikayesi, izlediğim belgeselin çıkış noktası olmuş. Günümüze kadar gelen süreçteki zorluklar, çile , hasret, sevinç ve hüzün belgesele dönüşmüş. Usta bir el değdiği belli… Belli diyorum çünkü bana hem mutluluğu hem hüznü hem hasreti yaşattı. Minik ellerimin kalem tutmaya başladığı yılları anımsattı. Beni amcama dair mektuplu yıllara taşıdı… Belgeselin gala gecesi için seçilen mekanda oldukça anlamlıydı. Avrupalı Türkler'in seçkin isimlerini buluşturan davet, Steigenberger Grandhotel Petersberg'de(1961 yılında Almanya ile Türkiye arasında anlaşmanın imzalandığı otel) gerçekleştirildi. Proje Koordinatörü Adil Dönmez tarafından hazırlanan 'Türk işgücü göçünün dünü, bugünü ve geleceğini' anlatan kısa film büyük beğeni kazandı. Güzel bir iş çıkartılmış. Adil Dönmez'e kuru bir teşekkür az kalacağı için alkışlıyorum…  Avrupa'da Türk kültür ve sanatını yaşatan, bir zamanların işçi çocuklarının öyküsü, dün gözyaşı, bugün gururumuz olmuş. Çocuklarımız hayatın her noktasında var olmayı başarmış. Sanattan spora, iş dünyasından siyasete Avrupa'nın her yerindeyiz…  İki vatanlı ve yıllar süren hasretin çocukları şimdi söylüyor, çalıyor, oynuyor, yönetiyor, yaşıyor ve yaşatıyor… Onlar ülkelerini daha iyi anlıyor. Daha iyi gözlemleyip Büyük Türkiye'nininşasına katkı koyuyorlar. İyi yetişmiş entelektüel bir nesil geliyor. Hem de gümbür gümbür… Göğsüm kabardı, mutlu oldum… Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-07-07
  • Köşe Yazıları

Doğru, objektif ve yalın…

Dün bitti… Bugün de bitecek. Yarın ve yarınlar hep olacak. Bizim mesleğin bugünü hiç olmadı. Hep yarını ve yarınları konuşuruz. Huzurunuza 'daha iyisi' ile çıkmaktır tüm kaygımız. Rutin haberciliğe esir düşmemektir. Siz okurlarımızın huzurunda özel manşetlerle var olmaktıruğraşımız. Hal böyle olunca bir atlet kadar hızlı ve maratoncuolmak zorundayızdır. Yaşanmışlıkların, yaşanacakların mesleğidir bizim işimiz.Doğru, objektif ve yalın haberciliktir temel esasımız…Doğru bildiklerimizden şaşmamaktır ilkemiz. Sizin adınıza kavganın içine cesurca, korkmadan yürümektir. Üstü örtülmek istenenin üstünü aralamaktır. Çamur atanlara,iftirada bulunanlara 'dur' demektir, bizim işimiz. Onların anladığı dildir kullandığımız dil. Haberi iyi biliriz. Ancak bilmediğimiz tek şey çamur atmakta sizin kadar maretli olmadığımız. İtiraf etmek gerekirse biz bu işi sizin kadar beceremiyoruz. Masa başı üretimlerle ne siz ne de meslek bir yere varamaz. Habercinin yargıç ve infazcı rolünü üstlenmesi meslek kavramını oluşturan bir şey değil.  Özgürlüklerden dem vura durun… Hangi gelişmiş ülkede bu kadar ahkam kesip belden aşağı habercilik yapabilirsiniz. Çağdaş hukuk normlarından bahseden batılı devletlerinhangisinde meslektaşlarımız ülkesinin değerlerine küfredebilir. Değil o küfürlü, aşağılayıcı manşetleri atmak cesaret dahi edemezler. Ben bir gazeteci olarak değil, ülkesini seven bir birey olarak utanıyorum.  Başbakanı'na, ülkesine, milletine, değerlerine küfreden bir anlayışın ürünüsünüz… Sonra çıkıp basın özgürlüğünden söz edeceksiniz. Hiç inandırıcı değil. Sizin özgürlüğünüz benim özgürlüğümü nasıl yok sayar? Bu nasıl çifte standart, bu nasıl özgürlük anlayışı? Birbirimizi anladığımız, özgürlüğümüzün özgürlüğü yok saymadığı, küfrün değil anlayışın hakim olduğu güzel bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-06-30
  • Köşe Yazıları

Başkent'te Ramazan…

Ramazan bereket, hoşgörü ve mağfiret ayı… İslam dinininkutsal ayı Ramazan'da görmeye alıştığımız semboller günlük yaşantımızda ki yerini aldı. Asırlardır camilerimizi süsleyen mahyalar ilk göze çarpanlar. Geçmişte kandillerle günümüzde elektrikli ampullerle yazılan yazılar anlamına gelir. İftar sofralarının olmazsa olmazı ise hurma… Her geçen yıl sayıları azalsa da Ramazan davulcuları vazgeçilmezlerimizden. Çocukluğumuzun eğlencesiydi Ramazan davulcuları. Sahur vakti dolaşır sorumlu oldukları bölgedeki insanları manilerle sahura kaldırırlar. Teknolojiye yenik düşse de Ramazan davulcuları günümüzde de belirli bölgelerde bu gelenek yaşatılıyor. Yardımlaşmanın daha fazla yaşandığı Ramazan ayındakurulan iftar çadırları bunun en büyük örneği. Günümüzde belediyeler ve yardımsever insanlar tarafından kurulan iftar çadırlarında onbinler sıcak bir yemek yeme imkanı bulur. Ramazan ayında türbe ziyaretleri daha sık yapılır. İslam büyükleri ve kutsal mekanlar ziyaret edilerek dualar edilir. Ramazan'ın bir başka sembolü ise Ramazan pidesi… Sıcak pide kuyrukları 'çocukluğumda kaldı' diye düşünsem de halen bu kuyruklara tanıklık ederim. Hemen her birimiz yaşadığımız coğrafya gereği çocukluğumuzun Ramazanlarını arıyor olabiliriz. Ancak günümüz koşulları ve teknolojik gelişmeler geçmişi nostaljik kılıyor. Davulu, pidesi, mahyası, iftar çadırları, hurması, türbe ziyaretleriyle Ramazan ayı İslam dininin kutsal aylarından…  Kur-an'ın indirilmeye başlandığı bu ay içinde Kur-an-ı Kerim'deki ifadesiyle bin aydan daha hayırlı olan "Kadir Gecesi" vardır. Bu gece Allah'ın müminlere bahşettiği çok yüce bir ikramıdır. Ramazan'ın her gecesinin dolu dolu geçirilmesi için bu gecenin zamanı gizlenmiştir. Ancak Kadir Gecesi'nin Ramazan'ın son on günü içinde olduğuna dair güçlü işaretler vardır. Hayata dair tüm randevular yeniden düzenlendi. Gün içi çalışma programları değişti. Akşamiftar buluşmaları ve teravih namazına koştuk. Söz Ramazan ayından açılmışken, Sabah Ankara olarak Başkent'te Ramazan ayına ilişkin yaşanmışlıkları da sayfalarımıza taşıdığımızı belirtmek isterim. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-06-23
  • Köşe Yazıları

Gurur ve hüzün…

Kimi anlar vardır gururu yaşatır. Kimi anlar vardır hüznü… Her ikisini yaşadığınız anlar ise geçmişle buluşmanızın izlerini taşır. İşte o izlerin taşıdığı coğrafyaya Saray Bosna'ya ikinci kez konuk oldum. Konuk oldum diyorum, çünkü söz konusu siz iseniz Boşnaklargeçmişin hatıralarını yad ediyor.  Osmanlı torunu olmanız kafi. Geç kalınmışlığın izlerini her noktada görmeniz mümkün. Mutluluklarına sitemlerini de ekliyorlar. 'Yıllardır neredeydiniz?' sorusu mutluluklarının içine gizlenmiş sadece burukluğu ve sitem içeriyor . Saray Bosna'nın gazi kentiGorajde de gurur ve hüznü yaşadık. Ankara Keçiören ve Gaziantep Şahinbey belediyelerinin ortaklaşa yaptırdıklarıİslam Kültür Merkezi'nin açılışında duygulu anlar yaşandı. AK Parti Genel Başkan Yardımcıları Salih Kapusuz ve Abdulhamit Gül'ün konuşmalarına Boşnaklar büyük bir coşku ile karşılık verdi. Gorajde Müftüsü Hamed Efendiç ise 'Bugüne kadar neredeydiniz?'sorusu ile başladığı konuşmasında Osmanlı'dan sonra ihmal edildiklerini son 12 yıldır bu ihmalin giderildiğini söyledi. Bir başka sevgi seli ise Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ismine… Sevginin, gururun, vefanın adı olmuş bu coğrafyada. Fatih Sultan Mehmet İslam Kültür Merkezi'nin açılışını sıradan olmaktan çıkaran ise bu duygular oldu… Bu coğrafya insanının dilinden düşmeyen tek teşekkür 'dua…dua… dua'…  Bosna'da, Gorajde'de, Mostar'da Bosna Hersek'in tüm bölgelerinde ata yadigarı ne kadar eserimiz varsa bir el değmiş. İşte o elin adı da TİKA olmuş. TİKA Balkanlar ve Doğu Avrupa Daire Başkanı Mahmut Çevik, yapılanları anlattığında bu gururunuz bir kat daha artıyor. Bu bölgeye tam 40 milyon Avro'luk yatırımı TİKA aracılığı ile yapmışız. Buna yardımsever işadamlarımızın yaptıkları dahil değil. Bölgede Boşnaklar ve Sırplar son sel afetinden sonra yardıma koşan Türkiye'den söz ediyor.  Avrupalı ülkelerin kaşık misali verdikleri yardım karşısında Türkiye tüm imkanlarını seferber etmiş. Yerinde yaşayarak tanık olmak başka bir duygu…  Avrupa medyasında bulunmayan Türkiye'nin bu katkısını Sırp ve Boşnaklar'dan dinlerkenTürk insanının vefa ve yardımseverliğinin bölgede ne kadar önemsendiğine tanıklık ettim. İşte o Türkiye yardıma koşarken, 'Sen Boşnaksın, sen Sırpsın' ayrımı yapmadan el uzatmışlığın meyvelerini topluyor. Bölge insanına zor anların kardeşliğini taşımış. Bosna'da parklarda, camilerde, hastanelerde, birçok yapılan eserde izimiz var. Günümüz şartlarında yapılanları görünce gurur, geçmişin ihmal edilmişliğine rağmen vefayı görünce hüzün çöküyor insana… Ben öyle oldum. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-06-22
  • Köşe Yazıları

Bosna'ya İslam Kültür Merkezi

Keçiören Belediyesi, Bosna Hersek'in Gorajde kentine "Sultan Mehmet Fatih" İslam Kültür Merkezi inşa etti Bosna Hersek'in doğusundaki Gorajde kentinde, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) koordinasyonunda, Ankara'nın Keçiören ve Gaziantep'in Şahinbey belediyelerinin maddi desteğiyle inşa edilen "Sultan Mehmed Fatih" İslam Kültür Merkezi, düzenlenen görkemli törenle hizmete açıldı. Proje kapsamında, İslam Kültür Merkezi'nin yanına yapılan çocuk parkı da hizmete girdi.  KÜLLİYEYE YAPILDI  Kayseri Müftülüğü tarafından 2009 yılında inşa edilen Kayseri Camisi'nin bahçesine inşa edilen merkezin açılış törenine, Keçiören Belediye Başkanı Mustafa Ak, Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu, Gorajde Belediye Başkanı Muhamed Ramoviç, TİKA Balkanlar ve Doğu Avrupa Daire Başkanı Mahmut Çevik, TBMM milletvekilleri ve diğer konuklar katıldı.  'ÖRNEK BİR ŞEHİR' Gorajde Belediye Başkanı Ramoviç, Gorajde'nin kültür ve farklılıklar açısından örnek olduğunu belirterek, ortaya konan eserden dolayı gururlu olduğunu anlattı. Keçiören Belediye Başkanı Mustafa Ak, merkezin açılışını daha önce yapmayı planladıklarını ancak Soma'daki maden faciası ve Bosna Hersek'teki sel nedeniyle ertelemek zorunda kaldıklarını söyledi. İki halkın iki büyük acı yaşadığını kaydeden Ak, "Burası bizim evimiz. Burada evimizde gibi hissediyoruz" dedi. Konuşmaların ardından, belediye başkanları ve eski Gorajde Müftüsü Hamed Efendiç'e teşekkür belgesi verildi.  ...

Devamını Oku
  • 2014-06-16
  • Köşe Yazıları

Biz babalarda çocuktuk...

Dün, kutlama mesajları, kutlama telefonları ve 'baba'ya dönük güzel temennilerle güne başladım.   Sevgili avukatım Meltem Banko'nun kutlama mesajına iliştirdiği bir cümle günün en büyük hediyesi oldu. 'Baba'lık duygusunu yaşadığım Emre, bugün 23 yaşında ve önümüzdeki hafta İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden mezun oluyor. Meltem Hanım sağ olsun yılın 'en pozitif baba ödülü'nü bana layık gördü. Yılda bir kez de olsa şımartılıyoruz… Emre ile baba oldum. Eren ile babalığı yaşadım, yaşıyorum. O kadar güzel duygular yaşatıyorlar ki her ikisine de duacıyım… Hep biz baba tarafından bakıyoruz ya düne… Peki dünü dün gibi yaşayamayan binlerce babasızları hatırlamayacak mıyız. Hatta babası olduğunu bilmeyen minikleri?...  Soma'da babasını kaybeden yavruları… Kan ve barut kokularının kol gezdiği coğrafyalardaki babasızları… Hiç babasını görmemiş, tanımamışları… Duygularım o kadar karmakarışık ki. Kendime dair kutlanmışlıkları çok da yaşanmış kabul edemiyorum.  Hafızam hep sorguluyor… Nedenlerini niçinlerini bilmeme rağmen kabul edemiyorum.  Entelektüelliğin tetiğe hükmünü vahşilik görüyorum. Kaygıların kavgalara dönüştüğü bir insanlık değil, sevgilerin barışa dönüştüğü bir insanlığı istiyorum. İstiyorum; çünkü binlerce çocuk dün bir el bulup öpemedi. Bir kucak bulup sarılamadı… On binlerce, milyonlarca çocuk babasını hiç tanımadı… İnsanlık hep böyle mi sürüp gidecek? Hep bu coğrafyalarda kan ve barut kokusu mu olacak? Hiçbir ayrım yapmaksızın kucaklaştığımız, birbirimizi sevdiğimiz günler olsun istiyorum. İstiyorum; çünkü biz bunu hak ediyoruz. Çirkinliklerin, nefretin tohumu yerine sevginin güzelliklerin tohumu ekilsin bu topraklara… Yeryüzü cennetten bir bahçeye dönüşsün. Acıların dindiği, kavgaların bittiği bir dünya olsun…  Koca bir çınardı benim babam… Göçüp giderken bile o çınarın altında topladı bizi…  Aslında babamın kopyasıyım…  Babayım ama hala içimde bir çocuk yok değil. Zaman zaman bu çocuğu yaşadığımda babamı daha çok özlüyorum.  Hatıralar bir dizi saf tutuyor. Sonra mı? Duygu patlaması yaşayıp bir nefes alıyorum… Ebediyete intikal eden tüm babalara rahmet, baba ve baba adaylarının da gününü kutluyorum… Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-06-09
  • Köşe Yazıları

Yaz yağmuru bir başkadır

Klasik bir pazartesi yazısı dışına çıkalım istedim. Hep şikayet eder, yüzümüzü ekşitiriz ya… O cinsten bir geç kalmışlık. 'Yaz yağmurları bir başkadır' denir, sonuna bir cümle de 'aşk meşk' eklenir ya. İşte o yaz yağmurları geride bıraktığımız haftaya damgasını vurdu. Vurmakla kalmayıp fırtınalar kopardı. Sonrası sel olup sayfalara taştı. Kimi 'tamtam' çaldı… Kimi 'oh olsun!' dercesine fatura kesme peşine düştü. 'Yağmurun azizliğine uğradık' diyeninden 'metroyu sel aldı götürdü' diyenine kadar... Sonra mı? 'dağa çıktı'... Eee 'yandı bitti, kül oldu'. Bu mudur yani? Biz habercilerin bakış açısı değil, baktığı pencere çok önemli galiba... Bu kenti nasıl görmek istediğinizle orantılı… Sevgiliye bakmak gibi bir şey… Bakan gözün görmek istediğidir aslında hafızada yer tutan. Sürekli olumsuz düşünce, sürekli olumsuz bakışı acısı… Bir dönem sonra gördüklerinizi algılamada sorun yaşatıyor. Ne diyor sanatçı, 'Sen benim en kıymetlimsin, sevmekle bitmeyenimsin…' Ankara da öyle bir şey… Kıymetlimiz, sevmekle bitmeyenimiz… Sevmeseniz de, seveni var. Tıpkı Melih Gökçek misali… Bu kentte başınıza taş düşse, önünüze 'ayu' çıksa o sorumlu. Bir türlü anlamıyorum ama olsun. Tüm geç kalmışlıklarda olduğu gibi. Geç kalmışlıklarımız var, bir türlü ders çıkartamadığımız. Ya da tecrübe hanemize kaydedemediğimiz. Hayat gibi… İhmal ettiklerimiz gibi… Sahip çıkmadığımız geç kalmışlıklarımızın üzerini 'kısmet değilmişle' örttüğümüz gibi… Bu kentin üzerini örtemeyelim… Geçmişi saygıyla anılara teslim etme vakti… Geleceği konuşma, geleceği inşa etme vakti. Adettir geç kalmalarımız… İşe geç kal, haber vermeye geç kal, sevmeye geç kal, mutlu olmaya geç kal… Geriye dönüp baktığında içi kocaman bir 'geç kalmışız' ile dolu bir hayat… Yok bunun bir sonra ki adımı, yok… Tüm sevmelere sahip çıkmalı. Çıkmalı ki içinde 'bir geç kalmışlık' olmasın. Elimizi çabuk tutalım, bir yere de vaktinde ulaşalım. Geç kalmış olmayalım; ne dersiniz?  Öyleyse sevmekte geç kalmadığınız bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-06-02
  • Köşe Yazıları

´Gezisiz´ hayat oh ne rahat!

Yaz, en sıcak mevsimdir… Böyle bilinir. Yaz bir türlü gelmek, gelirse de kalmak bilmiyor. Başkent bu mevsimde en yağışlı günlerini yaşıyor. Ne var ki etkili olan yağmur Başkent'in birçok noktasında sel baskınlarına neden oldu. Yaşanan mağduriyetler gideriledursun, toplumsal hafıza hep 'unuttuk'a endeksli. Biz doğal afetlerden ders çıkartıp tecrübe edinmeyi beceremiyoruz. Aynı bölgenin her yıl aynı şekilde sel yaşaması gibi. Unutuyoruz. Unutturuyoruz. Bir daha ki yaşanasıya kadar hafızamız yok sayıyor.  Hep doğallıktan yanayız ya… Doğal ürün, doğal yaşam, doğal afet… Bir de 'doğal'ı unutmasak… 'Doğal'ı korusak… Sorunları doğal yöntemle çözeceğiz ya. Söz doğa ve doğallıktan çıkmışken… 'Gezi'nin doğa ve doğal tahribatına değinmek istiyorum.  Gezi eylemlerinin birinci yıl dönümünü kutlama bahanesi ile sokağı yakıp yıkanlara sözüm. Sözün bittiği yerin ötesinde etrafı terörize edenlere sözüm. Bu ülkenin enerjisine kast edenlere sözüm. Bu kentin değerlerini yok sayanlara sözüm. Bu şehrin varlıklarını yakıp yıkan, tahrip edenlere sözüm. Sözüm tüm meclisten dışarı. Sözüm bu gezi'zekalılara… Sözüm birilerinin oyununa alet olanlara. Sözüm uluslararası güçlerin taşeronu olanlara. Benim son sözüm güzel ülkeme ve bu ülkenin başkentindeki sokakları, caddeli ateşe verenlere. Araçları yakıp yıkanlara, kamu mallarına zarar verenlere… Vandalizm müzesine eser taşıyanlara.  Siz neyin kafasını yaşıyorsunuz? Elinize ne geçti? Yazık hem de çok yazık. Size de yazık. Bu ülkenin kaybettiği değer ve vakte de yazık. 'Yazık'lar olsun…  Ve hafta sonuna dair birkaç cümle… Ankara Esenboğa Havalimanı'nda gazetemizin canlı coğrafya kitabı Yavuz Donat Abi'yle karşılaştım.  Yavuz Abi Diyarbakır, bendeniz Mardin yolcusuyuz. Mardin'den söz açılınca Yavuz Abi gezilecek, görülecek, konaklanacak ve nerede ne yenecek konusunda ayaküstü bir brifing verdi. Alışveriş konusunu da atlamamak üzere... Bu yıl 9.'su düzenlenecek olan SineMardin Uluslararası Mardin Film Festivali'nin galasına katılmak üzere Mardin'e gittim. Festival 30 Mayıs-6 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek. Festival Mardin'e bir canlılık getirmiş. Sinemardin Mardin Uluslararsı Film Festivali Başkanı Helün Fırat'ı kutlamak istiyorum. Festivali Mardin'de bırakarak, Yavuz Abi'nin de sözünü dinleyip Midyat'a, oradan Hasankeyf ve Batman'a geçiyoruz. Bu coğrafyayı yıllar önce yine karayolu ile gezdiğimde karşıma çıkan asker ve polis araçlarının yerini, ayran satan köylüler almış. Bölge irili ufaklı şantiyeye dönmüş. Kan ve gözyaşının yerini toplumsal mutluluk, sevinç ve coşku almış. Mihmandarımız İlkay, pırıl pırıl bir genç. Bölgeyi anlatırken coğrafyada yaşanmışlıkların altını çizdi. Batman Havalimanı'ndan ayrılırken de dipnot düştü… 'Gördüklerinizi yazın abi' diye… Sonra da gazetecilere siteminden dolayı mahcup bir ifade ile sözünü iade etti. Öyleyse bırakın o coğrafyadaki İlkay'ların hayali yaşasın… Yaşasın ki bu ülke huzuru, barışı, sevgiyi tesis etsin. Bir olduğumuzu birlikte olduğumuzu hatırlama zamanı.  Yakıp yıkanlara karşı, bu ülkenin hayalini birlikte kuranlar var… Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-05-26
  • Köşe Yazıları

Siz varsanız biz varız

Bizim de bir masalımız olsaydı... 'Bir varmış bir yokmuş' diye değil 'varmış' diye başlardı. İşte o 'var'ların içine birçok şey sığdırdık. Kent gazeteciliği üzerine yeniden ihtisas yaptık. Başkent'in Ankara'sına yakışır bir gazete olmalıydık. Öyle de oldu. Bu kenti kucakladık. Siz değerli okurlarımızdan aldığımız güç, moral olmakla kalmadı. Ortak bir sinerji olup çıtayı yukarıya taşıdı. Övgü dolu sözleriniz karşısında 'şımarmak' yerine mahcubiyet duyduk. Eleştirilerinize tepki koymak yerine yolumuzu aydınlatan güçlü bir ışık kabul ettik. Bu kentin daha yaşanabilir olması adına doğru bildiklerimizi hep söyledik. Söylemekten çekinmedik. Taşın altına elimizin konulması gerektiği anlarda gövdemizi feda ettik. Bahane hiç bir zaman sığındığımız bir liman olmadı. Yorgunluk nedir bilmedik. Mesai mefhumu gözetmedik. Gözetemezdik de... Öyle bir lüksümüz olmadı. Sizden gelen en küçük bir notu, ihbarı kutsal kabul ettik. Birbirimize ulaşamadığımız an hiçbir vakit olmadı. Ulaşılabilir olduk. Çözüm yolunda kentin ortak sorunlarına projeksiyon tuttuk. Biz bu kenti tüm değerleriyle sevdik. Kent de bizi... İşte o değerler söz konusu olduğunda hırçınlaştık, keskinleştik. Çünkü söz konusu yine sizdiniz. Size rağmen kimseye geçit vermedik. Gerektiğinde siper olduk. Yeri geldi duvar ördük. Yazdığımız her haberin ve fotoğrafın altında sizin imzanız oldu. Sizinle birlikte size gazete yaptık. Siz ne istediyseniz onu sayfalarımıza taşıdık. Hiçbir haberi sayfalarımızda bırakmadık, takipçisi olduk. Sonuç alıncaya kadar ısrarlı takibimizi sürdürdük. 'SABAH Ankara yazdıysa doğrudur'u şüpheye düşürmedik. Buna da hakkımız yoktu. SABAH Ankara'nın güvenilir şemsiyesi hiçbir zaman kapanmadı. Güveninize layık olabilmek adına güvenilir habercilik çizgimizden ödün vermedik. İnandıklarımızı meslek ilkeleri çerçevesinde yazdık. Basın özgürlüğünü hiçbir zaman kişisel hırs ve arzularımıza mahkum etmedik. Özgürlük diye bağırıp akşama kadar bu ülkenin, bu kentin değerlerine sövmedik. Sövenlerin özgürlük anlayışına da ortak olmadık. Mantar gibi türeyen meslek çatı örgütlerimizin sessizliği bizim sessizliğimiz olmadı. İşte bizim masalımızın içindeki temel olan 'var'mışlar. Siz varsanız biz varız… Ve son söz… Soma'nın ardından deprem... Kocaeli'de, Sakarya'da, Bolu'da, Düzce'de günlerce 'Orda kimse var mı?' diye bağrışan seslerin tanığı, yaşanmışı oldum. Acım oldu, acılı yaşadım. Ne 12 Kasım ne de 17 Ağustos unutuldu. Üzeri tozla kaplandığı zamanlarda, o kendini bir vesileyle hatırlattı. 'Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz'i yıllardır konuşuyoruz, anlatıyoruz. En ufak bir sarsıntıda öğrenilmişliğin tamamlanmadığını görüyoruz. Evet deprem kuşağında bir ülkeyiz. O ülkenin insanları olarak bunu idrak etmek durumundayız. Şiddetin hissedilmiş olması bile dünyamızı kabusa döndürüyor. Geç-miş olsun ama unutulmuş olmasın… Sağlık, mutluluk ve acılardan uzak bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-05-19
  • Köşe Yazıları

Acının merkez üssü

Soma… Kazanın yaşandığı güne kadar sessizliğin merkeziydi. Bugün acının merkez üssü. Yarın acı sahipleriyle baş başa kalacak. Acı düştüğü yeri yakmakla kalmayıp kavurmuş olacak. Hayaller vardı geleceğe dair. Her gün yeni bir dünya kuruluyordu. Ekmek parası için çıkılan bu kutsal yolda geri dönmemek de vardı. Son kucaklaşma, son tebessüm, son buse olduğu bilinmeden… Beceremedik Soma'yı birlikte yaşamayı. Yine aynı zihniyet, yine aynı düşüncenin örümcekleşmiş beyinleri 'error' verdi. Hiç bu kadar agresif olmamıştım. Sinirlerim tavan yaptı. Kırgınım, bir o kadar da kızgın. Bize n'olduğunu sorguluyorum. 'Acı'nın üzerinden siyasi nefret kusanlara tepkim… 'Oh olmuş', 'Müstahak' diyenlere tepkim. Utanmazlardan utanıyorum. Keşke önce insan olabilseydik… İnsanlıktan nasip almamış 'müstahak'lara sözüm. Bu kadar mı gözü dönmüşlük? Bu kadar mı nefret? Bu kadar mı sevgiden yoksunsunuz? Acı, gözyaşı ve hüzün hiçbir şey ifade etmiyor mu? Bir ülke ağlıyor, siz gülüyorsunuz. Bir ülke yasta, siz oynaşta… Merhamet yoksunu gezi'zekalılar… Aşağı'lıkça, ahlaksızca, vicdansızca, saygısızca bir durum… Her ölüm acıdır. Her ölüm yaşanan ocağa kıyameti yaşatır. Söz konusu ölümse, geriye sadece sukut kalır. Sözün bittiği yerdir; Sözün çirkefleştiği değil… Kutsalsızlık hiç değildir. Bunlar kafasızlığın ürünü… Söz Soma'dan açılmışken… SABAH Ankara olarak acıya ortak olup bölgeye ilişkin Başkent'te yaşananları sayfalarımıza taşıdık.  Ankara, duyarlılığını bir kez daha gösterdi. Acıyı paylaşmakla kalmayıp belediyesinden STK'sına, iş dünyasına Soma'ya koştu. Sözün bittiği yerde acıyı paylaştılar. İşte bir haftanın özeti…  Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-05-15
  • Köşe Yazıları
  • 2014-05-12
  • Köşe Yazıları

Korku tünelinden çıkış yakın...

Karışık, karmakarışık bir durum… Durumdan öte bir duygu galiba. Bir pazartesi yazısı için birikmişlik söz konusu.  Öncelikle parçalı birkaç konuya değinmek istiyorum. Hafta içi ihmal ettiğim birkaç ziyaret gerçekleştirdim. Daha ötesi 17 Aralık sonrası oluşan fiili durum üzerine kıyıya köşeye saklanmış, sindirilmiş birkaç isimle buluştum. Günyüzüne çıkmasını istediğim bir detayı paylaşmak istiyorum. Malum SABAH Ankara olarak söz konusu tarihten itibaren üzerimize düşen yayıncılık anlayışı ve sorumluluğu çerçevesinde doğru bildiklerimizi ve yaşanmışlıkları kamuoyunun gündemine taşıyoruz. Söz konusu ülke ve yaşadığımız kent ise, elimizi taşın altına koymaktan asla çekinmeyiz. Çekinmiyoruz da… Hoş beş, gündem ve gündem dışı derken… Söz örgüt ve örgüt üyelerinin yaptıklarına geldi. Hatırı sayılır, güçlü, kudretli bir Ankaralı işadamı… 'Osman Bey, hani sizin gündeme getirdiğiniz malum yurt var ya' diye başladı. Ardından 'Bana geldiler. Yurt için size şu kadar yazdık' dediler diye başından geçenleri anlattı.  İşadamımız, kapısının yüklü miktarda çalınmasına epey içerlemiş. 'İş' diyor 'artık yardımdan ve yardımlaşmadan çıkmıştı.' 'Size şu kadar yazdık' dediklerinde tepkisinin sert olduğunu, nezaketen gelen kişileri yolcu ettiğini anlattı. Sessizliğini sorduğumda, mahcup, tedirgin ve korkunun getirdiği sindirilmişliği gözlerinin içinde görmeniz mümkün. Korktuğunu, iş hayatının alt üst olabileceğini anlattı. Hemen söze girdim ve Yavuz Donat Ağabey'in bir anekdotunu anlattım. Malum Yavuz Ağabey yurdun dört bir yanını karış karış gezer. Bu tür birçok yaşanmışlığı paylaşır ve köşesine taşır. Ankaralı işadamına Adanalı işadamının tavrını aktardım.  Malum örgüt Adanalı işadamından her ay düzenli 30 bin lira yardım alır. Bir, iki, üç derken dördüncüde 'buraya kadar' der ve kapıya gelenleri geri çevirir. Aradan bir süre geçer. Bu sefer gelen örgüt üyesi değildir ama vergi dairesinden sarı zarftır. İçine tutuşturulmuş olan 300 bin lira ceza tutanağı… Ne yapacağını düşünürken, beklenen telefon gelir. Yardım talebine gelen örgüt üyesi istenen miktarın verilmesi halinde cezanın silineceğini söyler. Adanalı işadamından tok gibi cevap gecikmez. 'Size 30 bin lira vereceğime devletime 300 bin lira ceza vermeye razıyım' der ve telefonu kapatır. Ankaralı işadamı bunu dinleyince sessizliğe büründü… Bu yaşanmışlıkların yalnızca biri... Kendini ifade edebilenleri… Bunun gibi binlerce korkmuş, sindirilmiş işadamı, bürokrat ve devlet memuru var… Vakit, sindirilmişliğin üzerini aralama vakti. Vakit, korkuların bir tarafa atılarak cesurca yaşanmışlıkları ifade zamanı… Bunun önü açılmıştır. Sizin sesiniz olan SABAH Ankara birkaç gündür Gazi Üniversitesi'nde aynı şeylerin yaşandığını, yaşayanların ağzından belgeleriyle sayfalarına taşıyor. Gazi Üniversitesi'nin kurumsal yapısına, akademik değerlerine, özveriyle bilimsel çalışma yapan değerli hocalarına saygımız sonsuzdur.  Ancak, yönetimsel yaşanmışlıkları gündeme getirmek de sorumluluklarımızın gereğidir. İsterdim ki; SABAH Ankara'nın yayınlarını suçlayıcı kelime oyunlarına gitmek yerine, gereğinin yapıldığını, örgütün bu üniversitemizde etkinliğinin olmadığını dile getirilebilseydi. İddia dahi olsa, inceleme yapıldığına dönük en ufak bir ibare yok. Gazi Üniversitesi bizim beyler… Ama o kutsal çatı altında bilimsel çalışmalar devam edecek. Bundan en küçük bir kuşkumuz yok ...

Devamını Oku
  • 2014-05-05
  • Köşe Yazıları

ANGİAD emin ellerde

Ankara İş Adamları Derneği Başkanı Fatma Semiz'in daveti üzerine Gaziantep yoluna revan olduk. Ankaralı işadamlarının yurt içindeki başarılı yatırımlarına tanıklık ettik. Günübirlik seyahatimizin içerisine yoğun bir program sığdırılmıştı. Genç işadamlarımızın ülke ekonomisine koyduğu katkıyı görünce yorgunluğumuzu bir nebze unuttuk. ANGİAD üyelerinden oluşan heyet, Gaziantep Genç İşadamları Derneği, Gaziantep Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü, Gaziantep Ticaret Odası ve Gaziantep Büyükşehir Belediyesi'ni ziyaret etti. Oldukça verimli geçen ziyarette öne çıkan iki isimden söz etmek istiyorum. Biri ülkenin ilk kadın Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, diğeri ANGİAD'ın ilk kadın Başkanı Fatma Semiz… Her iki 'Fatma' projeleriyle öne çıkan isimler. Şahin; Gaziantep için bini aşan projesi ile dikkat çekerken, Semiz; Ankaralı genç işadamları için hazırladığı projelerle adından söz ettirdi. İki kadın sandıktan projeleriyle çıktı. Başarılarını ekip olmaya, birlik ve beraberliğe borçlular. ANGİAD Başkanı Fatma Semiz, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin'den projelerine destek aldı. Büyükşehir'deki kabul salonunda iki güçlü kadın profilinin yönetim başarısına tanıklık ettik. Kendinden emin, güçlü, kararlı iki Fatma'nın entelektüelliğine tanık olduk. Gaziantep de ANGİAD da emin ellerde… . Fatma Semiz de Fatma Şahin de projeleriyle isimlerinden söz ettiriyor. Kadınımız hemen her alanda kendini gösteriyor. Hemen her alanda başarıya imza atıyor. Ve özetle… Türk kadını donanımlı, hazırlıklı; bilinçli olarak, her sektörde başarıdan başarıya koşuyor. Yaşadıkları onca ağır soruna rağmen ülke yönetimi ve iş dünyasında var olmaya çalışıyorlar. Her göreve talipler. Ekonomiden sanata, siyasetten, spora her geçen gün yenileri eklenen başarılı Türk kadını profili çoğalıyor. Özellikle iş hayatındaki başarılı kadın girişimcilerimiz, Türk kadınına model olacak performansa sahip. İşte iki örnek kadın…  Sağlık ve mutluluk dolu hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-04-28
  • Köşe Yazıları

Konuğa saygı önemli bir olgu...

Bizi biz yapan en önemli özelliklerimizden biri… Öyle ki evimizin dahi en önemli yaşam alanını konuklarımız için hep hazır tutarız. Çat kapı gelmelerine karşı bir tedbirden öte gelecek olan konuğa 'saygı'dır. Verilen bir 'değer'dir…  Habersiz gelinen eve konuk olunduğunda tatlı bir telaş başlar ev ahalisinde. Misafirin nasıl ağırlanacağından tutun, ikram ve kullanılan dile kadar özen gösterilir. Bizde misafiri adabıyla ağırlamak kültürümüzün en önemli bir parçası… Hiç bir milletin ya da toplumun yaşam tarzında bu kadar güçlü, kuşaktan kuşağa aktarılan gelenekleri görmek mümkün değildir.  Misafiri ağırlamak kadar onu memnun ve hoşnut etmek en büyük önceliğimizdir. Tabir yerinde ise kendimizi paralarız… Anadolu'daki gelenek ve göreneklerimizin temel parçasıdır. Gelen kim olursa olsun hep aynı ilgi ve saygıyı görür. Gelenin kim olduğundan öte 'misafir' oluşudur önemli olan. İster Cumhurbaşkanı ister Başbakan ya da Tanrı misafiri. 'Misafir'de hiçbir ayrım yoktur. Gelen hep Tanrı misafiridir. Hepsi aynı özenle ağırlanır… Misafir kapıda karşılanır, gönülden, yürekten, en içten duygularla başköşeye alınır. Misafir yerini aldıktan sonra ayakkabısı hemen düzeltilip kenara konur… Misafirin rahat edebilmesi için her türlü konfor sağlanır. Tüm bunlar ve daha fazlası yapılır yapılmasına… Ancak misafiri üzecek, kıracak en ufak bir kelimenin sarf edilmemesi için tüm özen gösterilir. Kısacası misafirin gelişi kadar gidişi de önemlidir. Misafir ağırlanmaya başladıktan sonra ki tüm süreç 'o'nun içindir.  Konuğu iyi ağırlamamak utanılması gereken bir ayıptır. Biz, konuğa önem vermeyi, atadan gelen miras olarak görmüşüz, toplum yaşamının sosyal ya da ekonomik, hemen her alanına yaymışız. Bizim için 'ağırlama', yerine getirilmesi gereken önemli bir görev, 'insanlık ve ahlak sorunudur'. Ya sizin için? ...

Devamını Oku
  • 2014-04-21
  • Köşe Yazıları

Bir pazartesi klasiği...

Hemen her hafta bu sütunlarda sizlerle hasret gidiyorum. Kimi zaman duygusal, kimi hafta siyaset bazen de kendimizden bir şeyler karalıyorum. Etrafta olup bitenlere kayıtsız kalmamak adına doğru bildiklerimizi çok güçlü bir sesle haykırıyoruz.  Kimsenin aklında soru işareti bırakacak hiçbir habere imza atmıyoruz. Söz konusu Ankara ve Türkiye olunca sesimizin dozu daha da artıyor. Geride bıraktığımız hafta içersinde SABAH Ankara manşetlerine baktığınızda bunu çok net anlamak mümkün.   *** Haberleştirdiğimiz ve manşete taşıdığımız konuların tamamı bu coğrafyanın gerekliliği. Kimseyi suçlamıyoruz. Asla kendimizi yargıç yerine koymuyoruz. Yaptığımız sadece habercilik... İşimizin adı bu olduğuna göre dün yaptıklarımızı bugün hatta yarın ve gelecekte de yapacağımızın teminatıyım. SABAH Ankara bu şehirde yaşanan hiçbir gelişmeye, olaya veya yaşanmışlığa kayıtsız kalamayacaktır. Hiçbir kurumu zan altında bırakmıyoruz. Var olduğuna inandıklarımızı, yaşanmışlıkları kamuoyuna taşıyoruz. Hal böyle olunca kimse karşımıza çıkıp 'ne oluyoruzu' sorgulamasın. Sorgulanması gereken iç dünyadaki yanlışlıklar olmalı. Kısacası gazete olarak kamuoyunu aydınlatma ve sorumluluklarımızın bilinci ile hareket ediyoruz.  Hani Anadolu'da bir tabir vardır ya… 'At izi, it izine karıştı' diye… İşte bu noktada izleri de karıştırmamak adına son derece titiz davrandığımızın bilinmesini isterim. Meslek hayatım boyunca hiçbir zaman doğru bildiklerimi söylemekten ve bunları haberleştirmekten geri durmadım. Kimsenin 'dikte' etmesine müsaade etmedim. SABAH Ankara'da atılan her manşetin muhatabı benim. Sorumluluğu da bana aittir. İnanmadıklarımı kimse bana yaptıramaz. Bu ülkenin önünde güzel günler var. Bu ülke insanı ne çektiyse örgüt ve onun yapılanmalarından çekti. Vakit temizlik vakti ise bize düşen evimizin önünü temizlemek… Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-04-14
  • Köşe Yazıları

Nisanda hayat bulmak

Ankara'yı baharda daha çok seviyorum. Sisli, puslu kapalı havalar oldum olası ruhumu daraltıyor. Sevmekten uzaklaşmıyorum. Lakin ruhuma pranga vuruluyor.  Hafta sonu 'günlük güneşlik' misali mükemmel bir havayı bulunca ruhum kendine geldi.  Kışın rehaveti kalktı üzerimden diyeceğim ama bu yıl kışta olmadı ki…  Baharın coşkusunu hissediyorum. Ne çok sıcak ne çok soğuk… Ilık günleri yaşıyoruz. Ne üşütüyor, ne de bunaltıyor. Nisan bahara yakışır bir ay…  Hele bir de nisan yağmurlarında ıslanmak var ki. Değmeyin keyfime…  Yoğun ve yorucu günlerin ardından kaybedenlerin itirazları ve kazananların zafer coşkusundan uzaklaşmak istedim.  Mevsime dair bir şeyler karalamayı, ruhumu dinlemeyi tercih ettim bu hafta.  Bırakın nisan yağmurlarında ıslanayım. Bahara hazırlık olsun…  Üzerimdeki kış rehaveti yağmurla yıkansın.  Bu vücut baharla birlikte yeniden doğsun. Doğayla birlikte ruhumuzdaki coşku yeniden hayat bulsun. Aylardan nisan ise;  Desem ki sen benim için,  Hava kadar lazım,  Ekmek kadar mübarek,  Su gibi aziz bir şeysin;  Nimettensin, nimettensin! Desem ki…  İnan bana sevgilim inan,  Evimde şenliksin,  bahçemde bahar; diyor Cahit Sıtkı Tarancı…  Her işin sırrında sevginin olduğunu düşünüyorum. Düşünüyorum, çünkü… Sevgi varsa çözüm var. Hayata dair gri ve mat renkleri sevmiyorum. Daha canlı renklerde hayat buluyorum…  Güzeldir bahar mevsimi, hele bir de aylardan nisan ise kalbin ritmi bile farklı olur.  Doğa, ruh, beden tüm canlılar yeniden hayat bulur.  Bahara dair hayalleriniz varsa ertelemeyin.  Hayat ertelenmeye gelmeyecek kadar önemli.  Yaşanmışlıkları ötelemediğiniz sürece hayatın içindesiniz.  Hep hayatın içinde kaldığınız sağlık ve mutluluk dolu günleriniz olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-04-07
  • Köşe Yazıları

Başkentin tercihi ´Gökçek´

Cumhuriyet tarihinin en farklı mahalli idareler seçimini geride bıraktık. Seçimler hiçbir dönem bu kadar itirazlara maruz kalmadı. Sandıkta sonuç alamayanların itiraz kozunu kullanarak neticeye gitme arzuları da boğazlarında düğümlendi. Özellikle Ankara'da tabanını canlı tutmaya çalışan CHP ve çakma adayı 'Yavaş' hemen her gün kamera karşısına çıkarak tabanı sokağa davet etti. Zaten süreç sokaktan sandığa taşınmıştı. Sandıktan da çıkılamayınca 'geldiğimiz yere geri dönelim' denildi. Tüm 'yapıları', 'örgütü', 'derini', 'yüzeyseli', kısacası ne varsa tutunmaya çalıştıkları unsurlar Melih Gökçek karşısında 5'inci kez mağlubiyeti tattı. Bu iş sulandırıldıkça CHP'ye tepki ve nefret doğuyor. Oyların yeniden sayımını isteyen Yavaş, seçimin yenilenmesi dahil her türlü olasılığı deniyor. Bu hafta da bu şekilde gündemde kalmayı başarır. Sonrası tarihin tozlu sayfalarında unutulup gidecektir. Ta ki bir başka seçimde gündeme gelinceye kadar… Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na 5'inci kez oturan Melih Gökçek'e şimdi kolları sıvamak düşüyor. Pardon kolları zaten sıvamıştı. Kaldığı yerden projeleri hayata geçirmeye devam etmek düşüyor. En büyük sınavı da sırtında taşıdığı ihanet hançerini çıkartırken verecek. Kuşkusuz bu hançer Gökçek'i seçimden daha çok yaraladı. Kırk yıl sırtında taşıdıkları onu yarı yolda değil, yüzüstü bıraktı. Bırakmakla kalmayıp diğer kaba su taşıdılar. İşte bu ihanetin, aldatılmışlığın bir faturası olmalı. Herkesin yaptığı yanına 'kar' kalmamalı. Ya da hafızaya yenik düşülüp unutulmasın. Şayet bir adisyon açılmış ise biri bu hesabı ödemeli. Ödeme şeklini de önemsiyorum. Bir mekanda güzel yaşamın temeli 'temizlikten' geçer. Önce yaşam alanını, ardından bahçeyi güzel bir temizlemeli. Ayak bağı olanlardan kurtulmak gerekir. Süreci hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Hadi hayırlısı bakalım… Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-03-31
  • Köşe Yazıları

Milli irade´nin tecellisi...

Türkiyedün sandık başına gitti. Millet aylardır kasetler ve tapelerle iradesine ipotek koymak isteyenlerin ayak oyunlarına geçit vermedi.  Cumhuriyet tarihimizin en yüksek katılımlı seçiminde kazanan istikrar ve 'milli irade' oldu.  SABAH Ankara ekibi olarak seçim sürecinde Başkent'teki tüm gelişmeleri, adayların seçim çalışmalarını herkese eşit mesafede durmaya çalışarak sayfalarımıza taşıdık. Matbaa, dağıtım, haber merkezi ve yazı işleri dün geceyi de teyakkuz halinde geçirdik. En güvenilir sandık sonuçlarını yine SABAH Ankara farkı ile sayfalarımıza taşıdık.  Başkent'in yerel yönetimine talip olan adayların sevinçli ve üzüntülü karelerine tanıklık ettik.  Ankara'da mahalli idareler seçimlerinde 3 milyon 607 bin 785 seçmen 12 bin 234 sandıkta oy kullanmak üzere sandığa koştu.  Başkent'te bin 837 binada 12 bin 917 sandık görevlisi yer aldı.  Ankara'nın seçim güvenliğini ise 11 bin polis ve 2 bin jandarma olmak üzere toplam 13 bin güvenlik personel sağladı. Sonuç olarak seçmen iradesi Ankara'da mevcut yönetime 'devam' dedi.  Yapılan icraatları görmezlikten gelmedi.  Bir de kendi adına karar verenlere ve kendi oyunu başka pazarlıklara konu eden kesimlere net ve anlaşılır bir cevap verdi. Hakkı teslim etmek adına iradesini başka hesaplara hapsetmek isteyenlere de gereken cevabı verdi, kirli ittifaka geçit vermedi.  Seçimin kazananı belli, kaybedeni ise kirli ittifak…  Ankara'da seçimin en önemli ayrıntılarından biri de 25 ilçenin 21'ini AK Parti'nin kazanmasıdır. Bu öncelikle irdelenmesi ve incelenmesi gereken bir durumdur.  Ankara'nın Çankaya'dan ibaret olmadığı gerçeği artık göz ardı edilmemeli. 'Millet Manşeti Attı'…  Bundan sonra 'millet iradesi'ne saygı gösterme vakti…  Sabaha karşı gazeteyi matbaaya gönderdiğimizde Büyükşehir Belediyesi'ndeki nefes nefes yarış devam ediyordu. Sonuçları bugün göreceğiz. ...

Devamını Oku
  • 2014-03-24
  • Köşe Yazıları

´Ankara benim sevdam...´

Seveceksen gönülden…  Ölümüne değil yaşatasıya sev ki hayat bulayım. Ne sevdan biter ne de sevmelerim.  Kimi sevdalar şehir efsanesi gibidir. Kimi sevdalar da sabun köpüğü gibi. Senin sevdan efsane olanından…  Seni hem dinleyerek hem de yaşayarak sevdim. Sevdamıza kimin ne dediğinin de pek önemi yok. Sevmek ve sevilmekten uzaklar. Uzaklara dalıp bu kentin tüm dokusunu sevmek gibi… Dünün bozkırından bugünün yeşil Anakarasını sevmek gibi…    *** Seçim maratonunda son viraja girildi. Adaylar proje ve vaatlerini anlatma sürecini bu hafta tamamlıyor. Sonrası hür irademiz sandıkta tecelli bulacak.  Tüm siyasi partilerin adayları sandıktan 'kazanan' olarak çıkmak istiyor. Ne var ki sandıktan yalnızca bir aday 'kazanan' olarak çıkacak. Sandığın başında oy pusulası ve mühür ile baş başa kaldığımızda son dönem yaşananlar film şeridi gibi hatırlanacak.  İşte o karar anı 'milli irade' olarak 30 Mart günü tarihe geçecek. Söze sevmek ile başlamıştım ya… İşte kimin ne kadar sevdiğinin hesap günü aslında… Adisyonu açanlar hesabı tahsil edecek. *** Bu ülke, bu şehir için, kazanımların devamı için kimin ne kadar sevdiğine bakılacak. İstikrarı benimseyen, huzurun devamını isteyen, ülke üzerinde oynanan oyunu gören seçmen, mührü 'sevdanın' üzerine basacak.  Umuttan öte bir şey… Bu oyunu sandıkta bozacak olan yine oyunu okuyan seçmen olacak. 'Ankara benim hayatım, sevdam, toprağım' diyor ya Melih Gökçek… İşte öyle bir şey benim sevdam… Bu ülke benim hayatım, sevdam, toprağım… Toprağı vatan yapanlara selam olsun… Sevgi varsa, çözüm vardır… ...

Devamını Oku
  • 2014-03-17
  • Köşe Yazıları

Lafa değil icraate bakarım...

Karanlığı ben bilirim… O karanlığa sürüklenmek istenen ülkenin çocuklarıyız. Attık mı mangalda kül bırakmayan yiğitleriz… Karanlığı yangın yerine çevirmek isteyenler var. Karanlık senaryoların figüranı olmayalım. Sağduyudan, sevgiden, hoşgörüden, saygıdan uzak durmayalım. Yarınlar bizim. Biz yarınlarız… Yarınları inşa edecek olan bu ülke insanı. Bugünlerde bize büyük görev düşüyor. Bu filmi bu ülke defalarca izledi. Bu senaryolar her seçim döneminde yazıldı. Oynandı… Film aynı, senaryolarda küçük çaplı değişiklikler olsa da. Bu oyuna gelmeyelim. Bize bu oyunu bozmak düşer. Bize birlikte Türkiye olmak düşer. Bir kaşık suda fırtına koparmak isteyenlere ne fırsat ne imkan verelim. Bugünlerde provokatörler iş başında… Ellerinden geleni de artlarına koymuyorlar. Utanıyorum… Sıkılıyorum… İçime kapanmak, kimseyle konuşmak istemiyorum. Kırmaktan ya da kırılmaktan kaçıyorum… Benim gördüklerimi görmüyorsa, anladıklarımı anlamıyorsa anlatmak, yeniden anlatmak nafile. İyi bir iletişimci olduğumu düşünmeme rağmen sıkılıyorum. Hepimiz ayrı bir pencereden bakıyoruz. Temel sorun bu galiba… Birlikte aynı pencereden bakmayı bir denesek… Birbirimize tahammül edebildiğimiz an olsa… İşte o zaman ölümü de acıyı da sevinci, mutluluğu da paylaşacağız. Bu karanlığı da senaryoyu da biliyorum… İşte o an gözlerim yanıyor. Yangını gözyaşlarımla söndürmeye çalışıyorum. Yüreğimde derin bir sızı var… Karanlığa gömülmek isteniyoruz. Birliğimize beraberliğimize, istikrarımıza kastediyorlar. Kahrediyorum. Çünkü siyaset üretemeyenler, karanlığa sarılıyor. Karanlığın derin dehlizlerinde kaybolacaklarını bile bile.. Adına da siyaset diyorlar… Ne diyeyim Allah akıl fikir versin. Bu oyunda rol alanlara kızgın ve kırgınım… Küçük çıkarlarını ülke bekasının önüne koyuyorlar. Yakıp, yıkıyoruz, yok ediyoruz. Biz bu muyuz? Tahrip edilmiş insanlığımız doğaya, çevreye ve her türlü canlıya zarar veriyor. Kirli ve karanlık atmosferin içinden insanlığımızı çekip çıkartalım. Bozalım bu oyunu… Bu işler yakıp yıkmakla olmuyor… 'Ben lafa değil icraata bakıyorum...' ...

Devamını Oku
  • 2014-03-10
  • Köşe Yazıları

Ankara ulaşımda çağ atlıyor...

Alt geçitler, köprüler, kavşaklar, yollar ve metro hatlarıyla Ankara'nın çehresi değişiyor.  Başkent ulaşım ağında yeni bir sürece giriyor. Ankara ulaşımı her geçen gün daha da nefes alır hale geliyor. Evet, Ankara metro ağı ile örülüyor… Sincan- Batıkent'in ardından KızılayÇayyolu hattında sona gelindi. Bu hafta içerisinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından hizmete açılacak olan metro hattının ardından bir sonraki durak Kızılay-Keçiören olacak…                          ***   Çayyolu metrosunun toplam uzunluğu 16,6 kilometre. Kızılay, Necatibey, Milli Kütüphane, Söğütözü, MTA, ODTÜ, Bilkent, Köy Hizmetleri, Beytepe, Ümitköy, Çayyolu 1 ve Çayyolu 2 olmak üzere toplam 12 durak ile hat, bölge insanına ulaşımda kolaylık sağlayacak.  Hattın hizmete girmesi ile Eskişehir Yolu'nda oluşan trafik yoğunluğu azalacak. Halk arasında Çayyolu metrosu olarak da bilinen metro 2'nci aşama, Kızılay ile Çayyolu semtini birleştirecek. Yapımına 2001 yılında başlanan Çayyolu-Kızılay, Ankara'nın 3'ncü metrosu. Kızılay-Çayyolu metro hattı bina ve inşaat çalışmaları üç aşamada tamamlandı. Bina ve inşaat çalışmaları önce Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütüldü, kalan işleri Ulaştırma Bakanlığı tamamladı. Tamamlanan bu metro hattı, Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne devredildi. Ankaralı bu hafta yeni bir hizmetle daha tanışacak… Hayırlı olsun.                       *** Haftaya ilişkin bir de dip notu düşmeli. Malum, mahalli seçimler nedeniyle parti ve adaylar 30 Mart günü sandıktan çıkmak için yoğun ve hummalı bir çalışma içindeler. Adaylar birer birer projelerini açıklıyor. AK Parti Çankaya Adayı Barış Aydın, 123 projesini görkemli bir törenle tanıttı. Çankaya için hayal denilebilecek projelerin hayata geçirildiğini görmek isterim. Çankaya'da yaşayanların bu güzelliklerle, bu hizmetlerle tanışmaya hakkı var. Çankaya'ya ilişkin son sözü CHP Adayı Alper Taşdelen ANGİAD ziyaretinde söylemiş aslında. ANGİAD ziyaretini kurumun basın ofisi tüm medyaya servis etti. Bültenin içindeki Taşdelen'in 'Eşim ve çocuklarımla Çankaya sokaklarında yürüyemiyorum' cümlesi CHP'li Çankaya Belediyesi'nin hizmet çıtasını göstermeye yeterli. Çankaya'da AK Partili Barış Aydın, CHP'li Alper Taşdelen ve DSP'li Bekir Ödemiş yarışın seri başları. Karar Çankayalı seçmenin. CHP Çankaya'da seçimi çantada keklik görüyor. Seçmene sürü muamelesi yapıyor. DSP onur mücadelesi veriyor. Bekir Ödemiş'in gönlü kırgın ve kızgın… Seçmene güveniyor. Haklı da. Barış Aydın, 'Değişime izin ver' sloganı ile yolları arşınlıyor. Kendini ve projelerini anlatıyor. Çankaya'yı Çankayalılarla birlikte yönetmeye hazır olduğunu gösteriyor. Çankayalı seçmen 'Çantada keklik değil'… Entelektüel bir seçmen profiline sahip olan Çankaya, ihmal edilmişliğini ve makus talihini Barış Aydın ile değiştirecek. Bu irade sizin… Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta diliyorum. ...

Devamını Oku
  • 2014-03-03
  • Köşe Yazıları

Haber damarlarımızdaki kan gibi

Bu şehir birlik olmuş topyekûn üzerime geliyor. Hafif doğrulup soluklanıyorum. Onu bile fırsat bilip yükleniyor. Arada bir nefes almak ister ya insan. Öyle bir duygu…  'Ankara'yı seviyorum'u haykırdıkça, 'sevemezsin'ciler dikiliyor karşıma. Sevmeye de sevilmeye de müsaade yok. Sevmekten uzaklar. Ne bu şehri nede yapılanları…  Taş taş üzerine konulunca tutkal olmak yerine onu dağıtmayı marifet sayıyorlar. Sevgi pınarından beslenmedikleri ortada…  Hangi pınardan beslenirler onu bilmiyorum ama sevgisizlik pınarı olduğu kanaatindeyim. Kendini sevmeyen ülkesini sevemez. Ülkesini sevmeyen şehrini sevmez ki… Hal böyle olunca yapıcı olmak yerine eleştiri kültürünü benimsemek en kolayıdır. Hakkı teslim etmek gerekir. Tüm engellemelere rağmen '1071 Malazgirt Bulvarı' dört ay gibi kısa sürede tamamlanarak trafiğe açıldı. Bu bölgeyi kullananlar trafikteki rahatlamayı yaşayarak gözlemliyorlar. Emeği geçenleri kutluyorum…  ***   Haber damarlarımıza işlemiş kan gibidir. Biz gazeteciler için güvenilir olmak temel esastır. Söz konusu haber olunca refleksimizde farklı çalışır. Hafta içerisinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen montajı dinleyince ürktüm. Televizyon gazeteciliği tecrübemin verdiği donanım ile konuşmayı defalarca dinledim. Seslerin parçalar halinde bir araya getirildiğini görünce harekete geçtim. Bu iğrenç tezgâha balıklama dalanlar yerine TRT'nin üst düzey tekniklerle donanımlı HD kanalının Koordinatörü Kürşat Özkök'ten 'teknik analiz' talebinde bulundum. Kürşat Bey kendi iç bünyesinde Genel Müdür İbrahim Şahin, Genel Müdür Yardımcısı İbrahim Eren'i bilgilendirdikten sonra analiz çalışmasını akşam saatlerinde bana teslim etti. Aynı refleks ile gün içinde merkezimi gelişmelerle ilgili olarak bilgilendirdim. TRT HD Koordinatörü Kürşat Özkök ve ekibi, yorum değil, teknik bir analiz sonucunu kamuoyu ile paylaştı. Peki, benim bu habercilik refleksime karşı muhalefetin refleksi ne oldu? Hep birlikte takip ettik. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, her zamanki hataya düştü. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bildik şarkıları söyledi. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise daha vakur davranarak ses analizinin 20 dakika süreceğini belirtti. Demirtaş, daha şüpheli davrandı. Evet, 20 dakika sürmedi ama birkaç saatimizi aldı. Ne demişti Özkök, 'Ucuz bir montaj'… Halk bu ucuz oyunları yemiyor artık… Sıradaki oyunu görelim. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-02-24
  • Köşe Yazıları

Mart sıcak geçecek...

Malum, havalar mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor. Bu yıl kış mevsimi Başkent'e teğet geçti. Geride bıraktığımız hafta, baharın ilk günlerini yaşarcasına kılık kıyafet devrimi yaptık. Ilık havalar ruhumuzu bahara endeksledi. 'Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır' atasözünü de unutmamalı… 'Kış giderayak sert geçebilir' anlamı taşıyan atasözünü bir kenara not edelim.  Mart ayında mevsimsel sıcaklığı Meteoroloji tahmin edecek. Ancak siyasi sıcaklık kendini hissettirmeye başladı.  Mahalli idareler yerel seçimleri Anadolu'nun küçük kentlerinde daha bir şenlik havasında geçer.  Siyasi partilerden öte, adaylar ön plana çıkar. O kentin önde gelenleri, sülaleler sandığın belirleyicisidir. Büyükşehirlerde ise insan yoğunluğu ve gündelik koşuşturmanın içerisinde bu hava kaybolur. Metropollere seçim havası geç gelir. Ama yoğunluklu yaşanır. Çocukluğumdaki seçim havaları ile bugünlerin seçim havaları çok farklı. O günlerin iletişim imkanları sınırlıydı. Bayraklar, flamalar, dövizler, radyo, gazete ve TRT'li günler… Bir de miting alanlarında yapılan konuşmalar. Belirleyici olan, miting alanındaki kalabalık 'algı'sıydı…  Şimdi ise sosyal medya, gazeteler, yüzlerce radyo ve televizyon kanalı sizi seçmenle buluşturuyor.  'Algı'yı yönetmek daha da güç… Algı yönetimi, sandık sonuçlarını büyük ölçüde etkileyecektir. Türkiye artık 30 Mart'ta yapılacak olan yerel seçimlere kilitlenmiş durumda. Aslında buna yerel demek de doğru değil. Yerelden çok genel havasında geçecek.  İşte bu da bir algı yönetimi…  Algı genel seçim, sandık yerel de olsa. Bu ülkeyi yönetmeye hazır olduğunu gösteren bir tek siyasi parti var. Parti disiplini, genç ve yetenekli kadrolarıyla AK Parti halen alternatifsiz. Gelelim Ankara'mıza… Büyükşehir'de AK Parti'li Melih Gökçek, CHP'li Mansur Yavaş, MHP'li Mevlüt Karakaya…  Karakaya, çok iyi bir akademisyen, ötesi yok.  Yavaş, aradığını hala bulamamış gibi… Halen kendisini ifade edebilmiş değil. Her ikisinde de algı sorunu var. Ankara gibi önemli bir metropolü nasıl yöneteceklerini anlatabilmiş değiller. Peki, Melih Gökçek? Siyaseti çok iyi biliyor. Sakin ve kendinden emin.  AK Parti gibi güçlü bir siyasi yapının içinde bulunmanın birikimini iyi kullanıyor. Başkent algısını yerelde yönettiği gibi genele de taşıyor. Ya çok seviliyor ya da hiç; Ortası yok. Seven ölümüne sevmeyen nefret edercesine…  Lakin seven de sevmeyen de hakkını teslim ediyor. 'Yok alternatifi' diyor. 'Ankara'da yarış var' diyenler yanılıyor.  Ankara'da yarış olacak ise Karakaya ile Yavaş arasında olur. Bugünün tablosu bu… Bu algıyı 30 Mart'a taşıyan Gökçek olursa sandıktan açık ara çıkar gelir.  Benden söylemesi… Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-02-17
  • Köşe Yazıları

Bir ´metro´dan ötesi...

Bam telime bastıklarında mırıldanıyorum, 'bu şehir ihmal edilmiş' diye… Evet, bu şehir ihmal edilmiş. Bu ihmalin faturasını çıkarma değil, yapılanları görme zamanı. İlk kelimeleri mırıldandığımızda, cümleleri kurmaya başladığımızda ebeveynlerimiz yardımcı olur ya… Her şeyi biiir biir anlatırlar. Görselliği de eklersek, parmaklar kullanılır. İşte öyle bir şey… Bu kentte yapılanları bir bir saymak gerekiyor. Anlamakta da görmekte de zorlananlarımız var. Hal öyle olunca parmak hesabı yaptırıyorlar. Olsun varsın biz o hesabı yapalım. Yapılanları da bir bir anlatalım. Önceki gün yok, dün unutulmuş, bugün yapılanlar rahatsızlık veriyor. Haksız eleştirilere konu ediliyor. Üzülmemek elde değil. Kayıp yılları telafi edercesine canla başla çalışan bir iktidar. Ve o iktidarın Büyükşehir Belediyesi… Şimdi Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin başlattığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı'nın tamamladığı 'metro'dan söz etmek istiyorum. 'Hayal' dediler, 'gerçek' oldu. Sincan- Batıkent metro hattı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Meclis Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İspanya Başbakanı Mariano Rajoy ve müthiş bir katılımla hizmete açıldı.  Ankara ihmal edilmişliğinin faturasını bir bir tahsil ediyor. Önümüzdeki ay ise Kızılay-Çayyolu metro hattı hizmete açılacak.  Ankara için haftanın en önemli yaşanmışlığı olarak bu açılışı Sabah Ankara'nın manşetine taşıdık. 'Metro hayali gerçek oldu' başlığı ile tarihe not düştük. Kent gazetelerinin asli görevlerinden biridir geçmişi geleceğe taşımak… Tıpkı insanları sevdiklerine ulaştıran 'metro' gibi… Sabah Ankara'da bu şehrin medyadaki 'metro'su… Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-02-10
  • Köşe Yazıları

Gizli kapaklı şeyler...

Gündem dışında bir dala tutunmak istiyorum. Seçim, siyaset, törenler, buluşmalar hepsi geride kalsın. Hayata dair bir şeyler karalamalı… Haftanın ilk iş günü sizden, bizden değil hepimizden olsun. Önce derin bir nefes alayım. Kendime gelme eylemi… Etrafa bakınıyorum. Masamın üzerinde, kapağına kırmızı zemin üzerine 'Gizli Kapaklı Şeyler' yazılmış kitaba gözüm ilişiyor. Son okuduğum kitabın ismi bu. Ankaralı bir doktorun çekmecesinden bugünlere taşıdığı notları içeriyor. Hayata dair yaşanmışlıkların notu… Her biri bedeli ödenmiş hayat hikayeleri… İnsanın çaresizliği, vahşiliği, güçlü ve zayıf yönleri var bu kitapta. Bizlere yeni bir pencere açmış. Hemen her mesleğin yaşanmışlıkları, hikayeleri vardır. Bir doktorun, yaşanmışlıkları dinleyerek kaleme aldığı hikayelerin her birinde farklı duygular var. İbret ve hayretle okuyacaksınız. 'Aaa' dedirten yaşanmışlıktan tutun, 'Hadi oradan' cinsine kadar… Onlarca hikaye… Jinekolog Doktor Gökçen Erdoğan, 'Kadınları anlayan ve anlatan erkekler, toplumun baş tacı olmayı hak ederler. En içten teşekkürlerimle… Bu kitap biraz da sizlere…' sözleriyle damarıma bastı. Kitabın adına aldanmayın. 'Gizli Kapaklı Şeyler' derken kişiye özel sıra dışı yaşanmışlıkları bulacaksınız bu kitapta. Hayat hikayelerine uzman dokunuşu var. Kısacası hepimiz varız. Erdoğan, 'Sahip çıkılmayan aşklardan özür dilenir hayat boyu, yaşanamayan aşkların acısı ilk günkü gibi kalır. Hatalar bürünür ete kemiğe, pişmanlıklar insanı kemirir durur. Aşksız hayatların eksikliği, ya dillenir ya dillenmez, ama illa ki düşünülür. Dünya aşktan ibaret değildir de aşk başlı başına bir dünyadır' diyor. Tavsiye olunur… Sağlık ve mutluluk dolu hafta olsun…   ...

Devamını Oku
  • 2014-02-08

"Kent gazeteciliğine yön veren isim Osman Altınışık" MODA Dergi

Kent gazeteciliğine yön veren isim Osman Altınışık Yazar: Moda Dergi, Kategori: HABER Yayın yönetmenliğini yaptığı Sabah Ankara ile her gün milyonların karşısına çıkan Osman Altınışık, bu kez Moda aracılığıyla sizlerin karşısında. Sabah Gazetesi’nin Balgat’ta bulunan plazasında bir araya geldiğimiz Osman Altınışık ile gazetecilik kariyerinden başlayıp hayata, aşka, biraz da siyasete değindiğimiz oldukça keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Kent gazeteciliğine farklı bir yaratıcılık ve heyecan getiren Osman Altınışık, genç gazeteciler için de yol haritası niteliğinde tavsiyelerde bulundu. Büyükşehirlerin yanı sıra Anadolu’nun birçok kentinde habercilik yapan Altınışık’ın mesleki anıları da röportajımıza renk kattı.   Gazetecilik hayatınıza nasıl başladınız?   Düzce Kaynaşlı’da dünyaya geldim. Terzi bir babanın en büyük çocuğuyum. Eskiden okullarda günlük duvar gazeteleri yapılırdı. Ben de oldukça hevesli ve meraklıydım. Ortaokul yıllarında okulun duvar gazetesini tek başıma hazırlardım. Daha sonra kendimi bu mesleğin içinde buldum. Aynı zamanda bir dönem futbol hakemliği yaptım. Mesleğe spor muhabiri olarak başladım. Bu mesleğin temeli polis-adliye muhabirliğinden geçer. Anadolu’da bu işi yapıyorsanız, bir doktor, hakim, avukat, mimar kadar her konuda bilgili olmalısınız. İstanbul ya da Ankara’da yapıyorsanız bu işin branşları var. Magazine bakan muhabir adliyenin önünden bile geçmez. Ancak Anadolu’daki muhabirler öyle değil. Hem spora hem polis adliyeye bakarsınız hem cinayete gidersiniz hem sosyal yaşamın içinde olursunuz. Önce Tercüman Gazetesi’nde spor muhabiri olarak başladım. İlk deklanşöre basmaya başladığım yıl 1984’tü. 1986-87’lerde Türkiye Gazetesi’ne geçtim ve o dönem askere gittim. 1990 yılının başında profesyonel olarak mesleğe geri döndüm ve o yıllarda Anadolu’da sarı basın kartı taşıyan, 212’si olan gazeteci çok nadirdi. Türkiye Gazetesi’nde o dönemki spor müdürümüz Sadık Söztutan’dı. Bana iki seçenek sundu: “Ya Trabzon ya da Bolu” dedi. İkisi de birinci ligdeydi o zaman. Ben de Düzce’ye yakın olması sebebiyle Bolu’yu kabul ettim. Hayatımın kesiştiği iki nokta var. Trabzon deseydim bugün çok farklı bir yerde olurdum. Bolu tercihim hayat arkadaşımın bu şehirde olmasına neden oldu. Sonra İhlas Haber Ajansı kuruldu. Bu arada ben Anadolu Üniversitesi’nde hem Basın ve Halkla İlişkileri hem de İletişim okumaya devam ettim. Bolu’dayken İHA’nın kuruluşuyla büro şefliğini üstlendim. Ajansın kurulma aşamasında ciddi katkılarım oldu. Dönemin İHA Genel Müdürü Fevzi Kahraman, Antalya ve Kayseri’de bölge müdürlükleri kurulacağını ve birine beni düşündüğünü söyledi. Tercihim Antalya oldu. Sonra İHA’nın bölge müdürü olarak 1997’de Antalya’ya atandım. Antalya’ya bölge mdüdürü olarak atandığımda 28 yaşındaydım. Meslek hayatımda hiçbir zaman hazır kurulu bir düzenin içinde olmadım. Antalya bölge müdürlüğü kuruluşunu da ben tamamladım. Alanya, Bodrum, Fethiye, Afyon dahil 11 noktada bürolar kurdum. Antalya’da başarılı işler yaptım. İHA isminden söz ettiren ciddi bir yapıya kavuştu. Haber müdürü olarak İstanbul’a atandım. Ailenizi bırakıp başka bir yere yerleşmek çok zor. Çocukların tam bana ihtiyacı olduğu dönemdi. Ama bu açığı eşim çok iyi kapattı. İstanbul merkez, Anadolu ve yurt dışı olmak üzere 650 kişilik bir personel, devasa bir yapı… Gazetecilikten sonra çok ciddi bir ajans tecrübesi kazanmış oldum. Fevzi Bey’in yerine genel müdür olarak Bekir Hazar...

Devamını Oku
  • 2014-02-03
  • Köşe Yazıları

Hayallerimiz ortak...

Bu kentte yalnızca ben hayal kurmuyorum. Ankara'nın tepe ismi Vali Alaaddin Yüksel de kurduğu hayalleri her ortamda anlatıyor. Bu hafta Vali Yüksel'in hayallerini köşeme taşımak istedim. Yılların ihmal edilmişliğine tercüman oluyor Yüksel… Ankara'nın üzerine giydiği bürokrasi gömleği dar geliyor. Kentin, eski tarzı bir kenara bırakıp çağımızın gereklerine göre giyinmesi şart. Hiç kuşkusuz modayı takip etmek ve yüzyılın şartlarına göre gardırobu yenilemek kentin yöneticilerine kalıyor. Bu bağlamda Ankara, Vali Alaaddin Yüksel açısından şanslı…  Ankara'nın bürokrasi kenti gömleğini çıkarması elbette kolay değil. Ancak yeni yüzyıl şartlarını çok iyi bilen ve görev aldığı illerde şehrin potansiyelini çağın gereksinimlerine göre şekillendiren bir Vali var Ankara'da. Antalya'da görev yaptığı süre içersinde yakından tanıma şansı bulduğum Alaaddin Yüksel'in heyecanına yakından tanık oldum. Yaklaşık 4 yıldır Başkent'te görev yapan Vali Yüksel, Ankara'nın bürokrasi gömleğini yenilemeye ve çeşitlendirmeye kararlı. Bunun için gece gündüz demeden çalışıyor. Elbette bunu tek başına yapması zor… Bu yüzden kentin havasını soluyan tüm aktörleri bu işe dahil etmeye çalışıyor. Bir şehri markalaştırmak ve marka gücünü artırmak için bürokrasi gömleğini çıkarmak yetmiyor tabii. Bunun yerine neler giydirilecek bu şehre, hangi tarz üzerine oturtulacak, bunların iyi hesaplanması iyi analiz edilmesi gerekli. Ankara Valisi Alaaddin Yüksel, kırk yılı aşan yöneticilik yaşamında kazandığı tecrübeler doğrultusunda turizmin Başkent'e çok yakışacağına inanıyor. Bu inancını da her platformda dillendiriyor. Çabasını biliyorum. Şehrin tüm paydaşlarına bunu öğütlüyor. İnsan dokusuyla sosyal yaşamlarıyla konukseverlikleriyle ve yeni turizm anlayışında Ankaralıların büyük işler yapacağına inanıyor. Şimdiye kadar yapılan turizm yatırımlarından kısmen de olsa verim alınmaya başlandı. Vali Yüksel, Esenboğa Havaalanı'na inecek 1 milyonuncu turiste büyük bir karşılama töreni planlanıyor. Fuarlar, Expolar ve uluslararası organizasyonlarla turizm hamlesinin desteklenmesi gerekiyor. Bu faaliyetler yeni giyilen elbisenin aksesuarları, tamamlayıcı öğeleri olacaktır. Vali Yüksel, konuşmalarında belki biraz da durumun vahametini daha iyi anlatmak için hep şu örneği veriyor. "Türkiye Cumhuriyeti'nin Başkent'i, öncü ve önder olmalı ama ne yazıktır ki, bir fuar alanına ancak yıllar sonra şimdilerde kavuşuyoruz, düşünebiliyor muşunuz? Başkent, Ankara Sanayi Fuarı'nı çadırda açıyordu. Kesme çiçekçilik, süs bitkileri ve balıkçılığı da konuşmalı…  Tıpkı Expo'yu, kongre merkezlerini, turizmi ve sağlık turizmini, termal turizmi, çocuk şehrini konuştuğu gibi… Ankara gibi potansiyeli yüksek bir şehrin yalnız turizm odaklı düşünmesi ve projelerini bu bağlamda geliştirmesi büyük bir yanılgı olacaktır. Vali Yüksel, bunu çok iyi bildiği için Ankara'ya en çok yakışan elbiseyi, yani tarımı da heyecanlarının en müstesna yerinde tutuyor. Alaaddin Yüksel'in tarımla ilgili de büyük hayalleri var. Geleceğin reçetesini tarım olarak belirleyen Vali Yüksel, hayallerini şöyle sıralıyor: "Ve bir gün Almanya'nın marketlerine, Hollanda'nın manavlarına, Moskova Meydanı'ndaki lokantalara Ayaş'ın domatesi, biberi, salatalığı Ankara'dan gitmelidir. Ben böyle bir Ankara'yı hayal ediyorum." Hayallerin tecrübe ile buluşması işte budur. Tüm yeniliklerin temelinde varolan hayal unsuru olduğu sürece, bu kararlılık ve tecrübe ile Ankara yeni çehreye kavuşacaktır. Hayallerimizin gerçekleştiği sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-01-27
  • Köşe Yazıları

Milletin kalbi Ankara...

Siyasi partilerin Ankara'yı yönetecek yerel adayları son şeklini alıyor. AK Parti, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın katıldığı görkemli bir törenle adaylarını Arena'da tanıttı. Aynı gün, AK Parti Ankara İl Başkanlığı'nın organizasyonu ile tüm adaylar, milletvekilleri ve parti yöneticileri sabahın erken saatinde Ulus'taki Hacı Bayram Camii'nde bir araya geldi. Hep birlikte sabah namazını kılan adaylar seçim startını Hacı Bayram Veli Hazretleri türbesinde dua ederek verdi. Hacı Bayram Camii'ndeki buluşmayı yine sadece SABAH Ankara sayfalarına taşıdı.   *** Demokrasi tarihimizin en önemli seçim sürecindeyiz. Ülke önemli bir virajın daha başında. Seçimi önemli, hayati ve tarihi kılan ise malumunuz olduğu üzere son yaşananlar…  AK Parti Ankara Aday tanıtım programında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'Siz milletin kalbi olan Ankara'sınız…' cümlesinde 30 Mart'ın önemini bir kez daha ortaya koydu. Evet, burası Başkent, Ankara, ülkenin kalbi… Kalp durursa vücudun diğer organları çalışmaz. Kalp teklerse sağlıklı yaşam, yerini hastalıklı bir sürece bırakır. Daha güçlü bir Türkiye, güçlü yarınlar için Ankara'nın yerel yönetiminin önemi ortada…  Başbakan'ın bu cümlesi tüm Ankaralı adaylar için yol haritası olmalı. SABAH Ankara'nın 'Duayla Başladılar' manşetinde birlik ve beraberliğin fotoğrafı var aslında… Gözlerinin içi gülüyor, yüzüne tebessüm yansıyor ise kalbinde bir sızı vardır. Bir sancı, bir hasret bu. Ülkenin hasreti, toplumun arzusu, bireyin umudu gibi… Değişim ve dönüşümler sancılı olur. Yüreğinde o sancıyı hissetmiyorsan değişimi tamamlayamazsın. Bu sancıyı gördüğüm, bunu inancıyla perçinleyen Barış Aydın'dan söz etmek istiyorum. 'Ben varım' dediği gün itibarı ile AK Parti saflarında duruşunu sergiledi. CHP'nin kalesi addedilen Çankaya'da 'varım' dedi. O da benim gibi 'zor'u seviyor. Başarı 'zor'u kazanmakta yatıyor. Tarih ise 'zor'u başaranları sayfalarına yazıyor. 'Aydın' yüzünü 'Barış' ile bütünleştiren Barış Aydın'ın Çankaya'daki performansını önemsiyorum. Sokakta kabul görüyor. Genç, başarılı bir işadamı… Hayırsever, yüreği sevgi dolu… Geldiği yeri unutmayan, unutturmayan biri… Pozitif ve güler yüzlü… Tebessüm deyince; Alemlere rahmet iki cihan serveri Efendimiz bize sadakayı çok vermemizi telkin etmektedir. "Verecek bir şeyimiz yok Ya Rasülallah" diyenlere de "İnsanlara tebessüm etmeniz de bir sadakadır" buyurmuşlardır. Barış bunu hep yapıyor.  Bir tebessümün yeni bir dünya kurduğu, mutluluk dolu, sağlıklı, güzel bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-01-20
  • Köşe Yazıları

Yapılanlar size ´kapak´ olsun

Geçen hafta Ankaralıların yaşam kalitesini daha yukarıya taşıyacak toplam 214 tesis hizmete girdi. Girdi girmesine de birilerine fena halde dokunmuş… Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan eserlerin açılışını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yaptı. Ankara Güvenpark'ta toplanan 'Başkent Dayanışması' isimli grup üyeleri, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in projelerinden 214 tesisin açılışını, temsili rögar kapağı açarak protesto ediyor. Rögar kapağının 215'inci tesis olduğunu ve Melih Gökçek'in bunun açılışını yapmayı unuttuğunu söyleyip yapılanları 'ti'ye alıyor. Ruh hastası oldukları her halinden belli 10 kişi kurdeleyi tutmuş 'paralel açılış' gerçekleştiriyor. Hatırı sayılır bir de gazeteci grubu, oradaki komediyi haberleştirip sayfalarına taşıyor. Gülmekle üzülmek arasında bir duygu… 'Paralel açılış'a gülüyorum. Çünkü Başkent'e yapılan bu eserleri itibarsızlaştırmak istedikleri ortada. Bunu haberleştiren meslektaşlarıma da üzülüyorum. Köprülü kavşak ve alt geçitler, yaşam alanları, otoparklar, hizmet binaları, pazar yerleri, yaya üst geçitleri, ASKİ Genel Müdürlüğü projeleri, modern taksi durakları ve diğerleri… Belli ki yapılanlar grubu rahatsız etmiş. Hedeflerine aldıkları Melih Gökçek'i 20 yıldır Ankara'yı yok etmekle suçlamışlar. Bir de nasıl yok etmek istediğine açıklık getirselerdi... Ankara'nın değişen çehresini görmüyorsanız 'Dünyagöz'e bir uğrayın… Değişen ve gelişen bir Başkent'e tanıklık ediyoruz. Kimi yapılanlar kendi tarihi içinde değer bulmayabilir. Anlamsızlaştırılmak istenebilir. Ne var ki tarihin geleceğe taşıyacağı bu eserleri, tabir yerindeyse 'ti'ye almak, hor görmek, itibarsızlaştırmak kimsenin haddine değil. Hele adına 'Başkent Dayanışması' dedikleri grubun hiç değil. Bu şehre çakılan her çiviye kayıtsız kalmamız mümkün mü? Elbette değil… Öyleyse, bugün rögar kapağı açanlar yarın başka eserlere kurdele keser! Bu zihniyeti küçük görmeyin. Melih Gökçek'in yaptıkları size 'kapak' olsun… Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta diliyorum… ...

Devamını Oku
  • 2014-01-13
  • Köşe Yazıları

Her yaşın hayali farklı olur...

Yalnızlığımız sokaklarda başıboş gezen sevgiliye benzer. Bu yalnızlığın nasıl biteceği belirsizdir. O yalnızlıktan sizi alıp çıkartacak olan yine hayalinizdir.  Canınız mı sıkkın? Yalnız ve mutsuz musunuz? Negatif çukurundan pozitif düzlüğüne mi çıkmak istiyorsunuz? Biraz hayal kurun, iyi gelecek… Her insan hayal kurdukça yaşar… Yaşama tutunmanın pozitif ayağıdır hayal kurmak. Hayalleriniz her geçen gün madde bağımlılığı gibi bir hal alır. Hayal kurmak geleceği makro ölçülerde yaşama isteğidir aslında. Arzudur, özlemdir, beklentidir… William Russell, "Büyük işler, büyük hayaller kurma özelliği olan insanlarca başarılmıştır" der. Büyük hayaller kurma özelliğiniz var ise büyük işlere imza atıyorsunuzdur. Büyük işlerin yolu, büyük hayalleri hayata geçirmekten geçer. En fazla iş başaranlar, kuşkusuz hayallerine hayat verenlerdir. Yaşamı, yaşanılır kılan müthiş bir duygu… Hayat, kurduğunuz hayal etrafında yeşerir. Siz, neyin olmasını istiyorsanız o, sizin hayalinizdir. Çocukken kurduğumuz hayaller tozpembedir. Her yaşın hayali farklı olur. Çocukken olmayacak düşlere kapılırsın. Sonraları hayatın gerçekleri, hayalleri farklılaştırır. İş, aş, eş ve güzel bir yaşam hayali ruhunuzu sarıp sarmalar. Hayali yaşama geçirmek, mücadelenizin var olmasına bağlıdır. Kimi düşler vardır; hayalden öteye geçmez. Kimi düşler vardır; hayatın kendisidir. Sürelidir hayal… Hangi an kurduğunuza bağlıdır. Bazen de günün tek keyifli anıdır. Başınızı yastığa koyduğunuzda, uzaklara dalıp gittiğinizdeki eylemdir. Alıp başını gitmek gibi… Kurduğunuz hayal gerçeğe dönüşüyor ise daha kurulacak çok hayal vardır. Bu ülkenin büyük hayalleri gibi…  Evet, hemen hepimizin kurduğu hayaller vardır. Haftaya kurduğunuz en güzel hayalin gerçekleşmesi dileği ile başlayın. Sağlık ve mutluluk hep sizinle olsun… ...

Devamını Oku
  • 2014-01-06
  • Köşe Yazıları

Sarıkamış´ta bir grup Ankaralı

Bazı duygular vardır ki boğazınızda düğümlenir. Yaşadıklarınız sizi geçmişe alıp götürür. Hafta sonunu fırsat bilip Kars'ın yolunu tuttum. Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın daveti üzerine Sarıkamış şehitlerimizin 99'uncu yılı "Türkiye Şehitlerine Yürüyor" programına katıldım.   *** Kars ve Sarıkamış, iki ayrı kelimeden öte... Merhum, cennetmekan dedem Osman Altınışık'ın çocukluğumda en çok söz ettiği cepheydi... Askerlik hatıralarını sık sık dinlediğim dedemin ayak bastığı coğrafyada nasıl bir duygu yoğunluğu yaşanır ki... Sarıkamış'ın soğuğunda dualar ve gözyaşı sel olup yüreğimi dağladı. *** Geçen yıl da günübirlik gidip dönme fırsatı bulduğum Sarıkamış Şehitlerimizi Anma Programı'nda yaşadıklarımdan çok etkilenmiştim. Etkilenmemek mümkün değil… Bu programı gelip görmeli... Yaşamalı... Trabzon eşrafından Hacısüleymanoğlu Osman Altınışık, ak sakallı, güleç yüzlü, bir değil birkaç dili konuşabilen bir Osmanlı askeriydi. Batum'da Ruslara esir düştüğünü, dile kolay tam 7 yıl Rusların esir kampında çalıştırıldıklarını anlatırdı. Küçük dağarcığıma sığdırdığım hatıralarının en önemli kısmı Rusların elinden kaçış bölümü… Birkaç Trabzonlu hemşehrisi ile bir yük gemisiyle Sinop Limanı'na geldiğini oradan da memlekete ulaştığını dinledim yıllarca... Sonrası malum... Dedemli yıllar. Ortaokul 2'inci sınıfa gidiyordum, dedemi ebediyete yolcu ettiğimizde… Bir tarih sayfasının canlı tanığını kaybetmiştik. İşte o tarihin tozlu sayfalarındaki onbinler yüzbinlerden yalnızca biriydi dedem... *** Sarıkamış cephesinde şehit verdiğimiz 90 bin askerin içinde sülalemize ait isimlerin de olduğunu dip not düşmek istiyorum. Dedelerimize ne kadar rahmet ne kadar dua göndersek yaşanmışlıkların karşılığı olamaz. Ve bugünün Türkiye'sinde askeri gücümüz, savunma sanayinde alınan mesafeyi düşündüğümüzde "nereden nereye" diye iç geçiririz. Hiç bir şey kolay elde edilmedi. Dedelerimiz bu coğrafyayı vatan yaparken ödedikleri bedel ortada... Günümüz Türkiye'sinde halen bedel ödetmek isteyenlere verilecek cevap çok net: "Avucunuzu yalarsınız". Mehmet Akif Ersoy; "Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım. Elemim bir yüreğin karı değil, paylaşalım. Ne yapsın ye'simi kahreyleyeyim bilmem ki, öyle dehşetli muhitimde dönen matem ki! Ah karşımda vatan namına bir kabristan, yatıyor şimdi... Nasıl yerlere geçmez insan...." İşi özetlemeye yetip artıyor... Yeni yılın ilk yazısında dedelerimize dualar kar tanesi gibi çoğalıp ulaşsın inşallah... ...

Devamını Oku
  • 2013-12-30
  • Köşe Yazıları

SABAH Ankara 2013´e damgasını vurdu

Yılın son yazısını yazmak biraz yüreğimi burkuyor. Acılar, hüzünler, mutluluklar, sevinçler derken bir yılın daha sonuna gelivermişiz… Ne yazılır ki? Bir film şeridi gibi hafızayı geriye sarmak yeterli… İz bırakmış ise kalıcı olmuştur. Bir çınarın gövdesindeki dal, o dala tutunmuş yaprak gibiyiz… Her gün ilkbahar olsa mevsimlerin ne anlamı olurdu? Mevsimlere de günlere de anlam yükleyen bizleriz. Başkent'in 2013'e dair tüm yaşanmışlıklarına SABAH Ankara'nın yüklediği anlam gibi… Dev bir çınarın yaprakları gibiyiz. Mevsimlere meydan okurcasına birlikteliğimizi terk etmedik. SABAH Ankara bu şehre sahip çıktıkça sizler de SABAH Ankara'ya sahip çıktınız. Yaşanılabilir daha güzel bir Ankara için Ankaralılar'ın gözü, kulağı, sesi olduk. İşte o SABAH Ankara şehir gazeteciliğinin lideri olmakla kalmadı, öncüsü oldu… Habercilikteki 'özel' anlayışımız SABAH Ankara'yı zirveye taşıdı. Başkent'e dair tüm gelişmeleri ilk bizden haber aldınız. Nerede ne yaşanıyorsa ilk biz oradaydık. Bu kentin değerlerine sahip çıkmak, onları hak ettiği noktaya taşımada en ön safta yer aldık. Ankara'nın en ücra köşesindeki ufak bir çığlığa dahi ses verdik. Bize ulaşan hiçbir bilgiye kayıtsız kalmadık. Kimi haber olup SABAH Ankara sayfalarında yer aldı kimine ise sessiz sedasız çözüm ürettik.  Başkent'in gündemine damgasını vuran çarpıcı haberlere, manşetlere imza attık. İşte 2013'e damgasını vuran haberlerimizden bazıları; Ankara'dan kiralanarak Suriye'ye kaçırılan araçları ilk kez biz gündeme getirdik. Bu haberimiz Başkent'te değil tüm Türkiye'de ses getirdi. ODTÜ Yolu ile ilgili eylemler sürerken SABAH Ankara hava fotoğrafı ile yine gündemi değiştirdi. Dönemin Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ haberimizi TBMM'ye taşıyarak ODTÜ Yolu gerçeğini SABAH Ankara'nın haberi ile tüm Türkiye'ye anlattı. Biz bir kesimin kaşıdığı Atatürk Orman Çiftliği'nde yaşananları tüm çıplaklığı ile gündeme getirerek günlerce haberleştirdik. Ankara siyasetinin yerel aktörlerinin belirleneceği günlerde SABAH Ankara ne dediyse o oldu. Özellikle CHP kanadında sağ eğilimli adayların ön plana çıktığını kulisler konuşa dursun, biz gündeme getirmiştik. Birçok dost bizi eleştirirken gelinen noktada hakkımızı teslim etmek durumunda kaldı. SABAH Ankara, rutin gündemden kopmadan, kendi gündemi ile yeni bir soluk getirdi Başkent gazeteciliğine… Kısacası bunları onlarca haber başlığı ile uzatmamız mümkün. Bizi bilen çok iyi biliyor. İlk gün söylediklerimizin vakti geldiğinde SABAH Ankara'da hayat bulduğuna tanıklık ediyor. Kısacası 2013'ü uğurladığımız bu son yazımız… Tüm yaşanmışlıklarıyla geride bırakacağımız 2013 yılını da tarihin tozlu sayfalarına kaldırıyoruz.  Yeni yıl yeni umutların yeşerdiği, sağlık ve mutluluk dolu olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-12-23
  • Köşe Yazıları

Sevmek mi? Sevilmek mi ?

Ankara'nın kapalı havasını sevmiyorum. Pazar sabahları pazartesi buluşmalarını kaleme aldığım gündür. Karanlığın aydınlığa çıkışıdır mutluluk anları. Sevip sarmaktır… Bu hava ruhumu çıkmaza sokuyor. Göz gözü görmüyor ise... Yaşanmışlıklar yok sayılıyorsa bir şeyler söylemek beyhude… Sevilmek, sevmekten daha önemli… Sevmek sizin tercihiniz, sevilmek ise tercih edilmektir. Hal böyle olunca 'seviliyor olmanın' ne büyük kazanım olduğunu bilmeli. Sevdiğinin peşinde koşarsın. Seviliyorsan sizin peşinizde… Bu duygunun hiçbir karşılığı yoktur. Kaybedildi mi? Bir daha asla geri gelmeyecektir. Sevmekle sempati duymak arasındaysanız; bir yere oturtamamışsınızdır. Ne sevgi ne de sahiplenilmek karşılık bulmamıştır. Sevgi karşılıksızdır… Sevgiyi yaşatan saygıdır. Saygınlıktır… Saygınlık kaybedildi mi? Sevgi bitmiştir. Yerinde yeller esmeye başlamıştır. Sevilmek hoşgörü dünyasının sahiplenilmesidir. Söz sevmekten açılmışken bu kente dair sevmelerimizin altını çizmek gerekmez mi? Ankara'yı sevmek kentten uzaklaşınca hissedilen bir duygu. Bir an önce varmak, ait olduğun yerde bulunma hissidir. Sevmeyi becerebiliyorsanız o kadar çok sevilecek var ki; doğa, çiçek, ağaç, bir renk, kıyafeti gibi… SABAH Ankara olarak bu kentin tüm değerlerini sevmek misali… Güzel şeyler yapıyorsanız, bu güzelliklere imza atan çok oluyor. Başkent'in gözde ilçesi Altındağ'da olduğu gibi… Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki'nin Hamamönü çalışması hepimizin malumu. Hamamönü'ndeki değişimi belgeselleştiren bir başka ismi de alkışlamalı. TRT HD Koordinatörlüğü'nün Ankara'nın değerlerini sahiplenmesi ayrı bir nokta. Hamamönü'ndeki değişimin mimarı başkan Veysel Tiryaki ve bu güzellikleri belgeselleştiren TRT HD Koordinatörü Kürşat Özkök'ü alkışlıyorum. Her iki çalışmada emeği geçenlere teşekkürler. Sevginin yaşatıldığı sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-12-16
  • Köşe Yazıları

´Kent Gazeteciliği´nin lideri...

Burası Ankara… Türkiye'nin Başkent'i, diğer bir ifadeyle kalbi… Anadolu'daki herhangi bir kent değiliz. Bünyemizde barındırdıklarımız vücudun tamamına nüfuz ediyor. Hal böyle olunca bizim mesleğin zorluğu ikiye katlanıyor. Başkent'te kent gazetesi yapmanın ne denli güç olduğunu biliyorum. Hem Ankaralı hem de Başkentli olacaksınız. Başkent'te tüm Türkiye, Ankara'da ise bu kent konuşulur. Hal böyle olunca gazete sayfalarına yansıyacak olan haberlerin ne denli etkili olduğunu varın siz hesap edin. Yaşadığımız bu kente dair sorumluluklarımız var. Sorumluluklarımızı çok iyi biliyoruz. Ankara'nın tüm değerlerini kucaklıyor, sahip çıkıyoruz. Hiçbir komplekse kapılmadan inandığımız değerleri ve doğruları savunacak kadar mert ve yeri geldiğinde sert olabilecek mesleki derinliğe sahibiz. SABAH Ankara yüklendiği misyon gereği gücünü yalnızca okurundan alır. İşte o güç bizi daha da güçlü kılıyor. SABAH Ankara'nın ilk gününe harç koyan tüm yönetici ve çalışanlarına teşekkür ediyorum. Bu bayrak yarışında bize düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmek için gecemizi gündüzümüze kattığımızın bilinmesini isterim. Ankara'nın tüm dokusuna nüfuz eden bir SABAH Ankara var… Kim bilir daha ne çok yazılacak yazılar, okunacak kitaplar ve yaşanılacak güzellikler olacak. Bugün, SABAH Ankara'nın temellerinin atıldığı günün yıldönümü… Evet, SABAH Ankara bundan tam dokuz yıl önce inançlı bir kadronun ürünü olarak sizinle buluştu. O gün bugündür de kesintiye uğramadan çıta hep yükselerek bugünlere gelindi. Sürekli kendini yenileyen anlayışla yeniliklerin öncüsü, ilklerin habercisi olduk. SABAH Ankara'nın yayın yönetmenliğini yapıyor olmanın haklı gururunu yaşıyorum. Bir avucuz, ama binlerin, on binlerin sesiyiz… Sabah kahvenizi yudumladığınız her gün keyifle okuduğunuz SABAH Ankara'yı hazırlarken bu kentin tüm değerlerini, yaşanmışlıklarını dikkate alıyoruz. SABAH Ankara'nın hazırlanmasında, bu binanın inşasında tuğlası olan ekibi hatırlatmak isterim; Gazetenin mutfağını oluşturan Aslı Uyur Öztürk ve Fatih Yılmaz editör olarak kılı kırk yarıyorlar. Görsel yönetmen Ünal Turakoğlu, sayfa tasarımda Burcu Nalçınkaya ve Kaan Şahin kuyumcu edasıyla haberleri birer birer sayfalara işliyor. Haber merkezimiz Hayrettin Bektaş sorumluluğunda Yüksel Temel, Çağatay Aytaç, Uğur Yıldırım, Hüseyin Durmuş, Fatih Tufan ve sporun duayen isimleri Ali Öcal ile Erhan Karadağ'dan oluşuyor. Hiçbir karşılık beklemeden entellektüel birikimlerini bizimle paylaşan yazar dostlarımız; Osman Bekar, Yusuf Yalkın, Hasan Ötkün, Ali Erdoğan, Ahmet Tezcan, Emrah Yıldız, Hazal Ateş, Nuray Başar, Bengü Bağcı ve Bensu Çiftçi SABAH Ankara'nın belleği Yeşim Yener ve bendeniz… SABAH Ankara'nın size ulaşıncaya kadar geçen süreçte adını hiç duymadığınız kahramanları ve birimleri var. İşte onları da bu özel günde unutmak olmaz. Reklam Bölge Satış Koordinatörü Umut Erel, Matbaa Müdürü Ahmet Sungur, Turkuvaz Dağıtım Müdürü Murat İnsel ve Turkuvaz Abone Pazarlama Bölge Müdürü Dursun Kahraman ve ekiplerine de özellikle teşekkür ediyorum. SABAH Ankara, Ankara'nın güçlü sesi olmaya devam edecek. Her gün büyüyerek, daha da gelişerek, her eve, işyerine girerek güçleniyor. Kutlama mesajlarınız için şimdiden teşekkür ediyorum. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-12-09
  • Köşe Yazıları

Başkent trafiği dedikleri...

Meteoroloji uyarmış kime ne? Genelgeler yayımlanmış nire! Fetvalar çıkartılmış kulaklar tıkalı. Sonrası güzelim mevsimin ilk karı ile beyaza bürünen Başkent… Mevsim kış, kar geldi gelecek, bilinen bir şey. Bunu bilmek ya da tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok ki. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, değil gününü, saatini, dakikasını dahi belirtiyor. Biz medya kuruluşları sorumluluğumuz gereği bu bilgileri gazete, TV ve radyolardan tabir yerindeyse bangır bangır bağırıyoruz. 'E' de o zaman arıza nerede? Her dara düştüğümüzde, her başımız sıkıştığında faturayı kesecek bir yer buluyoruz ya. Buluyoruz da kendimize bir dönüp bakmayı bir türlü akıl edemiyoruz. 'Valilik suçlu, büyükşehir tuzlamıyor, emniyet tedbir almıyor!' Peki, sen ne yaptın? Aracın bakımsız. Lastikler yazdan kalma. Sonra mı? İşte o sonrasına Başkent'te ne yaşanıyor dercesine geceyi arşınladım. Kayanlar mı ararsın. Yolda kalan mı? Aracını yol kenarına bırakıp kaçan mı? Ben bu şehrin entellektüel zenginliğini seviyorum da sorumsuz yapısını asla… Hatta entellektüel kimliğimizin içindeki saygısızlığı kabul edemiyorum. Başkent trafiğini sorunlu hale kim getiriyor? Ben ve siz… Sizin yanınızdakiler. Kural tanımaz, bir şey olmaz tavrımız diğerlerinin hakkını gaspa girmiyor mu? Sonrası mı? İşte gazete başlıkları; 'Başkent'te kar esareti…' Karın esareti filan yok. Bizlerin sorumsuzluğu, vurdumduymazlığı yok mu? Mevsime haksızlık etmeyelim. Hep bir beklenti içinde olmak yerine beklentiyi karşılayan olmalıyız. Her mevsim kendi güzelliklerini içinde barındırır. Kar beyazdır. Kar güzellik ve mutluluktur… Öyleyse tüm güzelliklerin yaşandığı mutlu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-12-02
  • Köşe Yazıları

Rekorların başkanı Gökçek...

Şunun şurasında ne kaldı ki? Sayılı gün çabuk geçer derler ya… Bir bakmışsınız sandığın başındayız.  Takvim yaprakları 30 Mart'ı gösterdiğinde halkın iradesi sandığa yansıyacak. Bu sürecin ilk ayakları tüm hızıyla aşılıyor. Siyasi partiler kulvardaki yerini süratle almak üzere adaylarını guruplar halinde açıklıyor. Kulvara MHP hızlı girip durağan görünüme geçti. CHP 'Bir bilmecem var çocuklar' misali… Parti içi sorun çözmekle meşgul.  AK Parti, bu süreci çok iyi yöneten en başarılı parti... Anket, temayül, teşkilat sürecinin ardından kamuoyunun beklediği birçok isim AK Parti listelerinde açıklanmaya başlandı.  AK Parti cephesinde bu süreç ay ortasına kadar tamamlanacak gibi görünüyor.  Kılı kırk yararak aday belirleyen AK Parti, Türkiye'nin tamamında iddialı isimlerle sürece ağırlığını şimdiden koyan siyasi parti…  ***   Türkiye, 30 Mart 2014'te yapılacak yerel seçim maratonuna hazırlanıyor. Ülke genelinde birçok belediyede 3, 4 ve 5 dönemdir başkanlık görevini yürüten isimler bulunuyor. Bunların başında 4 dönem Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Melih Gökçek portresine bakmakta yarar görüyorum. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, 5'inci kez Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından partisinin adayı olarak gösterildi. İşte size Gökçek'in seçim trafiği; Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, 25 Mart 1984'teki yerel seçimlerde Keçiören Belediye Başkanlığı'na seçildi. 1991'de ANAP'tan istifa ederek Refah Partisi'ne geçti. Gökçek, 1991 genel seçimlerinde Refah Partisi Ankara milletvekili olarak Meclis'e girdi. Melih Gökçek, 1994'te milletvekilliği devam ederken Refah Partisi'nden Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday oldu. 1994 yerel seçimlerinde Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı kazandı. Refah Partisi'nin kapatılması üzerine Fazilet Partisi'ne geçen Gökçek, 1999'da ikinci kez Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na seçildi. 2004 ve 2009'da AK Parti'den Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na seçilen Gökçek, Ankara tarihinde ilk kez dört dönem üst üste Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na seçilen kişi oldu. Değişen Türkiye'nin, değişim ve dönüşümüne Ankara'yı hazırlayan Melih Gökçek, yeni döneme ilişkin de dünya çapında projelerle yeniden geliyor. Melih Gökçek siyasi hayatın rekorlarını kıran başarılı bir siyasetçi… Sağlık ve huzur dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-11-30

"Başkentin Nabzı Osman Altınışık" MAG Dergi

Başkentin Nabzı Osman Altınışık   Lugatında, “hayır” kelimesi bulunmayan mesleğini aşk derecesinde seven, duygusal, sevgi dolu, pozitif bir başkentli gazeteci Osman Altınışık… Kariyerine muhabir olarak başlayan Osman Altınışık, gazete, televizyon ve haber ajansı gibi mesleki tecrübeye sahip. Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Osman Altınışık ile medya sektörü, başarılarla dolu geçmişi ve yapmak istedikleri hakkında çok hoş bir röportaj gerçekleştirdik. Başkent Ankara’nın nabzını tutan Osman Altınışık samimi cevaplarıyla MAG sayfalarında sizlerle. Hayalini kurduğunuz işi mi yapıyorsunuz? Gazetecilik seçilmesi gereken bir sevda… Hem de karşılıklı olanından. Puanım tuttu, üniversitede o bölümü okuyup, sektöre adım atayım denilecek bir meslek değil. Siz onu o da sizi sevecek. Belli bir noktaya ulaşmanız için çok çalışmanız ve büyük fedakarlıklarda bulunmanız gerekiyor. Türkçe dil bilginiz engin ve derin olacak. Mesleğiniz sizinle birlikte büyüyecek. Olgunlaşıp, yaşlanacak. Sorunuza gelirsek; evet hayalini kurduğum işi yapıyorum. Aşık olduğum mesleğin amatörü olmak hoşuma gidiyor. Bu meslekte profesyonel olunamayacağını iddia edenlerdenim. Profesyonel düşünüp amatör ruhla çalışanlardanım. Bu mesleğin de her meslekte olduğu gibi birçok avantajı ve dezavantajı var sizce bunlar neler? Gazetecilik ilginç. Dostun dost, düşmanın da düşman gibi net olarak görülebileceği nadir mesleklerden… Olumsuz tarafından bakıldığında; kolay düşman edinilen, hemen yanlış anlaşılabilecek, “sana mı kaldı bu işlerle uğraşmak!” denilen bir iş kolu… An gelir, bırakın uzaktakileri, en yakınlarınız bile sizi anlamakta zorluk çeker. Çoğu zaman mesailer sarkar. Gündüz, geceye katılır da görev bitmez. İklim ve çevre şartlarına dayalı zorluklara girmiyorum bile. Çocuğunuzun doğumunda eşinizin yanında olamadığınız gibi, onun büyüdüğünü anlayamayan birçok meslektaşımız vardır. Olumlu yanlarına gelince… Riskli ama bir o kadar da zevkli ve asil. Bir insanın, toplumun ya da ülkenin, meselelerinin çözümünde nokta kadar olsa da yardımcı olmanız, yukarıda anlattığım zorlukları yaşamanıza değer. Yaşanan mutluluğun tasvirini anlatmanın imkanı yok. Gazetecilik çok zor bir meslek. Siz gazeteciliğin en üst seviyelerindesiniz. Bu başarıları nasıl elde ettiniz? Gazetecilikte ast ve üst derecelerini uygulamaya bana göre gerek yok. Arada sınır varsa iş üretmeniz zorlaşır. En üst seviyede olmanın tecrübe ile doğru orantılı olacağını düşünüyorum. Muhabir olarak başladığım gazetecilik mesleğinde, hemen her görevde bulundum. Siz tecrübe kazandıkça, olaya, habere ve kurguya bakış açınız da o kadar gelişiyor. Yeni başlayanlara göre daha etkili ve pratik ama pragmatik olmayan bir mantıkla gündemi değerlendirebiliyor, olayın arka planlarını da düşünebiliyorsunuz. Bir bakıma satranç gibi… İki, üç hamle ileriyi tahmin edebiliyorsunuz. Gündeme uygun pozisyon almak ve haberin devamını getirebilecek çalışmalar, birbirine bağlı bir döngü. Başkentin nabzı sizlerin elinde... Bu nasıl bir duygu? İstanbul’da da görev yapmış bir gazeteci olarak Ankara çok farklı. İstanbul iş, Ankara ise bürokrasi merkezli ama yükümlülükler aynı. Tecrübeli, çalışkan ve işini bilen arkadaşlarım benim için büyük bir şans. İyi bir ekibiz. Önemli haberlere imza attık. Gazetecilik refleksimiz ile sorumluluk duygularımız birbirleriyle örtüşüyor. Türkiye’nin daha ileri noktalara ulaşması için biz de herkes gibi üzerimize düşen görevi yerine getirmeye çalışıyoruz. Size göre gazetecilikte düşünce ve ifade özgürlüğü nerede başlıyor ve nasıl...

Devamını Oku
  • 2013-11-25
  • Köşe Yazıları

Teşekkürler Ankara...

Bu şehir 'Markaların Başkent'i… Türkiye'ye mal olmuş, uluslararası birçok markanın doğduğu kent. Ticaretin, ekonominin lokomotifi… Ülkeye Başkentlik yapmanın ötesinde değerlerin kenti… İşte bu bağlamdan yola çıkarak hafta içerisinde hazırladığımız 'SABAH Başkent' özel ilavemizi tüm Türkiye'ye ulaştırdık. Turkuvaz Medya Reklam Satış Koordinatörü Umut Erel ve ekibinin olağanüstü gayretleri, haber müdürümüz Hayrettin Bektaş ve muhabir arkadaşların özel çalışması, yazı işlerinde editör arkadaşlarımız Aslı Uyur Öztürk ve Fatih Yılmaz'ın titiz çalışması, görsel yönetmen Ünal Turakoğlu ve tasarım ekibinin yaratıcılığı enfes bir gazeteyi ortaya çıkardı. Bölge Ekler Yayın Koordinatörü Şaban Arslan, Turkuvaz Yazılı Medya Reklam Genel Müdür Yardımcısı Baki Tuğcu ve Bölgeler Reklam Grup Koordinatörü Ebru Atay'ın destek ve ekibe kattığı sinerjiyi yok geçemeyiz. SABAH Ankara ve tüm katlardaki sinerji sayfalara yansıdı. Emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Tabi ki en büyük teşekkürlerimizden biri de bu şehrin iş hayatına yön verenlere. Yatırımcılara… Onların desteği, onların sahiplenmesi markaları yurt geneline taşımamıza vesile oldu. Öyleyse, 'Bol kazanç ve bereket' diliyorum. Kente dair tüm güzellikleri, mutlulukları, hüzünleri sizlerle paylaşıyorum. Bu hafta istedim ki kendimize dair sevinçlerimize mutluluğumuza sizleri ortak edeyim. Tüm birimlerimiz ve siz değerli okurlarımız ile bir bütünlüğün parçalarıyız. Arada bir olsun değil mi? "Teşekkür ilanı gibi bir yazı oldu" diyorsanız hoşgörünüze sığındığımı belirtmek istiyorum. Hemen her yazımda ifade ettiğim gibi, bu şehrin tüm değerlerini sahipleniyoruz. Yanlışın üzerine giden, doğrunun yanında olan bir SABAH Ankara daima yanınızda olacak. Sizden aldığımız güç ile SABAH Ankara'nın çıtasını çok daha yukarı taşıyacağıma inancım tamdır. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-11-18
  • Köşe Yazıları

Hayalden,gerçeğe

Bu ülkede güzel şeylere tanıklık etmekten gurur duyuyorum. Bizim kuşak hayata dair birçok şeyi dinleyerek ve başka ülkelerin yaptıklarıyla büyüdü.  Onların başarısını alkışladık yıllarca. Şimdilerin kuşağı dinlemek yerine yaşayarak görüyor. Bir dönemin hayalleri bugünlerin gerçeği…  Türk Hava Kurumu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ünsal Ban hocanın misafiriydik. Günün sürprizini Türk Hava Kurumu Genel Başkanı Osman Yıldırım Paşa yaptı. Paşa ile tanışalı birkaç ay olmuştu. 'Ankara'ya hoş geldin' nezaketi gösteren Yıldırım Paşa, o günlerin yoğun temposunda yaptıklarını anlattığında çok etkilenmiştim. Ne var ki gecikmeli ziyaretimde Türk Hava Kurumu'nun yeni dönemine ilişkin yapılanları yerinde görüp, dinlemek ve tanıklık etmekten son derece mutlu oldum. Çocukluğumuzun sarı zarfından hatırlıyorum Türk Hava Kurumu'nu. Bir de Kurban Bayramları'nda deri toplayan bir kurum algısı… İşte o algının yerinde yeller esiyor. Günümüz Osman Paşa'sı Pilevne Savaşı'nın kahramanı değil. Ama Türk Hava Kurumu'na kazandırdığı yeni yüzü ile başarılı işlere imza atmış. En büyük eseri de Türk Hava Kurumu Üniversitesi olmuş. Ülke kaynaklarını nasıl hizmete dönüştürmüş yerinde gördüm. Gülen yüzüne yaptıklarını anlatırken gözlerinin içindeki güleçlik de ekleniyor. Osman Paşa, 'Biz fitre, zekat ve kurban derileriyle anılmak istemiyoruz' derken bile değişimi özetliyor. Bunun içini ciddi anlamda doldurmuş. Birkaç ana başlığı ekleyecek olursak; yangın söndürme uçaklarından tutun, ambulans helikopterlere kadar… Birde Türk Hava Kurumu Üniversitesi… İşte fitre zekat ve kurban derisi toplayan kurumun ötesine geçmiş Türk Hava Kurumu… Üniversitesiyle geleceğin havacılarını yetiştiriyor.  Türk Hava Kurumu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ünsal Ban hocanın başarılı çalışmalarının altını da çizmek gerekir. Bu iki insanı da alkışlayalım o zaman… Ben hayallerimin gerçeğe dönüştüğünü görmekten ülkem adına onur duydum. Tıpkı sizin gibi… Bu güzelliklere bakmak yeterli değil görmek lazım. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta diliyorum… ...

Devamını Oku
  • 2013-11-11
  • Köşe Yazıları

´Zıpkın gibi,fişek gibi...´

'Zıpkın gibi, fişek gibi' cümlesiyle başlardı her programa… Biz habercilerin örnek aldığı birazda kıskandığı bir haberciydi. Haberin ve haberciliğin 'A Takımı'ydı. Ekranlara kilitler, haberin içine taşırdı izleyeni. Haber neredeyse Savaş Abi oradaydı. Babacan, öğretici, duayen, şakacı ve entelektüeldi. Sevdiğini asla bırakmayandı. Bir 'Alo' onu için kâfiydi.  SABAH Ankaralı olduğum ilk ay koşup geldi. Koşmak ne ki, uçarcasına Başkent'e gelmişti. Akşam geceye dönmüştü. Telefonun ucunda Savaş Abi… Bodrum'da olduğunu söylediğinde, ricamızı ilettim.  Ankara sokaklarını Savaş Abi'yle dolaşıp kentin nabzını tutalım istedim. Her zamanki haberci refleksi ile sabahın 8'inde Ankara Esenboğa Havalimanı'nda olduğunu söylemez mi. Şaşkınım… Ne zaman bilet buldun? Nasıl Ankara'ya geldin? İşte haberci refleksi bu olsa gerek. Aynı gün ofiste biraz dinlendikten sonra çalışmaya başladı. İki arkadaşımın refakat ettiği Savaş Abi, Ankara'ya ilişkin müthiş işler çıkarmıştı.  SABAH Ankara'nın 8'inci kuruluş yıldönümünde bizleri yalnız bırakmayarak güç verdi.  Ankara ekibine verdiğin destek için binlerce teşekkür… Zaman zaman telefonlaşıp tekrarını istediğimde 'en kısa sürede' deyip zamana oynadı. Sağlık sorunlarıyla boğuşmasına rağmen haber onu hayata bağladı. Yazısını ulaştırdığında ardına bir not iliştirmişti 'Osman Aga' işlem tamam… Peki, Savaş Abi, bu seferlik işlem tamam olsun. Biz 'Savaş'ı kaybetmiş' olabiliriz. Senin habercilik heyecanın, refleksin, anlayışın yüzlerce, binlerce gencecik yürekte yaşayacak. Yaşam enerjisiydi gözlerinden fışkıran Savaş Abi'nin. Güzel insanlar güzel izler bırakır. Bedenleri terk etse de bu dünyayı ruhları terk etmez… Savaş Abi ömrünü adadığı mesleğinde ve dost meclislerinde hep olacak… Sevmiyorum bu ayları… Yaprak dökümü gibi ayrılıkların mevsimi… Kimleri yolcu etmedim ki kasımda. Şimdi o listeye Savaş Abi'yi de eklemek ağrıma gidiyor.  'İlk fırsatta' demiştin ya… Yarım kalanlar var… Mekanın cennet olsun. Hakkını helal et…  SABAH Ankara ekibi olarak dualarımız seninle… Haberin Kaptanı, Sokağın Çocuğu, Savaş Abi... Güle, güle… ...

Devamını Oku
  • 2013-11-04
  • Köşe Yazıları

Evet, ´Başkent´in güçlü sesi´yiz...

"Başkent'in güçlü sesi" ibaresi SABAH Ankara logosunun hemen üzerinde yer alır. Gazetemizi güçlü kılan habercilik anlayışındaki farkı… Ankara'da nerede ne yaşanıyor ne konuşuluyorsa onu SABAH Ankara'da görmeniz mümkün. İlklerin öncüsü olan SABAH Ankara'nın manşetleri özel haberciliğimizin başarısıdır. Diğerlerinin birbirinin kopyasıymış gibi aynı fotoğraf ve haberi manşetine taşıdığında bizim farklı olduğumuzu göreceksiniz. Ankara'daki tüm belediye başkanlarına kendilerini anlatma fırsatı verdiğimiz 'Başkanlar konuşuyor' programımız çerçevesinde Mamak'ta Mesut Akgül, Etimesgut'ta Enver Demirel, Sincan'da Doç. Dr. Mustafa Tuna, Nallıhan'da Ahmet Adnan Okur, Altındağ'da Veysel Tiryaki, Çankaya'da Bülent Tanık ve Çubuk'ta Lokman Özden'e konuk olduk… İlçe ziyaretlerimizde belediyelerimizin çalışmalarını yerinde görme fırsatı bulduğumuz gibi başkanların hayallerine tanıklık ettik. Mamak Belediye Başkanı Akgül, spor tesisleriyle ön plana çıkmış. Etimesgut Belediye Başkanı Demirel, sosyal belediyeciliğin gerekliliğini yerine getirmiş. Sincan Belediye Başkanı Tuna, ilçenin çehresine mührünü vurmuş. Nallıhan Belediye Başkanı Okur, mütevazi bütçe ile görevinin hakkını vermeye çalışıyor. Altındağ'da Tiryaki yükselen bir değer. Traktöre birlikte binip bize köy hayatını 'Altınköy'de yaşattı. Çankaya Belediye Başkanı Tanık, belediye hizmet binasındaki değişimi anlattı.  Çubuk Belediye Başkanı Özden, ilçesindeki yatırımları bizimle paylaşırken onun mutluluğuna tanık olduk. Çubuk'a dair birkaç dip notu da eklemek istiyorum. Adı 'il' olarak anılan birçok kentimizden daha derli toplu görünen Çubuk, Karagöl'ü ile hafta sonlarının dinlence merkezi. Ankara'da oturup Karagöl'ü görmeyeniniz var ise bir hafta sonu mutlaka Karagöl'e gidin. Kendinizi Karadeniz'in o güzellikleri içinde bulacaksınız. Bugünlerde Karagöl yeşilin tüm tonlarına hakim. Diğer ilçelerimize olan ziyaretlerimiz kesintisiz sürüyor. Fırsat buldukça başkanlara konuk olmaya devam edeceğiz. Tüm yaşanmışlıklarıyla bir haftayı daha geride bıraktık. Her bir yeni hafta yeniliklerin habercisi… Daha interaktif bir gazete olması için projeler devreye koyduğumuz SABAH Ankara'da her fikir kendine yaşam alanı buluyor.  "Başkent'in güçlü sesi" olmak için tüm ses ve renkleri önemsiyoruz. Önemsemeyle kalmayıp onları sayfalarımıza taşıyoruz. Herkesin kendini bulduğu bir SABAH Ankara olmanın haklı gururu var üzerimizde… Küçük bir tebessümün yeni bir dünya kurduğu sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-10-28
  • Köşe Yazıları

Meclis´te gündem olmak...

Nasıl bir yoğunluk anlamadım. Bir koşuşturmayla bitti, koca hafta. Geriye dönüp baktığımda habercilik adına güzel şeyler yaşandı. Rutin gündemin içinde özel haberlerle gündeme gelmenin keyfini yaşadık. Biz habercilerin en mutlu anıdır haberimizin gündem olması. Hep söylerim ya… 'Özel olmalı' diye. İşte haftaya damgasını vuran ODTÜ haberimizin sarsıntıları büyük oldu. Türkiye'nin gündemindeki ODTÜ haberi ile biz de TBMM gündemine geldik. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, SABAH Ankara'nın o günkü nüshası ile ODTÜ'de yaşananları kürsüde vekillere anlattı. Ekran başında bize de keyfini yaşamak kaldı. Hani derler ya 'bir bardak suda fırtına koparmak' diye. İşte o bir bardak suda koparılan fırtınaya kapılmak yerine fırtınanın karşısında durduk. Haberin asli unsurunun hep fotoğraf olduğu anlatılır. İşte o bir tek kare fotoğrafın nelere kadir olduğuna tanıklık ettik. ODTÜ yerleşkesinden geçen yolun kıyametleri kopardığını savunanlar fotoğrafa baktığında işin öyle olmadığını gördü. Amaç çok basit bir siyasi denklem içerse de, koparılmak istenen fırtınanın kaynağına inmek gerekiyordu. Hiçbir yoruma gerek bırakmaksızın hava fotoğrafını bizim tabir ile 9 sütuna manşete taşıdık. Ne var ki bakmakla görmek, anlamakla algılamak arasındaki uçurumun kenarında duranlar bunu ne görebildi ne de anlayabildi. Yaşananları, konuşulanları, geçmişi tüm çıplaklığı ile günlerce SABAH Ankara sayfalarına taşıdık. Taşımaya da devam edeceğiz. Bu kentin tüm değerlerine sahip çıktığımız gibi ODTÜ'de yaşananları haberleştirmeyi sürdüreceğiz. Geride bıraktığımız hafta Türkiye'nin gündemine ODTÜ haberi ile damga vuran SABAH Ankara oldu. 'Sporun ev hali' ve 'Başkanlar konuşuyor' röportajlarımız haftanın ilgi gören diğer çalışmaları arasında yer aldı. Ankara'nın tüm ilçelerini arşınlarken yeni sürprizler için yollara düştüğümüzün şimdilik ipucunu verelim. Daha güzel haberler aldığımız sağlıklı ve mutlu bir hafta diliyorum… ...

Devamını Oku
  • 2013-10-21
  • Köşe Yazıları

Hatıralar saf tutmuş...

Yalnız kalmak mı? Yalnız bırakılmak mı? İlk bakıldığında aynı kapıya çıkıyor diye düşünürüz. Aslında öyle değil. Biri tercihi diğeri istem dışını vurguluyor. Gündelik yaşamımızda iki durumu da sıkça yaşıyoruz. Yalnızlık tercihi bize aitse içinde 'kaçış' vardır. Yok, yalnız bırakılıyorsanız sevdiklerinizin 'vefasızlığı…' Hak ettiğinden fazla değer verdiyseniz 'vefasızlık' normal sonuç. Öyleyse sızlanmayı bırakacaksın.   *** Tüm bu yalnızlık serzenişlerine inat doğa bütünlüğünü, ahengini ve hatta ekip ruhunu koruyor. İklim kışa çalsa da... Rengiyle, kokusuyla, tadıyla bir başka bugünler. Yeşilin bugünkü tonlarına bayılıyorum. Uzaklarda olsak diye düşlediklerimizi bayram arasına sıkıştırdım. Ağaçların dökülen yaprakları üzerinde yürüyüp 'hışır, hışır' seslerine tanıklık ettim. Bolu'nun cennet köşelerinde Abant'ta, Yedigöller'de, Gölcük'te doğayla baş başa kalmak 'doğal terapi' oldu. En güzel huzur durağında ruhumu dinlendirdim. Hatıralar sonbahar misali birer birer saf tutmuş olsa da. Biraz iç dünyamla hesaplaşıp olmayan pişmanlıklarıma 'yanılgılar' ekledim. *** Her şey dün gibi tazecik... Heyecan dolu, çırpınan, sonuca ulaşmak isteyen inanmış bir elin parmakları kadardık ya. 'Hadi şu işin ucundan tutalım' dendiğinde sabun köpüğü gibi kaybolmayanından. İşte o kaybolmayanlarla bugün hayata dair birlikte yürüyoruz… Etrafımızdaki ağaç yapraklarının 'hışırtısına' ise aldırış etmeden… *** Bir gün 'sonbahar' kışa döndüğünde yapraklar toprakla buluşur. Soğuk yüzünü bedenimizde iyiden iyiye hissettirir ya. Sevenlerimiz hüzünlü, rüzgar tüm sertliği ile bir başka eser o gün.. Küçük tebessümlerde kocaman güzelliklerin paylaşıldığı mutlu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-10-14
  • Köşe Yazıları

Havada bayram kokusu var

Mevsim sonbahar. Hava ılık ve kışa dönme çabasında. Bayram haftasının ilk günü… Yani arife. Bayram öncesi son rötuşlar yapılıyor. Bayram çocuğu gibiyim. Mutluluk rüzgarlarının estiği Başkent'te romantik bir hava var… Sabahın erken saatinde telefonun ucunda 'babacığım' kelimesiyle güne başlamanın verdiği şımarık bir mutluluk yaşıyorum. Sürprizleri seviyor. Sıkça bu sürprizleri de yaşatıyor bana. Entellektüel birikimi, esprili hayat tarzı ile dünyama renk katan bir isim. Babalık duygusunu yaşadığım ilk isim. Gündelik hayatın yoğunluğunda unuttuğumuz günü bile tüm pozitifliği ile hatırlatan tatlı bir ruha sahip. Kimden mi söz ediyorum? Bundan tam 22 yıl önce babalık mutluluğunu yaşatan Emre'den. Mutlu yıllar o zaman Emre. Bayramın habercisi gibi… Başkent terk edilmiş gibi… Romantik bir kente büründü… Donuk ve soğuk yüzü varmış gibi algılansa da Ankara tüm renkleri yaşatıyor şu günlerde. Her kaçışın bir anlamı vardır ya. Önceki gün, dün ve bugünkü terk edişler mutluluğa kaçışlar gibi. Özlemsel buluşmaların başlangıcı… Bayram buluşmasını anlamlandıran kaçış. Küçüklerin büyüklere kavuşması… Kentlerin köylere geri dönüşleri gibi… Bugün ebediyete uğurladıklarımızın ziyaret günü… Duyguların dışa vurum günü… Hasret duyguya, duygular gözyaşına dönüşecek. Yarın ise minik eller ellerimizin içinde kaybolurcasına caminin yolu tutulacak. Ardından bayramın anlamını yerine getirmek üzere kurban kesimine tanıklık edilecek. Komşu ziyaretleri, sevdiklerle buluşma ve geçmişe yolculuk ile bayramlaşmalar bir kez daha tarihe not düşülecek. Bayramı bayram yapan tüm güzellikleri yaşadığımız mutlu bir bayram olsun. Bana müsaade. Yazdıklarımı hayata geçirmek üzere birkaç gün Başkent'ten kaçayım. Sağlık ve mutluluk dolu bayram haftası diliyorum… ...

Devamını Oku
  • 2013-10-11
  • Köşe Yazıları

En önemli sorun uçuş güvenliği hattı

ATO Başkanı Salih Bezci, Çin'de gazetecilerle yaptığı toplantıda Ankara'nın en önemli sorununun mania hattı olduğunu söyledi Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Salih Bezci Bezci, Ankara'da en önemli problemlerden birinin mania hattı (uçuş güvenliği hattı) olduğunu söyledi. Ankara'da en yüksek binanın 110 metre yüksekliğindeki Atakule olduğunu belirten Bezci, ATO Meclis ve gazetecilerle sohbet ettiği Şanghay Finans Merkezi'nin 492 metre yüksekliğe sahip olduğuna dikkat çekti. "Böyle binalar bizde neden olmasın" diyen Bezci, Dubai'de dünyanın en yüksek projesini Türk mimar Mustafa Abadan'ın çizdiğini anlattı.    "ANTENE BİLE İZİN YOK"  Etimesgut'taki havaalanının şehir içinde kaldığını ve bunun bir an önce kaldırılması gerektiğini ifade eden Bezci, gerek Başbakan gerekse Cumhurbaşkanı'nın mania hattının kaldırılmasını istediğini ama bir türlü sonuç alınamadığını kaydederek, ATO'nun yapmayı planladığı 70 katlı binayı mutlaka yapacaklarını anımsattı. Mania hattına ilişkin yetkinin 4. Kolordu'dan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü'ne geçtiğini ancak bunun da sorunu çözmeye yetmediğini belirten Bezci, "Yüksekliği 30 santimetre fazla olduğu gerekçesiyle izin alamayan binalar var. Üstteki antene bile izin verilmiyor. Avrupa Birliği direktiflerine göre tek motorlu uçakların şehir üstünde uçması yasak. Bundan dolayı da Etimesgut Havaalanı'nın kapatılması gerekiyor" dedi.    SARAÇOĞLU'NA ANKET  Salih Bezci, Kızılay'daki Saraçoğlu Mahallesi'nde yapılacak kentsel dönüşüme ilişkin bilgi verirken de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün projeye verdiği desteği anlattı. Gül'ün, Mimarlar Odası ile yaptığı görüşmeye kendilerini de davet ettiğini ve orada Şehircilik Bakanlığı uzmanlarının da katılımıyla projeyi ele aldıklarını kaydeden Bezci, Gül'ün daha sonra üç kurum temsilcilerini Köşk'teki kabul salonunda baş başa bıraktığını söyledi. Yanlış anlamaların ortadan kalktığı andan itibaren haftada bir toplantı yaptıklarını kaydeden Bezci, Kurban Bayramı'ndan sonra da anket çalışması yapacaklarını sözleine ekledi.    KÜLTÜR VE TURİZM HAVZASI Bölgeyi kültür ve turizm havzası haline getireceklerini ifade eden Bezci, yakında boşalacak eski Başbakanlık binasının da müze yapılmasını önerdi. Bezci, "Mimarlar Odası başlangıçta Saraçoğlu Mahallesi'nin yıkılıp çarşı yapılacağını düşünüyordu. Öyle olmadığını anlattık. Bakanlığın orayı riskli alan ilan etmesi de yapılacak projeye parasal katkı sağlamak için. Proje hayat geçtiğinde Kızılay tekrar cazibe merkezi haline gelecek. Eskiden cadde mağazacılığı kültürü vardı. Tekrar o günleri yakalayabileceğiz" diye konuştu. Salih Bezci, Ankara Ticaret Odası'nın stant da açarak destek verdiği Şangay'daki Turkuaz Türk Kültür ve Yemek Festivali'ne Çinliler'in ilgi gösterdiğini belirtti. Şangay'da o gün tayfun uyarısı yapılmasına rağmen festivalin ilk gününe 15 bin kişinin geldiğini kaydeden Bezci, bu tür etkinliklerin Türk ürünlerinin tanıtılmasına katkı sağladığını vurguladı. ...

Devamını Oku
  • 2013-09-30
  • Köşe Yazıları

Devamı haftaya...

Her mevsim kendine özgü güzellikleri içinde barındırıyor. Bu sonbaharları sevmiyorum galiba… Sonbahar kayıpların mevsimi… Yaprakların sarardığı, hüzünlerin çöktüğü bir mevsim… Bir burukluk hakimiyeti söz konusu. İlkbahar gibi coşkulu değil. Tüm canlıların öze yolculuk mevsimi…  Yaprağın dallarını terk ettiği günleri yaşıyoruz. Tüm terk edişler gibi, hüzünlü… Hafif üşümeler başladı. Sıcak yaz aylarından sonra hafifinden üşümek de tatlı geliyor. Rüzgar ise küçük çaplı kendini gösteriyor. Doğanın o muhteşem ahengi büyülüyor. Bir yaprağın hikayesini belgeselleştirsek mi? Her mevsimin kendine özgü güzelliklerinden söz açmıştık ya… Düşünmenin ötesinde bir gücün muhteşemliği… Canlıysa doğum, yaşam ve ölüm kaçınılmaz. Geliş, gelişme ve sonuç… Yazı misali… Her sonbahar tarihin yapraklarına kendi zenginliğini not ediyor. Ben sonbahar çocuğu değilim. Bizden önceki kuşakların 'hazan mevsimi' dedikleri sonbahar… Sevmediklerimi seviyorum bu şehirde. Ankara bana sonbaharı da sevdirdi. İlkini anlamıştım. Ankara'da sonbahar yüreğinize düşmeden gözünüze takılıverir… Sokakları, caddeleri renk cümbüşüne döner. Her ne kadar mat tonların hakimiyeti etrafınızı sarsa da renkler sonbaharı çağrıştıracak. Sokak sokak, Bahçelievler'den Yüksel Caddesi'ne, Tunalı'dan Cinnah'a tüm renkler şehre karışır… Her köşede yeni bir hayat… Masum, sessiz bu şehir grisiyle rengarenktir… Sarının tüm tonlarına tanıklık ettiğimiz bu kentte bir ağaca yaslanıp kenti dinleme, izleme vakti… Biz de öyle yapıyoruz. Tüm SABAH Ankara ekibi olarak bu şehri dinliyor ve izliyoruz. Size kulak veriyoruz. Sizin düşüncelerinizi önemsiyoruz. Sizinle var olduğumuzu biliyoruz. Birkaç gündür bunun ayak seslerini sizinle paylaşıyoruz. 'Hayatın tüm renkleri SABAH Ankara'da' diye çıktığımız bu yolculukta farklılığımızı bir kez daha ortaya koyacağız. Geri sayım sürüyor. Şimdiler bilmez, bizim kuşak hatırlar 'devamı haftaya' cümlesini… Bu filmin de devamı haftaya…  Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun...  ...

Devamını Oku
  • 2013-09-23
  • Köşe Yazıları

Kentsel mutluluk

Ankara'nın uzunca zamandır içine girdiği kentsel gelişim ve değişim süreci, takip edenler için heyecan verici… Yaşadığımız şehrin gelişimine, dönüşümüne ve kalkınmasına şahitlik etmek entelektüel birikim oluyor… Yapılanlara ve yapılacaklara bakılırsa Ankara, sorunlarının çoğunu çözüyor ve çözmeye dair projeler üretiyor. Bu konuda bir sıkıntı da görünmediği gibi güçlü bir iradeye de tanıklık ediyoruz. Yerel yatırımların, projelerin devam etmesi bir kentin kalkınması açısından zorunlu… Çünkü kalkınma yaşam kalitesiyle nitelikle ilgili bir kavram… Nice zengin şehirler biliyoruz… Parkları, mimarileri, iş merkezleri, köprüleri, kavşaklarıyla göz kamaştırıcı hale gelmiştir… Ancak kentsel mutluluktan uzaktır. Bu noktada kent yaşamını oluşturanların vizyonel gözlemi söz konusudur. Pozitif gözlem ve sevmektir temel esas. Yapılanlara bakmak değil görmektir… Baktığını görmekten uzak isen mutluluk da bir başka bahara kalıyor. Kısaca şunu vurgulamak istiyorum: Caddelerimizin güzelliği ve temizliği önemli. Trafiğin akışı da… Sonra parklar, bahçeler elbette olmalı, çoğalmalı… Ama tüm bu gereksinimler diğerlerini unutturup, önlerine geçmemeli… Sosyal yaşamın temel direğini oluşturan yardımlaşma duygusunu yok etmemeli. Gönüllülük esasına dayalı projelerin içinde olmalı. İhtiyaç sahiplerine el uzatmalıdır. İşte o zaman kentsel mutluluğa katkı koyarız. Bunlara sırtımızı dönmek ise mümkün değil… Ama ilgileniyormuş gibi yapmak da çözümün bir parçası değil. Üstelik bunlar, "gönüllülük" ölçüsünde yapılacak keyfe keder işler de değil… Bunlar bir kentin vicdanını ve ahlakını yerel yönetimler eliyle ortaya koyar. Ankara'da yerel yönetimler eliyle sayısız projeleri saymak mümkün. Bize düşen bunları sahiplenmek… Bireysel mutluluğumuzun kentsel mutluluğa dönüştüğü 'mutlu ve sağlıklı' bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-09-16
  • Köşe Yazıları

Günlerden pazartesi...

Tatiller, geziler, ziyaretler bitti. Derken, rutin hayata 'merhaba'… Bugün milyonların ders başı günü… Ziller çalacak sınıflar dolacak. Tüm şehirler kendine özgü yoğunluğuna dönecek. Dedeler, nineler şimdiden torun yolu gözlemeye başlaya koyulsun. İlk kez sınıflı olacaklar heyecanlı. Bir üst sınıftakiler arkadaş ve öğretmen özlemini giderecek bugün… Sessiz, boynu bükük pazartesi yerini cıvıl cıvıl bir güne bırakıyor. Tatlı telaşların başladığı bir haftanın başındayız. Kavuşmaların pazartesisi. Güzel hatıraların hafızalara kazınacağı ilk gün… Hepimizin okula dair hatıraları vardır. Unutamadıklarımıza küçük bir tebessüm… İlköğretim, lise, üniversite… Sınıflar eski coşkusuna kavuşuyor. Okullar yeniden hayat buluyor. Biz ailelerin tatlı yorgunlukları mutluluğa dönüşüyor. Fotoğraf karelerine yansıyan buluşmalar geleceğe taşınacak. İlkler unutulmaz demiştik ya… Rahmetli babamın elimden tutarak okulun bahçesine kadar götürdüğü günü unutmak mümkün mü? İlk öğretmenimle tanışma anı… Çekingen sessiz sedasız bir kenarda bekleyiş… El ele tutuşup sınıfına ilk adımları arşınlayışım. O ilk tuttuğum o eli 5 yıllık ilköğretim boyunca hep tuttum. O yıllar sınıf fotoğrafları çekilirdi. Şimdilerde beş ayrı sınıf fotoğrafına baktığımda ilk kez elini tuttuğum sınıf arkadaşım 'Ali'yi hep yanımda görüyorum… Hep el ele olmuşuz. Mahallemizin çocuğuydu Ali… Hayat her birimizi ayrı şehirlere sürüklemiş olsa bile Ali unutulmayanlar arasında. Siyah beyaz sınıf fotoğraflarımızdan geriye hatırladıklarımız ve tatlı bir tebessüm kalmış. Yeni bir eğitim ve öğretim yılı ile birlikte iş dünyası içinde yeni yıl demek. Hemen hepimiz bulunduğumuz sektörlerde yeni projelerin arifesindeyiz. Bu vesile ile üzerimde emeği olan tüm öğretmenlerimin elinden öpüyorum. Başarılı bir eğitim ve öğretim yılı diliyorum… Okul hayatımıza dair hatırladıklarımıza tebessüm ettiğimiz mutlu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-09-09
  • Köşe Yazıları

Birinci yıl...

Ve aylardan eylül… Ankaralı oluşumun yıldönümü… Yaprakların yeşilden sarıya, mevsimin sonbahara döndüğü günler. Yeni fikirlerin başağa dönüştüğü mevsim… Yenilikler, yeni projeler ufak ufak şekil alıyor. Hep 'daha iyisi olsun' için… İşte o iyilerin içinde hep siz varsınız. Siz de o iyilerden yalnızca birisiniz. Rutin olmak rutini yaşamak dışında hep 'size özel' olmak istedik. Özel insanlara 'özel' haberlerle konuk olmalıydık. Mevcut imkanlar dahilinde sofranıza mutlak suretle 'özel haberlerle' geldik. Geriye dönüp baktığımda zamanın ne kadar hızlı aktığını görüyorum. Beni kucakladığınız günü dünkü tazeliği ve içtenliğiyle anımsıyorum. Size söz verdiklerimi hatırlıyorum. İlk gün ne demişsem bugün onların hayatta olduğunu görüyorum. SABAH Ankara sizinle çıtasını daha yukarılara taşıdı. Taşımaya devam ediyor. Söz konusu Ankara olduğunda ne denli hassas olduğumuz ortada. Başkent'in tüm değerlerini kucaklayıp, sorunları birlikte çözdük. Bize ulaşan en ufak istihbarat bilgisinin üzerine gittik. 'Haber değeri taşır mı?'dan öteye baktık. Bakmayı sürdürüyoruz. Biz ufukta nelerin olduğuna bakıyoruz da… Bakıp göremeyenlere üzülüyoruz. Hal böyle olunca üzüntümüz katlanıyor. Bir kaşık suda fırtına koparmak isteyenleri gördükçe hüzün çöküyor. O suda ancak aspirin eritilir... 2020 Olimpiyat Oyunları oylamasında finalde Tokyo'ya elenen İstanbul için üzüntülerini belirtenler kadar içlerindeki düşmanlığı dışa vuranları gördükçe utandım. Eskişehir Yolu'nu Konya Yolu'na bağlayacak Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) geçişine yönelik tartışmalara ilişkin siyasetteki 'taş'lı ellerin 'kir'li ellerle ortak oyunu bayıyor. Yurdum insanı bu 'kin ve nefreti' görüyor. Sosyal medyayı lağım çukuruna çevirenleri gördükçe kahroluyorum. Sifonu bir kez çekmek yeterli… Birlik ve beraberliğimize kastedenlerin tarumar olduğu sağlıklı ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-09-02
  • Köşe Yazıları

Eskişehir´de birşeyler oluyor...

Eskişehir'de son günlerde yoğun ve hummalı bir çalışma yaşanıyor. Yunus Emre ve Nasrettin Hoca'nın şehri, Osmanlı Devleti'nin kuruluş bölgelerinden olan bu kent önemli bir organizasyona ev sahipliği yapıyor. '2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti' ilan edilen Eskişehir, sadece Türk dünyasına değil, tüm dünyaya önemli mesajlar veriyor. Özellikle son aylarda gerçekleştirdiği tanıtım ve etkinliklerle büyük ilgi gören şehir, yeni çalışmalarla bundan sonra da Türk dünyasının merkezi konumuna erişecek.  Türkiye, son yıllarda hayata geçirdiği çok yönlü uluslararası politikaların sonucunu net bir şekilde alıyor. Türk Dünyası Kültür Başkentliği, uluslararası ilişkilerde yeni dengelerin kurulması, bölge ve dünya çapında yeni kültürel yapılaşmanın desteklenmesi amacıyla 2010 yılında hayata geçirilen bir organizasyon. Eskişehir'in seçilmesi tabi ki çok önemli. Altı bin yıllık tarihi, coğrafi konumu ile her devirde okuma-yazma oranı en yüksek kentlerden biri olması Eskişehir'e kültürel açıdan büyük anlam kazandırıyor. Türkiye sıralamasında 'en büyükler' arasında yer alan sanayi kuruluşları, askeri havalimanı, kendine has müthiş taraftarıyla bir marka şehrimiz… Eskişehir, başta Orta Asya'dan yayılan ve Anadolu'yu Türkleştiren erenleriyle Selçuklular'dan itibaren Türkleşmiş. Osmanlı İmparatorluğu döneminden bu yana da Kırım, Balkan, Kafkas ve diğer Türk topluluklarından göç alan Eskişehir, bu göçü faydaya çevirmiş bir kent… Eskişehir'in '2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti' olması tüm Türk dünyası için önemli bir hamle. Proje, Türk dünyasının 'Dilde, fikirde, işte' bir olması için büyük fırsatları ortaya koyuyor... 350 milyonu aşan nüfus, 1 trilyon 200 milyar dolarlık ekonomik gücü olan bu dev birlikle, dünyaya daha güçlü bir Türk dünyası portresi sunmak önemli. Sınırların soyut olduğu, kültürel, ekonomik ve diğer alanlarda ortak hareket etme gücü, bu dünyaya çok farklı bir ivme kazandıracak. Bu bilinçte olan '2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti' Yönetim Kurulu Başkanı Eskişehir Valisi Azim Tuna ve Genel Sekreter Hüseyin Kocabıyık farklı ve önemli projelerle, etkinliklerle, bu birlik zamanının ilanını gerek Türkiye, gerek tüm dünyaya duyuruyor. Yoğun ve hummalı bir çalışma ve heyecanın yaşandığı Yunus'un şehrinde, "İşi kolay kılalım. Sevelim, sevilelim. Dünya kimseye kalmaz" ruhuyla dostluk, kardeşlik ve ortak güce vurgu yapılacak çok önemli çalışmalara imza atılıyor. Eskişehir bu çalışmalarla kısa sürede sadece iç turizm değil, dış turizmde de cazip şehirlerden biri haline geliyor. Mutlaka Eskişehir'i ziyaret edin, kardeşliğin, dostluğun ve Türklüğün gücünü hissedin. Ben öyle yaptım. Yapılanları birinci ağızdan genel sekreter Hüseyin Kocabıyık'tan dinledim. Heyecanına ortak oldum. Yükün ne denli ağır olduğunun farkında... Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-08-26
  • Köşe Yazıları

Sosyal medyacı başkan...

Toplum olarak hemen her şeye karşı önce mesafeli durur ardından kendimizi içinde buluruz. Sosyal medya da bu alanlardan biri… Dünyada milyarlarca kullanıcısı olan sosyal medyaya karşı önceleri mesafeli durduk. Şimdi yatak odamıza kadar girdi. Toplum mühendisliği için kullanılıyor. Tehlikesinin ya da dezavantajlarının büyük meselelere yol açacağını anlamamız kısa sürdü. Bir toplumu uçurumun eşiğine getirebilecek kadar tehlikeli olduğu fark edildi. Özellikle 'twitter'ın yaşamımızda ne denli hayati önem taşıdığını belirtmek istiyorum. Tüm dünya birlikte yaşar hale geldik. Sabahın erken saatinde başlayan bir 'günaydın', gün içinde bireysel twitler, buluşmalar, yemekler, toplantılar, 'iyi akşamlar' ve 'hadi ben uyuyorum' gibi güne yansıyan masum sosyal paylaşımlar. Bir de dünyayı yeniden inşa eden organize 'twitler' var. Bu paylaşımlar bilinçli ellerden çıkıp, bilinçsizce çoğaldığında tehlike de o denli büyüyor. Bunlar 'takıl peşime gel' kamyon arkası yazılarına benzemiyor. Etkisi çok daha büyük ve tehlikeli… Bugün, twitter dünyasına yön veren, tehlikeyi fark edip, fark ettiren Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'ten bahsetmek istiyorum. 'En'lerin ismi… En iyi şehir plancısı, en iyi siyasetçi, en iyi dost, en iyi başkan, en iyi baba, en iyi sosyal medyacı… Bunları çoğaltabiliriz. İçine ekleyeceğimiz tüm 'en'lere katılan da olabilir katılmayan da. Bugünlerde 'en iyi' yaptığı işlerin başına twitter yani sosyal medya hakimiyetini koyuyorum… Paylaştığı twitler entelektüel birikimini ortaya koymakla kalmıyor, yaşananlara da yön veriyor. Özetini sunuyor, uyarıyor. Attığı her bir twit haber başlığı gibi. Çoğu kişinin uzak durup, 'aman yaa' diye mırıldandığı konularda dahi korkusuzca üzerine gidiyor. İnanmışlığın verdiği cesurluk olmalı… Ya da ülkesine, bayrağına, milletine ve davasına olan güven… Tüm tehditleri bir çırpıda görmez kılıyor. Küçük siyasi hesapların içine düşüldüğünde bu büyük oyun görülemiyor. Büyük oyunu fark edip mücadele edenlerin çoğalması, çoğalanlara da desteğin artması gerekiyor. Bu anlamda, Başkan Gökçek'in önceki günkü twitlerine bir göz atalım. Konu çok daha iyi anlaşılacak: "Gezi olaylarında bekledikleri neticeleri alamayan bu mihraklar bu kez ısrarla eylül ayının Türkiye için olaylı geçeceğini söylemeye başladılar…" "Eylül ayında öğrenci olaylarını tahrik edecek olan bu mihraklar esas darbeyi ekonomik alanda vurmak için karar aldılar…" "Açıkça tehdit ediyorlar… ABD ve Alman sermayesi resmen Türkiye üzerine oynuyor…", "Peki birisi çıkar, biz de Almanya'da bankada bekleyen Türk paralarını Türkiye'ye davet edelim derse birilerinin tepkisi ne olur acaba?" diye soruyor. Gezi olaylarının arkasında Amerika'daki Yahudi lobisi ve Almanya'daki bazı mihrakların olduğunu defaatle belirten Başkan Gökçek, haftaya damgasını vuran twitinde 'Dış güçlerin bu oyunlarının ülke içindeki birliğimizi daha çok arttıracağını inşallah birlikte göreceğiz. Dikkat ederseniz hedefleri faiz oranlarını arttırmak… Başbakan faiz lobisi derken bazıları bu ne demek diyordu…" diye mesaj veriyor. Sonuç, her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Barut kokularının olmadığı güzel bir dünyaya uyanmak dileğiyle sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-08-19
  • Köşe Yazıları

Dönüşler başladı...

Bayramdı, izindi, tatil planları derken işbaşı yapmanın vakti geldi. İş dünyası da tatil planlarının son demlerini yaşıyor. Dinlenmek, bir nebze de soluklanmak için çıktığımız tatil rotasından yorgun ve özlem dolu dönüyoruz. Hep bir yerlere yetişmenin telaşı içinde kalıyorsunuz. Hal böyle olunca tatilden üzerinize kalan yorgunluk oluyor. Hayat kaldığı yerden devam ediyor. Rutin telaşlar kesintisiz sürüyor. Üniversiteliler yerleştirmenin ardından barınma ve kayıt telaşında. Futbol heyecanı ise kaldığı yerden başladı. Hayat rutinin dışına çıkıp hareketli günlerine dönüyor. Mevsimsel dönüşümde eli kulağında yaz aylarının coşkusu yerini sonbahara bırakacak. Ligin açılış maçını Antalyaspor ile… Kayseri Akdeniz Üniversitesi Stadı'nda cuma akşamı oynadı. Tatil için güneyde olunca ligin açılış maçını kaçırmak istemedim. Sıcak ve rutubetin nefes almayı güçleştirdiği gecede keyifsiz futbol iki tarafı da memnun etmedi. Söz futboldan açılmışken SABAH Ankara'nın sezon öncesi Başkent takımlarını mercek altına aldığını ifade etmeliyim. Spor şefimiz Erhan Karadağ yönetiminde Ali Öcal, Ali Erdoğan, Osman Bekar, Hasan Ötkün, Yusuf Yalkın ve Emrah Yıldız'dan oluşan ekibimiz de sahaya indi. Başkent takımlarımızı hazırlık dönemimden itibaren adım adım izleyen ekibimiz, lig süresince yaşananların takipçisi olacak. Sporu futboldan ibaret görmüyoruz. Tüm spor karşılaşmalarına ilişkin haber, yorum ve en güzel fotoğraflar yine SABAH Ankara'da olacak. Okul sporları ve amatör branşlar SABAH Ankara sayfalarında yerini alacak. Ankara'ya dair her nerede ne yaşanıyorsa haberdar olmak istiyorsanız SABAH Ankara size yeter. SABAH Ankara'da yaşanan değişim ve dönüşüm yeni dönemde de devam edecek. Yaz aylarının rehavetine kapılmayan SABAH Ankara, ulaştığı çıtayı daha yukarılara taşıyacak. Değişim ve dönüşümler bizim sektörü zinde tutar. Sürekli yenilik heyecan gerektirir. İşte SABAH Ankara'yı zirvede tutan bu arayışlar… Yeni bir haftanın sağlık ve mutluluk getirmesi dileği ile… ...

Devamını Oku
  • 2013-08-12
  • Köşe Yazıları
  • 2013-08-07
  • Köşe Yazıları

Gülümseyen insanlar tanırdık

Yarın Ramazan Bayramı'nın birinci günü… Kolay değil aslında eskileri anlatmak. Onlar yaşanası güzel günlerdi. Sevginin karşılıksız, dostlukların beklentisiz, hoşgörünün engin olduğu, dargınlıkların pek yer bulamadığı günlerdi. Çok değil bundan 30-35 yıl öncesine yolculuk… Eskiden bayramlar akraba ziyaretleriyle başlar, sevgiler bütünleşir, aile bağları daha da kuvvetlenirdi. Geliş gidişler çoğalır, evler insan seline dönerdi. Tatlılar yapılır, börekler açılır, çörekler pişirilirdi bayram öncesi. Mutfağı saran tatlı kokusu insanı kendinden geçirirdi. Tatlı bir telaş alırdı tüm ev halkını günler öncesinden. Her birey kendi görev ve sorumlulukları çerçevesinde bayram hazırlıklarını yapardı. En güzel buluşma adresi kuşkusuz bayram namazları olurdu. Ev ev, sokak sokak dolaşılırdı bayramlaşmak için ve büyük bir heyecan duyulurdu. Çocukluğumda farklı insanlar farklı yaşam tarzlarıyla gülümseyen insanlar tanırdık. Bayram sevinci arifeden başlar, bayram bitene kadar devam ederdi. İnanılmaz bir huzur kaplardı içimizi. Dedelerimizin, nenelerimizin yumuşacık tonton ellerini öpüp alnımıza koyduğumuzda yüzlerindeki o güzel tebessüm bir başka güzeldi. Ödülü ise şeker yada harçlık olurdu. Mezarlık ziyaretleri ihmal edilmezdi. Etrafıma bakıyorum da 'Selam'la başlayan, 'İyi bayramlar'la biten bir bayramlaşma ile karşı karşıyayız. Bayram havasının eski halleri yok artık. Gelişen dünya ve hayatla birlikte, eskiye özgü güzelliklerde kaybolmaya yok olmaya yüz tuttu. Anlatmaktan, kaleme almaktan çok, yaşamak gerek eski bayramları. Neden? Özlemle hatırlar, günümüz bayramları ile kıyaslarız. Aslında geçmişe duyulan özlemin değil, ruhunu yitirmeye başladığımız bu özel günlerin her yeni sene biraz daha azalışına şahit olmak. Bizlere binlerce yıldır o özel günleri sevinç ve heyecanla tattıran duyguları kaybetmenin serzenişidir. Umarım bu sadece serzeniş olarak kalır. Yoksa bayramlarımızı ve değerlerimizi ararken, korkarım kendimizi kaybedeceğiz. Eskiyi aramadığımız güzel bir bayram dileğimle… Kutlu olsun... ...

Devamını Oku
  • 2013-08-05
  • Köşe Yazıları

Duymak düşünmekten fazla yoruyor

Ömrümüzün tamamı düşünmekle geçiyor. Hemen her yaşın kendine özgü düşünceleri mevcut. Nasıl mı? İlk emeklemeye başladığımızda düşüncelerimiz doyma hissi üzerine kuruluyor. Okullu yıllar öğrenme üzerine kurgulanıyor. Yaş çıtası yükseldikçe düşünmenin boyutları değişiyor. Düşünmek daha bağımsız bir eylem… İlköğretim, liseli yıllar, üniversite eğitimi, hayata atıldığımız dönem derken düşünme eyleminin çapının genişlediğini görüyoruz. Hayata yön vermeye başladığımız dönemdeyse düşünme sosyal bir boyut alıyor. Artık size, ailenize ve sevdiklerinize dönük düşünceler yaşadığınız coğrafyayı kapsıyor. Entelektüel birikiminiz bu düşünce biçimini daha seküler boyuta taşıyor. Pazar sabahı pazartesi yazısını düşünmek gibi… Yaz rehaveti hayatın üzerinden kalkmaya başladı. Bu rehavete düşmeyen bizler özel habercilik anlayışı ile farkımızı yine ortaya koyduk. Tatil ve köye kaçışların dönemini okulların açılması ile kısmen tamamlayacağız. SABAH Ankara, Başkent'e ve Başkentliler'e kaçış döneminde dolu dolu ulaştı. Hangi iş kolunda olursanız olun. İçinde 'iş' geçiyor ise yeni fikirlerin harmanlanıp proje aşamasına geçirildiği günlerdeyiz. Son rötuşların yapıldığı taslakların masaya yatırıldığı hummalı günlerdeyiz. SABAH Ankara'nın değişen yüzünü yeni projelerle bezeyeceğimiz günleri iple çekiyoruz. O günleri sabırsızlıkla bekliyoruz. SABAH Ankara ile birlikte yol almaya başlayan SABAH Anadolu, bu hafta 21'inci sayısını hazırlıyor. Kırıkkale, Kırşehir, Sivas, Yozgat, Kayseri, Konya, Eskişehir, Kütahya ve Afyon'a ulaşan SABAH Anadolu, ulaştığı her noktada olağanüstü ilgi gördü. Bunu 20 sayı sonra söylüyor olmamız sizden aldığımız geri dönüşüm. İlginin artarak devam ediyor olması sorumluluklarımızı arttırıyor. Öyleyse biz daha fazla düşünmek zorundayız. SABAH Ankara katından uzun süredir söz etmiyordum. Sessizliğimiz heyecanımızın kaybından değil… Söylemiştim ya, 'düşünüyoruz' diye. İşte o düşüncelerin ince elenip sık dokunduğu günler tamamlandı. SABAH Ankara'da yayımlanmamış haber daha duyulmamıştır. Duyulmamış ise düşünme eylemine geçmemişsinizdir. Bugünlerde biz çok düşünüyoruz. Nedeni sınırı olmayan 'daha iyi' için… Kimi zaman duymak düşünmekten daha fazla yoruyor insanı. Yorulmadığımız sağlıklı ve mutlu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-07-29
  • Köşe Yazıları

Burası yarış pisti değil

Havada derin bir sessizlik… Gecenin bu sessizliğini spor bir araba egzozundan çıkan o müthiş gürültü bozuyor. Pardon bir tane daha, hemen ardından bir üçüncüsü… Sessizliği bozmakla kalmıyorlar. Yarış var galiba. İnsanın tüm dengesini alt üst ediyorlar. Etrafa bakıp nerede olduğumuzu algılamaya çalışıyorum. Burası trafiğe kapalı bir alan ya da yarış pisti olmalı… Ne yarış pisti ne de trafiğe kapalı bir alan. Başkent'in en hareketli semti Çukurambar'dan söz ediyorum. İnsanların akşam saatlerinde biraz huzur almak istedikleri limanların bulunduğu Muhsin Yazıcıoğlu Caddesi… Burası iş dünyasının yorgunluğunu attığı, ailelerin çocuklarıyla akşam yemeği yiyip koyu sohbetlerin yapıldığı entellektüel bir bölge. Algı böyle…    *** Ramazan ayı dolayısı ile bizim de akşamları buluşma adresimiz. İftar sonrası kahvelerin içilip çayların yudumlandığı huzurlu bir köşe... Huzur bırakırsalar. Fırsat buldukça gecenin sessizliğinde yürüyüş yaptığımız bir yer. Hemen her akşam aynı şeyi yaşıyoruz. Önceki gün artık sabrımızın taştığı, sahipsizlik duygusuna kapıldığımız an oldu. Son model araçların görücüye çıktığı, trafiğin valeler tarafından düzenlendiği, spor otomobillerle cakaların atıldığını izlediğimiz bir yer. Tüm bunlara peki… Kendine hak olarak gördüğün bu caka huzurumu bozuyor, sinirlerimi alt üst ediyor. Trafiği tehlikeye düşürüyorsa, bu işe dur demeli. Eşim, çocuğum ve dostumla kaldırımda yürüyemiyorsam? Bir dakika o zaman… Bu cadde için acil tedbirler alınmalı. İlgili birimler buyurun göreve. Direksiyona oturduğunda kendini bir halt zanneden size de gecenin o saatinde dudaklarımızdan dökülenleri gönderiyorum. Biraz saygı lütfen… ...

Devamını Oku
  • 2013-07-22
  • Köşe Yazıları

Sosyal medya dedikleri...

Hayatımıza girdiğinde o kadar masumdu ki…  Kimse bir gün kör kurşun kadar tehlikeli olabileceğini düşünmedi. Masumiyeti, yeni dostlukların kurulduğu, kaybolmuşlukların buluştuğu bir platform olmasıydı. Gel zaman git zaman işin çivisi çıkarcasına tehlikeli bir mecraya dönüştü sosyal medya. Kimsede işin farkına varmadı. Ta ki son yaşananlara kadar… Evet, adına 'sosyal medya' dediğimiz mecradan söz ediyorum. Sosyal medya, web 2 ya da yeni medya olarak adlandırılan bir kitle iletişim aracı. Türkiye yeni medya anlamında, nicelik özellikleriyle ön plana çıkıyor. Dünyada online nüfusun yüzde 62'si sosyal medyaya bağlanırken bu rakam bizim ülkemizde yüzde 79 olarak ölçülmüş. Araştırmalara göre bu aktivitelerin başını yüzde 62 ile güncel haberleri takip etmek alıyor. Paylaşılan içeriklere yorum yapmak ise en fazla aktivite olarak karşımıza çıkıyor. Türk insanı teknolojiyi çok çabuk kabullenen ve nimetlerinden istifade eden bir özelliğe sahip… Ancak tüm bu çabukluğa rağmen sosyal medya çeşitli riskleri de beraberinde barındırıyor. İşin mutfağında olan bizler haberi yazarken, düzeltirken ve yayına verirken daha dikkatli daha titiz ve tabir yerindeyse kılı kırk yarıyoruz. Sorumluluk duygumuz daha ağır basıyor. Sosyal medya manipülasyon ve provokasyonlara açık bir kitle iletişim aracı. Aldığımız nefesi bile sosyal medya aracılığıyla paylaşır duruma geldik. Zamanımızın çoğunu orada geçirir olduk. Bununla yetinmeyip bir de toplumda öne çıkan pek çok isme sosyal medya aracılığı ile saldırıyoruz. Sonra da tükürdüğümüz yalıyoruz… Herkesin aklına estiği gibi kullanabildiği, hiçbir ahlaki çerçeveye dikkat edilmediği özgürlük platformu! Malum en çok kullanılan iki sosyal ağ Facebook ve Twitter'ın merkezi Amerika Birleşik Devletleri'nde. Dolayısıyla bu ağlar üzerinden işlenen suçlara ilişkin çeşitli talepler söz konusu olduğunda bu iki merkeze ulaşılması gerekiyor. Sosyal medya üzerinden işlenen suçlar üzerine ihtisas yapmış olan Avukat Meltem Banko, ABD'de bulunan bu merkezlerden istedikleri bilgiyi alamadıklarından şikayetçi. Bu talepler çoğu zaman çeşitli nedenlerle reddediliyor ya da cevap gelmiyor. Dolayısıyla bu alanda ciddi bir hukuki boşluk olduğu ortada… Hayatımıza giren bu sosyal cellat ne kadar tehlikeli olabileceğini gösterdi. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-07-15
  • Köşe Yazıları

Eşit mesafedeyiz...

Gazetecilik seçilmesi gereken bir sevda… Hem de karşılıklı olanından. Siz onu, o da sizi sevecek. 'Karşılıksız sevda' dediğimiz türden değil. Fedakarlık isteyen bir meslek. Kimi zaman bedeli ağır olsa da… Yüreğinizdeki meslek sevdası büyüyerek aşka dönüşecektir.  Sevdayı aşk noktasına getirmişseniz dönülmez bir yoldasınız demektir. Mesleğiniz de sizinle beraber olgunlaşıp, yaşlanacak. Her meslekte olduğu gibi bu meslekte de birçok avantaj ve dezavantaj var. İlginç bir mesleğin temsilcileriyiz. Sevenin sevdiği, sevmeyenin nefret ettiği kadar net… Olumsuzlukları kadar, olumlu yönleri ağır basan bir meslek… Hayat size hep mücadeleyi armağan etmiştir. O gücün üzerinde güce sahipseniz bu mesleğin bireyisinizdir. An gelir bırakın uzaktakileri, en yakınlarınız dahi sizi anlamakta zorluk çekecektir. Çoğu kez mesai sarkar. Başlarsınız, ama bittiğini gördüğünüz saat diliminin önü açıktır. Gündüz geceye katılır, görev bitmez. İklim ve çevre koşullarını hayatın içinde kabul edip bu konuya girmiyorum bile… Gün geceye karıştığında yeni güne hazırlık başlamıştır. Çocuğunuzun doğumunda eşinizin yanında olamadığınız gibi akşam sofrasında da çoğu kez yer alamazsınız. Doğan doğmuştur, ama onun büyüdüğünü anlayamayan birçok meslektaşımız vardır. Riskli ama bir o kadar da zevkli asil bir mesleğin temsilcileriyiz. Hayata dair çözümün bir parçası olmanın verdiği mutluluğu yaşarız çoğu kez… Gazetecilik, ürün ya da hizmetlerini saniyeler içinde çabuk tüketen bir meslek. Haberler bir su içim süresi kadar eski kalabiliyor. Gazetelerin daha dinamik olması için farkınızı ortaya koymalısınız. Teknolojik yenilikler habercilikte farkındalık gerektiriyor. Bu bağlamda tüm okur katmanlarına eşit mesafede durmanın önemi ortaya çıkıyor.  SABAH Ankara bu kente dair tüm yaşanmışlıkları sayfalarına taşıyarak eşit duruşunu gösteriyor. Geride bıraktığımız haftanın en önemli iki manşetine değinmek istiyorum. Yerel seçimler öncesi Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Ankara'daki 6 ilçe belediye başkan adayını açıkladı. MHP'nin bu açıklaması ile Başkent'te yerel seçim sürecini başlatmasının SABAH Ankara'da manşette yer alması dikkatlerden kaçmadı.  Gençlerbirliği'nin Bolu kampını spor yazarları arkadaşlarımızla ziyaretimiz bu kentin değerlerine verdiğimiz önemi bir kez daha ortaya koydu. Yine diğer takımlarımızın kamplarına ilişkin ziyaretlerimiz sürecek. Takımlarımızın yeni sezona hazırlıklarını kamp merkezlerinde takip etmeye devam edeceğiz. Biz sadece gazetecilik yapıyoruz. Yapmaya da devam edeceğiz… Mesafemizi de haddimizi de hep bildik. Sağlıklı ve mutlu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-07-08
  • Köşe Yazıları

Ödülümüz Ankara gazozu...

Biz neleri unutmadık ki? Unutulan ve unutulmuşluklara dair o kadar çok söylenecek sözümüz var ki… Başına 'eski' kelimesini koyuyorsanız geçmişe gidiş var. Geçmişe gidişlerin içinde hüzün, sevinç, mutluluk ve özlem hep var. Çocukluğumdaki 'Ankara gazozlu' Ramazanları anımsıyorum. Yarın Ramazan ayının ilk günü. Ne anlama geliyor? Biz Müslümanlar için oruç ibadetimizin ilk günü… Üç ayların finali… Dini fetva boyutu beni aşar, ekonomik boyutuna bir nebze, toplumsal ölçeğine yaşım elverdiği kadarı ile değinelim o zaman. Çocukluğu Ramazan ayının en sıcak dönemine denk gelenlerdenim. Bu süreç tekrar başa döndü. Ramazan ayının habercisi bizler için evde tatlı telaşla başlardı. Annemin temizlik faslının ardından, mahalleli kadınlarla birlikte açılan yufka Ramazan'ın ilk habercisiydi. İftariyeliklerin, dolmaların, tatlıların, böreklerin, ana yemeklerin hazırlandığı Ramazan ayında sofra en zengin günlerini yaşardı. Bize de 'tekne orucu' dedikleri yarım günlük oruçlar kalırdı. Tam gün orucunu tutabilenler için akşam farklı ödüller konurdu. Elmalı şekerler veya Ankara gazozu gibi… İftar hazırlıklarının asistanı da malum bizler olurduk. Evdeki musluk suyu yerine kaynak sularının doldurulmasından, sıcak pide kuyruğundan bizler sorumluyduk. Hazırlanan yer sofrasında iftar beklenirken ezanla top karışımı oruç açılırdı.  İftariyelikler ve çorbadan sonra kısa bir namaz molası verilirdi. Akşam namazları kılındıktan sonra tekrar sofranın başında ana yemekle iftara devam edilirdi. İftar sonrası belde merkezinde, bahçelerde evlerde çay muhabbetleri yapılır teravih namazı için kollar sıvanırdı. Teravih namazında çoluk çocuk caminin yolu tutulurdu. Biz çocuklar da babamızın dizinin dibinde namazı eda ederdik. Üzerimize yorgunluk ve uyku çökmüş olsa da ayakta kalmayı başarırdık. Namazdan sonra anneler sahur için hazırlık yaparken evin erkekleri de sahura kadar uyumayı tercih ederdi... Sahurda davulcular kapıya dayandığında yüklü bahşiş alabilmek için manileri de ardı ardına sıralardı. Ramazan'ın ilk günleri evlerde açılan iftarlar sonra konu komşu davetleriyle devam ederdi. Gündüz saatlerinde evin erkeği işine, kadın ise hatim dinlemeye giderdi. Hatim bittikten sonra kadınlar için iftar hazırlıkları tekrar başlardı. Bu arada babamın yanında kaldığımda akşam için yemek muhabbetlerine şahit olurdum. Karar kılınan yemekler bizim aracılığımız ile eve bildirilirdi. Huzur dolu, muhabbetli, samimi, içten ve yalın bir Ramazan yaşanırdı çocukluğumda. Sıcaklık ve susuzluk konuşulmaz yapılan ibadetin feyzi ve güzelliklerinden bahsedilirdi. Şimdi mi? Bunların hiçbirini yaşamıyoruz. Modern hayatın içinde sürüklenen bizler akşam saatine dakikalar kala eve yetişebiliyorsak şanslıyız. Veya yollarda orucumuzu açmak durumunda kalıyoruz. Yemek muhabbetleri, yerini ekonomiye, iş yoğunluğuna, güncel konulara yerini bırakmış durumda. En büyük kaybımızsa çocuklarımızın gelecekte bugünlere dair anlatabilecekleri çok bir şeyler olmaması. Onlar 'eski Ramazanlar' diye bir cümle kuramayacak. Modern hayatın içinde eskiye dönmek de mümkün değil. Her devrin kendine göre güzellikleri var mutlaka. Hoş geldin ya şehri Ramazan… Pardon Ankara gazozu da mı unutuldu? Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-07-01
  • Köşe Yazıları

´Gezi´ dediğin böyle olur !

Yıllardır aile ve dost meclislerinin ortak konusudur Karadeniz gezisi… 'Bu yıl gidelim' diye kurulur ilk cümleler. Ama bir türlü o cümlenin gereği yapılamazdı. Hayata dair doğal engeller hep set çekmiştir seyahatin önüne. Çocuklar büyüsün, sınavlar bitsin, şu geçsin bu gelsin şimdi, yarın derken baskın bir planla 'gezi'ye geçen hafta başı start verdim. Hayalleri ertelemenin, ötelemenin gerekçesi olmasın istedim. Ailecek Ankara'dan koyulduk yola… İlk günün akşam saatlerinde Samsun'a vardığımızda gün geceye dönmüştü. Konaklayıp sabah istikameti Batum'a çevirdik. Trabzon beylerbeyi Ulaş Özdemir, öğle üzeri yolumuzu kesti. Yöresel yemekler eşliğinde Karadeniz'in kısa bir seyahat planını aldık ondan. Sonra ver elini Batum… Batum'u Karadeniz turumuzun başlangıcı kabul ettik. Artvin, Rize, Ayder, Trabzon, Uzungöl, Giresun, Ordu, Samsun üzerinden Ankara… Tüm yaşanmışlıkları ile aile bireylerinin bir arada olduğu keyifli bir seyahat oldu. Karadeniz'in eşsiz ve uçsuz bucaksız doğal zenginliklerine tanıklık ettik. Yeşilin tüm tonlarının hakim olduğu coğrafyada mavinin derinliğini gözlemledik. Kah zirveye çıkıp yıldızlarla buluştuk kah sahile inip denizin mavisi ile kucaklaştık. İki mavi arasında başka renklerin olmadığı sadece yeşilin hakim olduğu bir coşkuyu yüreğimize doldurduk. İşte Karadeniz iki mavinin arasında yeşili yaşatan bir coğrafya… Yeni dostluklar kuruldu. Eski kazanılmışlıklar tazelendi. Mutlulukların zirve yaptığı, hüzünlerin kaybolduğu günlerdi… Özellikle Ayder ve Uzungöl'ün betonlaşmaya doğru mahkumiyeti söz konusu. 'Eyvah ki' ne 'eyvah'… Yine kendi ellerimizle yok etmeye koyulmuşuz bu güzelim doğayı… Pardon yaylalar şehirleşmiş bile… Dip not olsun istedim. Kaybettiklerimiz yanında koruyacaklarımızın çok daha fazla olduğunu bilmek güzel. Yüzlerce tünelle geçilen Karadeniz otoyolunda güvenle seyahat ederken dudaklarımızdan dökülen dualar yerini bulsun… Büyük hizmet olmuş… Karadeniz'e gidişlerimizin başlangıcı olsun. Gezi dediğin böyle olsun… Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta diliyorum…   ...

Devamını Oku
  • 2013-06-24
  • Köşe Yazıları

Gazeteci genç ölür

Biz gazeteciler genç ölürmüşüz. Bunu sadece ben söylemiyorum ki… Evet yoğundur gazeteci… Üstelik yorgundur. Dinlenmeye ne fırsatı ne de imkanı vardır. Aslında dinlenmek gibi bir beklentisi de yoktur. Gündeme dair yaşananları geleceğe taşımak içindir tüm çabası. Onu bir tek şey mutlu eder. Emeğinin değerlendirildiğini gördüğünde yorgunluğu kalmaz. Kıt imkanlarla çalışır. Bilirler ki, gazetecilikte mesai mefhumu olmadığı gibi 'Bu benim işim değil' türünden mazeret anlatmak da yoktur. Onlar, şartlar ne olursa olsun habere ulaşırlar, araştırırlar, belgelerler ve merkeze en kısa sürede ulaştırırlar. Bilirler ki, haber insan gibidir, doğar, büyür ve ölür. Günlük gazete için haberin ömrü bir gündür, haftalık dergiler için bir hafta, televizyon için bir haber kuşağı, ajanslar için servise konulduğu an kadardır. O yüzden Anadolu'daki haberciler, bir rekortmen kadar hızlı ve çabuk, aynı zamanda her konuda uzman olmak zorundadırlar. Gazete, internet ve dergilerde okuduğumuz, televizyonda izlediğimiz, radyoda dinlediğimiz haberlerin birçoğu bu bölgelerdeki habercilerden gelir. Medya organlarının gücü de taşradaki habercilerin performansıyla ölçülür çoğunlukla. Dedik ya haber insan gibidir doğar, büyür, ölür diye. İşte gazeteci de haber gibidir.  Ama bir farkla, manşetlere taşıdığı haberler bu kez onu 'tek sütuna' manşet yapar! Çoğu kez de iki satırla kalır haber. Kendimize dair haberleri de çoğu kez 'es' geçeriz. Kendimizi bir türlü ifade edip sorunlarımızı anlatamayız. Hani bir söz vardır, 'terzi sökünü dikemez diye' işte o bizim meslek için söylenmiş olsa gerek. Tek sütunda Türkiye gerçeği var aslında... 'Hızlı yaşa genç öl, yakışıklı kal' derlerdi ya… Biz 'hızlı düşünüp genç ölen meslek' grubundayız. Şunun şurasında ne kaldı ki? Sağlıklı, mutlu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-06-17
  • Köşe Yazıları

Dön yüzüme gelirsin sözüme!

Canım sıkkın. Keyfim kaçık. Günlerdir bir patırtıdır gidiyor. Taksim Gezi Parkı'nda bir kaç ağacın yer değiştirmesiyle başlayan eylemin faturasını hep birlikte ödüyoruz. Üzerimde oluşturduğu travmayı atmaya çalı- şıyorum. Bu yaşananları ülkem hak etmiyor. Dünyada bozulan imajımız, Ankara'da verilen zarar ve bizlerin içine düştüğü durum ortada... Kızılay esnafı perişan, vatandaş takırtılardan şikayetçi, evdeki bebeler korku içinde, rahatsız olan hastalar malum... Birçoğu da neyin eylemini yaptıklarını da bilmiyor... Bir kaç ağaç için başlatılan eylem 'Başbakanı istemiyoruz'a getirildi. Bunun yolu da yordamı da bu değil. Hani demokratik hakkınızdan bahsediyorsunuz ya... Peki benim bu demokraside hiç mi hakkım yok? Günlerdir verilen zarardan çıkacak faturaya ortak olmak istemiyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetim şekli belli. Kanun ve adalet hepimiz için. Öyleyse Cumhuriyet savcılarına sesleniyorum. Bu yaşananlardan şikayetçiyim. Kim ne hak talebinde bulunuyorsa. Benim de haklarımın koruyucusu olmalı. Allah aşkına bu neyin direnişi? Bu neyin eylemi? Hiç bir hak talebi bu yapılanları haklı kılamaz... Burası 76 milyonluk bir ülke. Bilinmeli ki bu ülke için atan daha nice milyon yürekler var. Ortadoğu'da, Balkanlar'da, Kafkaslar'da, Afrika'da yüreği bizimle çarpan milyonlar... Tüm fırtınaya rağmen yel, kayadan bir şey koparmıyor beyler... Sadece tozunu alıyor... Alınan toz kayayı dimdik tuttuğu gibi cilalayıp yeniden parlatıyor. Bu takırtılarınızın kime yaradığına da bir bakın. Bu iş eylemin dışına çıkıp benim hak ve hukukuma tecavüze girmiştir. Rahatsız ettiklerinizi hiç düşündünüz mü? Yazık... Hem de çok yazık... Bu ülkenin sinerjisini günlerdir 3-5 ağaca bağladınız. Ya çözün ya da çözülün... Sıkıldım eylemlerden... Sıkılanların da hakkı olduğunu unutmayın lütfen... Yaşananlara dönüp bir bakmak lazım. Baktıysanız sözüme geldiğinizi göreceksiniz... Sağlık, mutluluk ve patırtısız bir hafta diliyorum... ...

Devamını Oku
  • 2013-06-16
  • Köşe Yazıları

Babasız Babalar Günü

Bu cümleyi duyduğumda derin bir sessizliğine bürünüyorum. Film şeridi gibi 'baba'lı günleri anımsıyorum. Yaşanmışlıklar belleğimin zenginliği. Hüzün ve mutluluk, küçük bir tebessüme karışıyor. Harmanlanıp sevgi yumağı oluyor. Dünyadaki var oluş sebebimiz. Duyguları hep aynı… Sevgisi tarif dahi edilemez. Her yılın haziran ayı 3'üncü pazarı kutlanıyor. Yılın tüm günü hayatımızın içindeler aslında. Onları taklit ederek büyüdük. Onları rehber edindik. Onlarla var olduk. İlk emeklemeye başladığımızda elimiz, ellerinin içinde kaybolduğunda güven duyduk. Onların güven duygusu ile hayata tutunduk. Sevgileriyle harmanlandık. Hayatı ilk onlar anlattı. Birey olmanın temeline ilk harcı onlar koydu. Toplumsal iletişime onların rehberliğinde adım attık. Başımız dara düştüğünde sığındığımız en güvenli liman oldular. Yaşamı kullanma kılavuzumuz onlar. Edindiğimiz ilk arkadaşımız. Hayatın anlamı onlar. Babamı taklit ederek büyüdüm. Zordur babayı taklit etmek. Onun yaşamına dairdir ilk hedef. Hani taklit ederek büyüdük dedim ya… İlk sorunun yanıtıdır 'baba'… Hiçbir koku yoktur ki yerini tutsun. Hiçbir göz yoktur ki onun ki kadar güvenle baksın. Hiçbir duygu yoktur ki onun ki kadar anlamlı olsun. Babam benim için de çok şeyi ifade ediyor. Hayata tutunmayı, mücadeleyi, var olmayı, ilkeli durmayı, sevgiyi, hoşgörüyü ve tüm değerleri ilk o anlatmıştı bana. Hayatımın 40 yılına tanıklık etti. Benim de babasız altıncı Babalar Günüm. 'Sevgisi' hala o kadar sıcak ki. Ne anlatılır ne de tarif edilir. Yokluğu bir yara değil ama küçük bir sızı… 'Özlemi' ise sonsuz… Tüm babaların, baba adaylarının Babalar Günü kutlu olsun. Dualarım seninle… ...

Devamını Oku
  • 2013-06-10
  • Köşe Yazıları

Yalnız ve sessiz ağlamak

Dünyanın en anlamlı yalnızlık biçimidir sessizce ağlamak. Gözyaşını içine akıtma eylemidir. O an yaşamın tüm gerçekleri üzerinizden bir bulut misali geçer. Ağlamanın gerçeği, harbisidir. Yürekten dökülür gözyaşları… Hıçkırarak ağlamakta isyan ve baş kaldırış, çevreye gösteriş vardır. Biri elimden tutsun, yardım etsin, sevildiğimi hissedeyim mesajı içerir. Oysa sessiz ağlayışta bir amaç yoktur. Sol tarafınızdaki sızının derinleşmesidir. Özlemle birlikte yoğunlaşma vardır sessiz ağlamakta. İçinizdeki duyguların yoğunluğudur. Çok şey anlatır sessiz ağlayış. Yüzdeki çizgilerin ifadesidir. Mutluluğun damlacıklara dönüşümüdür. Sol yanımdaki sızının derinleşmesidir. Bir ızdırap biçimidir aslında… Yalan söz ve vaatlerin dışa atımdır, içimden atmaktır seni, unutmaktır ve bir daha hatırlamamaktır. Senle ben arasında ki var olma kavgasıdır. Uzaklara dalar, derin derin bakarsın yaa, yürek susar, özlem sarar etrafı. Bir damla sevgi arar insan o an… Yürekteki ses, kuruyan pınar misali... Vefasız yardan uzaklaşma vardır. Gözler anlam veremez, dinmeyen susmayan gönül yaşına, saklamak nafile, fayda etmez… Bil ki içimde kalan son kırıntıyı da, yalansız, riyasız bir çırpıda siler atarım. Hayallerde yaşattığım seni de geçmişe gömerim… Bir daha asla bu vücutta yaşam bulamazsın. Yalnız ve sessiz ağlamaktan yola çıktım. Ama hayatın içinde ne kadar yalnız ve ikiyüzlü bir çemberin içinde olduğumuzu bir kez daha gördüm. Etrafımı kolaçan ediyorum. Aman Allah'ım… Bir eylem dalgasının ikiyüzlüleri ne kadar cesaretlendirdiğini gördüm. İnsanların içine hapis ettikleri gerçek duygularına tanıklık ettim. Küçük bir çırpınışın yüreklere sunduğu cesareti gördüm. Yeni bir kuşağa ihale ettikleri tutunmayı gördüm. Bizim sevgi, hoşgörü ve insani duygularla kucakladıklarımızın bastırılmış duygularının gün yüzüne çıkışını gördük. Yeni Türkiye'nin değişen yüzünü görenler her türlü fitne ve fesatla aramıza girmeye çalışa dursun… Bu coğrafya da yaşamanın güçlüklerini görme vakti. 'İstemezük Zihniyeti'nden bir arınabilsek… Ne yalnızlığımız nede gözyaşımız kalacak. Sevginin, saygının, hoşgörünün ve insani duyguların yaşatıldığı mutlu ve sağlıklı bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-06-03
  • Köşe Yazıları

Eylem bahane...

Hak aramanın yöntemi bu olmamalı. İstanbul Taksim Gezi Parkı'nda başlayan eylemin Ankara ayağına değinmek istiyorum. Kişisel birikimler zamanla öfkeye ve patlamalara yol açar. Toplumsal sıkışmaların da patlamaya dönüşmesi doğal bir süreçtir. Ancak bu sürecin demokratik haklar çerçevesinde ele alınıp kamu ile kişisel mal ve mülke zarar verir hale geldiyse düşünmek gerekir.  Ankara'nın çeşitli semtlerinde 'eylem yapıyoruz', 'bu demokratik hakkımız' başlıkları altına gizlenerek benim hakkıma tecavüz edemezsin. Doğadan, çevreden yola çıkacaksın önce doğaya ve çevreye zarar vereceksin. Yok arkadaş bu ne eylem ne de demokratik yollardan hak aramaktır. Bunun adı düpedüz benim hakkımın gaspı, doğayı tahribat ve çevreye zarar vermektir. Benim güzel ülkemin huzurunu bozma cihetine gideceksin, Ankaram'ı yakıp yıkacaksın, kırıp dökeceksin sonra buna masum kılıf arayacaksın. Yok öyle yağma… Eylemi de adam gibi tepkiyi de insan gibi yapacaksın. Özgürlük, demokrasi naraları atarak bana, benim malıma zarar vermeyeceksin. Bu tür eylemler provoke etmeye çok müsait… Gezi Parkı eyleminden siyasi rant devşirmek isteyen zavallıları gördükçe düştükleri duruma üzüldüm. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in twittlerine bakıldığında tepkisi ve üzüntüsünü görmek mümkün. Ağaçlara, kaldırımlara, dükkanlara, otobüslere, banka ATM'lerine zarar vermek midir hak aramak? Sosyal medyada yapılan haberleri duyduğunuzda ise küçük dilinizi yutmayın. Bunlar "Antalya'da 2 ölü", "Ankara kolu bacağı kopanlar", "İstanbul'da 4 ölü birçok ağır yaralı", "Binlerce polis memuru istifa etti" haberleri… Soruyorum bu mudur? Bir ülkeyi sevmek… Özgürlük, demokrasi!.. Nasıl bir çirkinlik? Bir taraftan haber alma özgürlüğünden söz edeceksiniz bir taraftan o özgürlüğün sınırlarını aşacaksın. Söz doğadan açılmışken SABAH Gazetesi olarak aldığımız doğa ve çevre ödüllerinden söz etmek istiyorum. Tüketici ve Çevre Eğitim Vakfı'nın (TÜKÇEV) düzenlediği Doğa ve Çevre Medya Ödül Töreni'nde SABAH Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak, SABAH yazarı Figen Yanık ile SABAH Ankara Yayın Yönetmeni olarak bendeniz çevre ve doğanın korunmasına ilişkin yayımlarımızdan dolayı ödüle layık bulunduk. TÜKÇEV yönetimine teşekkür ediyorum. Gezi Parkı'nda değildim, Kızılay'a gidip ağaçlara zarar vermedim. Ama doğayı koruyacağıma dair tüm çocuklara ve iki oğluma söz veriyorum. Eylemlerin bahane edilerek çevreye zarar verilmediği, mutlu, sağlıklı bir hafta diliyorum…   ...

Devamını Oku
  • 2013-05-27
  • Köşe Yazıları

´Soru önergesi´ vermek istiyorum

Amerika seyahati sonrası uyku düzenim bozuldu. Hayata yeniden adaptasyon sorunu yaşıyorum. Fabrika ayarlarına geri dönmek istiyorum. Uzmanlar durumun geçici olduğunu ancak birkaç gün sonra normale dönebileceğimi söylüyor. Canım sıkkın ya… Biraz hırçınım galiba… Aklıma fena fikirler gelmiyor da değil. Durumu özetleyen bir 'soru önergesi' verme hevesine kapılıyorum. Son günlerin modası… Benim de bir 'soru önergem' olsun istiyorum. Milletin vekili 'soru önergesi' veriyor bize yok mu? Ben Başkent gazeteciliğinin zor olduğunu söyleyenlerdenim. Ancak Başkent'te belediye başkanı olmanın da zorluklarını görenlerdenim. İlçe belediye başkanları da Büyükşehir de aynı sıkıntıyı yaşıyor. Hizmeti üretmek kadar onu hayata geçirirken yönetmelik, kanun gibi hukuksal mevzuatın yanı sıra uygulama ve bir de zihinsel zorluklarla karşılaşıyorlar. 'Nerden çıktı bu?' demeyin. Metro da yapıldığı iddia edilen uyarı anonsu için TBMM'de verilen soru önergesine takılmış durumdayım. Yaklaşan yerel seçimler öncesi siyasetin bu yaz çok sıcak geçeceği sinyalleri gibi duruyor. Ankara'da büyükşehir ve alt belediye başkanı olmanın zorluğunu Başkent'li olmak daha da güçleştiriyor… Bir görevlinin yaptığı anonsun faturası öyle bir abartılıyor ki, sormayın… O birimin müdürü, genel müdürü, daire başkanı, büyükşehir belediye başkanı, mensubu bulunduğu partisi dahi suçlanabiliyor. Sonra bu anonsun faturası siyasi olarak Meclis'e kadar taşınıyor. Çağdaş zihniyet savunucuları 'öpüşmeyi' masum ve özgürlükler bağlamında ele alıp hak arama peşine düşebiliyor. Ama empati yapma zahmetinde bulunmuyorlar. Sizin masum ve özgürlük, çağdaşlık olarak gördüğünüz toplumsal alandaki öpüşmeyi farklı pencereden baktığımda kimileri de 'ahlaksızlık' hatta onların özgürlüğüne kısıtlama olarak değerlendirebilirler. Senin rahatsız olmadığın yerde benim rahatsızlığımın 'soru önergesini' kim verecek? Sizi çağdaşlığınız ve soru önergenizle baş başa bırakıyorum. Özetle Başkent'te gazeteci, bürokrat, belediye başkanı ve sade vatandaş olmak da zor. Ayağınızın ne zaman hangi taşa takılacağını kestirmeniz mümkün değil. Ah be Ankaram, sen ne çektin şu Başkent'ten… SABAH Ankara olarak Ankara'da yaşayan tüm değerlere sahip çıkmaya devam ediyoruz. Kavganın tarafı değil bu kentin tarafı olmaya özen gösteriyoruz. Sokağını, caddesini, ekonomisini, iş dünyasını, sanat ve kültürünü, spor ve yaşanmışlıklarını size taşıyoruz. Her bir manşet özenle hazırlanıyor. Hizmet üreten, partili-partisiz tüm yüreklere sahip çıkıyoruz. Dinleyelim, anlayalım ama hüküm vermeyelim… Yoksa ne ciddiyet ne de samimiyet kalıyor. İş magazinleştirilip sulandırılıyor. Mutlu ve sağlıklı bir hafta olsun... ...

Devamını Oku
  • 2013-05-20
  • Köşe Yazıları

New York Ankara hattı...

Hasret sardı mı yüreği söz dinlemez oluyor. Hırçınlaşıp, akarsu misali yatağını arıyor. Birkaç gündür 'özgürlükler ülkesi' Amerika'nın New York eyaletinin altını üstüne getiriyoruz. Çünkü Ankara'dan bir grup ile birlikteyiz. New York'ta 32.'si düzenlenen Türk Günü Yürüyüşü için bu kentte bulunan Ankara ekibi, Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclis üyeleri, bürokratlar, daire başkanları, genel sekreter yardımcısı ve gazetecilerden oluşuyor. Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi'nden her partiden üyenin yer aldığı seyahatte dostluk yeni bir ivme kazandı. Hararetli sohbetlerin ortak konusu Ankara olunca başkan Melih Gökçek'in kulakları sürekli çınlıyor. Burada biz çınlatıyoruz. Başkana ne kadar yansıyor bilemem. New York sokak ve caddelerini arşınladıkça, Ankara bir başka anlam taşıyor. Eee ekipte belediyeci, bürokrat, gazeteci ağırlıkta olunca Başkentimizin sokak ve caddeleriyle karşılaştırmalar başlıyor. New York şehirleşmeyi onlarca yıl önce tamamlamış. Hal böyle olunca günümüz New York'u iç açıcı bir tablo sergilemiyor. Özetle sokak ve caddelerinde günün her saat diliminde çöple karşılaşıyorsunuz. Bırakın ara sokakları caddelerin bile asfaltı patlamış durumda. Köprüler şehri New York'ta köprülerin durumu da içler acısı. Tüm bu olumsuzluklara tanıklık edince doğaldır ki Gökçek Başkan'ın kulakları çınlatılıyor... New York eski bir şehir. Havalimanındaki tablo da mutsuz. Kent adeta kokmuş durumda... Yeni kurulan bir başkent hüviyeti taşıyan Ankara ise son yıllardaki hızlı büyüme trendi ile dikkatleri üzerine çekiyor. Burada bazı onarım ve tadilat çalışmalarına da şahit olduk. İnanmayacaksınız iki yıldır kapalı köprülerin olduğu bilgisine ulaşıyorum… İstanbul aklıma geliyor. Boğaz Köprüsü'nde 3 ay bakım yapılırken tek taraflı ulaşım sağlandığında kıyametler kopmuştu. Vesselam bu Amerikalılar çok sabırlı insanlarmış. Ya bizde olsa? Düşünmek bile yersiz... Eee Amerika seyahatimiz sürüyor. Bakalım neleri gözlemleyeceğiz. Ortak buluşma noktası New York'a da bir Melih Gökçek gerekli... Mutlu, umutlu ve sağlık dolu bir hafta olsun... ...

Devamını Oku
  • 2013-05-20
  • Köşe Yazıları
  • 2013-05-13
  • Köşe Yazıları

Anneler hep özel en özeldir...

Yeryüzündeki karşılıksız sevginin tek adresidir… Hiçbir beklentisi olmadan sevendir. Sığınılacak en güvenli limandır. Sevgi, fedakarlık ve güzelliktir anne… Huzurun, mutluluğun, hayata tutunduğumuz gövdedir anne. Var olduğumuz sürece terk etmeyendir anne… Sarıp sarmalayan, koruyan ve güven aşılayandır. Gözlerin buğulandığında bir pamuk misali gözyaşlarına dokunuştur. Yüreğe açılan yaranın merhemidir. Gözleriyle değil, kalbiyle bakandır. Hayatın kutup yıldızı gibi hep üzerindedir. Varlığını hissettiren, koruyandır. Ne pırlantaların ne de paranın, pulun değer görmediği yerdir. O'nun için paha biçilmez olan 'sevgi'dir… İşte onun adıdır 'ana sevgisi'… Küçük bir tebessümdür. Hangi yaşta hangi statüde bulunursanız bulunun başınızı okşayandır anne. Sen varken ben yoktum. Sen açken ben toktum anne… Yılda bir kez hatırladığımız mı sanılıyor. Tabi ki değil. Onlar yaşamımızın hemen her gün her saat ve her dakikasında varlar. Yaşam yolculuğumuzun en güveniliridir. Hangi hatayı hangi suçu işlersen işle, hangi çıkmaza girersen gir hep o vardır. Koruyan kollayandır anne. Hüznü sevince dönüştürendir. Ölünceye kadar terk etmeyen tek kadındır. Bir günümüzde değil her günümüzdedir anne…Elleri öpülesi, mis kokulu annemin, tüm annelerin, anne adaylarının 'anneler günü' bir kez daha kutlu olsun… Anlatılacak en güzel sevgi anne sevgisidir. Dün ben o eli öptüm… Başımı okşattım. Sevgisini yüreğime hapsettim…    *** Haftanın manşete çıkan haberleri her zaman olduğu gibi SABAH Ankara'ya özeldi. Haftanın ilk iş günü 'Çinçin'in çehresi değişti' manşetimizde Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) ile Altındağ Belediyesi'nin ortaklaşa yürüttüğü kentsel dönüşüm projesinin başarılı çalışmasını sizinle paylaştık. Katıldıkları yarışmalarda tüm ödülleri toplayarak Genç Aşçılar Milli Takımı'na seçilmeyi başaran Ankaralı Çetinkaya kardeşlerin Türkiye'yi dünyanın dört bir yanında temsil edecek olmalarını 'Ödül avcıları milli takımda' başlığı ile manşete taşıdık. Çarşamba klasiğimiz olan Sabah Ankara ve Sabah Anadolu ortak gazetemizde ılık geçen kış mevsimi nedeniyle bu yaz kene vakalarının daha sık görüleceği yönündeki Sağlık Bakanlığı'nın çalışmasını 'Keneden kötü haber var' başlığı ile manşet yaptık. Yine aynı gün Kızılay Genel Başkanı Ahmet Lütfi Akar'ın dünyanın dört bir yanına Tük Kızılayı'nın ulaştığına dair sohbetimizi 'Zulme uğrayanın yanında biz varız' başlığı ile duyurduk. Perşembe günü ise Ankara'ya muhteşem bir fakülte yapılacağı yönündeki mutlu haberi Hacettepe Üniversitesi Rektörü Murat Tuncer'in SABAH ziyaretinin ardından 'Hacettepe tarih yazıyor' başlığı ile haberleştirdik. Başkent'in sesi olan SABAH Ankara, doğuştan topuk kemiği olmadığı için yürüyemeyen 8 yaşındaki Esmanur Gönç'ün dramını gündeme getirdikten sonra mutlu sona ulaşmasını sağladı. Esmanur, Sağlık Bakanlığı'nın devreye girmesiyle Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde başarılı bir ameliyat geçirdi. Haberi 'Esmanur'un yüzü güldü' başlığı ile manşete taşıdık. Ankara Sanayi Odası (ASO) ile Ankara Ticaret Odası'ndaki başkanlık seçiminde güven tazeleyen mevcut başkanlar Salih Bezci ve Nurettin Özdebir'in sandık başarılarını 'Başkanlara güvenoyu' şeklinde manşetten verdik. Bezci ve Özdebir başkanları tebrik ediyoruz. Pazar günü ise 'Engelsiz okul atağı' manşetimiz ile haftaya yine SABAH Ankara damgasını vurdu. Sağlıklı ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-05-06
  • Köşe Yazıları

Hayal kurdukça yaşar insan...

Mutluluk göreceli kavram olmakla beraber, zihinde başlayan bir devrimdir aslında… Temel prensip hayata hangi pencereden baktığımızla doğru orantılıdır. İçinde sevgi denen duyguyu da barındırır. Mutluluk öğrenilen değil yaşanılan entelektüel bir eylemdir. Hayata dair aralanan pencereden içeri aldığınız esintidir aslında mutluluk. Mutlu olmak ne kadar elimizde ise mutsuzluk da o kadar yakındır. Elimizdekilerin değerini bilmekten geçer mutluluk. Hayallerin sınırı yok ki… Hayal kurdukça yaşar insan elbette. Ama hayal kurmak kadar kurulan hayalin gerçekliği de göz ardı edilmemeli. Mutlu olmak için, bulunduğumuz durumun algısı yeterlidir. Tıpkı Ankara'da mutlu olmak gibi… Bu şehri nasıl algılandığınızdır temel kural. Ankara'yı sevmekle ilgilidir mutluluk. Yapılmışlıkları kabul etmektir. Bardağın boş tarafını değil dolu tarafını görmektir. Yargılamak değildir mutluluk. Başkent'in Ankarası'nı sevmektir mutluluk. Bu şehri yönetenleri yerin dibine sokarcasına eleştirmek değildir mutluluk. Ankara'yı mevcut değerleriyle sevmektir. 'Sev' ki pencerenizden mutluluk içeri girsin. Sevmiyorsan mutlu da değilsin. Söz konusu Ankara ise seveceksin ki mutlu olasın. Tercih yine de sizin…  *** Sevdin mi? Seviyorum diyeceksin ya. İşte benimkisi de öyle bir şey. Aylardır dinliyor, izliyor ve gözlemliyorum. Hep bağımsız kaynaklardan beslendim. Kimileri alkışladı, kimileri hakkını teslim etti. Kimileri de 'ne yaptı ki canım' demekle yetindi. Ankara'da yapılanları görmemek için kör olmanıza gerek yok. Kapatın gözünüzü aynı duyguyu yaşarsınız. Bir karanlığa düşmüşlük yaşayacaksınız. İşte o karanlıktan sizi çekip çıkartacak kişi yine siz olacaksınız. Hani bir söz vardır ya 'Allah aşkına' diye başlar. Evet, öyle bir şey Ankara'da yapılanları görmemek… Yeni Türkiye'nin değişen yüzü Ankara… Geceyi gündüze katan başkan Melih Gökçek'ten söz ediyorum. Büyük hayaller kuran ve onları sevdasıyla harmanlayan bir isim Gökçek… Ankara için yaptıklarını anlatırken gözlerinin içindeki mutluluğa tanıklık ettim. İşte onun içindir ki bu duygularımı ifade etmek istedim. Bazen acımasız olup, kırıp döküyoruz. Ne hayallerin sınırı ne de beklentilerin sonu var. Öyleyse bu şehre çakılan her çivinin bir hayalden öte olduğunu görmeli. İşte o zaman mutluluk evinizde başlayıp, yaşadığınız coğrafyayı sarmalayacak. *** Eee söz Melih Gökçek'ten açılmışken Almanya'nın Würzburg şehrinde yapılan genel kurulda ikinci kez oybirliğiyle Avrupa Ödülü Kazanan Kentler Birliği Başkanlığı'na seçildi. Bunun keyfini yaşamak Gökçek'in, onurunu duymak biz Ankaralılar'ın… Avuç içleri patlarcasına alkış sesleri duyuyorum. Tebrikler o zaman…  Sağlık ve mutluluk hep sizinle olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-04-29
  • Köşe Yazıları

Gitmektir en kolayı...

BİR varmış bir yokmuş diye başlasaydı bizim masalımız yüzlerce hikayemiz olurdu. Kolay olanıdır gitmek her zaman. Başın dara düştüğünde, iş zora girdiğinde, sevdiğinle sorunlar çıktığında sessiz sedasız kaybolmaktır gitmeler… Kalıp da acı çekmek ağır gelir. Mücadeledir kalmak. Zoru başarmak, mücadele etmek, sevdiğinle olmak yerine bir adım geride durmaktır. Göze almamak ise her şeyin kolay olanıdır. Hayat öyle tatlı öyle güzeldir ki. Zor gelir. 'Yaşam kısa hayatı dolu dolu yaşamalı' diye çıkılan yolda zamanla kırılmalar olur. Her kırılma kaybetme değildir. Her gidişte son değildir. Giden kadar nereye gidildiği de önemlidir. 'Her gidiş ayrılık demek değildir.' Kimi gidişler yeni başlangıçlardır. Bazen ne kadar uzağa gidersen git, yüreğin hep bıraktığın yerdedir… Gecelerden yol alıp da çıkıldı mı sabahlara, bir önceki günden bir tek yorgunluk kalır yürekte. Bitkinlik, yılgınlık, kararsızlık ve bir ağırlık çöker geride kalana. Çaresizlik esir almıştır yüreği. Yeminler, sözler, güzel cümleler terk eder olay yerini. Hayata seni bağlayan tüm unsurlar elinden alınmıştır. Giden gitmiştir, geride bir tek iz bırakmamak üzere. Yaşanan sadece basit bir terk ediş değildir. Koca bir yürek yok olmuştur. Çoğu zaman kaza süsü verilip üstü örtünmek istenir. Ne denli başarılı olur bilinmez. Zamandır her şeyin ilacı… Bu gibi durumlarda 'giden de sağ olsun kalan da' denir. Ama ne giden nede kalan sağdır artık. Büyük bir aşktır geride bırakılan. Bir şehri terk edişten daha büyüktür bu gidiş… Tüm korkulara, kaygılara rağmen bırakılmıştır. Sevmekle sevmemek arasında yaşanan ikilem kırılmayı derinleştirmiştir. Kocaman yüreklere sığdırılamamıştır silinmiştir sevgi. Ne gidende eser vardır ne de kalanda. Küçük kırıntılara dönüşmüştür. Son bir kez gelecek olan kasırgayla tamamen temizlenecektir. Tozlarını aldık, nedenlerini aramak istedik. Tüm anıları çöp sepetine doldurduk. Yaşanmışlıklar yaşandığı ile belleklerde kaldı. Zaman kim bilir onu da alıp götürecek. Biz ne kadarına müsaade edersek! Zamanla öldürülür 'daha fazla acı çekmesin' diye. Gitmelerde en kolayıdır gözyaşı. Adettendir gidenin arkasından ağlamak… Siz kimin arkasından ağlamak istiyorsanız buyurun öyleyse…   ...

Devamını Oku
  • 2013-04-22
  • Köşe Yazıları

Paylaşmak insanlık gereği...

Nasıl alıştırırsanız, öyle beklenti içine giriliyor. Pozitif, güler yüzlü ve paylaşımcı bir yapınızı bir anda tersine çevirmeniz mümkün değil. Sizin 'yok bir şey' cümleniz bile karşı tarafı ikna etmeye yetmiyor. Sıkkın, durağan ve asık suratınız sizi ele vermeye yeterli. Söz, davranış biçiminden açılmışken paylaşmak üzerine yol alalım. Unutulan olgularımızdan biri paylaşmak… İnsan sosyal ve canlı bir varlık. Bu nedenle yaşamını bir toplum içinde idame ettirmek durumunda… Duyguları ve ihtiyaçları onu toplum içinde kalmaya yöneltir. Yaşamın içinde birbirimize ihtiyaç duyarız. Hangi meslek grubundan olursanız olun. Hangi statüde bulunursanız bulunun. Bunların bir önemi yok. Karşılıklı paylaşım ve ihtiyaçlık hep var. Hayat paylaşmak üzerine kurulu… Paylaşmanın ne denli erdemli bir davranış olduğunu toplumun içinde yer almaya başladığımız ilk günden itibaren duyarız. Ve bu hep böyle öğretilir. Paylaşan insan toplumda sorumluluk duygusu ile hareket eder. İnsanlara karşı merhamet hissi besler. Sevdikleri kadar sevilirler. İnsanlara yardımcı olmanın huzuru ve mutluluğu da paylaşmanın görünmeyen ama var olan ödülüdür. Birlikteliklerin temelini sevinç ve hüznün paylaşımı alır. Sevinçlerin çoğaldığı, hüzünlerin hafiflediği misal… İnsanların birbirlerini sevmeleri, merhamet etmeleri, korumaları ve paylaşımı çoğaltmaları vücudun organları gibi... Dertle dertlenmeli, hüzünle hüzünlenmeli… Paylaşmanın yaşamı güçleştirmek yerine kolaylaştırdığını düşündüğümüzde ne denli önemli olduğunu anlarız. Paylaşmak insan olmanın temel gereği… Hayatın anlamı belki de bu küçük kelimenin içinde gizli.    ***   Kent gazeteciliğinde etkili haberciliği ile farkını ortaya koyan SABAH Ankara, özel haberlerle haftaya yine damgasını vurdu. Genç muhabirimiz Yaren Yiğit'in imzasını taşıyan 'Tek isteği yürümek' başlığını taşıyan manşetimiz Sağlık Bakanlığı tarafından dikkate alındı. Esmanur'un bu çığlığına sessiz kalmayan bakanlık, tek isteği yürümek olan 8 yaşındaki Esmanur için operasyon başlattı. SABAH Ankara'da haftaya damgasını vuran manşetleri; 'Hibe köpekle vatan hizmeti', "Kız istemede yakalandı', 'Masrafın yarısını devlet karşılıyor', 'Esmanur yürüsün', 'Çakırlar rahat bir nefes aldı', 'Esmanur'un sesi duyuldu', '32 bin kişi taşınacak'… Ankara'ya ait tüm yaşanmışlıkların takipçisi olmaya devam ediyoruz. Evet, Başkent'i birileri değil SABAH Ankara gözetliyor. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta diliyorum… ...

Devamını Oku
  • 2013-04-15
  • Köşe Yazıları

Manşetlerin dili olsa...

Ne dünya malında gözüm ne de geleceğe dair kaygılarım var. Yok, çünkü tutunduğum bir dal var. Öyle güçlü bir dal ki, hepimizin sıkı sıkıya sarıldığı dal. İşte hal böyle olunca 'çalışmak da ibadettir' sözü ile hareket ediyorum. Başkent'te 7 ayı geride bıraktım. Yedi değil yetmiş yıllık Ankaralı gibi yaşanmışlıkları pekiştiriyorum. Dostlukları önemsiyorum. Bu kente dair yaşananlar SABAH Ankara'da özenle yerini alıyor. Geride bıraktığımız hafta SABAH Ankara'nın manşetine taşınan haberlerine bir göz atalım; Dolmuşçularla ilgili şikayetlerin ardı arkası kesilmiyor. Artan bu şikayetler üzerine Ankara Minibüsçüler Odası ile Ankara Esnaf ve Sanatkarlar Odası'nın ortaklaşa düzenlediği eğitim programı kapsamında 5 bin 500 şoföre nezaket dersi verildi. Haberi 'Dolmuşçulara nezaket dersi' başlığı ile manşete taşıdık. Salı günü 'Bomba rekoru' başlığı ile manşetten kullandığımız haberin detayında dudak uçuklatan rakamlar yer aldı. Ankara polisi Başkent'te günde ortalama 10 şüpheli paket patlatıyor. Bu istatistiki verilere bakıldığında Başkent polisinin ne denli titiz bir çalışma yürüttüğünü görüyoruz. Söz Başkent polisinden açılmışken Polis Haftası nedeniyle Ankara Emniyet Müdürü Kadir Ay başta olmak üzere tüm emniyet çalışanlarına tebrik ve teşekkürlerimizi iletelim.  Çarşamba günleri hummalı çalışmanın güzel ürünü olan SABAH Ankara ve SABAH Anadolu ortak yayımlanıyor... Haliyle manşetler de güne özel ve bölgesel oluyor. Zengin kültürüyle birbirinden renkli ve coşkulu festivallere ev sahipliği yapan Anadolu, bahar ile birlikte binlerce katılımcıyı konuk ediyor. SABAH Ankara'nın ulaştığı 10 ili kapsayan bu özel çalışmamız "Anadolu'da festival zamanı" başlığı ile manşette yerini aldı. Perşembe günü yine özel bir haberimiz olan 'İşyeri gökyüzü' büyük ilgi gördü. Cuma gününe gelindiğinde "70'lik dede dehşet saçtı" manşetimiz yine farklı haberciliğimizin öne çıkanı oldu. Cumartesi ise Mamak Belediye Başkanı Mesut Akgül, toplu iş sözleşmesinde çalışanlarına dönük uygulamaya koyduğu her çocuğa teşvik maddesi ile gündeme geldi. "Başkan'dan çocuk teşviki" manşeti SABAH Ankara'nın özel logolu çalışması oldu. Haftanın son günü 'Altındağ evimiz' manşeti ile Başkent'in parlayan yıldızı Altındağ ve onun başarılı belediye başkanı Veysel Tiryaki'yi kürsüye taşıdık. Örnek alınan yüzlerce projeye imza atan başkan Veysel Tiryaki, partisinin yerel yönetimler başkanlığı tarafından da ödüllendirilmişti. Başkentimizin bu başarılı belediyesini biz de alkışlıyoruz…   *** Ne de çabuk geçiyor günler… Aylarca hazırlığını yaptığımız SABAH Anadolu, 4'üncü sayısını geride bıraktı. SABAH Ankara Reklam Koordinatörlüğümüz her zaman olduğu gibi yine başarılı bir işe imza attı. SABAH Mobilya Ekimiz için Bölge Reklam Koordinatörümüz Umut Erel ve ekibine teşekkür ediyorum. Öyleyse bize noktayı koymak kalıyor. Mutlu, umutlu, sağlıklı bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-04-08
  • Köşe Yazıları

Her şeyin başı sağlık...

Hep, bir yerlere yetişme derdi. Bir telaştır gidiyor. Farkına varamadıklarımız da cabası… Ne sevdiklerimize ne de kendimize zaman ayırıyoruz. Hep bir sonraki adımı hesaplayıp duruyoruz. Ama zaman bu kadar iyimser davranmıyor. Şehir yaşamının içinde okyanustaki bir damla misali kaybolup gidiyoruz. Ne sevdiklerimizin kıymetini ne de sağlığımızın değerini biliyoruz. Hep bizimle kalacakmış, bize aitmiş gibi düşünüyoruz. Ancak her ikisini de kaybettiğimizde iş işten geçmiş oluyor. Sevdiklerimizi ve sağlığımızı geri getirmek için verdiğimiz mücadeleyi onlar bizimleyken vermiyoruz.  Biri ruhumuza diğeri bedenimize emanet… Hani emanete saygı! Hani emanete sahip çıkma. İkisini de yaşanmışlıklarıyla baş başa mı bırakıyoruz? Bir ülkeyi, bir şehri, bir insanı, doğayı, sevmek gibi… Ya sağlık? Tüm bu sevmelere bina inşa ettiğimiz bedenimiz ne olacak? Hep var olduğu gibi kalacak diye düşünüyoruz. Düşünüyoruz da ötesine geçemiyoruz. Ya da ihmaller zincirine onları da ekliyoruz. Ne sevmeler ne de sağlık ihmale gelmiyor. İkisinin de kaybında acı büyük oluyor. 'Sağlığı olanın umudu, umudu olanın her şeyi vardır'. Tıpkı yaşama sevinci gibi… Söz sağlıktan açılmışken, sağlık muhabirimiz Sema Akbaş'ın hazırladığı 'Engelsiz Hayat' yazı dizisi haftaya damgasını vuran çalışma oldu.  SABAH Ankara yine manşetleriyle Ankara'nın yaşanmışlıklarına ışık tuttu. ÖSYM tarafından yapılan Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı'nda (YGS) Ankara her yıl başarı çıtasını yükselterek bu yıl zirveye oturdu. Başkent eğitimini zirveye taşıyan İl Milli Eğitim Müdürümüz Kamil Aydoğan başta olmak üzere tüm milli eğitim çalışanlarını kutluyorum.  SABAH Ankara olarak eğitime verdiğimiz desteğin altını bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Bu bağlamda siyasi başkentliliğin dışında Ankara'nın 'eğitimde de başkent' olduğunu manşetlere taşımaktan keyif duyuyoruz. Bu kentin yaşanmışlıklarına sahip çıkmak adına verdiğimiz mücadelede bizleri yalnız bırakmayan siz değerli okurlarımıza da bir teşekkür borcumuz var. Sizden aldığımız güç ile SABAH Ankara çıtası her alanda olduğu gibi hep zirvede kalacak. Yeni haftaya yeni umutlarla girerken sağlıklı ve mutlu günler diliyorum. ...

Devamını Oku
  • 2013-04-01
  • Köşe Yazıları

Bahar ile artan umutlar hayat bulsun

Sonbahar, kış derken bahar da 'merhaba' dedi. Evet, ne de çok özlemişiz. Ilık bir bahar sabahı güneş insanı sarıp sarmalıyor. Yaşama sevincini kışkırtıyor. Doğayla birlikte her canlı gibi, uyanış, diriliş yeniden vücut buluyor. Sabahın ilk saatlerinde cemreleri düşerken görenlerin olup olmadığını soruyorum. Ortalıkta şaşkın bir bakış var. Önce bir haber atladıkları endişesi ile yüzler asık ve endişe ile birbirine bakıyor. Soruya soru ile cevap vermek zorunda kalınıyor.  'Nerde düşmüş'?  Birinci, ikinci ve son cemre deyince… Yüzlerdeki asık ifade tebessüme dönüyor. Birinci, ikinci ve üçüncü cemre düştü. Sonuç; cemreler düşerken kimse görmedi ama düştüklerini hissetmeye başladık. Doğa uyanmış, ağaçlar çiçek açmış, toprak yeşile bürünmüş, gök mavi… Havada çiçek kokuları var… Başkent'i böyle seviyorum. Güneş içimizi ısıtmaya başladı. Üzerimizdeki kışlıklar gardıroptaki yerini alırken, yazlıklar ön plana çıkmaya başladı. Taze bahar havası ile gökyüzü bile bir başka… Memleketimin dağlarını da umut mesken tutmuş… Baharla birlikte umutlar da yeniden yeşerir. Rengarenk çiçeklerin küçük kıpırtılarına tanıklık ediyoruz.  Her bahar kendine özgü yaşanır. Sevgi, hoşgörü, aşk, kardeşlik de yeniden canlanıyor. Bu bahar barut kokularından uzak olsun. Bahar ile birlikte umutlar hayat bulsun…  ***   Bu bahar yeni baharın sıcak geçeceğinin habercisi… 29 Mart yerel seçimleri öncesi geri sayım başladı. Yerel yönetimlerin yeniden belirleneceği bu seçim öncesi SABAH Ankara'da yeni çalışmalar start alacak. Hafta içinde 29 Mart 2009 seçimlerini hatırlatan sürmanşet haberimizle 29 Mart 2013 yerel seçimleri için geri sayımın başladığını belirttik. Tüm siyasi il başkanlarının görüşü ile desteklenen bu çalışmamızı SABAH Anadolu'ya da taşıyacağız. Bahar müjdecisi doğanın uyanışı ile birlikte SABAH Ankara'da yenilikler devam edecek. Söz bizden açılmışken iki mutlu haberi de paylaşmak istiyorum. SABAH Ankara'ya iki bebek geldi. SABAH Ankara ailesine yeni katılan Özge Evcimen ve Çağdaş Kambur çiftinin kızı Almira ile Melike- Yusuf Sahici çiftinin oğlu Bulut Aras'a 'hoş geldiniz' diyorum. Kambur ve Sahici çiftini tebrik ederiz. Mutlu, umutlu ve sağlıklı bir hafta diliyorum… ...

Devamını Oku
  • 2013-03-25
  • Köşe Yazıları

Aşkın bedeli başarmak

Yorgunluk mu? Oda neymiş… Adını dahi telaffuz etmiyorum. Yoğunluğumuz tabi ki var. Ama yorgunluk asla… Yaptığınız işi aşk derecesinde sever ve benimserseniz yorgunluğu hissetmezsiniz bile…  Başkent gazeteciliğinde yenilikleriyle adından söz ettiren SABAH Ankara geride bıraktığımız haftaya da damgasını vuran bir çalışma ortaya koydu. Uzun süredir müjdelemeyi beklediğimiz SABAH Anadolu'nun ilk gün heyecanını sizlerle paylaştık. İlk sayının yayımlandığı illerimizden olumlu tepki görmesi SABAH Ankara ekibinde mutluluğa neden oldu. Bugün Anadolu'daki yansımalar yerine Başkent'teki yansımalardan söz etmek istiyorum. Başkent siyaseti, iş dünyası ve tüm muhataplarımızın olumlu görüşleri emeğimizin boşa gitmediğini ortaya koydu. Ne kadar teşekkür etsek azdır. Gücümüze güç katıyorsunuz. Baharla beraber doğada başlayan uyanışa kayıtsız kalmak istemedik. Biz de tüm ekip arkadaşlarımla beraber bu uyanışa Anadolu'yu ekleyelim istedik. İşte o noktada Bölge Ekler Koordinatörümüz Şaban Arslan'ın desteğini yanı başımızda bulduk. Hemen her noktada desteğini esirgemediği gibi çalışmanın ortak yürütülmesinde büyük katkı verdi.  SABAH Anadolu ilk yolculuğuna İstanbul ve Ankara merkezli çalışma olarak başladı. Ulaştığımız illerden gelen kutlama mesajlarına yürekten teşekkür ediyorum. Yani sözümün başında belirtmiştim ya; 'Aşk derecesinde sevmek' diye. İşte biz işimizi aşk derecesinde seviyoruz. Aşk derecesinde benimsenmeyen hiçbir işin başarıya ulaşmayacağını biliyoruz. Attığımız her adımın büyük sorumluluk taşıdığının farkındayız. Yüreğimizde bir sızı var ise onun sebebi sizlersiniz. Aşk derecesinde benimsenmeyen hiçbir çalışma muvaffak olamaz. Sevmenin bedeli aşk ise aşkın bedeli de başarmak olmalı. Sağlıklı, mutlu bir hafta diliyorum…   ...

Devamını Oku
  • 2013-03-20
  • Köşe Yazıları

Başkent´ten Anadolu´ya merhaba

Adettendir ilk buluşmalarda bir 'merhaba'… Öyleyse, Başkent'ten 'merhaba', Türkiye'nin kalbinden 'merhaba'… Ve geri sayım tamamlandı. Hasret sona erdi. Bugün Başkent'te SABAH Ankara, Anadolu'da SABAH Anadolu olarak size konuk oluyoruz… Uzun süredir devam eden hummalı çalışmalarımızın meyvesini almanın mutluluğu var üzerimizde…    ***   SABAH Ankara'nın Başkent'teki yolculuğu bugünden itibaren Anadolu'ya da ulaşıyor. Yollara düştüğümüz kış günlerinde yağmur çamur, kar kış demedik. Bu illerin tamamını karış karış gezerek baharı müjdeledik. Gazetecilik heves ve heyecanımızı Anadolu'ya taşımak için binlerce kilometre yol kat ettik. Her biri yol hikayesi olacak yaşanmışlıkları tarihe not düştük. Mesleki sevdamızı önce projeye ardından hayata geçirdik. Başkent Ankara'da yaşam bulan SABAH Ankara'nın olgunlaşıp meyveye dönüşümüne katkı veren tüm birimlerimize teşekkür ediyorum. Anadolu yolculuğunda bölgeyi gezerken Turkuvaz Medya Abone İç Anadolu Bölge Müdürü Dursun Kahraman, Turkuvaz Medya Abone Akdeniz Bölge Müdürü Fevzi Mazi ve Reklam Bölge Koordinatörümüz Umut Erel de bize eşlik etti.    ***   Bahar ile birlikte Başkent'ten doğan SABAH güneşi Anadolu kentlerini de aydınlatacak. SABAH Ankara Başkent'te, SABAH Anadolu Kayseri, Konya, Sivas, Yozgat, Afyon, Eskişehir, Kütahya Kırıkkale ve Kırşehir illerinde… Bundan böyle her çarşamba Anadolu'da buluşacağız. SABAH Anadolu heybesi her hafta dolu dolu olacak. Anadolu'nun uyanışı hayırlı olsun. Yeni projelerimizin hazırlıkları aralıksız sürüyor. Onları da ilk fırsatta sizinle paylaşacağız. Bugünlük 'merhaba' olsun… 'Hoşbulduk…'  Kavuşmaların mutluluğa dönüştüğü gün olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-03-18
  • Köşe Yazıları

Hasret bitiyor

Özlemleri sevgi bezemiş ise kavuşmalar daha bir anlam taşıyor. Mevsimin kışı terk edip bahara döndüğü gibi… Toprağa düşen tohumun başak olduğu gibi… SABAH Ankara'nın gönüllerdeki sevdası gibi…   İşte O hasret bitiyor. Kavuşma anlam taşıyor.   Önce hayaller kuruldu. Ardından buluşmanın fotoğrafı tamamlandı. Bir güneş misali olsun istedik. SABAH Ankara, Anadolu kentlerini aydınlatsın istedik. Bu buluşmanın fikri yapısı tamamlandığında kavuşma sağlansın istedik.   Gönüllere düşen buluşma heyecanı zamanla yeşerdi, olgunlaştı… Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı.   Ve… Hasretin dineceği son viraja girildi.   Kayseri, Konya, Sivas, Yozgat, Afyon, Eskişehir, Kütahya Kırıkkale ve Kırşehir buluşmaya hazır.   Heyecanınızı bire bir yaşadım. Ne bu özleme kayıtsız kaldım ne de bu buluşmaya… Birkaç gündür buluşmanın ayak seslerini sizlerle paylaşıyoruz. Turkuvaz Medya'nın ilgili tüm birimlerini saran kavuşma heyecanı hummalı bir çalışmaya neden oldu.   'SABAH Ankara', 'SABAH Anadolu' olarak Anadolu kentlerine gidecek. Her hafta çarşamba günü gerçekleşecek buluşmamızda hem Başkent'in hem de bu şehirlerimizin yaşanmışlıklarını sizlerle bir araya getireceğiz. Ekonomisinden kültürüne, sporundan sanatına, siyasetinden eğitimine Başkent'te SABAH Ankara, Anadolu'da ise aynı gazete SABAH Anadolu olarak evinize ve işyerlerinize konuk olacak. Konukseverliğinize şimdiden teşekkürler…   İlklerin öncüsü olan SABAH Ankara'nın ortaya koyduğu her proje karşılık buldu, benimsenildi, kabullenildi…   Eleştirileriniz rehber, iltifatlarınız güç oldu bize… Sizden aldığımız güç, çalışma azmimizi artırdı. Varlık nedenlerimizi sorgulattı.   Yaptığımız hiçbir projeyi yeterli bulmadık. Hep daha iyisi olduğunu bildik.   Ne var ki 'O' iyileri devreye koyan, onları kovalayan yine SABAH Ankara...   Mutlu kavuşma için çarşambaya da bir şey kalmadı… Özlemle, hasretle kucaklaştığımız sağlıklı ve mutlu yarınlarımız olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-03-11
  • Köşe Yazıları

Umutlarımız yandı...

Her pazartesi buluşmamızda hayata dair yaşanmışlıkları tarihe not düşüyorum. Geride bıraktığımız haftanın en önemli olayı kuşkusuz ki Altındağ'daki 687 işyerinin küle dönmesiydi. Yunus Emre Halk Çarşısı'nda geleceğe dair umutlar adeta yok oldu. Rakamsal verilere bakıldığında 687 işyerinin birkaç dakika içinde alevlere yenik düşmesi bir çırpıda anlatılacak bir olay değil. Ankara'daki bu yangın sadece mekansal ve mali boyutu ile ele alınmamalı. Oradaki geleceğe dair umutların nasıl yok olduğu irdelenmeli. Çarşı esnafının, ailelerinin geleceğine konan bir ipotek… Yanan, 687 işyeri değil yüzlerce yürek oldu. Aileleri ve onların yüzlerce çocuğunun geleceği karanlığa gömüldü… Binlerce insanın umudu ve ekmek teknesi yandı. Yangından geriye küle dönmüş koca bir çarşı kaldı. Görebildiklerimiz ve tanıklık edebildiklerimiz bunlar. Ya göremediğimiz, tanık dahi olamadıklarımıza ne demeli? Şimdi oturup düşünme vakti değil mi. O işyeri sahiplerinin evlerinde yaşananları düşünüyorum. Konuşulanlara tanıklık eder gibiyim. Çaresizliğin hesapları yapılıyor. Şimdi hayata karşı mücadelede kulvar değişti. Dün 100 metre koşarken bugün koca bir maratona hazırlık yapılıyor. Dün birkaç borç ve onun ödeme planı yapılırken, şimdi yüreklerdeki yangını düşünme vakti. Evet vakit yüreklerdeki yangını söndürme vakti. Gelin o umutsuzluklara umut olalım… Biz SABAH Ankara olarak umutsuzluklara umut olmaya hazırız…    *** SABAH Ankara'da haftaya iki önemli çalışma damgasını vurdu. Hiçbir sorumluluktan kaçmıyoruz. Kent gazeteciliğinin gereklerini yerine getirerek bu şehrin tüm renklerini SABAH Ankara'da buluşturuyoruz. SABAH Ankara'nın genç haber müdürü Hayrettin Bektaş'ın kaleminden "Atatürk Orman Çiftliği'ndeki gerçekler" yazı dizimiz ses getirdi. Günlerdir hazırlıkları süren keyifle okuduğunuz "Ankara'nın sefireleri" röportajımıza ise editör arkadaşımız Serpil Uygun Çiçek imza attı. Başkent'te görev yapan Büyükelçi eşlerinin hayatına, kültürlerine dair bu çalışmamızın ilki ile dün sizleri buluşturduk. Çiçek ve Bektaş'a teşekkür ediyorum. Yeni yazı dizilerimiz yolda. Bir başka önemli buluşmanın haberini vermek için sadece bir kaç günümüz kaldı. Onun da hummalı çalışmaları hem İstanbul merkezde hem SABAH Ankara'nın bulunduğu altıncı katta devam ediyor. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta diliyorum… ...

Devamını Oku
  • 2013-03-04
  • Köşe Yazıları

Söz konusu Ankara olunca...

Her 'ben' kendi içinde ayrı bir değer taşır. SABAH Ankara tüm 'ben'lere ulaşan bir gazete… Toplumun tüm kesimini kucaklayan, ulaştığı haberleri hedef kitleyle buluşturan bir gazete… SABAH Ankara, her sabah nakış nakış yeniden işleniyor. İşte bu bağlamda yapılanların takdir görmesi ayrı bir gurur kaynağımız. Sözlü teşekkürlerin, güzel sözlerin, methiyelerin bir de ödülle taçlandırılması ayrı bir keyif... SABAH Ankara ekibi olarak Başkent'e dair nerede ne yaşanıyor ise sayfalarımıza taşıyoruz. Hiçbir yaşanmışlığı yok saymadan, sorunların takipçisi, başarıların kürsüsü oluyoruz. Bunu yaparken de tüm değerlerimize sahip çıkıyor ve önemsiyoruz. Başkent üzerindeki siyasi kimlik algısına farkındalık kazandırmak istiyoruz. Ankara'nın sanayi, ticaret, eğitim ve bilimin de başkenti olduğu vurgusunu yapıyoruz. Üzerimize etiketlenmiş gri havayı dağıtıp kentin çok renkliliğini gündeme taşıyoruz. Bir kente dair ne var ise sayfalarımızda yer veriyoruz. Kimseye 'gözünün üzerinde kaşın var' demiyoruz. Saygı ve hukuk neyi gerektiriyor ise öyle davranıyoruz. Haberciliğin gereklerini de unutmuyoruz. Hangi haber sayfalarda neyi hak ediyor ise onu alıyor. Haber toplantılarının harareti, coşkusu ve heyecanı hiç düşmedi. Düşmedi diyorum. Çünkü söz konusu Ankara... Öyleyse, daha güzel bir Başkent, sorunsuz yaşam alanları, yaşanabilir bir kentin parçası olmaya çalışıyoruz. Duruş ve meslek ilkelerinden ödün vermeyen çalışma anlayışımızın hiçbir dönem kesintiye uğramayacağının altını çizmek istiyorum. Ekonomi alanında etkin bir konuma sahip olan Ekosanayi Dergisi'nin jüri ve okur oylarıyla seçmiş olduğu 'Yılın Başarılı İş İnsanları' ödüllerinden birine layık görülmenin onurunu yaşatan tüm SABAH Ankara ekibine teşekkür ediyorum. Başarının gerçek mimarları şüphesiz ki ekip arkadaşlarım. Değerlendirme kriterlerinde 'Yılın en iyi gazetecisi' unvanını layık görenlere teşekkürler… Her ödül yeni sorumluluk getirir. Omuzlarımıza biraz daha fazla yük biner. Ne sorumluluklarımızdan ne de ağırlaşan yükümüzden şikayetçi değiliz. Küçük bir teşekkürün ne denli anlamlı olduğunu biliyoruz. Yaşadığımız bu kente karşı hiçbir sorumluluktan kaçmıyoruz. Kaçmayacağız… İşte bu anlayış ile başlattığımız hamleler sürüyor. Kısa bir süre sonra hasret bitecek. Geri sayım başladı. Haftanın sözü olsun istedim; 'İnandıklarını görenler, görmediklerine inananlar arasından çıkar. İnanç, görmediklerimize inanmaktır. Bu inancın ödülü ise inandıklarımızı görmektir' der Amerikan atasözü… Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-02-25
  • Köşe Yazıları

Türkiye O´na ağladı...

Tükenmeyen duygular gibi sonsuza kadar yaşatılacak sevgiler vardır. Geçmişe taşındığım, gözlerimin birkaç gündür şiştiği duygular. Kayıp değil, yaşanan yıkılış duygusudur. Rahmetli babamdan sonra ben bu kadar ağladığımı bilmiyorum. Her bir gözyaşı damlası dua olsun istedim… Hemen solumdaki Başkent manzarası sonsuza doğru fluya düşüyor. Bir görünmezlik beliriyor. Bir sonsuzluğun işareti düşüyor hafızaya Yoğun ve hummalı bir haftanın ardından, yeni bir haftanın başında olmanın buruk duygusu kaplıyor içimi. Birkaç gündür hüzün kaplı yüreğimi bir nebze ferahlatmak istiyorum.    ***   Kimi hüzünler sizi yaşamınızın ilk günlerine götürür. Ben de birkaç gündür geçmişimi daha canlı yaşıyorum. Mesleğe ilk başladığım yılları ve o yıllara tanıklık edenleri hatırlıyorum. Zor ve meşakkatli yolculuğun yolcusu olmuşum. Öğrencilik yıllarımdı. Türkiye Gazetesi'nin Cağaloğlu'ndaki binasının yemekhanesi…  Beklenen isim Enver Ağabey… Güler yüzü, neşesi ve heyecanı ile kısa bir süre sonra yemekhanenin kapısında göründü. Sınıftaki öğrenci gibiydik. Selamına hep bir ağızdan karşılık verdik. İlk sohbete değil ilk dersime katılıyor gibiydim. Enver Ağabey herkesle tokalaşıp tek tek tanıştı. Tanıdıklarına da espriler yapıp şakalaştı. Sıra bana geldiğinde tokalaşmak yerine iki avucunu yanaklarıma götürdü. Bir süre sohbet etti. Bu duyguyu babamdan sonra bir daha yaşamadım.   ***   O'nun, sevgi, hoşgörü, cömertlik ve şefkat dolu yüreği ömür boyu hep rehber oldu. O'nun gibi düşünmeye, O'nun gibi yaşamaya, O'nun gibi çalışmaya, O'nun gibi paylaşmaya, O'nun gibi sevmeye çalıştım. Kalp kırmamaya özen gösterdim. O, şelale gibiydi. Coşkusu ve heyecanı hiç eksilmedi. Bu şelaleden kim ne istediyse onu aldı. Kimi sevgi, kimi dünyalık, kimi kariyer, kimi ahretini kazandı… Türkiye'nin Enver Ören Ağabeyine beni elimden tutup götüren Selahattin Paksoy Ağabey ile hastaneye yattığı ilk gün yine birlikte gittik. Önce Selahattin Paksoy Ağabey ile ardından benimle helalleşti… Uyandığımda sabah ezanı okunuyordu. Mekanın cennet olsun Enver Ağabey… Adını senin koyduğun 'Enver Eren Altınışık' şimdi 20 yaşında… Biliyorum ki arkadan da binlerce Enver Ağabey bıraktın. Gittiğin yerde buluşmak üzere… O bir medeniyetti… ...

Devamını Oku
  • 2013-02-18
  • Köşe Yazıları

Sahip çıkmak gerekir...

Bu kentin tüm değerlerine sahip çıkmalı. Yakın veya uzak oluşuna bakmaksızın sorunları, yaşanmışlıkları ve tüm değerleri kabullenmeli. Kabullenmeli ki çözüm yolunda mesafe alınmalı. Söylemlerin ardında siyasi içerik aramak, geri beslemesini irdelemek yerine sorunun çözüm yolunda birlikte yürümek gerekir. Hiçbir siyasi ayrım yapmaksızın kucaklamalı tüm değerlerimizi. Bu kentin yaşanmışlıklarına, yaşanacaklarına dair söylenmesi gerekenleri çekinmeden, korkmadan söylemeli. Söylemeli ki geleceğe daha güzel, gelişmiş ve yaşanabilir bir kent bırakalım. Bunları yaparken bu kentin gelişmiş ve entelektüel insan birikimini yok saymamalı. Onları kırıp dökmemeli. Ve hatta hırpalayıp, bir kenara çekilmelerine neden olmamalı. Tarihine, kültürüne, doğasına, tüm zenginliklerine sahip çıkıldığı gibi insan zenginliği de kentleşmenin temel olgusunu oluşturmalı. Ortak akıl dediğimiz birlikteliği sağlamalı, bunun yollarını açmalıyız. Fikirlerin tartışıldığı, görüşlerin beyan edildiği yeni harmanlardan yeni projeler doğacaktır. İşte bu anlayışın tüm hayatımızda var olması için işe önce en küçük fikirlerin tartışıldığı görüşlerin beyan edildiği aile mefhumundan başlayıp iş ve şehir olgumuzda hayata geçirmeliyiz. Hiçbir fikri, siyasi değerlendirmeye tabi tutup yargılamamalıyız.   *** Özetle; bu kentin üzerindeki siyasi Başkentliliği koruyarak, turizmin, ticaretin, sanayinin, ekonominin, sporun, eğitimin, kültürün, iş hayatının ve tüm sektörlerin Başkenti haline gelmeli. Bu kent sadece siyasi Başkentliliğin etiketi altında ezilip kalacak bir kent değil. Bu şehrin tüm dinamiklerini silkelenip kendilerine gelmeye davet ediyorum. Ankara; Anıtkabir, Kuğulu Park, Kocatepe, Ankara Kalesi, Atakule'den ibaret olmamalı. Bir de Ankara kedimiz vardı? Vardı diyorum. Çünkü artık yok. Kıbrıs Rum kesiminin 2006 yılında başlattığı çalışma sonucu bizim kedi Rumlar'ın milli kedisi oldu. Dev Afrodit adı verilen 'Ankara Kedisi' 2012 yılında Dünya Kedi Federasyonu WCF (World Cat Federation) tarafından yeni bir safkan ırk olarak kabul edildi. Şimdilik bu konuya sadece Ankara Kedisi Derneği Başkanı Veteriner Hekim Tarkan Özçetin tepki gösterdi. Ankaralılar'ı, Başkentliler'i, kendini Ankaralı kabul edenleri, bu şehri sevenleri, bu coğrafyanın havasını teneffüs edenleri tüm değerlerimizin etrafında kenetlenmeye davet ediyorum. Sorunlara birlikte el atalım. Göreceksiniz ki çözümü daha kolay olacaktır.  SABAH Ankara olarak bu kentin tüm değerlerine sahip çıkmaya söz verdik. Bu şehrin tüm yaşanmışlıklarına ve değerlerine hiçbir siyasi duruşa bakmaksızın takipçisi olacağız. Ülke siyasetinin dizayn edildiği Başkentlilik apoletimizin altında bu şehrin gerçekleri var. İşte o gerçekleri yok saymayalım…Sahip çıkalım, çıkanı da sahiplenelim…  Değerlerimize sahip çıktığımız mutlu bir hafta olsun… ...

Devamını Oku
  • 2013-02-11
  • Köşe Yazıları

Yalancı bahar

Dün,güneş tüm cömertliği ile ruhumu yeniden hayata döndürdü. Yazdan kalma bir gün mü yoksa baharın erken habercisi mi? Ne derseniz deyin. Ankara dün bir başka güzeldi. Başkent, mevsimsel farklılık göstere dursun. Hele son birkaç gündür güneş bir başka doğuyor. Yazdan mı kalma, ne? Mevsim kırgın mı? Dargın mı? Bilmiyorum. Kışı da kış gibi yaşamalı. 'Ankara'nın soğuğuna nasıl alışacaksın?' sorusuna aylardır muhatap kalıyorum. 'Hele bir gelsin alışırız' yanıtı bir türlü yaşam bulmadı. Kış yüzünü bir gösterdi bir daha görünmedi. Her geride bırakılan yıl aranır mı oldu? Geçen kışı anlata dursunlar, ben bu kışı bahar havasında yaşıyorum… 'Bir varmış bir yokmuş' diye başlasaydı bizim masalımız. Koca şehrin kalabalığında bir yalnız değil yalnızlıklar içinde kalabalık olabilseydim. Gözüm hep saatte değil de uzaklarda olsaydı… Gidecekmişsin gibi yalnızlığa bürünmek yerine şimdi gelecekmiş gibi bir duyguya kapılsaydım. Kalbimin bir yanını ayrılık desenleri değil buluşmalar örseydi. Özlem yerine kavuşmalara tanıklık etseydim. Parçalanmış ruhum tok yağmurlarda ıslanıp harmanlansaydı… Sırılsıklam olabilseydim yağmurlarında. Kah üşüyüp özlem kah ısınıp coşku yaşasaydım. İşte Başkent bana birkaç aydır bunu yaşatıyor. Ey aziz şehir, bana bugünlük müsaade... Ruhum seni terk etmek istiyor. Seni düşünmek, seninle boğuşmak niyetinde değilim. O mecali de kendimde bulamıyorum. Siyasetinden uzak durmak, yapılmışları eleştirmek, yapılamayanların hesabını sormak istemiyorum. Ruhen de müsait değilim. Bugün kendimi dinleyip hesaba çekmek istiyorum. Yalancı baharla birlikte canlanan ruhumu doğayla buluşturmak taraftarıyım. Kaybolmadan güneşi yaşamalı… Bitti dediğim an başlayanların da hesabını tutmuyorum. Bugün hesap günü olsun istemiyorum. Doğasına, yağmuruna, çiçeğine, kuşuna, börtüne böceğine sevdalıyım ben bu kentin… Öyleyse bu kenti yaşama vakti… ...

Devamını Oku
  • 2013-02-04
  • Köşe Yazıları

Söylenecek sözümüz var...

Yeni bir habercilik anlayışı ile çıktık biz bu yola. Kent haberciliğine dair söylenecek ne varsa söyledik. İlk gün söylediklerimizin hep arkasında durduk. Başkent'i bünyesinde bulunduran Ankara'ya ilişkin tüm değerlerin yanında olacağımızı belirttik. Ve öyle de yapıyoruz. Ankara'nın değerlerini ön plana çıkarıyoruz. Bu kentin tüm sorunlarıyla dertlenip, sevincini birlikte paylaşıp çoğaltıyoruz. Günler birbirini kovalaya dursun, SABAH Ankara bu kentin habercilik lokomotifi olmaya devam ediyor. Geride bıraktığımız hafta özel haber çalışmalarımız zirve yaptı. SABAH Ankara yolculuğumuzda sizlerden aldığımız sinerji tüm ekibe çalışma azmi, heyecan ve moral oluyor. Yaptıklarımızı hiçbir zaman yeterli bulmuyoruz. Biliyoruz ki yapılacak çok işimiz var. Bu bağlamda sizlere hep yeni bir şeyler söylememiz gerektiğini biliyorum. Yeni projelerimizin hayata geçirileceği günü en az sizler kadar heyecanla bekliyorum. Tabir yerindeyse kılı kırk yarıyoruz. Gündeme dair ne var ise sayfalarımıza taşıyoruz. Kiminin görmediğini kiminin göz ardı ettiğini kiminin farkına bile varamadıklarını cımbızlıyoruz. İşte o cımbızla masaya taşıdıklarımız manşete taşınıyor. İşte o zaman görmeyenler görmeye, fark etmeyenler fark etmeye başlıyor. Fark ediliyor olmanın ayrı bir keyfini yaşıyoruz. Hemen her haberi farklı bir boyuttan ele alarak SABAH Ankara'nın farkını ortaya koyuyoruz. Başkent'teki kent haberciliğine getirdiğimiz yeni soluk ile takdir ediliyor olmanın verdiği rehavet içinde değiliz. Aksine sorumluluğumuzu arttırıyor. Artan bu sorumluluk bilinci ile Başkent'in en ücra noktasındaki tüm yaşanmışlıkları sayfalarımıza taşımaya gayret sarf ediyoruz. Bir aşçı edası ile mutfağın bizzat başında bulunarak masanın üzerinin eksiksiz donatılmasını sağlıyorum. Menünün beğeninize sunulmasında emeği geçen arkadaşlarım adına bir kez daha verdiğiniz desteğe ve ilgiye teşekkür ediyorum. Yeni projelerimize gelince… Kuyumcu edası ile hazırlanmakta olan çalışmalarımızın son aşamasına geldik. Ankara'ya dair nerede ne yaşanıyorsa SABAH Ankara orada… Bize yine yollara düşme vakti… Sağlıcakla, mutlu bir hafta diliyorum… ...

Devamını Oku
  • 2013-01-28
  • Köşe Yazıları

Yine geç kaldınız...

Hayatta o kadar çok şeye geç kalıyoruz ki…  Bu geç kalışların bazen faturası ağır oluyor. Son günlerde de bu geç kalışlar toplumsal boyuta ulaştı. Hemen her şeye geç kalır olduk. Nelere geç kalmadık ki. Sevmeye, umut etmeye, yaşamaya geç kaldık. Hiç birimizin suçu değil ki bu denli birbirimize geç kalmalar. Hep bir başka geç kalmalarımızı telafi etmekte de geç kalıyoruz. Neyi erken yaşadıysak ona geç kaldık. Toplantıya geç kalıyoruz. Randevuya geç kalıyoruz. Sınav saatini unutup sınava geç kalıyoruz. Kimileri var ki hayata geç kalmışlığın verdiği eziklikle tarihi bilgilere geç kalıyor. Sonra da çıkıp günümüz modasına uyup primitif suçlamalarda bulunuyorlar. Biz suçlayan taraf değiliz. Doğruların tarafıyız. Hiçbir zaman ne yargıç olduk ne de suçlayan. Var olan gerçeklere sadece projeksiyon tuttuk. Tutmaya da devam edeceğiz. Bu böyle biline. Her insan gibi benim de siyasi görüşüm olması en demokratik hakkım olsa gerek. Dün ne söylediysek bugün onun arkasındayız. Yarın da arkasında olmaya devam edeceğiz. Hiç şüpheniz olmasın. Sizin talan dediğinize biz hizmet diyoruz. Bu ülkeye, millete en ufak bir hizmet edenin yanında durduğumuzu bilmiyor, algılayamıyorsanız zekanızı sorgulamak lazım. Bir proje geliştirin. Alternatif getirin. Çözüm ortağı olun. Ortak akıl oluşturulmasına, bu şehrin değerlerinin korunmasına katkı koyun. Ama bunu yaparken karşılıklı üslup ve iletişim araçlarına dikkat etmeli. Kıran, yok sayan, aşağılayan ifade yerine nezaketi ve hoşgörüyü kaynak almalıyız. Tarihe not düşülecek ne varsa tarih onu kendi kulvarında rafa kaldırmıştır. SABAH Ankara bu şehrin sorunlarına hiçbir siyasi kimlikle yaklaşmadığı gibi her siyasi görüşe yer vermektedir. Kimsenin, yaptıklarımızı yargılamasına da müsaade edecek değiliz. Siz işinizi nasıl en iyi şekilde yapma uğraşı içindeyseniz, biz de aynı düşünce içinde görevimizi en iyi şekilde yapma kaygısı içindeyiz. Eleştirimiz yok, doğruları ifademiz var. Üzmek, kırmak derdinde değiliz. İşte geç kalmışlıkların Türkiyesi'nde o süreci yaşıyoruz. Yapılanlara, yapılacaklara tahammülleri olmayanlar, üretemeyenler çıkıp bizi kamuoyuna şikayet etmekte buluyor çareyi. Size rağmen, sizin gibi düşünenlere rağmen bir dönüp bakın son dönem Türkiyesi'ne. Neler yapılmış? Gerçi göremeyeceksiniz ama bir deneyin bence tüm geç kalmışlıklarınıza rağmen… Geç kalmadığımız mutlu bir hafta dileği ile… ...

Devamını Oku
  • 2013-01-21
  • Köşe Yazıları

Geçmişi geleceğe taşımak...

Baltayı taşa vurmak' ifadesi Anadolu'da sık ve yaygın kullanılır. Bilmeyerek karşısındakini kıracak söz söylemek veya pot kırmak anlamına da gelir. İşte bizim CHP'li 110 milletvekilinin Atatürk Orman Çiftliği'ndeki Bira Fabrikası ile ilgili düştükleri durumu özetleyen ifade bu… Başkent haberciliğinin tartışılmaz lideri olan SABAH Ankara geride bıraktığımız hafta özel haberleriyle ses getirdi. İyi, güzel ve kaliteli haberciliği ile adından söz ettirmeyi başaran SABAH Ankara'da haberin patronu olan genç arkadaşımız Hayrettin Bektaş'ın imzasını taşıyan 'Tarihten Çaktılar' başlığı ile gündeme taşıdığımız haber tarihe not düşülen bir belge niteliğinde. Sorumlu yayımcılık anlayışımız çerçevesinde haberin tüm ayrıntılarını sayfalara taşıyan arkadaşımızın başarılı çalışması haftaya damgasını vurdu. Her haber atlatmadır, ne haber biter ne de atlatma…    *** Gelelim gündeme taşıdığımız konunun detaylarına… Atatürk tarafından 1934 yılında kurulan Bira Fabrikası yine Atatürk tarafından 1937 yılında Hazine'ye bağışlanır. Atatürk'ün vefatından sonra fabrika Tekel Genel Müdürlüğü'ne bağlanır. Atatürk Orman Çiftliği'nde bulunan Bira Fabrikası, 74 yıl önce dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından başka bir kuruma devredilir. Bira Fabrikası'nın devredildiği Tekel Genel Müdürlüğü, Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun 5 Nisan 2002 tarihli ve 2002/6 sayılı kararı ile özelleştirilir. Bu özelleştirmeden sonra Atatürk Orman Çiftliği arazisi içinde bulunan Bira Fabrikası'nın yasal tasarruf hakkı tamamen Özeleştirme İdaresi'ne geçer. Gelelim hikayemizin günümüzdeki kahramanlarına. Bu süreci bilmiyor olabilirler. Tarih bilgilerini tazelememiş de olabilirler. Hatta unutmuş da olabilirler. CHP'li 110 milletvekili talana ortak olmayacağız çıkışı ile TBMM Başkanı Cemil Çiçek'e bir dilekçe verir. Dilekçelerinde Atatürk Orman Çiftliği içinde bulunan ancak tüm yasal hakkı Özelleştirme İdaresi'nde bulunan Bira Fabrikası'nın TBMM'ye devrine karşı çıkarlar.   *** Mimarlar Odası ile Ankara Barosu, SABAH Ankara'nın AOÇ'deki durumu açıklığa kavuşturmasının ardından bu kez de Atatürk Orman Çiftliği'nin içerisinde yapımı planlanan Başbakanlık binasına tepki göstermeye başladı. 'Atatürk Orman Çiftliği'nin talan edilmesine tepki gösteren Baro ve Mimarlar Odası'nın bu tavrı da boş çıktı. Çünkü 1984 yılından beri Atatürk Orman Çiftliği'nden bir metrekare arazinin bile devri gerçekleşmedi. Bahsedilen binanın yapılacağı arazi zaten Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın bünyesinde bulunuyor. CHP'li vekillerin 74 yıl geciken bu çıkışları tarihe not düşülmeli… Bu ülkenin tüm değerlerini önemsiyoruz. Tarihten çakma veya baltayı taşa vurmak yerine zihniyet devrimi yapsak daha iyi olacak. Dünya değişiyor, ülke değişiyor, yaşam tarzları değişiyor ama devrimin çocukları 'zihinsel devrim' yapamıyor... Değişime direnenleri tarih hep tozlu raflara taşıdı. Önce anlamalı, sonra tepki koymalı… Güzel bir gün, mutlu bir hafta dileklerimle… ...

Devamını Oku
  • 2013-01-14
  • Köşe Yazıları

Taklit aslını yüceltir...

Akdeniz'in sıcağı… Başkent'in kara kışı derken, bugünlerde Ankara'nın soğuğunu iliklerime kadar hissediyorum… Duygu yüklü haftayı geride bıraktım… Çocukluğum babamı taklit etmek, dedemin Sarıkamış hatıralarını dinlemekle geçti. İlkokul yıllarımda tatillerin vazgeçilmez adresi köyümüz olurdu. Tek eğlencemiz döneme ait birkaç oyun ve aksakallı dedemin Ruslar'a esir düştükten sonraki hatıralarını dinlemekti. Sarıkamış'ta 'Türkiye Şehitlerine Yürüyor' programı çerçevesinde ben de Sarıkamış'taydım… Vatan savunmasında Sarıkamış Cephesi'nde Ruslar'a esir düştükten tam 8 yıl sonra tekrar vatana dönen 'Osman Altınışık'ın cepheye yürüdüğü o coğrafyada şehitlerimize dua gönderdim. Günün koşullarını günümüz koşullarıyla yaşadım. Erkek çocukları babalarını taklit ederek büyür. Baba, onlar için rol modeldir. Ben de babamı taklit ederek büyüdüm… Taklit her zaman aslını yüceltir derler ya… İşte tam bu noktada SABAH Ankara'nın taklit ediliyor olmasından duyduğum mutluluğu dile getirmek istiyorum. SABAH Ankara'daki değişime kayıtsız kalamayanlar babayı taklit etmekten geri duramadı. Biliyorlar ki doğru birdir. Biliyorlar ki okuru yok sayamazsınız. Biliyorlar ki toplumun tüm katmanları kendini gazetesinde görmek istiyor. İşte bu bağlamda başlatmış olduğumuz değişim ve dönüşüm hamlesinin refikalarımız tarafından dikkate alındığına tanıklık ediyoruz. SABAH Ankara'nın yaptığı yenilik ve değişimler bizimle aynı kulvarda olma mücadelesi verenleri de harekete geçirmiş durumda. Babayı taklit etmek biraz yetenek ister bence… Gördüğünü, yaşadığını gözlemleyerek kendi yaşamına taşımayı başarmak biraz yetenek istiyor galiba. Gördüklerini kendi yaşamına uyarlayamıyorsan 'Yetenek Sizsiniz' programında Acun'a konuk olmak gerekir. Hülya'dan moral, Sergen'den taktik, Acun'dan geçer not almak gerekir. Evlat babayı taklit etmekte ne denli başarılı ise siz SABAH Ankara'yı taklit etmekte o denli başarısızsınız. SABAH Ankara, okurundan almış olduğu geçer not ile yoluna emin adımlarla ilerliyor. Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta dileklerimle… ...

Devamını Oku
  • 2013-01-07
  • Köşe Yazıları

´´söz uçar,yazı kalır...´´

Çok sık kullanırız, 'söz uçar, yazı kalır' diye. İzlediğim, gördüğüm, hissettiğim ve yaşadığım onca şeyin anısını zamana karşı korumak için yazıyorum. Korumakla yetinmeyip yarınlara taşımak gibi bir görevim de var. Gelecek kuşaklara karşı borcumu bir nebze ödeyebiliyorsam kendimi mutlu addediyorum. Bu kadar unutkan bir toplumsal hafızaya sahip olduktan sonra yaşanmışlıkları not etmenin ne denli önemli olduğunu yaşayıp gördükçe fark ediyorum. Bizim iş zor, zor olduğu kadar meşakkatli de... Toplumun tamamının sizinle aynı doğrultuda düşünüyor olmasını beklemek doğru bir beklenti değil elbet... Bu beklenti demokrasinin temel özgürlük anlayışına da ters zaten… Hal böyle olunca toplumsal kırılmaların yanında sektörel kırılmalar da yaşanmakta. Birinin 'ak' dediğine diğeri çok doğal 'kara' diyebiliyor. Çalakalem tüm güzellikleri silip atabiliyor. Tarihe not düşerken, geleceğe karartılmış bir sayfa bırakıyoruz. Gelecekte kimsenin doğruluğunu teyit edemeyeceği bir karartma…  Böylece 'güvenilirlik' de tartışılır hale geliyor. Biri çıkıp da sizin hafızanızla oynuyorsa ve kendini de zeki zannediyorsa 'bir dakika lütfen' demenin zamanı gelmiştir. Bu toplumun hafızasını yok sayamazsınız. Unutkanlık ile suçlayamazsınız. İşte bu noktada SABAH Ankara bu kentin sorunlarını gündeme taşıdığı, yaşanmışlıkları geleceğe not ettiği en güzel mecra oldu. Tüm söylenmişlikleri, geleceğe taşıyan yine bizleriz. Hangi partiye hangi fikre sahip olursa olsun, bir duruşu olan herkes kendini SABAH Ankara'da bulabiliyor.  Koca bir yılı geride bırakmanın kah hüznü kah sevinci var. Hatıralara açılan yeni tozlu sayfalarda unutulmayacak güzellikleri ve acıları tarihe not edip geleceğe bakıyoruz. Ne acı ne de hüzün geleceğe set çekmiyor. Yeni yılda çok çalışıp çok işler yapacağız… Çıtası yükselmiş bir SABAH Ankara'yı daha yukarılara taşımak üzere kollar sıvandı. Yeni projeler için uykusuz uzun kış gecelerinde ışıklar sönmüyor. Yarınlara gelince; hep birlikte yaşayıp göreceğiz… Mutlu haftalar… ...

Devamını Oku
  • 2012-12-31
  • Köşe Yazıları

Yeni yıl ve umutlarımız...

Ve... Yılın son günü, son yazısı. Bir yılı daha tüm yaşanmışlıklarıyla geride bıraktık. Yeni yılı umut, beklenti ve hayallerle karşılıyoruz. Her yeni yıl heyecan, sevinç ve beklentilerle dolu. Bir önceki yıldan farklı olacak kuşkusuz. Öyle de olsun istiyorum… Bireysel umutlar yeşerecek, aile ile ilgili düşler kurulacak, kentsel beklentiler artacak, ülkenin durumu için daha iyi dilekler konuşulup dünya adına hep güzelliklerden yana sohbetler koyulaşacak. Soğuk ve karlı yılbaşı geceleri hiç aklımdan çıkmıyor. Yaşlanıyor muyum, neyim... Birkaç gün önce yaşa dair yeni bir sayfa açtım. 40'lı rakamları birer birer çıkıyorum. Çocukluğumun yılbaşlarını hatırlıyorum. Metrelerce kar altında karşıladığım yeni yılları. Çocukluk yıllarımın yılbaşları daha yalın daha güzeldi. Mütevazı ev ortamlarında kutlanır. Varsa siyah beyaz ekran gecenin en iyi eğlence aracıydı. İletişim araçları bu kadar gelişmediği için günler öncesinden 'yılbaşı kartları' ile karşılıklı kutlamalar başlardı. İşte o kartlar özenle de saklanırdı. Gönderilen şehrin portresi revaçta olsa da Noel Baba'nın kızaklı figürleri ve kar kaplı şehir en popüler olanlarıydı. Şimdileri anlatmaya gerek yok bile… Lütfen Allahım! İnsanlar artık hayatlarından şikayet etmek yerine onu güzelleştirmeye çabalasın ve sahip oldukları için şükretmenin önemini kavrasınlar. Birçok insanın sokaklarda yaşadığını, açlıktan ölmek üzere olduğunu, hastalıklarla mücadele ettiğini unutmayıp, sahip oldukları için şükretsinler. Şükretmek din olgusunun dışında bir erdemdir. Sahip oldukları için şükreden tok gözlü olmayı da, küçük şeyleri kendilerine dert etmemeyi de bilirler. Bu insanlar daha pozitif, daha yaşam dolu ve neşeli olurlar. Bunlar benim dileklerim... Yeni yıl, yeni umutların yeşerdiği, barut kokularının olmadığı tüm insanlığın barış içinde yaşadığı bir dünya olsun… Yarın yeni bir güne, yeni bir haftaya ve yeni bir yıla uyanacağız… Tüm güzellikler üzerinize olsun… ...

Devamını Oku
  • 2012-12-24
  • Köşe Yazıları

Artık ´bir tık ´ kadar yakınız

Önemli bir haftayı daha geride bıraktık. 'Ankara soğudu, kar düştü' derken mevsim yüzünü iyiden iyiye gösterdi. Haber bültenleri ve gazete sayfalarında mevsimsel haberler ilk sırayı aldı. Şehir gazeteciliğinin lideri SABAH Ankara Başkent'te tüm yaşanmışlıklara geniş bir projeksiyon tutmaya devam ediyor. Bu bağlamda Ankara türkülerinin kendi içinde yaşadığı kültürel erozyonu anlattığımız yazı dizimiz büyük ses getirdi. Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nda yapılan yasa değişikliğinden sonra Yenimahalle'den alınarak Etimesgut'a bağlanan Aşağıyurtçu, Yukarıyurtçu, Ballıkuyumcu ve Fevziye mahalleleriyle ilgili özel haber çalışmamız tabiri yerindeyse gündeme bomba gibi düştü. Yenimahalle Belediyesi aldığı bir karar ile Etimesgut'a devredilen mahallelerdeki arsaları satışa çıkardı. Bu gelişmeyi Başkent kamuoyu ilk kez SABAH Ankara'dan öğrendi. Genç haber müdürümüz Hayrettin Bektaş'ın kaleme aldığı 'Devir'e Karşı Arazi Hamlesi' başlıklı haberimiz haftaya damgasını vuran başarılı bir çalışma oldu. Metro göçüğünde hayatını kaybeden Kadir Sevim'in acılı ailesinin durumunu gündeme taşıyan SABAH Ankara'nın haberinden sonra aileye yardım eli uzatıldı. TBMM ek binasındaki işine giderken yolda oluşan göçüğe düşerek hayatını kaybeden Kadir Sevim'in ailesinin yaşadığı dramı haberleştirdikten sonra TBMM Basın Halkla İlişkiler Dairesi Başkanlığı öncülüğünde başlatılan destek kampanyasında toplanan nakdi yardım aileye teslim edildi. Arkadaşımız Yüksel Temel'in haberini 'Meclis Vefası' başlığı ile manşete taşıdık. Hemen her hafta bu satırlarda bizden haberlerden bahsediyorum. Geriye dönüp baktığımda her hafta olduğu gibi bu haftada manşetlerimizin bize özel ve önemli olduğunu görüyorum. SABAH Ankara'nın manşetlerini başka bir yerde göremezsiniz. SABAH Ankara'ya sanal ortamda erişim olmayışından dolayı sizlerden eleştiriler alıyorduk. Bilgi Sistemleri Grup Başkanlığı'nın başarılı çalışmaları sonucu geçen hafta devreye giren www.sabah.com. tr/ankara adresimiz üzerinden artık günün 24 saati SABAH Ankara'ya ulaşabileceksiniz. Evet, artık bize 'bir tık' kadar yakınsınız. Önemli bir haftayı geride bırakıp, yine yoğun gündemi olan bir Ankara gündemiyle haftaya başlıyoruz. Bizim özel haberlere ne kadar önem verdiğimizi biliyorsunuz. Kentin tamamında oluşturmaya çalıştığımız ortak akıl çerçevesinde haber merkezimize ulaştırdığınız haber amaçlı notlarınızın tamamını değerlendirmeye çalışıyoruz.  SABAH Ankara ekibi olarak bu şehrin tüm dinamiklerini önemsiyoruz. Sizden gelenleri dikkate alıyoruz. Her türlü talep ve önerileriniz bizim için yeni yol haritası oluyor. Yeni haftaya yeni yaş ile başlamanın ayrı bir mutluluğu var üzerimde… Güzel dilekleriniz için sevgi dolu kocaman bir teşekkür gönderiyorum. Sağlıklı, mutlu bir hafta dileklerimle… ...

Devamını Oku
  • 2012-12-17
  • Köşe Yazıları

Biz dev bir aileyiz...

İnsan hayatında anlamlı günler pek azdır. Yaşanmışlıkların birçoğu hafızamızın alt katmanlarında kalır. Kimi unutulmaya yüz tutar. Kimisi ise geri çağrıldığında fluya düşer. Hatırlananlar olduğu kadar unutulanlar çoğunluktadır. Unutulmayanlar ise kiminle yaşandığına bağlıdır. Yaşanmışlıklara anlamı mekan ve kişiler katar. İşte öyle bir güne ve geceye tanıklık etmenin mutluluğunu yaşıyorum. SABAH Ankara'nın 8'inci kuruluş yıldönümüne ev sahipliği yapmanın onurunu yaşıyorum. Evet, bugün 8 yaşından bir gün aldık. Size bu ilk güne nasıl geldiğimizin özetini yazacağım.  SABAH Ankara'nın temelleri 16 Aralık 2005 tarihinde Ersin Ramoğlu tarafından atıldı. Bir dönem Yaşar Önel'in yönetiminde yoluna devam eden SABAH Ankara, 1 Eylül 2012 tarihinden itibaren benim yönetimimde seyrine devam ediyor. Habercilik çıtasını her geçen gün daha da yukarıya taşıdığımız SABAH Ankara'nın çehresindeki değişikliğin büyük takdir topluyor olmasından güç alıyoruz. Takdir edersiniz ki bu tür kutlama ve organizasyonların hazırlıkları günler öncesinden başlar. Bir takım ayrıntıları gözden geçirip kırgınlıkların yaşanmaması için çaba sarf edersiniz. Tüm bu detaycılığımıza rağmen unuttuklarımız değil gözden kaçırdıklarımız olabilir. Kasıt mümkün değil, kusur oldu ise affınıza sığınıyorum.  Kuruluş yıldönümümüz ile ilgili çiçek gönderen, ziyarette bulunan ve mesaj yayınlayan Ankara milletvekillerine, Ankara Valisi Alaaddin Yüksel'e, Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'e, ilçe belediye başkanlarına, sivil toplum kuruluşu temsilcilerine teşekkür ediyorum. Kuruluş yıldönümümüz için düzenlediğimiz geceye katılarak bizleri onurlandıran ve güç veren SABAH Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak ağabey başta olmak üzere yardımcısı Metin Yüksel'e, Bölge Ekler Koordinatörü Şaban Arslan'a, Savaş Ay'a, Grup Başkanlarımız Haluk Çimen, Metin Ergen ve Ümit Önal'a, Turkuvaz Medya'nın Başkent'teki yönetici ve yazarları Yavuz Donat, Okan Müderrisoğlu, Mehmet Çetingüleç, Nur Batur, Mehmet Akarca, Hüseyin Kocabıyık, Emin Pazarcı, Halil Kaya, Dursun Kahraman, Ahmet Sungur, Faruk Demirel, Umut Erel ve tüm çalışanlarımıza bizleri yalnız bırakmayarak güç verdikleri için teşekkür ediyorum. Kuruluş yıldönümümüz ile ilgili çiçek gönderen, ziyarette bulunan ve mesaj yayınlayan Ankara milletvekillerine, Ankara Valisi Alaaddin Yüksel'e, Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'e, ilçe belediye başkanlarına, sivil toplum kuruluşu temsilcilerine ve siz değerli okurlarımıza teşekkür ediyorum. SABAH Ankara'nın kuruluş yıldönümü için iki günlük yoğun ama huzurlu, yorucu ama keyifli günler geçirdik. Hani hayata dair unutulmayacak anlar var demiştim ya… İşte bu güzel günleri birlikte yaşadığımız meslek büyüklerimizin katılımı, değerli yöneticilerimizin SABAH Ankara'ya verdikleri destek unutulmazın ötesinde değer katmıştır.  Öyleyse kazandığımız sinerji, topladığımız güç ve moral ile daha çok çalışmak üzere yollara düşme vakti. Yeni yılda yeni projeleri hayata geçirmeli…  Kalın sağlıcakla, mutlu haftalar… ...

Devamını Oku
  • 2012-12-10
  • Köşe Yazıları

Dost güneş gibi olmalı...

Dostluk üzerine dostça bir sohbet olsun bu hafta… Son günlerde moda bir deyim haline geldi 'dostum' diye söze girmeler. Ben havada kalan, içeriği doldurulmayan hitap kelimelerine karşıyım. Söz dostumdan açılınca haftanın yazısı da dostluk üzerine gelişti. Hep hikaye şeklinde dinledik yıllarca. Ancak, gerçek bir yaşamdan alındığının altını çizerek bir de ben anlatmak istiyorum; Delikanlı her gün dermiş ki babasına 'Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi.' Baba, itiraz eder 'olmaz öyle çok dost, hakikisi belki bir, belki iki, fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki dostun...' Devam eder durur konuşma... Aralarında başlar bir tartışma karar verirler bir sınava dostun hakikisini anlamak için... Bir akşam bir koyun keserler ve koyarlar çuvala. Baba der ki oğluna 'hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna...' Çuvaldan kanlar damlamakta sanki öldürmüşler de bir adamı, koymuşlar çuvala, dıştan öyle sanılmakta. Delikanlı sırtlar çuvalı, gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı. O dost, bakar ki çuvala hem de kanlı… Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına, almaz arkadaşını içeri. Böylece tek tek dolaşır delikanlı, kendince tanıdık, sevdiği dostlarını. Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır. Evlat geri döner. Ama içten yıkılmıştır. Babasına dönerek; 'haklıymışsın baba" der. 'Dost yokmuş bu dünyada, ne sana ne de bana.' Baba: 'hayır evlat' der, 'benim bir dostum var çok iyi bildiğim... Hadi, çuvalı alda bir kerede ona git...' Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar. Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar... Gider, baba dostuna... Kabul görür, sevinir. O dost, delikanlıyı alır hemen içeri, geçerler arka bahçeye... Bir çukur kazarlar birlikte, çuvaldaki koyunu gömerler. Adam diye üzerine de serpiştirirler toprağı... Belli olmasın diye, bir de üzerine sarımsak dikerler. Genç adam gelir babasına; 'baba, işte dost buymuş' der. Babası, 'daha erken, o belli olmaz daha. Sen yarın git O'na, bir kavga çıkart. Çekinmeden ona iki tokat at. İşte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi... Sonra gel olanları anlat bana.' Genç adam, aynen yapar babasının dediğini. Maksadı anlamaktır dostun hakikisini. Babasının dostuna istemeden basar iki tokadı! Der ki tokadı yiyen dost: 'git de söyle babana... Biz satmayız, sarımsak tarlasını böyle iki tokada…' Dost dediğin ne o iki tokadı yemeli ne de işi bitince seni bir kenara atmalı… Yüreğin derinliklerinde hep saklı kalmalı… Kazanılmış dostluklar yaşatılacaksa, duygu içinde mutlaka olmalı. İhtiyaç halinde güneş gibi doğmalı… ...

Devamını Oku
  • 2012-12-03
  • Köşe Yazıları

Günlerdir içimiz kıpır kıpır...

Bir heyecan bir heyecan sormayın. Tüm ekip yeni boyut ve tasarım için neler yapabilirizi tartıştık. Yapboz misali beğenmediğimiz sayfaları defalarca yıkıp yeniden yaptık. SABAH'ın Başkent'teki güçlü sesi olmanın verdiği sorumluluk ve ağırlıkla hep en iyiye ulaşmaktı hedef. Bu bağlamda merkezin başlatmış olduğu değişim hamlesinde yerimizi almak için muhabir, foto muhabiri, editörü ve birim müdürleri olmak üzere sayfalara girecek haberlerin en ince ayrıntısına kadar masaya taşıdık. Tüm bu detaycılığımızın altında ki amaç huzura hatasız çıkmaktı. Beğenilmek göreceli bir kavram… Görmek ve bakmak arasında ki fark gibi… Bugün yeni tasarım ve boyutumuz ile önce beğenilmiş olmayı umuyoruz. Her değişim ve dönüşüm sancılı olur. Kendi içinde kırılmalar yaşar. Bizdeki değişimin sancısız olması için azami gayret gösterildi. İşte bu çalışmanın ürünü olarak bugün tüm yayınlarımız gibi SABAH Ankara'da yeni boyutu ve tasarımı ile sizlerle buluştu. Biz çok beğendik, beğenilmiş olmayı umut ediyoruz.  *** Söz bizden açılmışken; farklı habercilik anlayışımız ile SABAH Ankara'daki değişimin sizden gördüğü takdiri paylaşmak istiyorum. Olumlu tepkilerinizden aldığımız moralle her hafta yeni bir heyecan ile hazırlıklarımızı gözden geçiriyoruz. Özel ve insan odaklı haberciliğimizin bize kattığı zenginliğin ortaya koyduğu farkındalığı biliyoruz. Başkent'te her nerede hangi köşede ne yaşanıyorsa biz orada olmaya özen gösteriyoruz. Sizden aldığımız güç ve moral desteği bize bitmek tükenmek bilmeyen bir sinerji oluyor. Tüm yaşanmışlıkları ile Ankara'nın tamamını kucaklıyoruz. Haber başlıklarını atarken; tarafları rencide etmeden, muhatapları hırpalamadan ve aşağılamadan yaşadığımız bu şehre sahip çıkan pencereden bakıyoruz.  *** En çok ödül alan kent olmanın haklı gururunu yaşıyor Ankara… Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in makamında 'Gökçek usulü' kahvemizi yudumluyoruz. Bir elin birkaç parmağı ile başladı uluslararası ödülleri saymaya. İşte o birkaç parmak yetmedi saymak için. Dubai'nin Al Ain şehrinde düzenlenen Liv- Com Uluslararası Yaşanabilir Toplumlar Ödül Yarışması'nda 16 yıldır 4 ödül birden alabilen tek kent olmanın haklı gururunu anlattı Gökçek. Bir ilke imza atarak 60 şehir arasında 4 ödül birden almanın keyfini yaşattı bizede… Projeler bazında kazanılan bu 4 ödülünün anlamlı olduğunu düşünüyorum. Başkent olmanın ağır yükü ve sorumluluğu karşısında hep daha iyi olmayı hedefliyor Gökçek… Yaşamın her alanında nasıl var olduğunu, mücadelelerini dinliyorum birkaç saate sığdırılmış sohbetimizde. Parmak hesabı son 4 ödülle birlikte Başkent'in uluslararası ödül sayısı 32'ye ulaşmış. Ankara'da yaşamanın verdiği gurur ile bize 'tebrik' etmek kalıyor…  Mutlu haftalar… ...

Devamını Oku
  • 2012-11-26
  • Köşe Yazıları

Bir kırmızı bir yeşil yanıyor

Birkaç gündür hayat üzerime çullandı. Ne beynim parmaklarıma ne de parmaklarım klavyenin tuşlarına hükmediyor. Yorgun bedenimin takati kalmamış. Hayat bugünlerde yorgun, yoğun ve duygu yüklü… Yorgun, yoğun ve duygu yüklü olan hayat değil ki, benim… Şehrin trafiği gibi bir kırmızı, bir yeşil yanıyor. Ne bedenim ayaklarıma ne de ayaklarım bedenime uyum sağlıyor. Bir ara kalbimle kol kola girip, şehri dolaşıyorum. Sessizliğe gömülüp, önce kendimi, sonra çevremi dinliyorum. Ankara'da yazdan kalma bir şarkı gibi doğuyor güneş bugünlerde. Her battığında hüzünlenen, her doğuşunda taze bir başlangıç oluyor. Temiz, berrak bir havaya uyanmanın sevinci yüzüme yansıyor. Kabus gibi çöken karabulutlar Başkent'in silüetini değiştiriyor. O gün bir dargınlık bir kırgınlık duygusu hakim oluyor. Güzel cemalini esirgiyor bizden… Yüreğim acıyor. Gönlüm bitap... Ne acıyı yaşayabiliyorum ne de sevinci… Uzun süre gülüp geçtiklerime tanıklık ediyorum. Mevsimsel dönüşümlerin insan üzerindeki etkileri olsa gerek… Gribal enfeksiyonun kol gezdiği bir dönemdeyiz. Hemen her yıl yeni bir isim türü ile karşımıza çıkıyor. H1 N1 sendromunu da bir dönem yoğun yaşamıştık. Kabus gibi çökmüştü o günler üzerimize. Masalarımızda günün anlam ve önemini ortaya koyan jelleri hatırlıyorum. Hep birlikte hijyene karşı hassas günler yaşamıştık. Beslenmemize özen gösterir olmuştuk. Birbirimizin üzerine titriyor, mümkün oldukça kalabalık ortamlardan uzak duruyorduk. Kabus gibi bir şeydi galiba… Kimi evlerde uykusuz geceler yaşanıyordu. Etrafımızda H1 N1 ile tanışanlara moral verir olmuştuk. Yenilmeyen, yenilemeyecek rakip olmadığını paylaşıyorduk. Hayatın ritmine ayak uydurmak için güçlü olmak gerekiyordu. Nerden, nasıl geldiğini tartışmak yerine mücadeleye destek verir olmuştuk. Kaderci olup, beklemek yerine tıbbın önerilerini dikkate alıp öyle yaşam kurguluyorduk. Hayatta hiçbir şeyin 'gücün' karşısında galip gelemediğini bilerek topyekün bir mücadelenin içine girmiştik. Tıpkı hepimiz gibi, biz de güçlü olduk. Galip gelen, yenen, başaran biz olmalıydık. Üzüldüğümüz anlar oldu. Ama asla belli etmedik. Tedirgin olduk mu? Elbette. 'Endişeye mahal yok' dedik. Güçlüydük, kararlıydık ve başaracağımızı biliyorduk. İnanmış, başarmak üzere kenetlenmiştik… Karşılıklı tebessümlerin ardından, bir kez daha birlikte yürümeyi başardık… Eee bu yıl kapımıza dayanan gribal enfeksiyona bir tanı koymadık. En azından şimdilik… Bilumum kuş isimlerini kendine ithaf ettik. Mevsim açıldı, hoşgeldi…  Mücadeleye hazırlıklı olmalı. Biz toplum olarak ne badireler atlattık, birey olarak ne acılara tanık olduk. Ama hep ayakta kalmayı başarmadık mı?   ***   Haftada bir gün sizinle buluşmanın ne denli keyifli olduğunu biliyorum. Başkent'in siyasetinden uzak, trafiğinde boğuşmadan, kırıp dökmek yerine bu kentin tüm değerlerini kucaklamak için özenle seçiyoruz başlıklarımızı.  Kızdırıyoruz ama kırmıyoruz. Muhalefet yapıyoruz ama sövmüyoruz. Yeri geliyor alkışlıyoruz. Yeri gelince de tepkimizi koymaktan çekinmiyoruz.  Kılı kırk yarıyoruz. Özel bir markayı temsil etmenin hakkını özel haberciliğimizle vermek istiyoruz. Okurdan aldığımız gücün farkındayız. Sizinle birlikte yapıyoruz SABAH Ankara'yı. Sizden gelen olumlu tepki 'moral' olup sinerjimize katkı koyuyor. Eleştirileriniz de yolumuzu aydınlatıp, daha iyi SABAH Ankara'ya ışık tutuyor. Sizi önemsiyor, değer veriyoruz… Bir önerinizi daha dikkate alarak geride bıraktığımız haftanın manşetlerini rafa kaldırıyorum. Haftanın başarılı röportajlarını yapan Serpil Uygun Çiçek arkadaşımıza teşekkür ediyorum. Yavuz Donat, Ahmet...

Devamını Oku
  • 2012-11-19
  • Köşe Yazıları

Teşekkürler Türkiye...

SABAH Ankara'yı rutin gazeteciliğin dışında tutabilmek için uykusuz geceler, yoğun günler yaşıyoruz. Siz okurlarımızın karşısına daha interaktif bir gazete ile çıkmak için sürekli yeni projeler üzerinde çalışıyoruz.  Her yenilik yeni bir proje anlamına gelir. SABAH Ankara ekibi olarak her hafta yeni bir projeyi hayata geçirmenin de keyfini yaşıyoruz. Bu bağlamda çok kısa sürede Ankara'yı Türkiye ile buluşturan 'SABAH Başkent' ilavemizle başarılı bir çalışmaya imza atmanın haklı gururunu yaşadık.  Ankara'nın marka değerlerini tüm yurda taşırken SABAH Ankara'ya da 'SABAH Başkent' markasını kazandırmış olduk. Bu çalışmamızda bize destek verenlere ayrıca teşekkür ediyorum.  SABAH Başkent ilavemizde TURKUVAZ Medya'nın Başkent'teki yazar ve temsilcilerinin 'Ankara'yı anlattıkları köşe yazıları da olumlu dönüşüm alan editorial bir çalışma oldu.  Turkuvaz Medya Grubu'nun Ankara'daki güçlü isimlerinin buluştuğu bu özel çalışmamızda Yavuz Donat, Hasan Celal Güzel, Şaban Arslan, Okan Müderrisoğlu, Mehmet Çetingüleç, Emin Pazarcı, Nur Batur, Hüseyin Kocabıyık, Mehmet Akarca, Faruk Demirel, Murat Akgün'e, Turkuvaz Reklam Bölge Koordinatörü Umut Erel ve ekibine özel bir teşekkür borcum olduğunu belirtmek istiyorum. SABAH Başkent 16 Kasım günü 'Teknolojide 1 Numarayız' manşeti ve özel haberleriyle editorial anlamda başarılı bir çalışma sergiledi.  Bir kaç gündür anonslar ile duyurduğumuz "SABAH Yazarlarının Gözüyle Başkent" yazı dizimiz de bugün sizlerle buluştu. Mehmet Barlas, Ahmet Örs, Nazlı Ilıcak, Hıncal Uluç ve Yavuz Donat yaşamlarında Ankara'nın yerini editörümüz Serpil Uygun Çiçek'e anlattı. Bu başarılı çalışma için Serpil Uygun Çiçek'e teşekkür ediyorum. Bu çalışmamızı keyifle okuyacaksınız.  ***   Geride bıraktığımız hafta SABAH Ankara'daki manşetlerimiz 'En Çok Irak'a Mal Satıyoruz', 'Ulus'a Taksim Modeli', 'Çöp Arabasıyla Tombala Baskını', 'Soda Şişesine Kampüs Yasağı', 'Velilere Çöp Dersi', 'Lağım Çilesi', 'Bentderesi Böyle Olacak' gibi özel haberler oldu. Yeniliklerden söz açılmışken, önümüzdeki günlerde yine, yeniden özel projelerle karşınızda olacağımızın müjdesini vermek istiyorum.  Yapılanların takdir görmesi, küçük bir teşekkür, elinize sağlık gibi cümlelerin hepsini kurguluyorum. Yurdun dört bir yanından gelen bu cümleler için ne söylenir ki?  İyi ki varsınız… Teşekkürler Türkiye…  Sağlık, mutluluk dolu bir hafta diliyorum… ...

Devamını Oku
  • 2012-11-16
  • Köşe Yazıları

Ankara markalarının Türkiye Buluşması...

SABAH Ankara ekibi olarak 'kentimizin marka ve değerlerini ülkemizle buluşturalım' fikri üzerine çıktığımız yolculuğun meyvesi, 'SABAH Başkent'... Ankara'da doğup, ülkede ve dünyada tanınır hale gelen firmalarımıza yönelik bu projede ekibimiz gerçekten başarılı bir çalışmaya imza attı. Bu çalışmada bize destek olan tüm yatırımcılarımıza, işadamlarımıza da teşekkür ediyorum...   *** Başkent... ve Ankara... Birbirinden ayrılmayan iki kelime. Oysa Ankara'nın, 'Başkent' olmanın yanı sıra çok önemli özellikleri, çok önemli değerleri var... İsminin önüne koyulan 'Başkent' ibaresi, Ankara'nın gururudur... Ama bu kentte yaşayanlar bilir ki ekonomide, ticarette, sanayide, sporda, tarımda, eğitimde, sağlıkta, turizmde, tarihi ve kültürel varlıklarda hep ikinci plana atılmış bir Ankara vardır; 'Başkent' sıfatının gölgesinde kalmış bir Ankara... 'Başkent' dendiğinde akla gelen 'gri'liğin arkasında kalan rengarenk Ankara... Mavi, yeşil Ankara... *** 'Başkent'te yaşamaktan mutludur bu kentliler... Ama bu kentin bürokratik gerçeğinden, rutin havasından başka Türkiye'nin pek bilmediği ya da görmezden geldiği bambaşka yüzleri, bambaşka değerleri olduğunu hiç unutmaz... İşte bu ilavede; Başkentimizin, Ankaramızın bir başka yüzünü yansıtalım istedik tüm Türkiye'ye... Yaşayan Ankara'ya, üreten, ekonomiye yön veren markalarımıza, başarılı firmalarımıza, gölgede kalan değerlerimize ışık tutmaya çalıştık... Nüfusu 5 milyona dayanan, 25 bin 437 kilometrekarelik Ankara'da, nüfusun yüzde 97.37'si il ve ilçe merkezlerinde yaşıyor. Kilometrekareye il genelinde yaklaşık 192 kişi düşüyor.   *** İdari anlamda bu ülkeye 'Başkent'lik eden Ankara'nın yaşamında birçok zenginlik yer alıyor. 'SABAH Başkent'te Ankara'nın işte bu yüzünü anlatmaya çalıştık... Başkent'ten tüm ülkemizdeki SABAH okurlarına bu ilavemizle sesimizi duyuruyoruz...  Biz Türkiye'nin kalbindeyiz... Ve tüm Türkiye bizim kalbimizde... Tüm SABAH okurlarına kucak dolusu sevgiler selamlar gönderiyoruz... Mutlu, sağlıklı, başarılı günler dileğiyle... ...

Devamını Oku
  • 2012-11-12
  • Köşe Yazıları

Yas tutmak doğamızda var...

Yas tutmak her insanın doğasında var. Kaybın büyüklüğü ve anıların yoğunluğu, yası o denli arttırır. Buna karşın, yas ne kadar doğal ise kurtulmaya çalışmak ve hayata bağlanmak da o denli doğaldır. İnsanı değerlendirirken, duygu, düşünce ve bilgi ile biçimlenmiş entelektüel kılıfın içindeki canlıyı göz ardı etmemek gerekir. Çünkü asıl olan onun istekleridir.  Yas; kişisel bir deneyimdir. Yas tutmak sadece 'üzgün olmak' anlamına gelmez; genel olarak hüzün ve çökkünlük vardır. Kendi doğal seyri içerisinde son bulur. Önceki gün, dün ve bugün gelecekte "yas" hep olacak. Arapça'da bölen anlamına gelir 'kasım'. Kasıldığını anlatan böbürlenmek anlamında da kullanılır, 'kasım kasım kasılmak' gibi. 'Ekim'den sonra 'aralık'tan önce gelen onbirinci aydır 'kasım'. Ayrıca Ruslar'ın da tarihsel olarak sevdiği bir ay olarak bilinir. Ayrılıkların ve ölümlerin daha çok yaşandığı ay olması nedeniyle şairlerin dizelerinde de sıkça rastladığımız ay. Türkçe'de pek sık kullanılmayan bir isim olsa da hayatımızın önemli bir bölümünde yer alıyor.  Aylardan 'kasım' oldu mu bir hüzün çöküyor. Her gün yeni bir umutla açıyorum penceremi. Güne öyle başlıyorum. Bir gün çıkıp gelir umudu ile. Gelmeyeceğini, gelemeyeceğini bildiğim halde. Tarifi mümkün olmayan duygular yaşıyorum. Hüzün, kederin habercisi gibi geliyor. 'Kasım'daki hüzünlere bakıyorum; aradan yıllar geçti. Her yıl ayrı bir özlem ve hasretle andık Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü… Hemen her yıl aynı dilek ve temennileri sıraladık.  Yine bir 'kasım' ayı, yıl 1999. "12 Kasım Düzce Depremi"nin yıl dönümü. Aradan geçen koca bir 13 yıla rağmen acı halen yüreğimizde. Binlerce canı alan, onbinlercesini acı içinde bırakan gün. Her şey daha dün gibi sıcak, bir o kadar da taze. Sevdiklerimizi, yakınlarımızı, canları toprağa verdiğimiz gün. Toplumsal hafızanın unutmaya yüz tuttuğu, tarihin tozlu sayfalarında kalan 12 Kasım. Bugün "12 Kasım Düzce Depremi"nin yıldönümü.  Ya 14 Kasım? Baba ocağına 'kor' gibi düşen acının yıl dönümü. Hayata tutunmayı, mücadeleyi, var olmayı öğrendiğim babamın ebediyete intikalinin beşinci yıldönümü. Dürüstlüğü, sevgiyi, saygıyı, hoşgörü ve var oluşumuzu 'O' anlattı bana. Bir baba için ne yazılır ki? Ne kelime bulabilir ne de cümle kurabilirsiniz. Kelimeler düğümlenir kalır. Ama acı o günkü kadar tazedir. Ve 'kasım'ın ilk günü… Amansız hastalığın pençesinden 'kurtuldum' dediği an kaybettik onu… Kayınbirader ötesi ağabeyim Kemal Şahin'i son yolculuğuna uğurladım. Mekanı, mekanları cennet olsun. 'Kasım' ayının içinden 17'yi bir kenara koymalı. Tam 22 yılı geride bıraktığım, hüzünde sığındığım, sevinci birlikte paylaştığım limanın var olduğu gün.  Affınıza sığındım...  Geride bıraktığımız hafta; "Ünlülerin Ankara'daki Okulları" başlıklı yazı dizimiz ilgiyle takip edildi. Birçok sanatçı, sporcu, siyasetçi ve tanınmış yüzlerin mezun oldukları başkent okullarını Sabah Ankara sayfalarına taşıdık. Haftaya damgasını vuran manşet başlıklarımız yine gündem belirledi. İşte o manşetlerimiz; 'Vakıf Eserleri Altın Çağında', 'Kaderine Terk Edilen Sokak', 'Bilgi Evleri Hayat Verdi', 'Simülasyonla Yangın Eğitimi', 'YeniMahalle', 'Ağır Fatura', 'Sallamalı Haraç Çetesi'…  Sağlıklı, mutlu bir hafta diliyorum… ...

Devamını Oku
  • 2012-11-05
  • Köşe Yazıları

Haftanın sekizinci manşeti...

Gazetecilik, fedakârlık ister. Haber, meraktır, mantıktır. İletişimin kendisidir. Niçin merak ederiz? Öğrenmek için elbette! Hayatta her şey; "Ne var, ne yok?" sorusuyla başlar. Oysa bu sorular, soyuttur.  Haber ise somut olmalıdır. Haberci ile sokaktaki insanın farkı burada nitelik, nicelik sorgulamasından gelir. Okuyucu için, gördüğü birçok şey dikkate değmeyecek kadar sıradandır. Nitekim gördüklerine, "Bu nedir?" diye, merakla bakmaz bile…  Haberci, farklıdır…  Haberci, birçok insanın bakıp gittiklerinin içinden hayret uyandıracak haberler çıkaran kişidir. Gerçi, "Haber" der, geçeriz de? Medya organlarında, haber merkezleri vardır. O merkeze bağlı servisler vardır, istihbarat, ekonomi, spor, kültür-sanat, medya, magazin, sağlık, teknoloji ve dış haber gibi. Her serviste çalışan konunun uzmanı haberciler, yorumcular ve editörler vardır. Fakat? Bu çalışma grubunun ötesinde bir servis daha vardır. Yurt Haberler Servisi'dir bu… Medya organlarının taşra teşkilatını oluştururlar. Anadolu'dur, yurt haberlerdekilerin çalışma alanı… Bilirler ki, gazetecilikte mesai mefhumu olmadığı gibi "Bu benim işim değil" türündün mazeret anlatmak da yoktur. Onlar, şartlar ne olursa olsun habere ulaşırlar, araştırırlar, belgelerler ve merkeze en kısa sürede ulaştırırlar. Onlar bilirler ki, haber insan gibidir, doğar, büyür ve ölür. Haber söz konusu olduğunda SABAH Ankara katında fırtınalar kopuyor. Rutin takibin dışında özel haber olmazsa olmazımız…  Karşımda heyecanla 'Kırıkkale, Kırıkkale' diye söze başlayan kişi Sabah Ankara'nın başarılı Haber Müdürü Hayrettin Bektaş… Kırıkkale'de özel bir haber takibi yapmak istediklerini söyledi. Konuyu duyduğumda kulaklarıma inanamadım. bir öğrenciye öğretmeni tarafından verilen cezanın hikayesi… İşte o hikayeyi haberleştiren genç muhabirimiz Çağatay Aytaç, geride bıraktığımız hafta Sabah Gazetesi'ne 'Dilin Uzadı Deyip Kesti!' başlıklı haberi ile manşet oldu.  Sabah Ankara katındaki ortak sinerjinin merkezde de karşılık bulduğunu belirtmek istiyorum. Pazartesi buluşmalarında SABAH Ankara'da geride bıraktığımız haftanın manşetlerini paylaşıyorum. Bu hafta manşetlere bir fazla manşet ekledik. İşte manşet başlıklarımız; 'Faciadan dönüldü', 'Başbakanlık Kucak Açtı', 'Mitinge Asılsız İhbar Yağdı', '500 Bin Ekmek Çöpe Atılıyor', 'Cambaz Olsan Yürüyemezsin', 'Pembe Köşk Müze Olsun', 'Güneş Vizesi Alan İlk İsim'…  Bu hafta yedi değil sekiz manşet keyfi yaşatan genç arkadaşımız Çağatay Aytaç'a teşekkür ediyorum. Sağlık ve mutluluk dileklerimle… ...

Devamını Oku
  • 2012-10-29
  • Köşe Yazıları

Hüzün mü çökmüş yeşile ?

Takvimler sonbaharı gösteriyor. Havalar soğumaya, yapraklar dalından dökülmeye başladı. Doğanın yeşili ton değiştiriyor. Ağaçlar hüzünlü. Çiçeklerin keyfi kaçtı. Neşeleri yok bugünlerde. Rüzgar ise bir başka esiyor. Ilık ılık yüzümüzü okşayan rüzgar sertleşti, hırçınlaştı. Doğanın bir bütünlüğünü, ahengini ve ekip ruhunu yansıtıyor. Tablo çok net, iklim el değiştiriyor. Rengiyle, kokusuyla, tadıyla bir başka bugünler. Adına da 'sonbahar' diyoruz. *** Yeşil en çok sevdiğim renk. Dinlendiriyor, huzur veriyor. Hele sonbaharın renk tonlarına bayılıyorum. Dökülen yapraklar üzerinde yürürken ortaya çıkan 'hışır, hışır' sesleri su misali. Şimdi Abant'ta, Yedigöller'de ya da Gölcük'te doğa harikasının içinde olmak vardı. Biraz huzur biraz da doğanın çömertliğinden istifade etmek için…  *** Hatıralarda sonbahar gibi birer birer saf tutmuş. Her şey dün gibi, taze… Heyecan dolu. Hadi şu işin ucundan tutalım dendiğinde sabun köpüğü gibi kaybolmayanlar bugün birlikte olduklarımız. Gün geldi kar taneleri gibi çoğaldık. İşte, onlarla birlikte yürüdük. Ağaç yapraklarının 'hışıltısına' aldırış etmeden, dönüp geriye bakmadan…  Bir gün hepimiz için 'sonbahar' vakti gelecek. *** Bir bayram haftasını geride bırakırken diğeri ile haftaya başlıyoruz. Kurban Bayramı'nı dün uğurladık, bugün Cumhuriyetimizin kuruluş yıldönümünü kutluyoruz. SABAH Ankara'da hummalı haber trafiği ne bayram nede tatil dinlemiyor. Spor Servisimizin duayen kalemi Ali Öcal, yine kendi gibi futbolun duayeni olan Gençlerbirliği Kulüp Başkan İlhan Cavcav'ın hayat hikayesini kaleme aldığı yazı dizisi ilgiyle takip edildi. Haftanın konuşulan manşetleri ise 'Sondaj Çamuru Sokağa Taştı', 'Hani Haciz Gelmeyecekti', 'Patron Mesajı Kan Döktürdü', 'Bulvar Eziyeti Bayramla Bitti', 'Başkent'te Coşkulu Gün', 'Gökdelende Ölümle Dans', 'İnsan Tuzağı'…   *** Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kazanılan Milli Mücadele ile tarihte eşine az rastlanır bir başarı gerçekleştirilmiş. Yaşanılan tüm zorluk ve sıkıntılara rağmen inanç ve kararlılıkla kazanılan bu zafer, milletimize Cumhuriyet rejimini armağan etmiştir. Bugün bir kez daha Atatürk ve silah arkadaşlarını minnet, şükran ve rahmetle anıyorum. Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun… Güzel bir hafta dileklerimle… ...

Devamını Oku
  • Köşe Yazıları

1 Kasım´da yeniden aynı aşkla devam

Başbakan Yardımcısı, Ankara 2. bölge 2. sıra milletvekili adayı Yıldırım Tuğrul Türkeş, AK Parti'deki ilk seçim deneyimini SABAH Ankara Yayın Yönetmeni Osman Altınışık'a anlattı   7 Haziran seçimlerinin ardından AK Parti saflarında siyaset kararı alan Başbakan Yardımcısı, AK Parti Ankara 2. bölge 2. sıra illetvekili adayı Yıldırım Tuğrul Türkeş, AK Parti teşkilatının ve seçmeninin kendisini bağırlarına bastığını söyledi. Türkeş, Ankara'da ekonomiyi ve esnafı canlandıracak girişimler noktasında atılan adımların tamamlanması için çaba harcayacağını belirtti.    Ankara sizin için ne anlam ifade ediyor? Bu kentte en çok ne yapmayı seviyorsunuz?  Ankara benim için hem yaşadığım şehir, hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti. Hepsinden önemlisi de 3 dönemdir Ankara'nın, başkentin milletvekiliyim. Bu çok büyük bir onur. Geçmişte Ankara'da bulunduğum süre, kendi memleketim olmasına rağmen azdı. Yurt dışında parlamenter olarak görevlerim bulunduğu için çok fazla şehir dışında olmam gerekti. Ancak Ankara'da bulunduğum sürelerde çoğunlukla dostlarımla bir arada olmayı, vatandaşları dinlemeyi, onlarla bir arada olmayı seviyorum.    1 Kasım'da 'tekrar seçim' kararının verilmesinde sizce en büyük neden neydi?  Seçimlerin yenilenmesinin nedenini herkes biliyor. Sandıktan çıkan irade, bir koalisyon iradesiydi. Halk, biri güçlü olmak üzere iki partinin koalisyon yapmasına karar vermişti. Beklentiler de AK Parti ile MHP arasında bir koalisyon yapılması yönündeydi. Ancak bu, MHP yönetiminin yanaşmaması, işi yokuşa sürmesi nedeniyle gerçekleşemedi. Muhalefetin tıkayan değil, önünü açan olması gerekir. Siyasi kurumların işlemesi gerekir. Aksi takdirde başka mekanizmalar devreye girer ve bu hepimizin içinde olduğu ülkeye zarar verir.    AK Parti'ye yeni geçtiniz. Parti ve seçmenden nasıl dönüşler aldınız?  AK Parti teşkilatlarıyla, seçmeniyle beni bağrına bastı. 40 yıllık AK Partiliymişim gibi davranıyorlar. Bu da bana asla yabancılık yaşatmadı. Seçim Koordinasyon Merkezimizin programı dahilinde Ankara'da her caddeye her sokağa giriyoruz. Başbakan Yardımcısı olmamız hasebiyle hem devlet işlerini hem de seçim çalışmalarını gerçekleştiriyoruz.    Vekil olarak meclise girdiğinizde başkentin hangi sorunlarının takipçisi olacaksınız?  Ankara'da ekonomiyi ve esnafı canlandıracak girişimler noktasında atılan adımların tamamlanması için çaba harcayacağım. Eskiden beridir takip edilen Ankara fuar alanımız ve Esenboğa'ya direkt uçuş meselesi var. Bunları halledersek başkentteki Siteler, OSTİM sanayi bölgeleri, Haymana, Kızılcahamam, Beypazarı, Ayaş gibi yerler canlanmış olur. Önceliğim fuar alanı ve direkt uçuş meselesini hallederek ekonomiye can katmaktır. Daha sonra da yol, alt yapı çalışmalarıyla örnek bir başkent oluşturmak.    1 Kasım'da AK Parti Ankara'dan kaç milletvekili çıkar?  Tahminde çok kabiliyetli değilim. Fakat Ankara AK Parti'nin en güçlü olduğu illerden biri. Sandıktan yine açık ara önde çıkacağımızı düşünüyorum. Konuştuğumuz, kapı kapı dolaştığımız Ankaralılar da, bir araya geldiğimiz sivil toplum temsilcileri de aynı şeyi işaret ediyor. Biz de inşallah AK Partili vekiller olarak seçmenin bu tercihini karşılıksız bırakmayacağız ve hizmet yolunda yarışmaya devam edeceğiz. Tüm milletvekili adayı arkadaşlarımızla maksimum sayıda kişiyle mecliste Ankaralıyı temsil etmek ve başkente layık işler yapmak istiyoruz.    7 Haziran seçimlerine göre sahadaki hava nasıl? Bize sahadaki tablodan bahseder misiniz?  Sahadaki atmosfer, seçim atmosferi çok iyi. Türkiye son iki yıla dört seçim sığdırdı. Bu seçimlerin yoğunluğu nedeniyle meydanlar eskisi kadar...

Devamını Oku

Twitter